Sabah Gazetesi yazarı Salih Tuna'nın "Mesele o değil ki" başlıklı yazısı
Bakanımız şayet her gün açıklama yapmasaydı, Allahsız algı operatörleri şunu bile derlerdi: "Koronavirüsten ölenler için karada yer kalmadığından sondaj gemileriyle ölüleri denize atıyorlar, bize de petrol arıyoruz diye yutturuyorlar..."
Sosyal medyada böyle yazınca, "Eşeğin aklına karpuz düşürme" diyenler oldu.
Bilmiyorlar ki "eşeğin" aklında hayli zamandır sadece "karpuz" var.
Malumunuz, bu "karpuzlardan" birini Fazilet Durağı'nda ortaya koydular.
Akepe'lilerin sabahın köründe sırf kötülük yapmak için otobüse doluştuklarını, "kanları donarak" izlediklerini canlı yayınlarda anlattılar.
Savcılık delilleriyle gerçekler ortaya çıkınca yalanlarını itiraf etmek zorunda kaldılar.
Hayır, utanmadılar!
Takdir edersiniz ki utanmak için de her şeyden evvel bir yüze ihtiyaç var.
Fabrikatörlüğü biri bırakıyor öteki alıyor; aralarındaki "bayrak" yarışı bu artık.
Geçenlerde "14 yaşındaki çocuğa Cumhurbaşkanı'na hakaretten gözaltı" başlıklı haberler yaptılar. Meselenin aslı (hayvanlara cinsel istismardan gözaltına alındığı) ortaya çıkınca da özür dilemek zorunda kaldılar.
Örnek çok.
Albayrak ailesine yapılan malum haysiyetsiz saldırı psikolojik harbin göstergesidir. Başkan Erdoğan'ı tüm kabinesiyle birlikte katledeceğini söyleyen Atatürk maskesi altına gizlenen o top sakallı alçaktan o zihin alüftesi rapçiye kadar birçok örnek aynı harbin göstergeleridir.
Lakin, sosyal medya konusundaki düzenleme, bütün bunlardan bağımsız olarak aylar öncesinden konuşulan, hatta yazılıp çizilen bir konuydu.
Peki ne oldu?
Sanki Albayrak ailesine karşı yapılan saldırı nedeniyle sosyal medya düzenlemesi yapılıyor algısı yaratıldı. Hatta "düzenlemeyi" de gündüz gözüyle "yasaklama" şeklinde yutturdular. Bu uğurda en son okuduğu kitap İnce Memed olan Kılıçdaroğlu'na bile "spoiler" dedirttiler.
Oysa mesele bambaşkaydı.
Bütün dünyada "dijital feodalleşmeye" karşı düzenleme yapılırken Türkiye buna sürgit sessiz kalamazdı.
BM Güvenlik Konseyi'nin nasıl ki daimi 5 üyesi var, dijital dünyanın da 5 daimi muktediri var: Google, Amazon, Facebook, Apple ve Alibaba.
Ekonomileri, toplumları, siyaseti hızla dönüştürme güçleri olan bu dijital tekellerden Google ve Facebook, ABD'de tüm dijital reklamcılığın %73'ünü kontrol ediyor.
Google ve Apple dünya akıllı telefon işletim sistemlerinin %99'unu elinde bulunduruyor.
Halperin dijitalleşme sebebiyle birkaç büyük teknoloji şirketinin dünyayı feodalleşmeye sürüklediğini söylemişti.
Google da diskurunu şöyle dermeyan etmişti: "Dünyanın bilgisini organize etmek."
Doğrusu, bu 5'li dijital tekel çok iyi "organize" ediyorlar dünyayı. Uzun ve derin mesele. Bahs-i diğer.
Lakin bir mesele var ki, eski hesap uzmanı olan Kılıçdaroğlu'nun bile kolaylıkla anlayacağı, serbest piyasada "hesap verme" ilkesidir. Yani, hemşerim kim olursan ol ne kadar güçlü olursan ol, burası Türkiye Cumhuriyeti ve madem ticaret yapıyorsun sen de "vergini" vereceksin.
Hülasa, işin aslı budur.
Deutsche Welle'sine varıncaya kadar çok uluslu paydaşları olan "organize kötülükle" karşı karşıyayız.
Son günlerde özellikle "adalet ve güven" üzerinden sistemli bir algı kampanyası sürdürülüyor.
Acil müdahale edilmeli, algı operasyonları anında deşifre edilmelidir.
SALİH TUNA'NIN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYIN