Engin Ardıç'tan dikkat çeken yazı: Ayasofya'nın müzeye çevirilmesi çok mu gerekliydi?

Sabah Gazetesi yazarı Engin Ardıç, bugünkü köşesinde Ayasofya tartışmalarına dair çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Ardıç, yazısında "Ayasofya'nın müzeye çevirilmesi çok mu gerekliydi? Bu bir devrim miydi? Ezandan Arapça'yı silmek şart mıydı? "Allahüekber" deyince kimse anlamıyor muydu da "Tanrı uludur" şeklinde açıklamak gerekiyordu? Hayır, bu bir özentiydi. Martin Luther'in İncil'i Almanca'ya tercüme etmesi gibi bir şey... Aynı kafa, Sultanahmet Camii'ni "resim galerisi" ya da "caz kulübü" yapmayı da düşündü. Yıldız Sarayı'nı kumarhane yaptılar, sonra da "harb akademisi"... Orası pis padişah Abdülhamid'in sarayıydı ya, yokedilmesi gerekiyordu." ifadelerine yer verdi.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :13 Temmuz 2020 , 13:41 Güncelleme Tarihi :13 Temmuz 2020 , 13:46
Engin Ardıç’tan dikkat çeken yazı: Ayasofya’nın müzeye çevirilmesi çok mu gerekliydi?
İşte Sabah Gazetesi yazarı Engin Ardıç'ın "Osmanlı'nın intikamı" adlı köşe yazısı:

Lozan Antlaşması'nda Türkiye'nin "iç işlerine" ilişkin hiçbir madde yoktur (mübadeleyi saymıyorum)...
Müttefikler Türkiye'den bir "Batılılaşma devrimi" yapmasını istemediler.
Aslına bakarsanız "cumhuriyet ilan edilmesini" de istemediler. (Lozan'da imzası bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti zaten adı konulmamış bir cumhuriyet yönetimiydi... Cumhuriyet, antlaşmadan üç ay sonra durduk yerde "ilan" edilmemiş, "tescil" edilmiştir.)
Ne bizden ezanı Türkçe okutmayı isteyen vardı, ne de Ayasofya'yı müzeye çevirmeyi...
Nitekim Ankara yönetimi ezan için dokuz yıl, müze için on bir yıl beklemiştir.
Neden?
Alıştıra alıştıra, sindire sindire, diyecekler...
Neden şapka ve kılık kıyafet için üç yıl, yazı için beş yıl, soyadı için on bir yıl, kadınların seçme ve seçilme hakkı için on iki yıl beklenmiştir? (Belediye seçimlerinde yedi yıl, genel seçimlerde on iki yıl... Alıştıra alıştıra, sindire sindire...)
Ve de neden bazı Osmanlıca ay isimlerinin "Türkçeleştirilmesi" için tam yirmi iki yıl?
Kafamızı kurcalıyor, soruyoruz, sormakla yetiniyoruz, küfür yiyoruz.

Bu politika, "kimse istemeden biz kendimiz yapalım" politikasıdır.
Ayasofya'nın müzeye çevirilmesi çok mu gerekliydi?
Bu bir devrim miydi?
Ezandan Arapça'yı silmek şart mıydı? "Allahüekber" deyince kimse anlamıyor muydu da "Tanrı uludur" şeklinde açıklamak gerekiyordu?
Hayır, bu bir özentiydi.



Martin Luther'in İncil'i Almanca'ya tercüme etmesi gibi bir şey...
Aynı kafa, Sultanahmet Camii'ni "resim galerisi" ya da "caz kulübü" yapmayı da düşündü.
Yıldız Sarayı'nı kumarhane yaptılar, sonra da "harb akademisi"...
Orası pis padişah Abdülhamid'in sarayıydı ya, yokedilmesi gerekiyordu.

YAZININ TAMAMI İÇİN TIKLAYIN