Sayın Gül sempatik bir adam, güleryüzlü, babacan, "mülayim" bir adam... Yaşı da yetmiş... Tonton amca...
Başka da bir numarasını görmedik.
Asla açık konuşmuyor, asla öne çıkmıyor. Hiçbir şey söylemiyor. Hep perde arkasında. Hep bir sis bulutunun ardında. Hep bir muamma, hep bir soru işareti.
Bu ne biçim bir liderdir?
Öyle ya, Babacan'ın kurup kurup da bir türlü kuramadığı partinin "asıl liderinin" Gül olduğunu sağır sultan bile duydu. (Ahmet Davutoğlu'nun da Abdüllatif Şener'den bir farkı kalmadı, partisi daha doğmadan öldü sayılır.) Bunların öne sürdüğü ve basında birtakım züppelerin pek hoşlarına giden "artık halkımız lidersiz parti istiyor" palavrasına yüz vermeyiniz. Öyle saçma şey olmaz.
Halk lider ister.
Lider de onunla özdeşleşen, onun adına konuşan, ona yol gösteren adamdır.
BAŞKA BİR NUMARASINI GÖREMİYORUZ
Sayın Gül, Erdoğan'ın yasaklı olduğu dönemde AK Parti'nin ve hükümetin başındaydı.
Bildiğimiz kadarıyla buna "emanetçilik" denir ve pek de makbul bir konum değildir.
Pek değerli ağabeyimiz Altan Öymen de "Deniz Baykal seçim yenilgisinin ve CHP'nin meclis dışı kalmasının şokunu atlatana kadar" emanetçi genel başkanlık yapmıştı. Şimdi hatırlanmıyor bile.
Sayın Gül sonra ne oldu?
Cumhurbaşkanı yapıldı.
Seçilmedi, yapıldı.
İş öyle bir inada binmişti ki, Erdoğan eğer Süleymaniye Camii İmamı'nı aday gösterseydi o bile seçilecekti.
Sayın Gül Çankaya'da yedi yıl oturdu.
Ahmet Necdet Sezer'in yaptığı gibi hükümetle kavga etmedi, uyumlu bir cumhurbaşkanı oldu.
Başka? Başka da bir numarasını göremiyoruz.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ!