Son dakika: AK Parti MYK sonrası Ömer Çelik, muhalafetin parlementer sisteme geri dönüş hayaline "cahillik" dedi

Gelen son dakika haberine göre, AK Parti Merkez Yürütme Kurulu (MYK), Başkan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında toplandı. Toplantı ardından AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik açıklamalarda bulundu. Güney sınırlarımızın ötesinde terör devleti kurulmak istendiğini vurgulayan Çelik, "Çeşitli propaganda merkezleri tarafından gündeme getiriliyor, 'PKK'ya eğitim verdik, DEAŞ'la mücadele etsin diye.' DEAŞ'la mücadelesi yok PKK'nın. DEAŞ'la mücadele eden esas güç TSK'dır. Sahada, karada yegane güç olarak TSK bu mücadeleyi vermiştir." dedi. İşte Çelik'in AHİM'in Selahattin Demirtaş kararından, Kemal Kılıçdaroğlu'nun çiftçilerimizi tehdit etmesine kadar olan bütün gündem hakkındaki değerlendirmesi...

Giriş Tarihi :22 Aralık 2020 , 18:14 Güncelleme Tarihi :23 Aralık 2020 , 00:54
Son dakika: AK Parti MYK sonrası Ömer Çelik, muhalafetin parlementer sisteme geri dönüş hayaline cahillik dedi

İÇİNDEKİLER

Çelik, parti genel merkezinde, Başkan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında, Sarıkamış Harekatı'nın 106'ncı yılı dolayısıyla şehitlere Allah'tan rahmet diledi, vatandaşların her sene anmasının, o günün ve o fedakarlığın unutulmamasının son derece kıymetli olduğunu belirtti.

TAKVİM UYGULAMASINI İNDİRMEK İÇİN TIKLAYIN

Trabzon'da bir süredir kanser tedavisi gördüğü hastanede 80 yaşında hayatını kaybeden eski Trabzonspor Kulübü başkanlarından Özkan Sümer için Allah'tan rahmet dileyen Çelik, Sümer'in vefatının Türk futbolu ve Trabzonspor camiası için önemli bir kayıp olduğunu söyledi.

Çelik, Diyarbakır anneleri ile ilgili gündemi yakından takip etmeyi sürdürdüklerini kaydederek, bugünkü MYK toplantısında Başkan ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan'ın kapsamlı iç ve dış siyasi gelişmeler, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınıyla mücadele, son dönemde yaptığı temaslara yönelik değerlendirmeler yaptığını ve güncel politik gelişmelerin kapsamlı bir şekilde ele alındığını bildirdi.

MYK toplantısında TBMM gündeminin de değerlendirildiğine işaret eden Çelik, "Bütçe görüşmelerinde muhalefet tarafından dile getirilen iddialar, arkadaşlarımızın bunlara verdiği cevaplar, bütçe görüşmelerinin nasıl geçtiği de kapsamlı bir şekilde değerlendiriliyor." ifadelerini kullandı.

Çelik, terörle mücadele konusunda gayretli mücadelenin kesintisiz bir şekilde devam ettiğini vurgulayarak, "Polisimizin, jandarmamızın ve Silahlı Kuvvetlerimizin kendi görev bölgelerinde yürüttüğü bu mücadele tavizsiz bir şekilde devam ediyor. Tabii Türkiye'nin yürüttüğü silahlı mücadele, Türkiye'nin yürüttüğü bu terör örgütüne karşı bu mücadele dünyanın en yüksek meşruiyetine sahip mücadelesidir. Suriye örneğinde gördüğümüz gibi PKK/PYD ve YPG terör örgütü her türlü grupla iş birliği yapabilen, her türlü kılığa girebilen bir yapıya sahip." diye konuştu.

Terör örgütlerinin, Türkiye'ye tehditlerinin söz konusu olduğunda, Türkiye'nin karşısındaki güçlerle yoğun bir şekilde iş birliğine girmeye çalıştığını söyleyen Çelik, "Terörle mücadele 7 gün 24 saat esasına göre kesintisiz bir şekilde sürüyor ve başarıyla devam ediyor. Bizim her MYK toplantımızda, her MKYK toplantımızda, partideki her toplantımızda terörle mücadele gündemini yakın bir şekilde takip ediyoruz. Gerek İçişleri Bakanlığımız, gerek Milli Savunma Bakanlığımızın, polisimiz, jandarmamız ve Silahlı Kuvvetlerimiz bütün bu süreçlerdeki mücadelesinin nasıl seyrettiği, ne tür başarılar elde edildiği ile ilgili yakın bir takibimiz var." değerlendirmesinde bulundu.

"ELVERİŞLİ VE KULLANIŞLI BİR ENSTRÜMAN"

Çelik, PKK terör örgütünün bölge için ana istikrarsızlık unsuru olmayı sürdürdüğüne vurgu yaparak, şu ifadeleri kullandı:

"Fakat ne yazık ki bazı dost ülkeler ve hatta müttefik ülkeler bunu elverişli ve kullanışlı bir enstrüman olarak gördükleri için birbirlerine karşı kullanmaya çalışıyorlar. Aynı şekilde de aynı Suriye'nin kuzeyinde güya DEAŞ ile mücadele adı altında yerleşmeye çalıştığı bölgelerden Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarıyla çıkarılmıştı. Eğer Silahlı Kuvvetlerimizin, Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları gibi bu harekatlar olmasaydı, bugün orada bir ur şeklinde bir terör devletçiği bu yapıların desteği ile kurulmuş olacaktı."

