RAPOR MİNARELERİ KURTARDI
"Bizans İmparatoru Justinyen'in miladi 537 senesinde ibadete açtığı Ayasofya, Bizans'ın çökme ve çözülme devrinde çok haraptı. Fatih İstanbul'u aldıktan sonra bu mabedi esaslı bir surette tamir ettirdi. Her Osmanlı padişahı, bu ilk fetih yadigârını ayakta tutmak için tamirat yaptırdı. II. Selim zamanında mabed 1037 yaşını dolduruyordu. Bir tarafına bir buçuk arşın kadar eğilmişti. Koca Sinan Ağa ana kubbeyi desteklemek için kubbe ile mütenasip olarak kuzey ve batı tarafına iki kalın minare yapıldı. Şimdi bu ihtiyar mabedin yaşı daha da ilerlemiştir. Minareler, ana kubbenin dayandığı son payandalardır. Eğer minareler yıkılacak olursa, kubbe tamamıyla yere serilecektir. Ve tetikte bekleyen Hristiyanlık âlemi de Türkler Ayasofya'yı yıktılar diye feryadı basacaktır."
İstanbul Müzeler Müdürü Kemal Altan, bu mealdeki raporu ilgililere verdi ve minarelerin yıkılmasından böylelikle vazgeçildi. Aksi takdirde dönemin diktatör CHP yönetimi, Ayasofya'yı kiliseye çevirmeye hazırlanıyordu.
BİZANS ENSTİTÜSÜ AYASOFYA'DA ÇALIŞTI
Dönemin gazeteleri Ayasofya'da süren çalışmaları her gün ayrıntısıyla veriyordu. Her çıkan mozaiği bir başarı ve zafer olarak naklediyorlardı. Gazetelerde çıkan haberlerden anlaşıldığı üzere Ayasofya'nın müzeye çevrilmesi için mozaiklerin ortaya çıkarılması çalışması yıllar önce başlamıştı. 2 Temmuz 1932 tarihli Vakit Gazetesi, Bizans devrinden kalma mozaiklerin meydana çıkarılması için 1932'de İstanbul'a gelen Amerika'da Boston şehri Bizans enstitüsü direktörü Profesör Mr. Thomas Withemore ve beraberinde bulunan İtalyan mozaik mütehassısları M. Gregorini ve M. Benvenut ile birlikte Ayasofya'daki mozaik çalışma faaliyetine devam ettiklerini yazıyordu. Ayrıca Profesör Thomas Vhitıemore'un tanzifat bitmeden Ayasofya'daki haçları kimseye göstermediği de ifade ediliyordu.
ÜSTÜNE BASA BASA 'BİZANS MÜZESİ'
1934 tarihli Akşam Gazetesi'nin 'Ayasofya Cami müzeler idaresine geçti' başlıklı haberinde, Evkaf ve Müzeler Müdürlüğü arasında devir teslim muamelesi yapılmakta olduğunu ifade ederken Ayasofya Camii'nde binanın şöhreti ile mütenasip bir Bizans Müzesi vücuda getirileceğinin altını çiziyordu. Üstelik bahçesinin de temiz ve muntazam bir hale getirileceği ve Bizans eserlerinin en büyüklerinin, abidelerinin bu bahçede teşhir edileceği duyuruluyordu. Ayrıca 12 Mart 1935 tarihinde Ayasofya'dan çıkarılan dört halife levhasının Sultanahmet Camii'ne asılması düşünülmüş ise de kapılan dar olduğundan cami içine konulamadığı ve tekrar Ayasofya'ya geri gönderildiği de yazılıydı. Diktatör CHP dört halifenin isimlerinin yazılı olduğu tabelaları dahi Ayasofya'dan çıkarmaya kalkmıştı. Üstelik Reis'ül Hattatîn Mustafa İzzet Efendi'nin eseri olan bu kıymetli yazılar yıllarca duvar diplerinde tozlu ve bozuk bir halde bekledi.
'YUNANLI DOSTLARIMIZ İÇİN AYASOFYA'YI MÜZE YAPTIK'
Ayasofya'yı Yunanlı dostlarımız için müze yaptık' mealindeki 1934 tarihli Akşam Gazetesi haberi CHP'nin gerçek yüzünü ortaya çıkardı:
Ayasofya Camii müze oluyor. Bu küçük cümle Türk'ün hür vicdanı, müsaadekârlık ruhu hakkında yazılacak cilt cilt eserlerden çok kuvvetli ve belâğatli bir vesikadır. Ruhanîlerin kilise dışında ve ayin haricinde ruhanî kiyafet taşımamaları için yaptığımız kanun, Yunanlı dostlarımızda, bir yanlış telâkkinin tesiriyle, lüzumsuz bir infial dalgası kabartırken bizim hiç tereddüt etmeden giriştiğimiz bir takım icraat Mesela şu Ayasofya müzesi teşebbüsü, derin bir intibah ve dikkat uyandırmak lâzım gelir... Türk, zannederiz ki Cumhuriyet devrimin o parlak müsaadekârlık ruhu ile dünyada bir çok kavimlere ders verebilecek bir mevkiye yükselmiştir.