İşte Hilal Kaplan'ın "Gül-Arınç ikilisi neyi amaçlıyor?" başlıklı bugünkü yazısı:
Gezi kalkışması günlerinde, Afrika'da resmî ziyaretlerini sürdüren dönemin Başbakanı Erdoğan'ı takip ediyorduk. O sıralarda dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, dönemin Cumhurbaşkanı Gül ile görüşmüştü. Ardından üçüncü köprü ve üçüncü havalimanına karşı çıkan Gezi'cilerle görüşen Arınç'ın canlı yayında özür dilediğini, dönemin Cumhurbaşkanı Gül'ün de "mesaj alındı" diyerek göz kırptığını haber almıştık.
Bu, çetin bir mücadele sırasında Erdoğan'ın ilk kez yalnız bırakılışı değildi, son da olmayacaktı.
17-25 Aralık operasyonu sırasında da FETÖ'nün çamurlu elleri önce devlete sonra da Erdoğan'ın oğlu üzerinden kendisine uzanmıştı.
Montajlanmış ses kayıtları internet üzerinden yayılıyor, CHP lideri Kılıçdaroğlu tarafından Meclis'te dinletiliyordu.
Dahası, MİT TIR'ları üzerinden uluslararası alana yayılacak devlete kumpas operasyonu da gerçekleştirilmişti.
Devlete yerleşen FETÖ'cüler, Türkiye Cumhuriyeti'ne topyekûn savaş açmıştı.
30 Mart seçimlerine bir hafta kala, hâlen Türkiye Cumhuriyeti'ni temsil eden Cumhurbaşkanı Gül'e sızan ses kayıtları soruldu. Gül ne demişti: "Beni dinlediler mi bilmiyorum ama dinleseler de mesele değil. Benim korkacak bir şeyim yok." Evet, devlet delik deşik edilmişken, 'dinleseler de mesele değil' demiş ve 'dava arkadaşları'nı işaret ederek, "korkacak şeyleri olan düşünsün" imasını yapmıştı.
***
O günden bu yana Başkanlık referandumunda 'Hayır'ı savunarak, Erdoğan'ı yalnız bırakan, darbeden sonraki millî birlik nişânesi olan Yenikapı mitingine ve Ak Parti'nin kuruluş kutlamasına davet edilmesine rağmen katılmayan Gül, belli konularda da itinayla sustu.
Örneğin ABD'nin YPG'ye yardımları, Türkiye'ye ABD ve bazı AB ülkeleri tarafından uygulanan silah ambargosu, onlarca şehit verdiğimiz Fırat Kalkanı harekâtı, Katar'a uygulanan ambargo ve Türkiye'nin direnişi, Almanya ve Gül'ün Kraliyet Nişanı'nı aldığı Hollanda'nın Dışişleri Bakanı ve Aile Bakanı'nın uçaklarını döndürüp yollarını kesmesi, bunu protesto eden vatandaşlarımıza köpeklerle polisin saldırması, Türkiye'nin Arakanlılara insanî yardımı ve Erdoğan'ın tüm dünyada ses getiren Kudüs mücadelesi hakkında hep sessiz kaldı. ABD'de millî bankamızın eski yöneticisi hakkında verilen hüküm hakkında da şu ana dek tek kelime etmiş değil.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne dek ne Gül'ün ne de Arınç'ın kendisine köstek olduğu veya sustuğu konularda yorum yapmıştı. Ancak FETÖ'cülerin, CHP ve HDP'nin yüksek sesle karşı çıktığı KHK hakkındaki muhalefetleri, bardağı taşıran son damla oldu. Çünkü Erdoğan biliyor ki FETÖ ile mücadele kendi mücadelesi değildir; milletinin ve devletinin bekâ mücadelesidir.Bu yüzden şimdiye dek nefsine ağır gelse de yutkunduklarını ilk kez dile döktü ve "Yazıklar olsun" dedi.
Eski yol arkadaşının, kendisini, HDP'li vekil Garo Paylan'ın "Bu girdaptan çıkarmayı vaat eden herkesle çalışmalıyız;
Abdullah Gül'e de ihtiyaç var" diyerek sahip çıktığı birisi haline getirmesine isyan etti. CHP, HDP ve İyi Parti bir yana FETÖ'nün kendisini alkışlamasına karşı sesini yükseltti.
"Erdoğan'ın alternatifi benim" hırsı, bazılarının başını öylesine döndürdü ki kimisi hâlen makâmındayken, kimisi makâmından gönderilmesine rağmen, kimisi emekli olduğunu açıklamasına rağmen Erdoğan'ın düşürüleceği hayaliyle koltuk rüyaları görmeye devam ediyor. Gezi kalkışmasından beri belli çevrelerin ellerini ovuşturarak beklediği, "Erdoğan'ın 'son kullanma tarihi' geçti" diyerek çevrelerini tahkim ettikleri bu parolayı Cumhurbaşkanı ilk kez deşifre etti.
Ateşinde ısınmadığımız ama dumanından gözümüzü kör eden bu 'dava arkadaşları', bundan sonra ne yönde hareket edeceklerini milletin ne kadar umursadığını fark etmişlerdir umarım.