PKK'nın Kürt düşmanlığının bir göstergesi olarak son zamanlarda Kuzey Irak'taki güçlere saldırdığını dile getiren Çelik, şunları kaydetti:

"Burada YPG aynı şekilde, PYD/YPG, Suriye'nin kuzeyinde, aynı şekilde Irak'ın kuzeyinde oradaki yerleşik halklara, ister Türkmen olsun ister Arap olsun ister Kürt olsun katıksız bir şekilde, ayırt etmeksizin bu düşmanlığı sürdürüyorlar. PKK'nın orada kurmaya çalıştığı totaliter yapıya boyun eğmeyen herkes bu düşmanlıktan nasibini alıyor. En son da Kuzey Irak'taki Kürtlerin yaşadığı bölgedeki, oradaki güvenlik güçlerine saldırarak aslında bölgede ne kadar çok boyutlu bir istikrarsızlık unsuru olduğunu bir kere daha ortaya koymuş oldu.

Dolayısıyla Türkiye'nin PKK terör örgütü ile mücadelesi insanlığa karşı suç işleyen bir nefret örgütüyle hem kendi milli güvenliğini sağlamak bakımından hem de insanlığa karşı işlenen bu suçu engellemek bakımından son derece yüksek bir meşruiyete sahip mücadeledir. Bütün güvenlik güçlerimize bu gayretlerinden dolayı teşekkür ediyoruz. PKK ile mücadele ve diğer terör örgütleriyle mücadele 7 gün 24 saat esasına göre kesintisiz bir biçimde ve hiçbir gevşeme olmadan, hiçbir yavaşlama olmadan aynı şekilde devam edecektir."

Türkiye olarak bu zorlu mücadeleyi en iyi şekilde yönetmeye çalıştıklarını dile getiren Çelik, "Bugün yine çeşitli açıklamalar oldu, bekleneceği üzere CHP'den 'Türkiye en kötü yöneten ülkedir, vesairedir.' diyerekten. Tabii ki onlardan bir hakkaniyet beklemiyoruz, onu geçtik artık. Başka bir alemde yaşıyorlar, başka bir paralel evrende yaşıyorlar. Türkiye elindeki imkanlarla hem Türkiye'deki vatandaşlarımızın sağlığını korumak bakımından hem dünyada ihtiyacı olanlara ulaşmak bakımından etkili bir mücadele ortaya koydu." diye konuştu.

Virüsün mutasyona uğradığı şeklinde haber ve değerlendirmelerin söz konusu olduğunu belirten Çelik, bazı Avrupa Birliği ülkelerinin İngiltere ile uçuşlarını durdurduğunu anımsattı.

Türkiye'nin de Birleşik Krallık, Danimarka, Güney Afrika, Hollanda gibi ülkelerle uçuşları durdurduğunu söyleyen Çelik, "Halihazırda 96 ülkeyle uçuşlarımız düzenli olarak sürüyor ama Kovid ile ilgili bir tehdit veyahut da yönetilmesi gereken süreç ortaya çıktığı zaman hiç şüphe yok ki bu tedbirler alınacaktır." dedi.

Virüsün etkisinin dünyanın bütün algılarını, iş, davranış, siyaset modellerini sarsan bir sonuç ortaya çıkardığını anlatan Çelik, "Umuyoruz ki aşılar etkili bir şekilde bununla mücadelede kitlesel bir zaferin kazanılmasına imkan verir. Türkiye bu konuyu da Sağlık Bakanlığımız üzerinden yakın bir şekilde değerlendiriyor, takip ediyor." ifadesini kullandı.

"GEVŞEMENİN OLMAMASI GEREKİYOR"

İstanbul'da bir dönem virüs yayılımının kontrolden çıktığını hatırlatan Çelik, tedbirlerin alınmasıyla rakamların düşmeye başladığına işaret etti.

Çelik, "Kaybettiğimiz vatandaşlarımıza çok üzülüyoruz, sevdiklerinden ayrı kalanlar için çok büyük bir üzüntü duyuyoruz. Bunun olmaması için kural basit; 'maske, mesafe ve temizlik' diyoruz. Daha bir müddet bununla yaşamaya devam edeceğiz. Aşı gelse de bir müddet yaşamaya devam edeceğiz, aşı kitlesel bir bağışıklık, kitlesel bir tedavi ortaya çıkarana kadar hiçbir şekilde gevşemenin olmaması gerekiyor." dedi.

Tüm sağlık çalışanlarına teşekkürlerini ileten Çelik, "Gerçekten büyük fedakarlıklar gösterdiler, göstermeye devam ediyorlar. Hayatlarını kaybeden sağlık çalışanlarımız var. Tabii onların vazife malullüğü ve meslek hastalığı statülerinin hızla sonuçlandırılması bizim de takip ettiğimiz bir konu. Elimizden gelen her türlü teşekkürü hem fiili olarak hem sözlü olarak kendilerine her zaman iletmek istiyoruz." diye konuştu.

Salgının esnaf, tüccar ve iş insanlarının üzerindeki negatif etkilerini kontrol altına almak için takip edilmesi gereken süreçlerin dinamik olduğunu ve ciddi şekilde izlediklerini dile getiren Çelik, bugüne kadar Sosyal Koruma Kalkanı adı altında negatif etkilerin giderilmesi için nakit desteğinde bulunulduğunu anımsattı.

İstihdam ve üretimi desteklemek için hayata geçirilen paketlerin de olduğunu ve bunların da devam etmesi gerektiğini vurgulayan Çelik, bir yandan hayatı korumak için Kovid-19 ile ilgili tedbirlere ihtiyaç duyulduğunu, diğer yandan da hayatın döngüsünün devam etmesi için yürümesi gereken çalışmalar olduğunu hatırlattı. Çelik, "Bütün bunlar arasındaki dengenin optimum bulunması noktasında dünyada kimsenin elinde bir model yok." dedi.

Önceliğin hayatı korumak olduğunun altını çizen Çelik, bunun gerçekleşebilmesi için de yasaklara tam olarak uyulmasıyla ilgili hassasiyetin çok yüksek tutulması gerektiğine işaret etti.

Yasakları ihlal eden kişilerin olduğunu belirten Çelik, "Güvenlik güçlerimiz, diğer yetkililerimiz onların bu ihlallerine karşı bir tutum geliştirdiği zaman onların hayatlarını korumak, sevdiklerini korumak için bunları yapıyorlar." diye konuştu.

Her vatandaşın hayatının kıymetli olduğunu vurgulayan Çelik, özellikle yılbaşı döneminde de alınan kararlara tam olarak uyarak rakamların ve sağlık sistemi üzerindeki yükün daha da azaltılması için gayret sarf edilmesini istedi.

"GEÇERSİZ TEHDİTLER SAVURANLAR VAR"

Azerbaycan'ın Ermenistan'a karşı elde ettiği zaferden sonraki gelişmeleri çok yakından takip ettiklerini dile getiren Çelik, Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın vizyoner bir yaklaşım geliştirerek bölgesel barışı tesis etmek üzere bir platform oluşturabileceğini söylediğini hatırlattı.

Bunun bölge ülkeleri tarafından da olumlu karşılandığını anımsatan Çelik, "Her nedense Azerbaycan'ın kendisine ait olan, kendisine ait olduğu Birleşmiş Milletler tarafından da açık ve net bir şekilde ifade edilen topraklarını yeniden alması gerek Minsk Grubu içerisinde gerek dışında birçok ülkeyi rahatsız ediyor. İşte Fransa'da Senatonun ve Temsilciler Meclisinin aldığı kararları gördük, halen sanki gayrimeşru bir iş yapılmış gibisinden Azerbaycan'a dönük, bizce geçersiz tehditler savuranlar var, başka türlü yaklaşımlar ortaya koyanlar var." diye konuştu.

Belçika Temsilciler Meclisinin Yukarı Karabağ konusunda Azerbaycan'ı kınayan ve Türkiye'yi eleştiren bir kararı olduğuna dikkati çeken Çelik, "Belçika Temsilciler Meclisine mesajımız nettir; bunun hiçbir hükmü yoktur, geçersiz, haksız, hukuksuz, hakkaniyetsiz ve gayrimeşru bir karardır. Tam tersine şimdiye kadarki oradaki haksız Ermeni işgali karşısında susanların bugün hakkaniyetle bir zafer elde edildiği zaman bu şekilde rahatsızlık duymaları aslında hukuk dışı davranışlarının bir örneği olarak görülmelidir. Bu tamamen tek yanlı, diasporadaki birtakım aşırı Ermeni söylemleri çerçevesinde bir ülkenin Temsilciler Meclisinin nasıl manipüle edildiğini göstermekten öteye gitmez." değerlendirmesinde bulundu.

Çelik, kararın Türkiye-Belçika ilişkilerine de Belçika-Azerbaycan ilişkilerine de bir katkı sağlamayacağını dile getirerek, "Geçmiş zamanlarda da eleştirdik, bakın bu çeşitli terör örgütleriyle ilgili özellikle PKK ile ilgili aldığı kararlar Belçika mahkemelerinin, bunların bir terör örgütünü meşrulaştırıcı şekilde karar almanın hukukla alakasının olmadığı izahtan varestedir. Yine 1915 olaylarıyla ilgili karar alıyorlar, bütün bunlar tabii ne kadar ideolojik bir motivasyonla hareket ettiklerini, hukuki bir motivasyonla hareket etmediklerini ortaya koyuyor." dedi.

MİNSK GRUBU'NA ELEŞTİRİ

"30 yıllık işgalde Minsk Grubu ne yapmıştır?" sorusunun giderek büyüyen bir soru olduğunu söyleyen Çelik, şunları kaydetti:

"Herhangi bir şekilde çözüm misyonu ortaya koyamamışlar. Şimdi Minsk Grubu içerisinde Fransa'nın sürekli olarak Türkiye'ye karşı durmaya çalışan, sürekli olarak Türkiye neredeyse, ister Suriye'de ister Libya'da ister Doğu Akdeniz'de ister Azerbaycan'da, Türkiye'nin durduğu yere mutlaka kendisini karşısında konumlandırmaya çalışan bir tutumu var. Bunun bu meselelere hiçbir faydası yok. Eğer Fransa bu meselelerde sağlıklı bir rol edinmek istiyorsa, yani bunların hepsi bir rol edinme kaygısının gayretiyse onun yolu bu da değil. Türkiye ile doğru zeminlerde, doğru bir dille konuşmak, her zaman diplomatik çözüm yollarının arayışı içerisinde olmak en doğru yoldur. Onun dışında fanatik Ermeni çıkarlarının yönettiği, Kafkaslardaki barışı tehdit eden yaklaşımların hiçbirinin bundan sonra sonuç almayacağı bellidir.

Artık kendi dua etmek için gittiği kiliseden bile kovulan, bakanları istifa eden bir Ermenistan Başbakanı var. Bu radikalizmin, bu saldırganlığın Ermenistan'ı getirdiği yer, net bir şekilde bir çöküştür. Dolayısıyla bu aslında Ermenistan'ı diasporanın da nereye sürüklediğini, birtakım radikal siyasetçilerin de nereye sürüklediğini net bir şekilde göstermesi gereken bir meseledir ya da Fransa'daki bazı siyasetçilerin Ermenistan'ı yine aynı maceralara sürüklemek için teşvik ettiğini, cesaretlendirdiğini gösteren bir yaklaşımdır. Bütün bunlar sağlıklı sonuçlar doğuracak işler değil."

