İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu'nca, DHKP/C terör örgütünün Halkın Hukuk Bürosu yapılanması ve faaliyetlerinin deşifre edilmesine yönelik yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan iddianamenin detayları ortaya çıktı.
İddianamede, DHKP/C'nin legal alan yapılanmalarından Halkın Hukuk Bürosu'nun, örgüte eleman kazandırmak amacıyla hukuk fakültesi öğrencilerini örgütlemeye yönelik çalışmalar yürüttüğü belirtildi.
Bir dönem örgüt içerisinde bulunan veya etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanan şahısların ifadelerine yer verilen iddianamede, örgütün silahlı kanadı SBP'de olduğu belirlenen ve şüpheli avukatları teşhis ederek etkin pişmanlık hükümleri kapsamında ifade veren B.E, SBP içerisinde faaliyet gösterdiğini belirtti.
B.E, ''2015 yılından sonraki süreçte örgütü bırakma konusunda kafamda gelgitler yaşamaya başladım. Örgütün devrimci ruhundan uzak şahıslar tarafından yabancı istihbarat örgütleri ve FETÖ terör örgütü tarafından yönetildiğine eminim. 18 yaşındaki çocuk yaşta silah kullanmasını bilmeyen Sıla Abalay'ın, silah verilerek polisle girdiği silahlı çatışmada ölü ele geçirilmesi bardağı taşıran son damla oldu bende." dedi.
GÜLMEN VE ÖZAKÇA'NIN DURUMLARINI TAKİP ETMİŞLER
Örgütte bulunduğu dönemde kendisine örgüt tarafından gönderilen SD kart içesindeki şifreli notlardan bahseden B.E, Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın durumlarını takip edebilmek için ve örgüt merkezinden gelen talimatları geciktirmeden aktarabilmek için Halkın Hukuk Bürosu avukatlarının kendi içlerinde oluşturdukları sırayla her gün söz konusu şahıslarla görüştüklerini bildiğini anlattı.
Söz konusu büroda faaliyet gösteren şüpheli avukatların, gözaltında ve tutuklu örgüt mensuplarıyla görüşmelerinde dinlenildiklerinden şüphelendikleri için örgütsel görüşmelere girmediklerini sadece dosya hakkında bilgi almaya çalıştıklarını anlatan B.E, operasyonların örgüte zarar vermesini engellemek amacıyla örgüt mensupları tarafından kağıda yazılarak kendilerine verilen veya örgütsel anlam ifade etmeyen sözlü mesajları, örgüte ya da muhataplarına ilettiklerini kaydetti.
Yurt dışından gelen talimatlar doğrultusunda Sur, Cizre, Silvan, Reyhanlı, Soma, Ermenek gibi bölgelerde yaşanan doğal afet, iş kazaları, terör olayları gibi ülke gündemine giren olaylarla ilgili heyet oluşturulduğunu, bu heyette Halkın Hukuk Bürosu'ndan bir avukatın yer almasının zorunlu olduğunu dile getiren B.E, bu heyetlerin, kamuoyuna açıklama yaptıklarını, ayrıca bölgede yaşadıklarını ve izlenimlerini örgütün yurt dışındaki komitesine şifreli notlarla aktardıklarını vurguladı.
SAVCI KİRAZ'IN ŞEHİT EDİLMESİ
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'a yönelik eylem gerçekleştiren örgüt mensupları Şafak Yayla ve Bahtiyar Doğruyol isimli örgüt mensupları hakkında daha önceki ifadesinde bilgiler aktardığını anlatan B.E, savcının şehit edilmesine ilişkin şunları söyledi:
''2015 yılı Mart ayı ortalarında Berna Yılmaz'ın yurt dışından parti okulundan geldiğini söylemiştim. Berna Yılmaz, yurt dışından geldiği gün Gençlik Federasyonu'na uğradı, selamlaştık. Ağzından getirdiği SD kartı çıkartarak 'Halkın Hukuk Bürosu'na gitmem lazım.' diyerek kartla birlikte ayrıldı. Yurt dışında bulunan parti okulundan gelen örgüt mensupları ülkeye geldiklerinde K.K. ve avukat O.A. ile irtibat kurarak, aldıkları talimatlar hakkında bilgilendirme yapmaktadırlar.
Yurt dışından ağzında getirerek Halkın Hukuk Bürosu'na ilettiği SD kart içerisinde savcıya yönelik eyleme ilişkin talimat ve detayların bulunabileceğini düşünmekteyim. Çağlayan'da Halkın Hukuk Bürosu yakınlarında bulunan adresini tam olarak hatırlayamadığım ancak gidilmesi halinde gösterebileceğim yerde Gençlik Federasyonu'nun kullandığı temiz ev bulunmaktadır. Bu evde örgütün gençlik alanına ait silahlar saklanmaktaydı. Şafak Yayla ile ben burada birkaç kez kalmıştık. Cumhuriyet Savcısı'na yönelik eylem gerçekleştirilmeden yaklaşık 15-20 gün kadar önce Şafak Yayla bu eve bir süre gidilmemesi yönünde talimat vermişti. Bu evin Çağlayan Adliyesi'ne yakın bir noktada olmasından dolayı eylemden önce Şafak Yayla ile Bahtiyar Doğruyol'un eylemde kullandıkları silah ve malzemelerle burada kalabileceklerini düşünüyorum.''
GİZLİ TANIK ÖRGÜTÜN AVUKATLIK YAPILANMASINI ANLATTI
İddianamede, DHKP/C terör örgütü içerisinde faaliyet gösteren şahıslar ve örgütün faaliyetleri ile ilgili ifadesine başvurulan "Güneş" adlı gizli tanığın ifadelerine yer verildi.
