TSK'nın PYD ateşine karşılık vermesine ilişkin soru üzerine Akdoğan, bunun ilk defa olan bir durum olmadığını belirterek, Türkiye'nin burada ilkesel bir duruş sergilediğini söyledi.
Akdoğan, angajman kuralları gereği daha önce de misliyle mukabelede bulunulduğunu anımsatarak, "Kimden saldırı geldiyse rejim güçlerinden, DEAŞ'tan ya da PYD'den kimden bu şekilde Türkiye tarafına bir mühimmat düştüyse karşılığı verilmiştir. Burada ilk olan durum, TSK'nın bu şekilde mukabelede bulunması değil, bölgede farklı hareketlenmelerin olmasıdır. Biz, PYD'nin, YPG'nin Fırat'ın batısına geçmesini kırmızı çizgi olarak göreceğimizi söyledik ve bunu kabul etmeyeceğimizi söyledik" diye konuştu.
Afrin'den doğuya doğru bir hareketlenmenin olamayacağını ve bunun da kabul edilemeyeceğini belirten Akdoğan, son dönemde Afrin'den doğuya doğru YPG'nin silahlı unsurlarının harekete geçtiğini ve Azez'e doğru hamlelerde bulunulduğunu gördüklerini bildirdi.
Akdoğan, bunların doğrudan Türkiye'yi tehdit eden meseleler olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:
"Bunlar Türkiye'nin ulusal güvenliğini ilgilendiren konulardır. Dün de angajman kuralları çerçevesinde misliyle mukabelede bulunulmuştur. Durup dururken bir iş yapılmış değil. Türkiye oturup her şeyi kenardan seyredecek, tribünden izleyecek bir ülke değil. Kendi ulusal güvenliğini ve çıkarlarını da değerlendirecek bir ülkedir. Azez'e doğru PYD'nin sarkmaya başlaması, Halep'le Tel Rıfat tarafına doğru baskı uygulaması kabullenilecek bir durum değil. Orada muhalefet zaten rejim güçleri ve işbirlikçi Rusya'nın bombardımanıyla Halep'in kuzeyindeki hattı kestiler. Bu başlı başına vahim bir durumdur."
Özellikle siviller açısından Halep'in üst kısmındaki hareketliliğini kesilmesinin başlı başına bir problem olduğuna değinen Akdoğan, Tel Rıfat'daki saldırılardan dolayı Türkiye doğru 10 binlerce insanın göç dalgası oluşturduğunu aktardı.
"RUSYA ILIMLI MUHALEFETİ VURARAK, DEAŞ'A HİZMET EDİYOR"
Akdoğan, PYD'nin Azez'deki havaalanını terk edilmesi ve o bölgeye herhangi bir baskı uygulamaması gerektiğini vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:
"Türkiye, askeri olarak onları püskürtebilecek kapasiteye sahip. Bunun gereği yapılmıştır. Diplomatik olarak da dün Joe Biden'la Başbakanımızın görüşmesi oldu. Onlara da gerekenler söyledi. Burada ivedilikle silahlı unsurların oradan çekilmesi lazım. Yoksa bu sürdürülebilir bir durum değil. Bu o bölgedeki bütün dengeleri değiştirebilecek bir durum. Bu neticede rejime ve DEAŞ'a yarayacak bir durumdur. Bakın şuanda YPG, PYD orada rejim işbirlikçisi bir durumdadır. Rusya rejim işbirlikçisidir. Esed rejimi 100 binlerce insanı katletti ama bakın son dönemde işbirlikçisi Rusya, onu aratmıyor ve suça ortak olmuş durumda. Kimi bombalıyor Rusya, Tel Rıfat hattında DEAŞ mı var? Yani yüzde 95'i ılımlı muhalefeti, sivilleri okulları vuruyor. Orada ılımlı muhalefet DEAŞ tarafında 5-6 köy almıştı. Sonra Rusya gittiler ılımlı muhalefeti bombaladılar. Bu ne demektir sen DEAŞ'a hizmet ediyorsun demektir."
O bölgede rejim, Rusya, PYD ve DEAŞ'ın çok ciddi bir işbirliği içerisinde olduklarına işaret eden Akdoğan, olayların analiz edildiğinde bu tablonun açık ve net bir şekilde görülebildiğini söyledi.