Türkiye'nin Somut Olmayan Kültürel Miras Listelerinde kayıtlı kültürel unsur sayısının 20'ye ulaştığı belirten Çelik, konuda emeği geçenlere teşekkür etti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bugün "AK Parti'ye oy veren çiftçileri tehdit eden birtakım sözler söylediğini" aktaran Çelik, Kılıçdaroğlu'nun daha önce de işçilere ve öğretmenlere tehditte bulunduğunu ifade etti.

"Şimdi sıra çiftçilere gelmiş" diyen Çelik, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Normal şartlar altında, bir partinin genel başkanı toplumun belli kesimlerini çıkıp. 'şu partiye oy verirseniz' diye, nasıl tehdit eder, şaşırmak gerekiyor ama artık bunlar maalesef yadırganmaz hale geldi. Birtakım politikaları, aldığımız oyları, politikalarımızı eleştirebilir, bu demokratik haktır. Eleştiri ile husumet arasına, siyasi eleştiri ile düşmanlık yapma arasına düzgün çizgiler çekilirse, tabii ki eleştiri demokrasinin en büyük zenginliğidir, demokrasinin olmazsa olmazıdır. Bu ayrıca bizim açımızdan da faydalanacağımız birtakım sonuçlar doğurabilir. Ama çıkıp her gün belli bir toplumsal kesimi 'siz niye AK Parti'ye oy veriyorsunuz' diye tehdit etmek, bunun eleştiriyle alakası yok, bunun demokratik bir hakla da alakası yok. Bu bildiğimiz antidemokratik bir tehdit yaklaşımıdır. Kuşkusuz çiftçilerimiz, işçilerimiz, öğretmenlerimiz gereken karşılığı güçlü bir şekilde vereceklerdir ama bu CHP'deki arkadaşlarımıza söylemek isterim, bu siyaset tarzı, doğru bir siyaset tarzı değil, sağlıklı bir siyaset tarzı değil."

CHP'lilerin "Türkiye'de kutuplaşmadan bahsettiğine" dikkati çeken Çelik, kutuplaşma dilinin, iki tarafı karşı karşıya getirerek, birtakım siyasi argüman kullanma şeklinde tezahür ettiğini belirtti.

Çelik, "Siz kutuplaşmayı eleştirirken çok daha ötesine geçen, doğrudan toplumun belli bir kesimine karşı, zaman zaman işçilere, zaman zaman öğretmenlere, bugün de çiftçilere karşı düşmanlık üreten bir dil kullanıyorsunuz. Bu dil, zehirleyici bir dil." ifadelerini kullandı.

Ömer Çelik, herkesin demokratik sistem içinde bulunduğunu, millet sayesinde var olduğunu, kendilerine oy versin ya da vermesin bütün vatandaşların iradesinin yarattığı meşruiyet sayesinde konuşma, yetki kullanma ve siyaset yapma hakkına sahip olduğunu unutmaması gerektiğini söyledi.

"VATANDAŞI SİNDİREREK SİYASET YAPMA ARZUSU KENDİNİ TUTAMIYOR"

Bir partinin politikalarını eleştirmek ile vatandaşları "o partiye oy veriyor" diye eleştirmenin başka şeyler olduğuna işaret eden Çelik, şunları kaydetti:

"Vatandaşı 'oy veriyor' diye eleştiremezsiniz, vatandaşın iradesi ve oyunun başımızın üstünde yeri var. O partinin politikalarını eleştirirseniz, ne için eleştirirsiniz? Yine vatandaşı ikna etmek için, o partiye oy veren vatandaşımızı ikna etmek için eleştirirsiniz. Temel demokratik kültür bunu gerektirir. Ama siz, bir partinin politikalarını eleştirmek için partiye oy veren vatandaşları hedef gösteriyorsanız, asıl totaliter yaklaşım budur, demokratik olmayan yaklaşım budur, tehdit siyaseti budur. Yani yalan siyaseti, yıkım siyaseti, tehdit siyaseti bütün bunları kullanacaksınız sonra da çıkacaksınız kutuplaşmadan, başka şeylerden bahsedeceksiniz. Doğrusu bu, Türk siyasi hayatında bu kadar sistematik olarak, düşmanlık üreten bir dilin görülmediği bir dönem.

Bir partinin politikalarını eleştirmek başka, o partiye oy veren vatandaşlarımızı tehdit etmek başka. Şunu hiç kimse unutmasın memleketin sahibi vatandaşımızdır, memleketteki her şeyin sahibi, her yetkinin sahibi millettir, hiç kimse milletin üstünde değildir. Ama işte zihniyet, altyapı, zihniyetin altyapısı, oradaki alt yazı yine kriz zamanlarında ortaya çıkıyor. Herhangi bir şekilde konuşurken yine ortaya çıkıyor. Netice itibarıyla vatandaşı tehdit ederek, vatandaşı sindirerek siyaset yapma arzusu orada kendini tutamıyor ve tezahür ediyor."

Çelik, kendilerinin de tehdit siyasetine karşı, siyasetin her alanı ve zemininde mücadele etmeyi sürdüreceklerinin altını çizdi.

"Kendilerini siyaset üstü gördükleri vesayet zamanları, kendilerini her türlü siyasi yapının üstünde, nihai karar verici olarak gördükleri o statüko sona ermiştir." ifadesini kullanan Çelik, memleketin sahibinin millet olduğunu belirtti.

