İstanbul Kongre Merkezi'nde İbn Haldun Üniversitesi ile 4. Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu'nun açılışında konuşan Gannuşi, İbn Haldun'un isminin verildiği üniversitede, kendisi gibi binlerce kişinin yetişmesi temennisinde bulundu.
Haldun'un siyasi görevler de üstlendiğini anımsatan Gannuşi, "Ancak, şunun farkına varmıştı, ona göre bir siyasi, yönetim görevi alarak, bir ümmetin sorunları çözülemezdi. Bundan dolayı görevinden istifa ederek, kendini ilme verdi. Çünkü, ümmet, Akdeniz tarafında büyük sıkıntılar yaşarken, Avrupa toprakları artık gelişmeye, ilerlemeye başlamıştı. İbn Haldun bu süreçte ünlü eserini yazdı ve sonuç olarak dedi ki; 'Bu ümmetin değişimi, büyük bir reformla ve gelişimle olabilir.' O zaman, en büyük problemin eğitim olduğunun farkına varmıştı." diye konuştu.
Gannuşi, İbn Haldun'un, o zamanın ilim meclisleri olan medreselerinin geleneksel yaklaşımdan dolayı kendini yenileyemediği ve bunun da topluma büyük zarar verdiğini söylediğini dile getirerek, şöyle devam etti:
"O yüzden bu kurumların değişmesi gerektiğini savundu. O zaman bir üniversitede göreve başladı ancak ne yaparsa yapsın, buradaki müfredat, ilmi metot, gelenekselci yaklaşımı kabul etmesi mümkün değildi. Orayı bırakarak, Mısır'a yöneldi. Mısır'da da tablo farklı değildi. Oradaki eğitim metodundan da memnun değildi. Ümmet büyük bir durağanlık içerisindeydi, kötü durumdaydı. Ondan dolayı haçlılara ve diğer düşmanlara, oralara gelip işgal etmeleri için fırsat doğuyordu. Bir defa problemin İslam'dan kaynaklanmadığını çok iyi biliyordu. İslam'a bağlı mümin bir şahsiyetti. Ancak problemin kaynağını Müslümanların oluşturduğunun da farkındaydı. Özellikle de Müslümanların zalim yöneticiler tarafından yönetilmiş olması ve eğitimi hayatın diğer alanlarından uzak tutarak ele almalarından dolayı ümmetin bu halde olduğunu düşünüyordu."
"GELENEKSELCİ YAKLAŞIMA KARŞI ÇIKTI"
Gannuşi, İbn Haldun'un, gelenekselcilikten uzak yeni bir düşünce ortaya koymaya çalıştığını, çağının diğer ilim erbabı ve ulemasıyla ters düştüğünü, kendilerini eleştirdiğini ve bundan dolayı da kendisinin de eleştiri aldığını ifade etti.
Tunus Nahda Hareketi Lideri Gannuşi, onun düşüncesinin, ümmete yeni bir fikir, yeni bir can getirilmesi olduğunu, bunun da mağlubiyeti yaşayanların yaptıklarını taklit etmekle değil galibin ve başarı da elde edenlerin elinde olanı alıp, gerçek zaferi elde etmekten geçtiğini savunduğunu dile getirdi.
İbn Haldun'un, ümmetin nasıl bozguna uğradığını, geri kaldığını, siyasetin ve ekonominin nasıl geride kaldığını gördüğünü aktaran Gannuşi, "Bunun tek sebebi olarak da zalim yöneticiyi görmekteydi. Çünkü o zaman da zalim yöneticinin tek düşüncesi; halktan vergileri toplamak, ona hiçbir şey sunmamak, hiçbir hizmette bulunmamaktı. İbn Haldun bir şeyin farkına vardı; yönetici adil olduğu müddetçe toplumda ekonomi canlanmakta ve alınan vergilerin oranı da düşmekteydi. Bu ilişki artı ve eksi olarak birbiriyle bağlantılıydı." değerlendirmesinde bulundu.
Gannuşi, İbn Haldun'un, "Eğer yönetici, yönetimi bırakıp ticaretle iştigal ederse hem kendisi hem ticaret ifsad olur." tespitinde bulunduğunu anlatarak, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Çünkü yöneticinin görevi; yönetmek, halka hizmet götürmek, fakirlerin fukaraların ihtiyaçları olmalı. Ticareti de özel sektöre bırakarak, onların önünü açmak şeklinde olmalıdır. O zaman İslam ümmetinin haçlılar ve Moğolların istilasına uğradığını görmekteydi. Tabii bunun sebebi olarak da tamamıyla halkların zulme uğramış olmaları, gelişmeye götüren sebeplerden uzak olmaları ve de daha çok dünyevi işlere, eğlenceye kendilerini vermiş olmaları olarak görmekteydi. Arapların o zamanki bu durumundan dolayı Persliler gelerek, İslam'ın sancağını teslim aldılar ancak onlar da bir şey yapamadılar."
"TÜRK GENÇLERİ SAHNEYE ÇIKTI"
Belli bir zaman sonra Arapların başına gelenin, onların da başına geldiğini ifade eden Gannuşi, "Batı'dan haçlıların, Doğu'dan da Moğolların istila ettiği bir dönemde, yeni bir aktör sahneye çıktı. Haldun, bu yeni aktörün müjdesini vermiş ve onlardan övgüyle bahsetmiştir kitabında. İşte bu gençler, dağlardan gelen, bedenleri güçlü, akılları olan ve İslam ümmetinin bu sancağını taşıyan Türk gençleriydi. Tabii o bundan sonra Osmanlı'nın geleceğini, İslam sancağını artık bir soluğun taşıyacağını ve oradaki işgalcileri defedip kovacağını çok iyi biliyordu. Burada şu soruyu soruyoruz; tarih yeniden tekerrür edecek mi? Osmanlılar ve Türkler bu sancağı yeniden alarak, ümmetin onurunu, şerefini ve başını havaya kaldıracak mı ve Filistin topraklarını özgürlüğüne kavuşturacak mı?" şeklinde konuştu.