Akdoğan, "Acaba savaşa mı giriyoruz" söyleminin doğru bir psikoloji olmadığını belirterek, şunları kaydetti:
"Türkiye ulusal güvenliğini, çıkarlarını korumak durumundadır. 'Sürekli içe kapanalım, hiçbir şey görmeyelim, kayıtsız kalalım, orada kim ne yaparsa yapsın.' Böyle bir yaklaşım olamaz. Bunu diyenler sonra 'Türkmenler ne olacak, niye onlara sahip çıkılmıyor, PKK, PYD nasıl yayıldı' diyor. Burada oyun oynanmıyor, devlet yönetiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti bir kabile değil. Bunlara sessiz kalacakta değil. İran'ın ve Rusya'nın Suriye'de milislerinin olduğunu herkes biliyor ancak kimse İran ve Rusya savaşa girdiğini demiyor."
Akdoğan, "Sürekli defansa çekil, geri çekil... En çok defansa çekilen takım, maç kazanabilir mi? Hep de kaybeder en çok golü onlar yer. Sürekli savunmada, geriye çekilerek hiçbir şey kazanamazsınız, olanı da kaybedersiniz. Şu anda bölgede çok dinamik bir durum var. Bu dinamik durumu doğru okumak lazım. Korkularla, kaygılarla sürekli içe kapanmamak lazım" değerlendirmesinde bulundu.
Ne yapılması gerekiyorsa yapılacağını vurgulayan Akdoğan, "Yapmazsanız, yanı başınızda yarın kimin sizin komşunuz olacağına da karar veremezsiniz. Bu PKK mı olur, DAEŞ mi olur, rejim mi olur. Bunların hepsi Türkiye için bir sıkıntıdır, bir risktir" diye konuştu.
Münih'te 17 ülkeden dışişleri bakanlarının katılımıyla yapılan "Uluslararası Suriye Destek Grubu" toplantısında yapılan "şiddetin durdurulması" çağrısıyla ABD'nin Türkiye'ye 'Suriye'de YPG'ye karşı top atışlarını durdurması', YPG'ye de 'yeni toprak kazanma çabalarından vazgeçmesi' çağrısının hatırlatılması üzerine Akdoğan şunları kaydetti:
"Şiddeti kim durdurdu? Öyle bir çağrı oldu da ne oldu? Kim bunu ciddiye aldı? Rusya'ya tek bir cümle kurabilen var mı? Rusya resmen züccaciye dükkanına girmiş fil gibi ortalığı mahvetti. Binlerce bomba yağdırdı, sivillerin, muhalefetin üzerine. Kimse dur diyebiliyor mu? Avrupa Birliği, Avrupa'daki bazı ülkeler konuşuyor. Bu kendi kendine mi oluyor bu göç dalgası. Niye kimse çıkıp da Rusya'ya 'Arkadaş sen dur. Burada sivilleri vuruyorsun, bir göç dalgası meydana getiriyorsun. Bu da geliyor bizi vuruyor. Senin bu yaptıklarının sonucunda biz sıkıntı yaşıyoruz' diyorlar mı, yok. Ama 'Türkiye, bunu absorbe etsin'. Sebebe kimse bir şey demiyor, sonucu biz yöneteceğiz. Siz bu sebebi ortadan kaldırın. Rusya bu bombardımanı yapmasa bu göç yaşanacak mı?"
Son günlerde yaşanan 30-40 bine yakın göç dalgasının, sadece 5-10 bininin DAEŞ'ten kaçanlar olduğuna dikkati çeken Akdoğan, gerisinin Rus bombardımanının sonucu olduğunun altını çizdi.
"KİMSENİN TÜRKİYE'YE SÖYLEYECEK SÖZÜ YOK"
"Kimsenin Türkiye'ye söyleyecek sözü yok" diyen Akdoğan, Türkiye'nin ulusal güvenliğini, çıkarlarını korumak durumunda olduğunu, eğer birinin söyleyecek sözü varsa, Rusya'ya söylemesi gerektiğini belirtti.
Bölgedeki terör örgütlerinin "sınırların yeniden tanzimi için birer enstrüman" olduğunu kaydeden Akdoğan, şu anda bir nüfuz mücadelesi olduğunu ve terör örgütlerinin bahane edilerek sınırların yeniden tanzim edilmeye çalışıldığını söyledi.
Akdoğan, HDP'lilerin "Türkiye'yi DAEŞ ile işbirliği yapmakla" suçlayan iddialarına ilişkin ise şöyle konuştu:
"Bunlar, bir yalan dünyada yaşıyorlar. Yalan söyleye söyleye kendileri de inanmaya başladılar. Tutturdular, 'Türkiye DAEŞ'i destekliyor' diye. Bu paralel yapının, uluslararası zemindeki şeyleri ile de... KCK da bölgede paralel devlet kurmaya çalışıyor. Paralel ortaklığı var. Ruh ikizi bunlar ve aynı yalan dünya. Kendilerini doldura doldura bir yalan dünya üretmiş durumdalar. Bugüne kadar DAEŞ'in en büyük mağduru Türkiye'dir. DAEŞ ile en kararlı mücadeleyi veren ülke de Türkiye'dir. Muhalifler, DAEŞ'i geriletiyor, bombardıman muhaliflere yapılıyor. Azez'e doğru kim var orada? DAEŞ mi var, sen kime karşı orada silah kullanıyorsun? Orada siviller yaşıyor. Azez'de 100 bin kişi yaşıyor, hemen kuzeyinde 100 bin kişi, 9 kampta yaşayan insanlar var. Sen rejimin işbirlikçisisin, kuklasısın. Orada sivilleri öldürüyorsun, orada ılımlı muhalefete savaş açmışsın. Ondan sonra konuşuyorsun. Sen DAEŞ'le mi mücadele ediyorsun da Türkiye sana operasyon yaptığı zaman DAEŞ'i desteklemiş olacak? Böyle bir kandırmaca olabilir mi?"
"KİMSE KÜRTLERİ TERÖR ÖRGÜTLERİ İLE ÖZDEŞLEŞTİREMEZ"
"Biz insanlarımızı katleden PKK'ya operasyon yaptığımızda Kürtlere mi yapmış oluyoruz, Kürtleri mi temsil ediyor bu terör örgütleri" diye soran Akdoğan, kimsenin Kürtleri terör örgütleri ile özdeşleştiremeyeceğini söyledi.
Beşşar Esed'in babası Hafız Esed'in Suriye'deki Kürt vatandaşlarına karşı yaptığı zulmü hatırlatan Akdoğan, "Baba Esed bunlara yapmadığını bırakmadı, nüfus kağıdı bile vermedi. Kimyasal silah kullandı, yok etti, katliamlar yaptı. Şimdi onların kuklası oldular. Esed rejimiyle iş birliği yapıyorlar. Senin milletini, halkını öldürmüş bir rejimle sen şu anda iş birliği yapıyorsun. İnsanın aynada kendi yüzüne bakamaması, utanması lazım" diye konuştu.
Halep'in kuzeyindeki kuşatmanın veya YPG'nin doğuya doğru hareketlenmesinin, DAEŞ'e dönük olmadığına dikkati çeken Akdoğan, bunun tamamen sivillere ve ılımlı muhalefeti boğmaya dönük operasyonlar olduğunu kaydetti. Rejim, Rusya ve PYD'nin ılımlı muhalefeti boğarak, rejimin amacına hizmet ettiğini dile getiren Akdoğan, "Bu kandırmacaya, bu oyuna gelmemek lazım" dedi.
Göç dalgasının Türkiye için bir ulusal güvenlik meselesi olduğunu vurgulayan Akdoğan şöyle devam etti:
"Türkiye zora sokulmak için birtakım şeyler yapılmaktadır. Türkiye için DAEŞ, PYD, YPG fark etmiyor, hepsi teröristtir. Türkiye'ye dönük herhangi bir tehdit oluşturdukları zaman, Türkiye bunun gereğini yapar. Bunların silahlandırılması, DAEŞ'e silah vermek ne kadar kötüyse PYD'ye YPG'ye de silah vermek o kadar kötüdür. Bu ateşle oynamaktır. Rusya şu anda onlara silah veriyor mu, PYD'ye, YPG'ye... İran, ABD, bunlar bir terör örgütüne bu şekilde destek olmak, silahlandırmak... Bu Türkiye'ye dönük tehdit oluşturduğu zaman, Türkiye buna sessiz kalmaz. Halep'in kuzey hattının kesilmesiyle yaşanan 35-40 bin kişi yeniden bir hareketlenme oldu. Bu göç dalgasının birinci sebebi Türkiye'yi zora sokmaktır. Bu sadece Türkiye değildir. Göç dalgasından rahatsız olan Avrupa da, özellikle Almanya başta olmak üzere, bunları zora sokmak için yapılmış bir hamledir bu. İkincisi bölgedeki demografik yapıyı değiştirmek. Burada bir oyun oynanıyor. Sünni Arapları, Türkmenleri, PKK'ya tabi olmayan Kürtleri buradan nasıl kaçırabiliriz. Tamamen rejimin kontrolünde, homojen yeni bir halk burada üretebiliriz. Bunun mücadelesi veriliyor. Bu göç dalgası bunun bir parçası. Bu meseleye bakarken, gelen insanlar, göç dalgaları meselesine bakarken, bu oyuna alet olmayacak şekilde rasyonel bir politika geliştirmek gerekiyor."