Ömer Çelik, "Millet ne derse o olur. Hepimizin patronu vatandaşlarımızdır. Dolayısıyla vatandaşının söylediği sözü bir tehdit unsuru haline getirmek, vatandaşı hedef haline getirmek, demokratik siyasi kültürde olmaması gereken bir şey. Bunu yapanların, siyasi ahlaktan ya da siyasi kutuplaşmadan bahsetmeye hiç hakları yok çünkü çok daha maalesef zehirli bir dil kullanıyorlar." değerlendirmesini yaptı.

"TÜRK HARİCİYE TEŞKİLATIMIZ, GURUR DUYDUĞUMUZ BİR TEŞKİLATTIR"

Ömer Çelik, konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı.

Dış politikada, Dışişleri Bakanlığının devre dışı bırakıldığı ve dış politikaya Cumhurbaşkanlığından yön verildiği yönündeki eleştirilere ilişkin değerlendirmesi sorulan Çelik, Türk hariciye geleneğinin dünyadaki 3-5 ekolden biri olduğunu ve bu geleneğin herhangi bir Dışişleri Bakanlığı organizasyonuna değil büyük bir hariciye ekolüne dayandığını söyledi.

Dünyanın her yerindeki büyükelçi veya diplomatların, görüşlerini aşağıdan yukarıya doğru şekillendirdiğini belirten Çelik, şunları kaydetti:

"Netice itibarıyla Dışişleri Bakanına, oradan kabineye ve cumhurbaşkanlığı makamına doğru karar şekillenir. Ama son olarak demokrasilerde karar siyasidir. Biz ilk iktidara geldiğimizde, şöyle bir şey vardı, mesela derlerdi ki 'Kıbrıs meselesi siyaset üstüdür, burada verilmiş kararlar var, siz bir şey söyleyemezsiniz' ya da Ortadoğu'da bir karar alacaksınız, 'devletimizin Ortadoğu'ya dair politikası bellidir, Ortadoğu ile ilgili politika değişikliği olmaz' vesaire. Bunlar tabii siyaseti vesayet altına almaya çalışan, iktidarlar değişse de bürokratik siyaseti, seçilmiş siyasetin yerine koymaya çalışan yaklaşımlardı. Tabii ki Türkiye kendi diplomatlarının, bu özel, dünyadaki bir ekolü oluşturmuş bu diplomatların birikiminden faydalanmayacak da nereden faydalanacak?

Şimdi öyle bir şey yapıyorlar ki sanki 'AK Parti, siyasetçiler ile Türk diplomatlar arasında bir çelişki, bir çatışma, bir tenakuz varmış ve burada bir gerilim alanı oluşuyormuş da onlar devlet geleneğine sahip çıkıyormuş, biz de bu devlet geleneği ile kavga ediyormuşuz' gibi... Tam tersine Türk hariciyesini, Cumhurbaşkanımızın başbakanlığı döneminde, Cumhurbaşkanlığı döneminde güçlendirmek, diplomatlarımızı dünyada etkili aktörler haline getirmek, uluslararası kuruluşlarda temsillerini arttırmak, özellikle de kadın diplomatlarımızın sayısını artırmak, büyükelçiliklerimizin sayısını artırmak, Afrika vizyonu ortaya koymak, Latin Amerika vizyonu gerçekleştirmek konusunda çok devrimci adımlar atılmıştır. Türk hariciyesinin kendisini tam olarak ifade edebileceği, ifade kanalları, yapılar oluşturulmuştur."

Çelik, AK Parti iktidarları döneminde, Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatları ile kardeş ülkelerdeki tüm grupları, halkları kapsayacak, kucaklayacak şekilde, diplomasi yürütüldüğünü belirterek, dönemlerinin Türk diplomasi aklının, siyasi olarak en yetkin biçimde çalıştırıldığı dönem olduğunu söyledi.

Diplomatlarla ve hariciye geleneğiyle gurur duyduklarını vurgulayan Çelik, şöyle devam etti:

"Şunu söylüyorlar, 'Bazen siyasilerden büyükelçi atanıyor'. Türkiye demokratik bir cumhuriyet, bürokratik bir cumhuriyet değil. Tabii siyasi irade siyasilerden de atar, iş adamını da atayabilir, Türk diplomatlarından da faydalanabilir ama bu hariciyenin yapısının bozulması anlamına gelmiyor. Bir de 'biz iktidarı devralacağız' vesaire denince Dışişleri Bakanımız 'Nasıl alacaksınız, ortada seçim yok' gibi bir şey söyledi, şimdi ona vesayetçi ya da darbeci diyorlar. Halbuki Dışişleri Bakanımız Mevlüt kardeşim, o darbecilere, vesayet peşinde koşanlara cevap veriyor. Türk hariciye teşkilatımız, gurur duyduğumuz bir teşkilattır, dünya çapında gözümüz kulağımız, Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarını, hak ve menfaatlerini korumak için temsilcilerimizdir. Genel itibarıyla son derece verimli çalışıyorlar. Onlara da siyasi irade sahip çıkmaktadır. Bu yaklaşımların, kaleme alınış biçiminin bile bu muhalefet partilerindeki hangi büyükelçi kökenli milletvekilleri tarafından alındığını tahmin edebilirim. Dolayısıyla siyasi irade ile bürokrasiyi çatıştırmak gibi bir yaklaşım sağlıklı bir yaklaşım değil."

Ömer Çelik, HDP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun gündeme taşıdığı bazı emniyet müdürlükleri ve cezaevlerinde çıplak aramaların yapıldığı iddialarına ilişkin soru üzerine, insan onuru ve haysiyetini inciten, insan şerefini ayaklar altına alan her türlü uygulamaya karşı çok güçlü bir mücadele verdiklerini belirtti.

