SÜT KARDEŞ
1495'te Trabzon'da dünyaya gelen Yahya Efendi, Şehzade Selim'in (Yavuz Sultan Selim) Trabzon'da Sancakbeyi olduğu dönemde oğlu Süleyman ile sütkardeş olur. Kanuni Sultan Süleyman da aynı hafta doğmalarına rağmen Yahya Efendi'ye hep hürmet gösterir. Ona "Ağabeyim, hocam!" diye hitap eder. 17 yaşına kadar Trabzon'da yaşayan Yahya Efendi, sık sık şehir dışındaki bir mağarada inzivâya çekilip Allah'ı zikreder. Rivayet odur ki bu durum yedi yıl sürer. Ardından İstanbul'a yolu düşer. Dönemin en büyük alimlerinden dersler alır. Bir gün rüyasında gördüğü Beşiktaş'taki denize bakan yüksekçe araziyi kendi parasıyla satın alır. 1538'de burada kurduğu dergâh, adeta bir külliyeye dönüşür. Burası devlet erkânından tutun da Müslüman olsun olmasın dergâhı herkese açıktır. Yahya Efendi, Osmanlı Sarayı ile bağını hiç kesmez. Daima bilgisine başvurulan bir âlim olarak hep hürmet görür. Kanuni Sultan Süleyman, süt kardeşi Yahya Efendi'yi makamına asla çağırmaz, dergâhında onu ziyaret edip gönüllere ferahlık veren sohbetlerine bizzat katılır, ondan feyz alır, gönlünün sultanı olur.
YUŞA HAZRETLERİ'NİN MEZARINI BULDU
Yahya Efendi'nin rüya veya hal yoluyla kişilerle manen görüştüğü de söylenir. Hatta Yahya Efendi üç gün üst üste rüyasında Hz. Yuşa'nın (a.s) "Beykoz'dayım, gel, ben Yuşa Peygamberim ve şu tepede yatıyorum. Gel yerimi tespit et ve beni ziyaret et" dediğini görür. Dervişleriyle birlikte tepeye giden Yahya Efendi, bir çobana burada hiç olağanüstü bir olay yaşayıp yaşamadığını sorar. Çoban, "10 senedir buradayım, şu bölümde koyunlarım hiç otlamaz ve asla üzerinden geçmezler" cevabını verir. Bunun üzerine Hz. Yuşa'nın kabrini keşfeder.
RUM'U MÜSLÜMAN YAPTI...
Gayrimüslimlerin Müslüman olmasına vesile olup 'gönülleri çaldığı' için Yahya Efendi'ye Rumlar da 'Hırsız Aziz' (Hırsız Evliya) namını takarlar. Rivayet odur ki, koyunlarını otlatan bir Rum çobanın birkaç koyunu dergâhtaki bahçeye kaçınca peşlerinden dergâha giren genç, Yahya Efendi'yi gülleri budarken bulur. Yahya efendi, adı "Balaban" olan gence yiyecek verir. "İşte sana tereyağı, mumlu bal, taze nân (ekmek). Dilersen yağa ban, dilersen bala ban!" der. Bu sözle Rum delikanlının gönlüne dokunur. Gönlü çalınan genç Müslüman olur. Rivayet odur ki Yahya Efendi, Hz. Hızır ile sık sık muhabbet eder. Hz. Hızır ile dostlukları Kanuni'nin kulağına da gider. Kununi, bir gün ziyaretine geldiğinde Hz. Hızır'ı görmek istediğini söyler. Yahya Efendi ise "Nasip" der susar. Daha sonra Kanuni ile tebdil-i kıyafet gezintiye çıkar bir kayıkla Boğaz'a açılırlar. Teknede bir genç daha vardır. Padişah o gün dalgındır, elini suya sokar, parmağındaki yüzüğü denize düşürür. Kayık tam Kuruçeşme iskelesine yanaşacakken, genç elini suya daldırıp yüzüğü avucuna bırakır. Padişah şaşkınlığını gizleyemez. Tam o esnada o genç kaybolur. Yahya Efendi, "Hadi bakalım gözün aydın. Aradığını gördün işte" der. "Kimi?" diye sorar Kanuni. "Hızır Aleyhisselam'ı" cevabını alır. Kanuni, "Bizi niye tanıştırmadınız?" diye sorar. Yahya Efendi, "O kendini tanıttı, ama siz tanımakta geç kaldınız" deyip susar. Vefatına kadar tefekkür ve ibadetle hayatını sürdüren, Yahya Efendi, 1570 yılında vefat ettiğinde 75 yaşındadır. Tüm İstanbul cenaze namazına akın eder. Süleymaniye Camii'nde kılınan cenaze namazını Şeyhülislâm Ebusuud Efendi kıldırır.
YARIN: MEHMET EMİN TOKADİ HZ.
MEVLÜT YÜKSEL