93 YILDA 65 HÜKÜMET
Bu Anayasa değişikliği, asırlara sâri yönetim sistemi arayışımızın en önemli reformudur. Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi, ülkemizin tarihi, kültürü, ihtiyaçları ve demokrasi geleneği ile uyumludur. Güçler ayrılığını esas alan, yönetimde istikrar ve güveni sağlayan bu sistem, Türkiye'nin en kronik siyasi sorununu çözüme kavuşturacaktır. Ülkemizin çok partili hayata geçtiği 1950'den bu yana, maalesef şu üç sıkıntının üstesinden gelinemediğini biliyoruz: Siyasi istikrarsızlık, yürütmede zayıflık ve çift başlılık. İşte bu üç sorunun ülkemizin ve milletimizin gündeminden tamamen kaldırılması, Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Sistemi'yle mümkün olacaktır. Ülkemizde kurulan hükümetlerin sayısı, siyasi istikrarsızlığın en bariz göstergesidir. Şu an 93 yaşında olan Cumhuriyetimizde, 65. hükümet iş başındadır. 1950'den bu yana ülkemizde ortalama her 16 ayda bir hükümet değişmiştir. Birkaç aylık hükümetler yanında, hükümet kurma görevini üstlenip de birkaç hafta içinde görevi iade eden başbakan adayları dahi olmuştur. Türkiye, böylesine kısa ömürlü hükümetler tarafından yönetilirken, benzer şartlarda kalkınma yarışına başladığımız Fransa, Güney Kore, Portekiz gibi ülkeler, yönetim sisteminden kaynaklan krizleri çok daha önceden çözüme kavuşturmuşlardır. Bilhassa koalisyon dönemleri ülkemiz açısından tam bir felaket olmuştur. Türkiye'nin tek parti hükümetleri döneminde ortalama büyüme oranı yüzde 6 iken, koalisyon dönemlerinde bu oran neredeyse yarı yarıya azalmış, hatta krizlerde negatiflere düşmüş, ülkemiz her manada küçülmüştür.
VESAYET UNSURU YAPTILAR
Yeni sistem, çift başlılık sorununu da çözüme kavuşturacaktır. 1961 Anayasası'nın tesis ettiği, daha sonraki askeri müdahalelerin tahkim ettiği mevcut sistemde, yürütme gücü Başbakan ve Cumhurbaşkanı arasında paylaştırılmıştır. 1980'deki darbeciler de, çok güçlü yetkilerle donattıkları Cumhurbaşkanını, yürütmenin üzerinde adeta bir vesayet unsuru olarak konumlandırmışlardır. Nitekim siyasi tarihimiz Cumhurbaşkanı- Başbakan kavgaları ile doludur. Bu çatışmaların ülkemize hem siyasi hem de ekonomik açıdan çok ciddi maliyetleri olmuştur. 2001 yılında dönemin Cumhurbaşkanı tarafından Başbakan'a Anayasa kitapçığının fırlatılmasıyla tetiklenen ekonomik krizi hepimiz çok iyi hatırlıyoruz. Gecelik faizlerin yüzde 7500'lere fırladığı, döviz kurunun bir gecede iki katına çıktığı, onlarca bankanın battığı o krizin ülkemize faturası 56 milyar doların üzerinde olmuştur.
