"Bunların hepsi birebir Cumhurbaşkanımızın adına yapılmış açıklamalar dersek hata yaparız. Onlar Cumhurbaşkanı adına bir sözcü gibi konuşmuyorlar. Kendi görüşlerini ifade ediyorlar. Bunları Cumhurbaşkanımıza da ifade ediyorlar. Cumhurbaşkanımız da bunları Yüksek İstişare Kurulu toplantılarında dinliyor. Ama son tahlilde büyük fotoğraf içerisinde bütün bunların istişareleri yapıldıktan sonra politika haline gelmesi Cumhurbaşkanımızın iradesiyle şekillenen bir şey. Dışarıdan bilmeyenler şöyle düşünüyorlar; 'Bir kişi, tek adam kendi başına karar veriyor.' Biraz bilseler Cumhurbaşkanımızın çalışma tarzını, inanın böyle cümleler kurmaktan sarfınazar ederler. Gerçekten çok dinleyen, istişare eden, not alan bir liderden bahsediyoruz. Adalet Bakanını da dinler, İçişleri Bakanını da dinler, Milli Savunma Bakanını da dinler, Dışişleri Bakanını da dinler, danışmanını da dinler ilgili kurumları da dinler. Bir konuya bir kurum ya da şahıs kendi zaviyesinden bakar. Bu kaçınılmaz olarak böyledir. Ama diğer bakış açılarını da dikkate alarak büyük fotoğrafı bir akıl görmezse o zaman hata yaparsınız. Bir yerde güvenlik öne çıkar, bir yerde özgürlük demokrasi denir ama bu sefer ya güvenlik zaafı ortaya çıkar ya demokrasi özgürlük zaafı ortaya çıkar. Bu dengeyi kuracak bir şeyin olması lazım."
"TOPLUMDAKİ BAZI HASSASİYETLERİ DE GÖZ ARDI ETMEMEK LAZIM"
İbrahim Kalın, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş'ın tutukluluk süreleriyle ilgili düşüncelerinin sorulması üzerine, bunun bir hukuki süreç, son tahlilde yargının uhdesinde bir konu olduğunu ifade etti.
Kendisinin onlar üzerine bir şey söylemesinin doğru olmayacağını belirten Kalın, şöyle devam etti:
"Bu iki isim üzerinden tartışmak istemem. Meseleyi sadece bu iki kişinin davasına indirgemek doğru olmaz. Bunlar zaten yargı reformu içerisinde konuşulan konular. Hukukun kendi sistematiği içerisinde de değerlendirmeleri var. Toplumdaki bazı hassasiyetleri de göz ardı etmemek lazım. Yani, diyelim ki Demirtaş meselesini Sayın Arınç bu şekilde konuştuğunda belki kendisi tamamen hukuki açıdan bir mülahazada bulunuyor ama bunu yaşanan siyasi olaylardan bağımsız ele almak mümkün değil. Kobani Olayları, Çukur Olayları, Yasin Börü ve diğer bütün olaylarla birlikte düşündüğünüzde o dönemde HDP'nin ve Demirtaş'ın aldığı tavırları, pozisyonları dikkate aldığınızda toplumun bir kesiminde de başka bir tepki oluşuyor. Burada güvenliği ve toplumun o hassasiyetlerini de dikkate alan bir bakış açısının daha sağlıklı şekilde ortaya konması gerekiyor."
"TÜRKİYE'DE KİMSENİN KİMSEYİ BU ŞEKİLDE TEHDİT ETMESİ HUKUK DEVLETİ NORMLARI AÇISINDAN KABUL EDİLEBİLİR DEĞİL"
Kalın, Alaattin Çakıcı'nın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik tehdit ve hakaret içeren paylaşımı ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin konuya ilişkin açıklamalarına Cumhurbaşkanlığının yaklaşımının sorulması üzerine, şöyle konuştu:
"Savcılık bir soruşturma başlattı. Hukuki süreç ilerliyor. Türkiye'de kimsenin kimseyi bu şekilde tehdit etmesi hukuk devleti normları açısından kabul edilebilir bir şey değil. Sayın Kılıçdaroğlu şikayette bulundu. Hukukun kuralları içerisinde ne gerekiyorsa mahkemeler gereğini yapacaklardır. Sayın Bahçeli'nin Çakıcı'yla eskiye giden tanışıklığının, dostluğunun olması da onun belki bir vefa duygusuyla söylediği bir şey. Orada kişisel hukuk ile hukukun ortaya koyduğu normlar arasında bir çatışma olmaması gerekir. Ama burada son tahlilde bir hukuki süreç başladı. Bununla ilgili biz de izleyeceğiz mahkemenin nasıl karar vereceğini."