Gizli tanık, Halkın Hukuk Bürosu'ndaki avukatların terör örgütü DHKP/C'nin yöneticilerinin talimatı ile hareket ettiklerini ifade ederek, söz konusu avukatların dışarıdan sıradan vatandaşların davalarına baktıklarını hiçbir zaman görmediğini söyledi.
Şüpheli avukatların, gözaltına alındığında, tutuklandığında veya mahkum olduğunda müdafiliğini üstlendiğini kişilere mahkemede, cezaevinde nasıl hareket edeceğinin talimatını anlattığını belirten gizli tanık "Güneş", şunları kaydetti:
''Ben gözaltına alındığımda Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından E.D.K benimle görüşmeye geldiğinde, örgütün genel prensipleri olan; 'Açlık grevine gideceksin, su ve şeker dışında herhangi bir şey yeyip içme, ailen geldiğinde kesinlikle görüşe çıkma, sorgu odasında polislerle kesinlikle konuşma, slogan at, diren, parmak izi verme, tükürük örneği verme, hastaneye gittiğinde darbedildiğini söyle, suç duyurusunda bulunacağız, kesinlikle bizim dışımızda avukat çağırırlarsa kabul etme, hiçbir şeye imza atma, seni kandırmalarına izin verme' gibi örgütün genel kurallarını görüşme esnasında söylemişti. Bana söylenenler diğer örgüt mensuplarına da aynı şekilde söylenmektedir."
Tutuklanma durumunda cezaevinde yine bu avukatlar tarafından davanın takip edildiğini anlatan gizli tanık, şu ifadeleri kullandı:
''Avukatların örgüt ile tutuklu veya hükümlü arasındaki aracılık (kuryelik) işlemi burada da devam etmektedir. Avukatların arasında da hiyerarşik yapı vardır. Örneğin Halkın Hukuk Bürosu sorumlusu, cezaevleri genel sorumlusu ile görüşür ve mahkumların içeride yapacakları talimatlarını alır. Bu talimatları altında bulunan avukatlara verir, o avukatlar da her cezaevi sorumlusuna iletirler, cezaevinin sorumluları da mahkumlara iletir, alınan cevaplar ya da yapılan işlemler avukatlar aracılığıyla tekrar üst yönetime aynı yolla iletilir.
Şöyle bir örnek vermek istiyorum. Örgütün yayın organı Yürüyüş dergisinde yayımlanan 'Özgür Tutsaklardan' başlıklı yazının cezaevinden gelen örgüt mensuplarından olduğunu, örgütün bütün kurumları ve mensupları bilir. Tutuklu ve mahkumlara ait bu yazıların cezaevinden yasal yollardan çıkması imkansızdır. Avukatlar cezaevi sorumlularından gizlice aldığı bu notları yanlarında getirdikleri dava dosyasının arasına ya da vücudunun belli bir yerine saklayarak dışarı çıkartmaktadırlar. Gardiyanlar, avukatları fazla aramazlar, aramak isteseler de avukat buna direnir, görevliye zorluk çıkartır, pislik yapar ve 'Senden şikayetçi olacağım.' diye tehdit ederler."
Gizli tanık, şüphelilerin avukatlık kimliğini kullanarak çok rahat Avrupa'ya gidip örgütün üst yönetiminden aldıkları haberleri Türkiye'deki yöneticilere getirdiklerini birçok defa duyduğunu, bazı büyük eylemlerin talimatlarının yöneticiler tarafından avukatlar aracılığıyla savaşçıya (feda eylemcisine) iletildiğini bildiğini iddia ederek, "Buna da şöyle bir örnek vereyim. Sabancı Center eylemini gerçekleştiren İsmail Akkol ve Mustafa Duyar'a eylem için yardımcı olan avukat A.D.Y. olduğunu duydum. Avukatlar yasal militan gibi çalışır, bazen savaşçıya talimatı getirirler, bazen de eylem gerçekleştiren savaşçıyı saklar ve yurt dışına çıkartırlar." diye konuştu.
ÖRGÜT MENSUPLARININ CEZAEVİNDEKİ HABERLEŞMELERİ
Terör örgütünün "İhtiyaç Komitesi" diye tabir edilen finans sağlama yapılanmasında faaliyet yürüttüğü belirlenen C.B ise ifadesinde, Halkın Hukuk Bürosu'nda görev yapan avukatların kesinlikle örgüt üyesi olmak zorunluluğu bulunduğunu, söz konusu büroda sıradan bir avukatın çalışmasının mümkün olmadığını savunarak, büroda çalışmak için Merkezi Komite'nin onayının olması gerektiğini ifade etti.
C.B. ifadesinde örgüt mensuplarının cezaevinde nasıl haberleştiğini şöyle anlattı:
''Halkın Hukuk Bürosu avukatlarından olan S.K, G.D, T.T. ile Kandıra Cezaevi'nde birlikte kaldım. Gerek ortak alanlarda gerekse cezaevinde bulunan koğuşlarda ayrı ayrı gerçekleştirilen örgüt eylem ve tavırlarına bu şahıslar da birebir uymuşlardır. Aynı zamanda hapishanede örgütün koğuştan koğuşa haberleşme aracı olarak kullandığı 'top' diye bir sistem mevcut. 'Top' diye tarif ettiğimiz araç, su şişesinden ve gazeteden yapılarak belli bir ağırlığa getirilen, içerisine not konulabilen ve koğuş çatıları üzerinden fırlatılabilen örgüt mensuplarının her cezaevinde kullandığı bir yöntemdir. Örgüt cezaevi içerisinde bu sistem üzerinden haberleşmeyi sağlar.''