Geçmişten bugüne kadar işkenceye sıfır tolerans ilkesiyle hareket ettiklerini aktaran Çelik, söz konusu iddiaları gündeme getirenlerin adliye ve güvenlik teşkilatı çalışanlarını zan altında bırakmaya çalışarak, onlara iftira attığını söyledi.

Söz konusu kişilerin her gün yeni bir açıklama yaptığını ve her seferinde söylediklerinin yalan olduğunun ortaya çıktığını anlatan Sözcü Çelik, "Zaten bunların sayısı 3-5 kişiyi geçmiyor. Daha sonra onu bir şekilde kitleselleştiriyorlar, bu hale sokuyorlar. Burada cezaevlerindeki ve diğer yerlerdeki arama prosedürleri Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına, Anayasa Mahkemesi kararlarına, diğer içtihatlara uygun bir şekilde yapılıyor. Ayrıca bütün bunlar denetleme mekanizmalarımız tarafından da her gün denetleniyor, her gün takip ediyor. 'İşkenceye sıfır tolerans' ilkesi hakkında herhangi bir zaaf ve gevşeme yoktur." ifadesini kullandı.

"BUNUN ÜZERİNE EN KUVVETLİ ŞEKİLDE BİZ GİDERİZ"

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun söz konusu iddialara ilişkin, "Bu önceden de vardı, bugün de var" şeklindeki açıklamasını hatırlatan Çelik, "İnsan biraz sorumlu davranır. Muhalefet yapacaksan yaparsın, siyasi argüman üretirsin. Ama bütün bunları yaptığında adliye teşkilatını, güvenlik teşkilatlarını bu kadar zan altında bırakmaya hakkın yok. Nihayetinde Uşak'taki polis kardeşlerimiz de suç duyurusunda bulundular. Yani burada elinde bir bilgi, belge olan varsa, işkenceye sıfır toleransla ilgili herhangi bir yerde gözden kaçan bir şey varsa bunun üzerine en kuvvetli şekilde biz gideriz." diye konuştu.

Ömer Çelik, yayınlanan güvenlik kamerası görüntüleriyle söz konusu iddiaların yalan olduğunun ortaya çıktığını vurgulayarak, sözlerine şöyle devam etti:

"Bir; 'İşkenceye sıfır tolerans' ilkesinde hiçbir gevşeme söz konusu olamaz. İki; İnsan haysiyetini, insan onurunu inciten herhangi bir arama yapılamaz. Bunun bir prosedürü var. Tabii ki aranacak, çünkü üzerinde başka türlü cisim olabilir. Dünyanın her tarafında kabul gören yollar var burada. Burada Türkiye AİHM içtihatları ve Anayasa Mahkemesi kararları çerçevesinde ve diğer içtihatlar çerçevesinde bunları gerçekleştirmektedir. Hiç kimse boş yere adliyeyi, güvenlik teşkilatlarını zan altında bırakan yanlış, haksız, hukuksuz işlere girmesin. Siyasilerin daha özenli dil kullanması gerekir. İftira mekanizmasına dönüşmüş sosyal hesaplar var, iftira mekanizmasına dönüşmüş birtakım siyasetçiler var, onları sanmıyorum zaten. Ben onların etkisinde kalanları söylüyorum. O ilk saydıklarım zaten iflah olmaz."

"CUMHUR İTTİFAKI İÇERİSİNDE FARKLI BİR YAKLAŞIM YOK"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin "HDP kapatılsın" ve AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş'un "Parti kapatmalar çözüm değil" şeklindeki açıklamaları sorulan AK Parti Sözcüsü Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Cumhur İttifakı içerisinde farklı bir yaklaşım yok. Burada geçmiş yıllarda siyaseti yok etmek için, siyaseti ortadan kaldırmak için vesayet kurumları partilerin üzerine usulü olmayan yollarla gidiyorlardı ve dolayısıyla parti kapatmaların zorlaştırılması sivil siyaseti güçlendirmek bakımından ve sivil siyasetin birtakım vesayet kurumları karşısında gücünün korunması bakımından aslında bizim getirdiğimiz bir düzenlemedir, bunun zorlaştırılmasıyla ilgili mesele. Fakat burada esas olan nedir? Vatandaş iradesinin siyasal katılım yollarına tam olarak yansımasıdır. Buradan baktığınızda netice itibarıyla siyasi partiler ne için var? Vatandaşın iradesini hukuk devleti ve demokrasinin kuralları içinde o toplumsal talebi siyasi temsile dönüştürmekle ilgili var. Peki bir parti siyasi olarak terör örgütünün propagandasını yapıyorsa, bir parti hukukun dışına çıkıyorsa, bir parti hukuk devletini ve demokrasiyi yok etmek için bir performans gösteriyorsa ve bunu açıkça söylüyorsa, bu durumda hukuk devleti ve demokratik sistem çaresiz değildir."

