Raporda bu konuda şu tespite yer verildi:
"16 Nisan halk oylamasında yurt içinde yüzde 1,8 oranında geçersiz oy kullanılmıştır. Öncelikle seçimler ve halk oylamaları tarihimizde geçersiz oyların oranlarının bir örüntü içermediğini ve bu örüntü eksikliğini sanıldığı gibi seçmenin eğitimsizliği, oyu, partiyi veya adayı karıştırması gibi nedenlerin açıklayamayacağını not etmek gerekiyor. Eğer seçmenin eğitimsizliği ile geçersiz oylar arasında iddia edildiği gibi doğrudan bir ilişki olsaydı, ülkede eğitim seviyesi yıllar içinde kademeli olarak ve ciddi biçimde arttıkça geçersiz oy oranlarının sistematik biçimde azalıyor olması gerekirdi. Fakat geçersiz oyların oranlarında böylesi bir sistematik değişim değildir ve bir bakıma tutarsız dalgalanmalar görülmektedir.
CHP İÇİN RİSKİN ADI: HİÇ İKTİDAR...
CHP açısından ise durum biraz daha farklıdır. CHP yönetimi halk oylamasındaki yakalanan 'hayır' oy oranını kendisi için bir başarı olarak değerlendirebilir. CHP'nin güçlü olduğu bölgelerde 'hayır' oyu güçlü ve katılım yüksektir. Dolayısıyla MHP'nin aksine CHP açısından halk oylamasının sonucu bir 'fireye' veya seçmen tabanıyla uyumsuzluğa işaret etmemektedir. Bununla birlikte, hem KONDA araştırmalarına göre CHP seçmeninde partinin ülkenin sorunlarını çözebileceği yönündeki güveni düşüktür hem de bu seçmen CHP yönetiminin hem kampanya sürecinde, hem de halk oylaması sırasında ve sonrasındaki karar ve tutumlarını eleştirmiştir.
Halbuki halk oylamasındaki yüzde 48,6 oranındaki bir seçmen kendi hayat tarzları, kimlikleri ve gelecekleri üzerinde bir tehdit algısıyla ve siyasi kutuplaşma içinden hareket etmektedir. Dolayısıyla CHP hem 'hayır' oyu vermiş olan ve daha kolayca hitap edebileceği yüzde 48,6 için, hem de 'evet' oyu vermiş olan ve hitap etmek için yenilikçi politikalara ihtiyaç duyacağı yüzde 51,4 için yeni bir siyaset, iddia ve kadrolar oluşturamaz ise 2019 seçimlerinden itibaren muhalefet etmek dışında, iktidar iddiası artık hiç kalmayacak bir aktöre dönüşme riskiyle karşı karşıyadır.
HDP'NİN TÜRKİYELİLEŞME PROJESİ DAĞILDI
HDP'nin kendi marifetiyle, kapasitesiyle yapabilecekleri kısıtlı olsa da sonuçta 2013'te başlayan ve 7 Haziran'da bu dönemdeki kendi potansiyeli içinde zirve yapan Türkiyelileşme projesi dağılmış görünmektedir. Elbette bu süreçte devletin güvenlikçi politikaları, OHAL uygulamaları, HDP'nin kazandığı belediyelere kayyum atamaları, HDP yöneticilerinin tutuklanmaları, PKK'nın teröre geri dönüşü, Suriye'de olanlar ve bölgenin gerilimleri ve Türkiye dışındaki diğer aktörlerin tutum ve tercihleri HDP'yi doğrudan etkilemektedir. Bu nedenlerle HDP de bu karmaşadan etkililiğini artırarak değil zayıflayarak, kapasite kaybederek çıkmıştır.