Aşı ile ilgili ilk yazılı belge 1721 yılında İngiltere'nin Osmanlı Büyükelçisi Edward Wortley Montagu'nun eşi Lady Montagu'nun arkadaşına çiçek hastalığından korunmak için Edirne'de yapılan uygulamadan bahsettiği mektuptur. Bu mektupta Payitaht 'ta çiçek hastalığına karşı "aşı denilen bir karışımın kullanıldığı ve son derece başarılı sonuçlar alındığı" ifadeleri yeralmaktadır.
(Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Cevdet Erdöl)
ÇİÇEK HASTALIĞI İÇİN KULLANILDI
Bir kardeşini çiçek hastalığı yüzünden kaybeden ve kendisi de ölümden dönen Lady Montagu'nun mektubu sonrası çiçek aşısı İngilizler tarafından denenmeye başlandı. Başarılı sonuçlar alınınca bir kısım tıp çevreleri ve din adamları "çiçek hastalığının yaratıcının günahkarlara verdiği bir ceza olduğunu ve aşının da bu nedenle yaratıcıya karşı gelmek anlamına geldiğini" iddia ederek ortalığı ayağa kaldırdılar. İtirazlara rağmen Osmanlı'da yaygın olarak kullanılan bu aşı Avrupa'da da kullanılmaya başlandı.
1867'DE AŞI FERMANI YAYINLANDI
Osmanlı'nın aşıya verdiği önemi 28 Haziran 1867 tarihinde yayınlanan ve Mekteb-i Fünûn-ı Tıbbiyye, Seraskerlik, Maarifi Umumiye Nezareti, Şehremaneti ve Zabtiye Müşiretine gönderilen fermanda görebiliriz.
Bu fermanda, aşı memurlarının mahalle mahalle gezerek çocuklara aşı yapmaları ve aşı yapılan çocuklara aşı şahadetnameleri verilmesi emredilmiş; sıbyân mektepleriyle rüşdiye ve idadiye mekteplerine girecek erkek ve kız çocuklarının ellerinde aşı şahadetnamelerinin olmaması halinde mektebe kabul olunmaması ve her hangi san'ata girecek olursa şahadetnamesiz kabul olunmaması" emredilmiştir. (25 safer 1284/ A.MKT. MHM. 386/42)
AŞI OLMAK ZORUNLU HALE GETİRİLDİ
Başka bir fermanda da aşı müddeti beş seneyi aşan umum ahalinin Aşılattırılması ve aşılanmaktan imtina edenlere cezai işlem uygulanması emredilmiştir. (H-29-01-1324- BEO 2789/209159)
ÖĞRENCİLERDEN AŞI ŞEHADETNAMESİ İSTENİYORDU
Osmanlı'da 1800'lü yıllarda uygulanan okullara öğrenci kabulünde aşı şahadetnamesi istenmesi uygulamasını Amerikan üniversiteleri günümüzde uygulamaktadır.
ABDULHAMİD DÖNEMİNDE KUDUZ AŞISI ÜRETİLMEYE BAŞLANDI
1885 yılında Fransa'da Louis Pasteur kuduz aşısını üretti. Bilime son derece ilgili bir Padişah olan Rektörü olduğum Sağlık Bilimleri Üniversitesi'nin de banisi olan II. Abdülhamid Han, Pasteur'e kendi istihkakından ayırarak 10 bin frank ile en kıymetli Osmanlı nişanlarından olan Mecidiye Nişanı takdim etti ve yetiştirmesi için öğrenciler gönderdi. Pasteur'ün kuduz aşısını bulmasından sadece 3 yıl sonra İstanbul'da kuduz aşısı üretimine başlandı. Osmanlı arşivlerine göre II. Abdülhamid Han, Pasteur'ün ölümünden sonra adını yaşatmak için yapılacak heykeli için de bin frank yardımda bulundu.
1911'DE TİFO, 1913'TE VEBA, KOLERA VE DİZANTERİ AŞISI ÜRETİLDİ
Aşı üretimini ilerleten Osmanlı bilim insanları 1911 yılında tifo, 1913 yılında da kolera, dizanteri ve veba aşılarını ürettiler.
