Hürriyet yazarı Abdulkadir Selvi'nin yazısı şöyle:
Ümit Özdağ'ın Buğra Kavuncu hakkında ileri sürdüğü "FETÖ'cü" iddiası üzerine yargı harekete geçti. Buğra Kavuncu, Ümit Özdağ'ın iddiaları üzerine savcılığa suç duyurusunda bulunmuştu. Meral Akşener de "Sayın Ümit Özdağ'ın iddialarını ispatlaması için imkân sunuyor" demişti.
Ama söz konusu FETÖ'yle ilgili bir iddia olunca yargı harekete geçti. Şimdi de Buğra Kavuncu'nun FETÖ'cü olmadığını ispat etmesi gerekecek.
Ümit Özdağ'ın açtığı tartışmanın iki ayağı vardı.
Biri Buğra Kavuncu'yla ilgili FETÖ'cü iddiasıydı. Diğeri ise Buğra Kavuncu'nun dayısı olan Enver Altaylı'nın "Sokağa dökülün" talebiydi.
Enver Altaylı, FETÖ iddiasıyla MİT'ten ihraç edilen Mehmet Barıner'i yurtdışına kaçırma iddiasıyla yakalanmıştı. Askeri ve siyasi casusluk ile FETÖ iddiasıyla cezaevinde. Enver Altaylı hakkında düzenlenen iddianamede bir mektup yer alıyor.
ALTAYLI'NIN FETÖ'YE MEKTUBU
Bu mektup, Enver Altaylı'nın Fetullah Gülen'e yazdığı mektup.
Enver Altaylı'nın Fetullah Gülen'e "muhterem efendim" hitabıyla başlayan mektubu 11.10.2008 tarihini taşıyor. Enver Altaylı, "zat-ı âlileri" diye hitap ettiği Gülen'e "Uygun göreceğiniz bir zamanda elinizi öpmek, duanızı ve nasihatinizi almak için beni kabul buyurmanızı sizden istirham ederim" diyor.
Mektup önemli. Çünkü Enver Altaylı, bu mektubunda Kaşif Kozinoğlu'nun susturulmasını öneriyor. Kozinoğlu, FETÖ operasyonu ile tutuklandıktan sonra cezaevinde şüpheli bir şekilde ölmüştü. Altaylı onu mu kast etti bilmem ama susturulmuştu.
Enver Altaylı ayrıca Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ'u da Gülen'e şikâyet ediyor.
"Yeni Genelkurmay Başkanı'nın zat-ı âlinize ve yapılan hizmetlere bakışı son derece menfidir" diyor. İlker Başbuğ FETÖ operasyonuyla tutuklanıp cezaevine atılmıştı.
CUMHURBAŞKANLIĞINDA GÖREV
Enver Altaylı'nın mektubunda Gülen'e bir de teşekkür var.
Altaylı, "Bu vesile ile zat-ı âlinize benim Cumhurbaşkanı nezdinde görev almam konusunda gösterdiğiniz gayret sebebiyle teşekkür etmek isterim" diyor.
Mektupta yazılanların bir kısmının sonuçlarını yukarıda paylaştım. Ancak Enver Altaylı'nın Gülen tarafından "Cumhurbaşkanı nezdinde" görev alması için girişimde bulunulup bulunulmadığı konusunu ise bilmiyorum. Onu ancak o tarihte Cumhurbaşkanı olan Abdullah Gül aydınlatabilir. Enver Altaylı geçmişte Özal ve Demirel'e danışmanlıklar yapmış birisiydi. Yeniden Cumhurbaşkanlığı'nda görev almak istemesi hayatının doğal akışına aykırı değil. Ama dönemin Cumhurbaşkanı olarak Abdullah Gül, Fetullah Gülen'in doğrudan ya da imamları aracılığıyla Enver Altaylı'nın Cumhurbaşkanlığı'nda görev alması konusunda bir girişimi olup olmadığını açıklamalı.