"MYK'DA HERHANGİ BİR DEĞERLENDİRME YAPILMADI"

İspanya'da terör örgütü ETA'nın siyasi kolu olduğu gerekçesiyle siyasi partiler yasası çerçevesinde yasa dışı ilan edilerek kapatılan Batasuna Partisini örnek gösteren ve söz konusu kararın da AİHM tarafından onaylandığını hatırlatan Çelik, şunları söyledi:

"Numan Bey'in söylediği esasında bizim daha önce parti kapatmaların siyasi hayatta sonuç doğurmaması ve bunların sürekli olarak kendini yenileyerek lağvedilmesiyle ilgili. Zaten Numan Bey konuşmasının devamında da terör propagandasının engellenmesi gerektiğini, terörle ilgili olarak siyasetçilerin kendisini ayrıştırması gerektiğini, bu ayrıştırma söz konusu olmadığında bunun meşru kabul edilmemesi gerektiğini söylüyor. Sayın Bahçeli'nin de zaten söylediği bunlara müsaade edilmemesi gerektiği şeklinde. Dünyada mesela farklı modeller de var. Mesela bu tip terör örgütü propagandası yapanların milletin vergilerinden hazine yardımı almasının engellenmesi gibi. Size bu genel çerçeveyi çiziyorum. MYK'da herhangi bir değerlendirme yapılmadı. Geçmişte sivil siyaset alanının vesayet kurumlarından korunsun diye parti kapatmayı zorlaştıran biziz. Bunu ortadan kaldıran biziz. Çünkü önüne gelen Yargıtay Başsavcısı istemediği partiye kapatma davası açıyordu. Sonuçta aslında sivil siyaseti yok etmek için yapıyordu."

Demokrasi ve hukukun en büyük düşmanının terör olduğu vurgulayan Ömer Çelik, demokrasi ve hukuk devletinin terör karşısında asla çaresiz olmadığını, terörün propagandası, kutsanması ve meşrulaştırılması konusunda da hukuk devletinin mekanizmaları içerisinde gereken tedbirleri alacağını, bunun modeli ve şeklinin nasıl olacağı MYK'da tartışılmadığı için bir şey söylemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Çelik, parti genel merkezinde, Başkan ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında Merkez Yürütme Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında, gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını cevaplandırdı.

Bir gazetecinin CHP'ye yönelik taciz iddiasını anımsatması üzerine Çelik, taciz ve tecavüz iddialarına ilişkin CHP'de kurumsal bir suskunluğun yaşandığını belirtti.

"Bu susanlardan daha kıdemli CHP'liler bunun karşısında partinin susmaması gerektiğini, susmasının ayıp olduğunu ifade ediyorlar." diyen Çelik, şunları kaydetti:

"Son zamanlarda retorik olarak herkes, özellikle CHP de siyasi ahlaktan bahsediyor. Birtakım siyasi değerlendirmelerin merkezine bunu yerleştirmeye çalışıyorlar. Kadın onuru, kadın haysiyeti karşısında susanın siyasi ahlaktan bahsetmeye hakkı olabilir mi? Bu kadar mağdur konuşuyor. Çıkıp diyor ki, 'Biz bu konuda konuşmuyoruz, mağdurlarda daha fazla travma yaratmamak için'. Mağdurlar zulme uğramış, biz 'Çıkın mağdurun ismini verin, adresini, eşkalini verin' demiyoruz . 'Failin adresi, failin cezalandırılması ile uğraşın' diyoruz. Bunlar çeşitli yerlerde görev yapan siyasiler sizin partinizde. Mağdurun hakkına sahip çıkmadığınız zaman travma oluşturuyorsunuz."

Çelik, bir gazetecinin, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun grup toplantısında kullandığı "Sen asıl vergiyi alınması gereken yerlerden alacaksın. Uyuşturucu ticareti yapan adamdan vergi alacaksın, organ ticareti yapan adamdan alacaksın" sözlerini hatırlatması üzerine, "Çoğu kez maalesef siyasi meselelerde, içselleştirilmiş, üzerinde düşünülmüş, siyasete ve siyasi argümana çevrilmiş yaklaşımlardan ziyade sadece birilerinin yazdığı parlak cümle diye okunurken bahsettiğiniz saçma sapan cümleler ortaya çıkabiliyor." değerlendirmesini yaptı.

"KESİNLİKLE YORUM DIŞI BİR KONU"

Çelik, muhalefetin "Osman Öcalan'ın Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın bir danışmanı ile görüştüğü" iddiasının sorulması üzerine şunları söyledi:

"Muhalefet kim bu danışman demiyor. Muhalefet diyor ki, 'Böyle bir görüşme olmuş, işte bunun neticesi şudur'. Sözünün yorumlanmasını istedikleri kişi kim? Sözüne itibar ettikleri kişi kim? Oradan çıkarılan, böyle bir görüşme olmuş, belli ki bunun arkasından erken seçim gelecek. Yine kimi referans alıyorlar? Baştan beni söylüyorum. Hiçbir zaman Türkiye'nin resmi kurumlarını referans almıyorlar, dışarıdan kim ne derse desin onu referans alıyorlar. Böyle bir şeyi yorumlamaya ne gerek var? Kesinlikle yorum dışı bir konu."

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasına ilişkin kararının hatırlatılması üzerine de Çelik, "Ben buraya gelirken gerçekleşen sıcak bir karar. Yaklaşık 100-150 sayfalık bir gerekçeli kararı var. Tabii ki gerekçeli kararı hukuk sistemimiz değerlendirecektir. Hukuk sistemimizin değerlendirmesine göre bir yaklaşım getirilecektir." ifadesini kullandı.

