ALINAN İLK KARARDA 'MÜZE' DENDİ
Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği tarafından açılan kararın iptali istemiyle Danıştay 10. Dairesi'ne 2005 yılında dava açıldı. Daire, 31 Mart 2008 yılında Ayasofya'nın müze olarak kullanılmasında hukuka aykırılık olmadığını kaydederek, davanın reddi kararını aldı. Davacının belirtilen karara itiraz etmesinin ardından olay, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'na sevk edildi. Kurul, 10 Aralık 2012 yılında Dairenin kararını onadı. Davacının karar düzeltme talebi de Kurulca 6 Nisan 2015 yılında reddedildi. Bu şekilde Ayasofya müze olarak kullanılmaya devam edildi.
İKİNCİ KEZ DAVA AÇILDI
Bu gelişmenin ardından dernek, 2015'te Anayasa Mahkemesine (AYM) bireysel başvuru yaptı. Başvuru dilekçesinde, Ayasofya'nın ibadete açılması ile ilgili talebin kabul edilmemesinin din ve vicdan hürriyetini ihlal ettiği kaydedildi. AYM, başvuruyu 3 sene sonra gündeme taşıdı. AYM Birinci Bölümü, 13 Eylül 2018 yılında ele aldığı başvuruyu, 'incelenmeksizin kişi bakımından yetkisizlik' sebebiyle kabul edilemez olduğunu belirtti. Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet Derneği, 2016'da ikinci defa Danıştay 10. Dairesi'ne dava açtı. Davacı vakıf, Ayasofya Camii'nin müzeye çevrilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararın iptalinin yanında kararın üzerindeki Atatürk imzasının kriminoloji laboratuvarında incelenmesini de talep etti. Ayasofya'nın müze olmasına ilişkin karardaki Atatürk imzasının sahte olduğu iddia ediliyordu.
GÖZLER 2 TEMMUZ'DA
Daire, davacı vakfın iddialarını ve dosyayı inceledi. Daire, 2 Temmuz'a Ayasofya'yı görüşmek için duruşma açma kararı aldı. Gerçekleştirilecek duruşmada, Ayasofya ile alakalı kararın çıkması bekleniyor.
Danıştay savcısı, görüşünde, Ayasofya'nın müze olarak kullanılmasının idarenin takdir yetkisi dâhilinde olduğunu ve hukuka aykırılık bulunmadığını aktardı. Fakat savcı görüşünün karar üzerinde bir bağlayıcılığı olmuyor. Dairenin, Ayasofya'yı müzeye dönüştüren Bakanlar Kurulu kararını hukuka aykırı bulup, kararı iptal etmesi durumunda 86 senedir müze olarak kullanılan Ayasofya'nın yeniden cami yapılmasının önü açılacak.
AYASOFYA TARİHİ
İstanbul'un 1453'te Osmanlı Türkleri tarafından fethinden sonra, fethin sembolü olarak, derhal Ayasofya Kilisesi camiye dönüştürülmüştür, Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Bakanlar Kurulu'nun 24 Kasım 1934 tarih ve 7/1589 sayılı kararıyla müzeye çevrilmiştir.
Bizans döneminde Ayasofya, büyük bir "kutsal emanetler" zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasisti. Konstantinopolis Patriği'nin patrik kilisesi ve Ortodoks Kilisesi'nin bin yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mihail Kirularios'un Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesine şahitlik etmiş olup bu olay, genel olarak Schisma'nın, yani Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır. 1453'te kilise camiye dönüştürüldükten sonra Osmanlı sultanı Fatih Sultan Mehmet'in gösterdiği hoşgörüyle mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir.
Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan "Üçüncü Ayasofya" olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya'nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde birçok kez çökmüş, Mimar Sinan'ın binaya istinat duvarlarını eklemesinden itibaren hiç çökmemiştir.