Biyometrik kayıt altına alınan Suriyeli sayısının 2 milyon 620 bin olduğunu açıklayan Akdoğan, 10 ilde 26 kampta kalan Suriyeli sayısının 285 bin olduğunu bildirdi. 172 bin kişinin de Irak'tan geldiğini kaydeden Akdoğan, "Türkiye açık kapı politikasını devam ettiriyor. Ama karşıda birileri bir oyun oynuyorsa, bu Türkiye'yi zora sokmak veya oradaki demografik yapıyı değiştirmek için kurgulanan bir oyunsa burada ona göre bir tavır takınmak gerekiyor" şeklinde konuştu.
"KÖKENİNE BAKMADAN AYNI HİZMETİ ORADA DA VERMEYE ÇALIŞAN BİR TÜRKİYE VAR"
Akdoğan, şu anda sınırda 9 tane kamp bulunduğunu belirterek, bir kamp kurulması için yeni bir çalışma daha bulunduğunu söyledi. "Sınırımıza dayanmış, ortaklıkta kalmış, perişan halde bir göç, bir kitle yok karşımızda. Ölümden kaçan, hayatı tehlike altında olan kim varsa biz zaten alıyoruz" diyen Akdoğan, "Oyuna gelmeden insani krizin, sürecin yönetilmesi gerekiyor. Bizim, yaptığımız bu" uyarısında bulundu.
Çeşitli yerlerden gelen "Niye açmıyorsunuz sınırı" şeklindeki açıklamaları yüzeysel olduğunu ifade eden Akdoğan, "Biz, bugüne kadar 3 milyon kişiyi alırken, siz dediniz diye mi aldık? Biz alırken, siz neredeydiniz? Ne zaman konuşmaya başladılar? Ucu kendilerine dokunmaya başladığı, göç dalgası Avrupa'ya gittiği zaman. Kimsenin, Türkiye'ye insanlık dersi vermeye haddi olamaz" değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, dünyaya insanlık dersinin Türkiye tarafından verildiğinin altını çizerek, bunun kardeşlik hukukunun bir gereği olarak yapıldığını söyledi. Sınırın içindekilere ne yapılıyorsa sınırın dışındaki Türkiye tarafından kurulan kamplarda yaşayanlara da aynı yardımının gerçekleştirildiğini vurgulayan Akdoğan, "Oraya duvar örmüş ve bu insanları almıyoruz meselesi değil. Bu oynanan oyuna düşmeden ve insanların da zarar görmemesi için yürütülen bir süreç var. Biz, 9 milyar dolar para harcamışız. Bütün dünyadan gelen yardımlar ise 455 milyon dolar. Devede kulak bile değil. Taşın altına elini hiç koymadın. Bakın, süper devletlere, hiç umurlarında mı, insani kriz tarafıyla hiç ilgilenen var mı? Herkes siyasi nüfuz peşinde. İnsani perspektifle hareket eden ülke sadece Türkiye" açıklamasında bulundu.
Yeni göç dalgasının olmaması için gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini vurgulayan Akdoğan, şunları kaydetti:
"Bu sorun büyürse Avrupa da bundan olumsuz etkilenir, bunu çok iyi bilsinler. Göç dalgasının durması için, uluslararası yardımlaşma ve dayanışma içine girilmesi lazım. Mümkün olduğu kadar kişilerin sınırın karşı tarafında tutulması lazım ve Rusya'ya ve sivilleri katledenlere karşı da ciddi bir diplomatik baskı olması lazım. Rusya bombalamaya devam ederse işbirlikçisi Esed rejimi, PYD gibi sivillerin üzerine gidilirse, muhalefeti boğmaya çalışırsa, oralarda ablukalar meydana getirmeye çalışırsa o zaman göç dalgası devam eder. Buna karşı, bu tedbirlerin alınması gerekiyor. Türkiye ile uluslararası dayanışma içine girilmesi gerekiyor ve mümkünse sınırın hemen karşı tarafından bir insani yardım koridoru hattı oluşturulması lazım.
Bunun dışında bazen şöyle şeyler de oluyor. İnsan kaçakçılığı var. İnsanları dolduruyorlar ve 'Türkiye insan alıyormuş' diye bir umut tacirliği var. Böyle gelen insanlar da var. Bu yüzden insan kaçakçılığına da alet olmamak lazım. Bu yüzden bazen biz almıyoruz ve sınırlar o yüzden kapalı oluyor. Böyle bir maksat varsa bu oyuna da gelmemek gerekiyor."
Akdoğan, Türkiye'nin yardımdan kaçınmadığının altını çizerek, "Karşı tarafı 30-40 bin kişi gelince AFAD 2 bin 500 çadır, 13 bin battaniye, STK'lar 3 bin çadır, 60 bin battaniye, 8 bin yatak gönderdi. İHH, 25 bin kişilik her gün sıcak yemek dağıtıyor. BEŞİR Derneği 290 bin kişilik ekmek ve 10 bin kişilik sıcak yemek dağıtıyor" diye konuştu.
Türkiye'nin yardımdan hiçbir koşulda kaçınmadığının altını çizen Akdoğan, "Kimseyi aç açık bırakmış değiliz. Karşı tarafta da olsa aynı hizmeti onlara vermeye çalışıyoruz. Onlar, neticede bizim kardeşimiz. İçinde Kürt de Türkmen de var Arap da var. Kökenine bakmadan aynı hizmeti orada da vermeye çalışan bir Türkiye var" dedi.
"Ana muhalefet partisi lideri, 'Göndereceğiz' diye seçim vaadinde bulunmuştu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine de Akdoğan, bunun gerçekçi ve ahlaki bir yaklaşım olmadığını söyledi.
"ALMANYA'DA BU KONUYLA İLGİLİ SAMİMİ GAYRET VAR"
Yalçın Akdoğan, Avrupa'da mültecilere bakışın, Türkiye'deki gibi olmadığını, Avrupa'nın bu kişileri absorbe edemediğini, bunun tüm Avrupa için sıkıntı olduğunu dile getirdi.
"Avrupa ülkelerinin bu insani krize duyarsız kaldığı, dayanışma içine girmediği" eleştirilerinin yapıldığını söyleyen Akdoğan, "Ancak Almanya'da bu konuyla ilgili samimi gayret var, Almanya'da bunu görüyoruz. Hollanda'da da aynı samimi çabayı gördüm. 'İnsani krizle baş edelim' deniyor ama hala Rusya'ya 'Dur' diyebilen yok. Ölümler devam ederken masa nasıl kurulacak, nasıl müzakere olacak? Daha ciddi bir diplomatik baskının kurulması lazım" diye konuştu.
Akdoğan, meselenin ilk başta, acil insani yardım, ölümden kaçan ve canını kurtarmak isteyen insanlara acil yardım operasyonu şeklinde olduğunu belirterek, şöyle konuştu:
"Ama şimdi üzerinden 4 yıl geçti. Bizim buna artık orta vadeli bakmamız lazım. Daha yapısal tedbirler, kalıcı politikalarla bakmamız lazım. Eğitimden tutun da sağlık harcamalarına, diğer hizmetlere kadar. Bunun için bir strateji belgesi çalışıyoruz. Kalkınma planlarını yapacak şekilde. İskan meselesinden vatandaşlık meselesine kadar. 160 bin civarında Türkiye'de doğmuş bebek var, 700-800 bin civarında eğitim çağında çocuk var. Tüm bunlarla ilgili çalışıyoruz. Çok ciddi, kapsamlı bir çalışma yürütüyoruz."
Türkiye'deki 2 milyon 620 bin Suriyelinin hepsinin kayıt altında olduğunu ifade eden Akdoğan, hangi şehirde kaç kişi, cinsiyetleri, yaşları, meslekleri gibi tüm temel istatistiklerin de tutulduğunu anlattı.
İlk başta gelenlerin kayıtlarının tutulamadığını, şehirlere dağıldıklarını belirten Akdoğan, Göç İdaresi Genel Müdürlüğünün sonradan bu kişileri de kayıt altına aldığını söyledi. Akdoğan, bu kişilere yeniden daha güvenlikli kimlik kartları verilerek, yeni veri tabanı oluşturulacağını ve yeni politikaların bunun üzerinden yürütüleceğini kaydetti.
Akdoğan, Türkiye'deki Suriyelilere çalışma izni verilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararının çıktığını hatırlatarak, yönetmelikle belirlenmesi gereken konular bulunduğunu aktardı.
Türkiye'ye sığınarak canlarını kurtaran insanların umut yolculuğuna çıkmak istediklerini, bunun da istismar edildiğini ifade eden Akdoğan, "Çalışma izninin olması bunların da önünü kesecek bir şey. Bu insan kaçakçılığını da engellememiz lazım. Bu gerçekten insanlık dışı bir şey. Botlara, gemilere doldurup insanları ölüme gönderiyorlar. 92 bin kişi kurtarıldı denizlerden, insan kaçakçılığı nedeniyle 150 bine yakın kişi de yakalandı. Burada da uluslararası dayanışma gerekiyor" diye konuştu.