1915 yılında 3. Ordu Sıhhiye Reisi Dr. Tevfik Salim, tifüs aşısını Erzurum'da ilk kez uygulayarak binlerce askerin tifüs nedeniyle vefat etmesini önledi.
AŞI ÇALIŞMALARINA CUMHURİYET DÖNEMİNDE DE DEVAM EDİLDİ
1927 yılında bir Osmanlı kurumu olan Bakteriyolojihane'de BCG aşısı,1931 yılında tetanos ve difteri aşıları,1942 yılında akrep serumu, 1948 yılında boğmaca aşısı, 1953 yılında sıvı verem aşısı başarılı bir şekilde üretilmiştir.
1968'de kurulan serum çiftliğinde tetanoz, gazlı gangren, difteri, kuduz, şarbon akrep serumları da üretilmiştir. Ülke de hastalıkların yok olması ile 1971'de tifüs, 1980'de çiçek aşısı üretimi sonlanmıştır.
AŞI ÜRETİMİ 1970'Lİ YILLARDA DURAKLAMAYA BAŞLADI
70'li yıllarda Türkiye'nin aşı üretim tesislerinin 1930-1940'lı yılların teknolojisinde olması ve Uluslararası GMP (Good Manufacture Practice) iyi üretim uygulamalarını karşılayamaması nedeniyle aşı üretiminde duraklama dönemi başlamıştır.
Ülkemizin aşı üretim süreci 1996'da DBT ve kuduz aşısı, 1997'de BCG aşı üretiminin kesilmesi ile sona ermiştir.
GÜNÜMÜZDE 5'Lİ AŞININ ÜRETİMİ DEVAM ETMEKTEDİR
Ülkemizde aşı üretiminin günümüz koşullarına uygun modern tesislerde ve ileri teknolojiler kullanılarak yapılması için Sağlık Bakanlığımızın ve üniversitelerimizin çabaları devam etmektedir.
Üretici firmalara uzun süreli alım garantisi verilerek ilk defa beşli aşının ülkemizde önce paketlenmesi daha sonra da dolumu gerçekleştirilmiştir.
2010 YILINDA ZATÜRE AŞISI FORMÜLASYONU ÜLKEMİZE GETİRİLMİŞTİR
Bu kapsamda 2009 yılında beşli karma (DaBT-IPV-Hib), 2011 yılında dörtlü karma (DaBT-IPV) 3 yıllık alımı yapılırken kademeli olarak paketleme ve enjektöre dolum teknolojisi ülkemize getirilmiştir.
2010 yılında zatürre aşısı (KPA-Konjuge Pnömokok) yine 3 yıllık alım garantisi karşılığı paketleme, enjektöre dolum yanında formulasyon teknolojisinin de ülkemize getirilmesi sağlanmıştır.
MİLLİ AŞI ÇALIŞMALARI HIZLA DEVAM ETMEKTEDİR
Halen yerli bir firma tarafından akrep ve yılan antiserumları da üretilmektedir
2015 yılında yedi yıllık alım garantisi ile tetanoz ve difteri aşılarının kademeli olarak antijen üretimine kadar yapılması planlanmıştır. 2018 yılı içerisinde dolumu yapılırken 2019 yılında antijenin tamamen milli olarak üretilmesi beklenmektedir.
HEPATİT VE SUÇİÇEĞİ MİLLİ AŞILARI
Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından halen akrep ve difteri serum üretimi devam etmektedir. Bunun yanında öncelikle diğer stratejik serumlar ile hepatit A, Hepatit B, Suçiçeği aşısı milli aşı üretimleri de hedeflenmektedir.
Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) hastalığına karşı aşı geliştirilmesi amacıyla Sağlık Bakanlığının desteğiyle yürütülen çalışmada Faz 1 aşaması bitmiş Faz 2 aşamasına geçilmiştir.
KOVİD-19 AŞISI İÇİN DÜNYA İLE EŞZAMANLI İLERLİYORUZ
Kovid-19'a karşı aşı üretim çalışmaları da halen 3-4 merkezimizde yürütülmekte olup şu an Faz 1 aşamasındayız. Yakın bir gelecekte Kovid-19 aşısı üreten bir ülke olacağımıza inanıyorum.
Benzer anlaşmalarla diğer aşıların da ülkemizde üretimi ve teknoloji transferi için çalışmalar devam etmektedir.