"TÜRKİYE'Yİ GÖZ ARDI EDEBİLECEK BİR YAKLAŞIMA SAHİP OLMALARI MÜMKÜN DEĞİL"
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, Joe Biden yönetiminde Ankara-Washington ilişkilerine dair öngörülerinin sorulması üzerine de henüz Biden yönetiminin şekillenmediğini hatırlattı.
"Amerikan yönetiminin başında kim olursa olsun Türkiye'yi göz ardı edebilecek bir yaklaşıma sahip olmaları mümkün değil. Bu bir jeopolitik zorunluluk." diyen Kalın, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biden yönetimi de gelse, Trump yönetimi de devam etse biz ilke olarak şunu söyledik; Türkiye'nin ABD ile ilişkilerinde iki temel ulusal güvenlik meselesi var. Birisi PKK, yani ABD'nin Suriye'de PKK'ya PYD/YPG üzerinden destek vermesi. İkincisi de FETÖ meselesi. FETÖ ile mücadelede ABD'nin aksiyon almaması, hala FETÖ ele başını ve diğer kurmayların Amerika'da özgür bir şekilde yaşamalarına müsaade etmesi. Bu iki konu bizim açımızdan ulusal güvenlik meselesi. Trump yönetimi de gelse, Biden yönetimi de gelse onlar bu konulara nasıl bakarlarsa baksınlar bizim açımızdan bunlar ulusal güvenlik meselesidir."
Bunların yanında ikili ilişkilerin, ticaret, S-400 meselesi, F-35'lerin bloke edilmesinin bulunduğunu anlatan Kalın, Biden yönetimi iş başına geldiğinde onların da bu fotoğrafa bakacaklarını, Türkiye'yi yok sayan bir coğrafya tasavvurunun onların da elini kolunu bağlayacağını ifade etti.
ABD seçimlerinin ardından oluşacak yeni dönemde Ankara'nın yeni bir strateji geliştirip geliştirmediğine dair soru üzerine Kalın, "Bizim bu konudaki tavrımız çok net. ABD'nin Suriye'de PYD ve YPG'ye verdiği destek yanlıştır. Bu siyasetin mutlaka değişmesi lazım. İkinci olarak da FETÖ ile mücadelede ABD'nin, Türkiye'nin yanında durması lazım. Bu iki konu çözülmeden diğer tali konularda mesafe almak çok anlamlı olmuyor." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, S-400 meselesine ilişkin ise şu değerlendirmede bulundu:
"S-400 meselesinde karar bir gecede alınmadı. Cumhurbaşkanımız patriotları almak için 6 yıl boyunca Amerikalılarla müzakere yaptı. Bizzat toplantılara katıldı, onları dinledi, tekliflerini istedi. 6 yıl devam eden müzakerelerin sonunda bırakın patriotları Türkiye'ye satmayı, buradaki patriot bataryalarını alıp götürdüler. O zaman Cumhurbaşkanımız dedi ki, 'Bunu yaparsanız ben alternatiflere bakarım. Benim alternatifsiz olduğumu düşünmeyin.' Blöf yaptığını zannettiler. Ne zaman ki biz oturup Ruslarla bunun müzakeresine başladık ve anlaşmayı imzaladık, o zaman dediler ki Türkiye bu konuda ciddiymiş. Siz birçok NATO üyesi ülkeye bu teknolojiyi vereceksiniz ama Türkiye'ye gelince olmaz diyeceksiniz. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok. Nasıl müttefiklik ilişkisi o zaman bu? Bunlar ister istemez sorgulanır hale geliyor."