TİHEK, Ataklı'nın Tele1 kanalında, Kovid-19 tedbirleri kapsamında uzaktan eğitim veren başörtülü bir öğretmenle ilgili sözleri üzerine inceleme başlattı.
Bu kapsamda görüşü sorulan yayıncı kuruluş gönderdiği yazıda, eleştiri konusunun Milli Eğitim Bakanlığının politikası olduğu, yayın görsel olarak incelendiğinde öğretmenin görüntüsü ile ismine yer verilmediği, inanca ve geleneğe bağlı bir yaşam veya giyim tarzının ya da inanışın eleştirilmediği ileri sürüldü.
TİHEK bunun üzerine Can Ataklı'ya görüşlerini sordu ancak Ataklı, kuruma herhangi bir görüş sunmadı.
EBA kanalında ders anlatan başörtülü öğretmen Ö.Ö. ise gönderdiği yazıda, Ataklı'nın açıklamasının kendisini ve kendisi nezdinde tüm eğitim camiasını üzdüğünü, bu sözleri inanç özgürlüğüne aykırı ve ayrımcı söylem olarak değerlendirdiğini belirtti.
BÖYLE BİR YÖNETMELİK YOK
"Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan personel başörtüsü takamaz" şeklinde bir yönetmeliğin bulunmadığını vurgulayan Ö.Ö, laikliğin bireyin değil devletin vasfı olduğunu, ayrımcılık içeren konuşmanın düşünce özgürlüğü adı altında savunulmasının haksızlık olduğunu ifade etti.
Konuyu değerlendiren TİHEK, ayrımcılık yasağının ihlal edildiğine hükmederek yayıncı kuruluş hakkında 15'er bin lira idari para cezasının uygulanmasına hükmetti.
GEREKÇEDEN
Kararda, sarf edilen ifadelerin başörtülü öğretmene yönelik olduğunun açıkça ortada olduğu değerlendirildi.
Aynı günkü eğitim programında başörtüsü olmayan öğretmenin de ders verdiği belirtilen kararda, şunlar kaydedildi:
"Eleştiri Milli Eğitim Bakanlığının eğitim politikasına yönelik olsa da, ki Milli Eğitim Bakanlığı uygulaması ayrımcılık içermiyor, bu eleştiri ayrımcılık yasağını ihlal eder boyutlara ulaşmış, dini bir gereklilik ve değer olan başörtüsü aşağılanmış, başı açık öğretmenlere nispetle başörtülü öğretmenlerin rol model olarak öğrencilere sunulamayacağı ileri sürülerek bu durum bir facia olarak nitelendirilmiştir. Özellikle 'facia' kelimesi, başörtüsünü ve başörtülüleri tamamen ötekileştirmeye yönelik nefret söylemi niteliği taşımaktadır."
Ataklı'nın kullandığı, "Milyonlarca öğrenciye rol model olarak türbanlı öğretmeni vermek çok yanlış", "Öğretmenin görüntüsü türbanlı öğretmen değil yani imaj olarak", "İmaj olarak türbanlı öğretmenle başlamak kadar facia bir şey olamaz" sözlerinin, dinin gereği addedilen bir kıyafeti ve bu kıyafeti kullanan kişileri aşağılayıcı ve ayrımcı ifadeler olduğu değerlendirilen kararda, bu sözlerle başörtüsünün öğretmenlik gibi şerefli bir meslekle bağdaşmadığı, dini inancı gereği başörtüsü takan kişilerin başı açık kişilerle rol modellik açısından aynı düzeyde olamayacağı ve nesillere örnek gösterilemeyeceği anlamına geldiği aktarıldı.
"MİLLETİN BİNLERCE YILLIK GEÇMİŞİNDEKİ ROL MODEL KADINLAR DA BAŞÖRTÜLÜ"
Kararda başörtüsünün, Türkiye nüfusunun tamamına yakınının mensup olduğu, İslam dininin bir gereği olarak kabul edildiği ve milletin binlerce yıllık geçmişindeki rol model kadınların da başörtülü olduğu belirtilerek, şu ifadelere yer verildi:
"Anadolu'ya adını veren analar, İstiklal harbinde düşmana karşı verdikleri mücadelede rol model olarak öne çıkan Nene Hatun, Kara Fatma, Şerife Bacı gibi kadınlar başörtülü kadınlardır. Bu yüzden, sadece başı açık olan öğretmenleri rol modelliğe layık görmek, anneleri, ablaları ve akrabaları başörtülü olan milyonlarca çocuğu onlardan ayırmayı da gerekli kılacaktır. Dolayısıyla bu denli yanlış düşüncenin demokrasilerde hala dillendirilmesi kabul edilecek bir durum olmasa gerek. Çünkü başı açık öğretmen ne kadar rol modelse inancı gereği başörtülü olan öğretmenler de o kadar rol modeldir.
Yapılan açıklama, inancı gereği başörtüsü/türban takan büyük halk grubunu hedef almış, İslam dininin bir gereği olarak başörtüsü takmanın şerefli bir meslek olan öğretmenlikle bağdaşmadığı ileri sürülerek toplumda infial oluşturmuş, karşıt ayrımcılık içeren yayınların yapılmasına neden olmuştur. Kullanılan ifadeler kamu barışını bozmaya elverişli nitelikte olup dersi anlatan türbanlı öğretmenin şahsında tüm eğitim camiasını ve başörtüsünü dini bir gereklilik olarak gören milletin kahir ekseriyetini derinden yaralamıştır. Kamuoyunda büyük bir infiale neden olmuş, medyada büyük tepkilere neden olmuş, toplumun huzur ve sükununu bozmuştur."
Televizyon programındaki ifadelerin görsel ve işitsel medya aracılığıyla iletişim ve kültür hizmeti verilirken haber verme sınırlarını aşan, dinsel hoşgörüsüzlük temelli nefret biçimlerini yayan ve teşvik eden ayrımcı olduğu, otoriter devlet laikliği dışındaki demokratik laikliğin, iddia edilenin aksine din ve inanç özgürlüğü önündeki engelleri kaldırarak herkesin inandığı gibi giyinmesini, ibadet etmesini ve yaşamasını temin eden laiklik olduğu vurgulandı.