TÜRLÜ ENGELLER ÇIKARDILAR
Bizler de, 2002-2007 yılları arasında çift başlılık sorununu ağır şekilde yaşadık. Bürokraside yaptığımız atamaların engellenmesinden, Meclis'in çıkardığı kanunların vetosuna kadar birçok sıkıntıyla karşılaştık. Ancak, bu sorunların ekonomik ve siyasi krizlere dönüşmesine müsaade etmedik. Bu hassasiyetimize rağmen 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde vesayetin karanlık yüzüyle karşılaşmaktan kurtulamadık. Ana muhalefet partisi ve kimi üst yargı mensupları, bize Cumhurbaşkanı seçtirmemek için olmadık engeller çıkardılar. O süreçte düğümü çözen yine milletimiz oldu. 2007'deki Anayasa değişikliği referandumu, milletimizin yüzde 69 gibi rekor bir oy oranıyla Cumhurbaşkanı seçme yetkisini doğrudan kendi uhdesine alması ve yeni bir dönemin kapılarını aralamasıyla sonuçlandı. Ülkemizde doğrudan halkın oyuyla gerçekleştirilen ilk Cumhurbaşkanlığı seçimi 10 Ağustos 2014'te hiçbir kriz yaşanmadan, son derece demokratik bir şekilde yapıldı. Bu açıdan 16 Nisan, 2007 yılında atılan adımın devamı olacaktır. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin en büyük güvencesi, gerçek anlamda demokratik olmasıdır. Yürütmenin başı olan Cumhurbaşkanının seçiminde yüzde 50+1 oranını gerektiren bu sistem, ülkemizin demokrasi eşiğini oldukça yukarı taşımaktadır. Yeni sistem, uzlaşmayı, mutabakatı, toplumun değerleri ile barışık olmayı zorunlu kılmaktadır. Milletimizin yarısından fazlasının teveccühüne mazhar olamayan bir kimsenin, yeni sistemde ülkeyi yönetme ihtimali yoktur. Cumhurbaşkanlığı sisteminde iktidara giden yol, milletin rızasını almayı başarmaktan geçmektedir. Milletten korkan, milli iradeden çekinen çevrelerin, kendi çıkarlarını korumak adına, bu değişiklik paketini itibarsızlaştırmaya çalıştıklarına şahit olduk. Kampanya süresince, muhalefetin büyük bölümü, millete tezlerini anlatmak, alternatiflerini ortaya koymak yerine, Anayasa değişikliğinin içeriğiyle hiç bir alakası olmayan iddialar ortaya atmayı, çarpıtma ve yalanlara sığınmayı tercih etmiştir. Meclis kürsüsünü işgalden kavgalara, lokantaların kapatılacağı şeklindeki saçma iddialardan 'Evet' diyenleri denize dökmekle tehdit etmeye kadar, her türlü ahlak dışı tavır sergilenmiş olması üzücüdür. İşin daha vahim tarafı ise, ana muhalefetin hem genel başkanının hem de milletvekillerinin paketin içeriği konusunda bilgilerinin olmamasıdır. Bu cehaletlerini birçok kez ortaya koymuşlardır. Siyasi tarihimizin böylesine önemli bir dönüm noktasında, ana muhalefet maalesef bir kez daha sınıfta kalmıştır.
GEÇ KALMIŞ BİR REFORM
Anayasa değişikliği, aceleye getirilmiş değil, bilakis çok geç kalmış bir reformdur. Sorunun daha önce çözüme kavuşturulması yerine on yıllar boyunca ertelenmesinin, ülkemize ve milletimize ciddi maliyetleri olmuştur. Son yıllarda yaşadıklarımız ise mevcut sistemden kaynaklanan sorunlara bir an önce çözüm bulunması gerektiğini ortaya koymuştur. Özellikle 7 Haziran seçimlerinden sonraki siyasi tablo, Türkiye'de 2002'den beri hüküm süren istikrar ve güven ortamının ne kadar kırılgan olduğunu göstermiştir. Siyasette yaşanan küçük bir sarsıntının, ülkemizdeki vesayet odaklarına, terör örgütlerine, Türkiye düşmanı çevrelere nasıl güç verdiğini, her birlikte gördük. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, ülkemizin demokraside ve ekonomide elde ettiği kazanımları, şahıslara ve partilere bağlı olmaktan çıkarıp anayasal güvence altına almayı amaçlıyor.
2023 HEDEFLERİ İÇİN
Elbette yarın akşam sandıktan çıkan irade hangi yönde tecelli ederse etsin, milletimizin kararının başımızın üstünde yeri vardır. Bizler, bugüne kadar milletimizin tercihine asla hürmetsizlik etmedik, etmeyiz. Bizim gönlümüz, tabii ki, ülkemizin sürekli kriz, kaos ve istikrarsızlık üreten mevcut yapıyı terk ederek, istikrarı güvence altına alacak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçmesinden yanadır. Türkiye'nin her 10 yılda bir darbelere zemin hazırlayan, vesayet odaklarının müdahalesine açık olan mevcut sistemle 2023 hedeflerine ulaşması mümkün değildir. Sistemin değişmemesi, 2053 ve 2071 vizyonlarımızı da risk altına sokabilir. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'nin 16 Nisan'da milletimizden onay alması, Türkiye'nin ileri demokrasi yolculuğunda yeni bir başlangıcı simgeleyecektir. 16 Nisan'ın ülkemiz ve demokrasimiz için bir milat olmasını diliyorum. AK Partili, MHP'li ve BBP'li kardeşlerimizin yanı sıra, CHP'li, HDP'li, Saadet Partili vatandaşlarımızın da bu demokrasi hamlesine sahip çıkmalarını bekliyorum. Ülkemizin daha parlak bir geleceğe kavuşması için Anayasa değişikliğinin milletimizin çok büyük mutabakatıyla kabul edilmesini temenni ediyorum.
RECEP TAYYİP ERDOĞAN