SARIGÜL VE İNCE YOLA ÇIKIYOR
Mustafa Sarıgül'ü aradığımda DSP'ye istifa mektubunu yeni göndermişti. Sesinde yeni bir harekete başlamanın heyecanı vardı.
Hareket dedimse, adı 'Türkiye Değişim Hareketi' ama bir parti. Zaten ambleminde de parti yazacakmış. Ankara'da genel merkez binası tutulmuş. Yılbaşında partinin kuruluş dilekçesi İçişleri Bakanlığı'na verilecek. Mustafa Sarıgül, "Yeni yıl, yeni iktidar" diyor. Türkiye'ye çözüm önerileri sunma adına pozitif bir hareket olarak yola çıkıyorlar. O yüzden slogan olarak "Çare var"ı belirlemişler. Peki Sarıgül'ün kuracağı parti sağda mı olacak, solda mı? Sarıgül, sağ-sol kavramlarının Türkiye'yi tanımlamaya yetmediği görüşünde. "İnsan odaklıyız" diyor.
Mustafa Sarıgül, Türkiye'de sadece iktidar sorunu olmadığı, aynı zamanda muhalefet boşluğu olduğu görüşünde. O nedenle yola çıkıyor.
Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül; ikisi de partilerini kurmak üzere yola çıkıyorlar. Muharrem İnce, 29 Ekim'de kurucular kurulu üyelerinin listesini oluşturmak ve manifesto yazımı için kolları sıvıyor. İnce zaten 'Memleket Hareketi'ni başlatıp yola çıkmıştı. Şimdi partileşme yolunda ikinci adımını atıyor. Sarıgül ise doğrudan partisini kurup "2023 seçimlerinde ben de varım" diyor.
AK Parti'den ayrılan Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan partilerini kurarken demokrasi şampiyonu kesilenler bakalım Muharrem İnce ve Mustafa Sarıgül için ne diyecekler?
BABACAN, MACRON'U DEĞİL ERDOĞAN'I HEDEF ALDI
CUMHURBAŞKANI Erdoğan'ın İslam'a hakaret eden Fransa Cumhurbaşkanı Macron'a gösterdiği tepki muhalefetten destek gördü. CHP ve HDP bile Macron'a karşı Erdoğan'ın yanında yer aldılar. Erdoğan'ın Fransız mallarına boykot çağrısına CHP Sözcüsü Faik Öztrak'tan destek geldi.
Öztrak, "Fransa'nın Türk mallarını almama gibi bir tavrı varsa Türkiye de bu hakkını kullanacaktır" dedi.
HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar ise Macron'u eleştirerek, "İslam'a yönelik aşağılayıcı tavırlara giren Fransız hükümetinin tavrını da en net şekilde kınamak lazım" diye konuştu.
CHP VE HDP'NİN GERİSİNE DÜŞTÜ
Ali Babacan ise ne yaptı?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Fransız mallarını boykot çağrısı karşısında, "48 saat sonra unutulur. Ne zaman içeride gündem sıkışsa böyle bir çıkış yapıyorlar. Bunlar çocukça şeyler. Tamamen hikâye" dedi.
Ali Babacan böylece CHP ve HDP'nin gerisine düştü. Bu Ali Babacan ki 1 yıl öncesine kadar AK Parti üyesiydi. 3 Kasım 2002-24 Haziran 2018 tarihleri arasında, 16 yıl AK Parti'den milletvekilliği yaptı. Erdoğan kabinelerinde Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı görevlerinde bulundu.
İnsan sonradan muhalif olabilir. Bunu anlarım. Ayrı bir parti kurup iktidarla mücadele edebilir. Onu da anlarım. Ama söz konusu İslam'a saldırı olunca iktidar ve muhalefet ayrımının bir kenara konulması gerekmiyor mu? Sen İslam'a hakaret eden Macron'a bir çift laf etme ama Macron'a karşı İslam'ın hukukunu savunan Erdoğan'ı hedef al.
Bu Ali Babacan ki Türkiye'de ilk başörtüsü mücadelesini başlatan Hatice Babacan'ın yeğeni. Siyaset insanları hangi noktaya getiriyor. Vah ki vah...