"İBADET DİLİYLE OYNAMAK DEMEK ÇOK ZALİMANE BİR YAKLAŞIM"

Çelik, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Şebiarus töreninde kadın erkek birlikte sema yapılması ve Türkçe ezan okunması ile ilgili görüşlerinin sorulması üzerine, şunları söyledi:

"Bu bizim kültürel hayatımızda, sosyal hayatımızda ciddi acılar, acı hatıralar oluşturmuş bir meseledir, ibadet diliyle oynamak. Bu ortaya çıktıktan sonra 'özür dileriz, yanlış yapmışız' diyecekleri yerde tam tersine çok daha sakıncalı bir şey yapıyor bazıları, 'Türkçe bizim dilimiz değil mi' diye. Tabii ki Türkçe meal okuyabilir, Türkçe tefsir okuyabilir, duasını Türkçe okuyabilir, bu bizim karar vereceğimiz bir şey değil. Ama ibadet diliyle oynamak demek çok zalimane bir yaklaşım. Ezanın Türkçeleştirilmesinde olduğu gibi çok ayıp bir şey. Bu kadar acı hatıranın üzerine, bunun bu kadar yanlış olduğu, zalimane olduğu görülmüşken halen ibadet diliyle oynamaya çalışmak gerçekten, Murat Bardakçı'ya atıf yapayım, insanın zihninde bir İstiklal Mahkemesi olmasıyla ancak açıklanabilecek bir şey. Bu zihniyetin sözü ne olursa olsun, kelamı ne olursa olsun, ibadet diliyle oynuyorsa onun aklında ve kalbinde İstiklal Mahkemesi vardır. Akıl yerine İstiklal Mahkemesi, kalp yerine İstiklal Mahkemesi taşıyordur. Ayıp bir şey. Kınıyoruz, bununla güçlü şekilde mücadele edeceğiz."

"İyileştirilmiş ve geliştirilmiş parlamenter sistem tartışmaları"na ilişkin değerlendirmesi sorulan Çelik, şunları kaydetti:

"Birisi iyileştirilmiş, birisi güçlendirilmiş parlamenter sistem diyor. Benim bildiğim bir şey var. Birisi çıkıp 'parlementer sistem meşrudur, başkanlık sistemi gayrı meşrudur' diyorsa söylediği söz cahilane bir sözdür. Çünkü sistemlerin hepsi meşrudur. Sistemleri rejim meselesi haline getirmek ya bir siyasi kötü niyetten, vesayet arayışından ya da cahillikten kaynaklanır. Ama kullanılan argümanlara dikkat etmek lazım. Diyorlar ki 'Türkiye'nin çok ciddi bir parlamenter sistem birikimi vardır'. Ben de diyorum ki, nerede? Darbeler, post modern darbeler, vesayet dönemleri on yıllara yaklaşan, vesayetçi cumhurbaşkanlığı dönemi, hükümetin üzerinde Milli Güvenlik Kurullarının Türkiye'yi yönettiği dönem. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının üzerinde kırmızı kitapların olduğu dönemler. Nerede oluşmuş parlamenter sistemler? Parlamenter sistem bir tek AK Parti döneminde sağlıklı şekilde işletilmeye çalışıldı, orada da AK Parti kapatma davası ile karşı karşıya kaldı. Muhtıra teşübbüsü ile karşı karşıya kaldı."

"ARZU ETTİKLERİ GERÇEKTEN SİSTEM KONUSUNDA BİR TARTIŞMA YAPMAK DEĞİL"

Geçmişte koalisyon hükümetleri döneminde başbakanlık yapmış herkesin sistemin ürettiği koaliasyonlardan yakınarak aslında bir "başkanlık sistemi"ne geçilmesi gerektiğini söylediğini aktaran Çelik, "Mesele başkanlık sistemi midir, başkanlık sisteminin başında Tayyip Erdoğan'ın olması mıdır? Bu net. Ayrıca parlamenter sistemin içindeyken 'Parlamenter sisteme dayalı anayasa yapalım' dediğimizde bugün kuvvetler ayrılığından bahsedenlerin hiçbiri, kuvvetler ayrılığıyla ilgili modern parlamenter sistemlerdeki, örneğin Avrupa Birliğindeki yaklaşımların hiçbirini getirmedi. Çünkü vesayetten kurtulup da aslında gerçek bir kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistem de istemiyorlardı." dedi.

Çelik, bugün 'iyileştirilmiş veya güçlendirilmiş parlamenter sistem' diyenlerin parlamenter sistem varken, modern-çağdaş parlamenter sistemler çerçevesindeki performanslarının ne olduğuna bakılması gerektiğini aktardı.

O sürece bakıldığında, bu görüşlerin siyasi argüman olarak kullanıldığını gördüğünü belirten Çelik, şöyle devam etti:

"Netice itibarıyla arzu ettikleri kuvvetler ayrılığı, gerçekten sistem konusunda bir tartışma yapmak değil, tamamen Cumhur İttifakı'nın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini savunmasına karşı sadece eleştirel bir alan açmak.

Parlamenter sistem varken de 'getirin teklifinizi' denildiğinde hiçbir şey getiremediler, ortaya hiçbir şey koyamadılar. Sadece çeşitli sivil toplum kuruluşlarında ya da bazı hocalarımızın yaptığı o zamanki anayasa çalışmaları söz konusu olduğunda onları bile sağlıklı bir şekilde ele alıp da masaya koyamadılar. Çünkü esasına bakarsanız kuvvetler ayrılığı, demokratik sistemin iyi işleyişi hiçbir zaman işlerine gelmedi. Bugün de gelmiyor."

"BUNLAR GÜNLÜK SİYASETİ TÜKETMEK İÇİN SÖYLENEN ŞEYLER"

AK Parti Sözcüsü Çelik, memleket meselelerinin konuşulması için diyalog ortamlarının her zaman iyi olduğunu vurgulayarak, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Ama masada oturmasını istediklerinden bir tanesi Türkiye Cumhuriyeti'nin seçilmiş Cumhurbaşkanına 'diktatör' diyor, onu bir rejim tartışmasının konusu yapmaya çalışıyor. Nasıl oturacaksınız? İkincisi, Cumhur İttifakı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ni savunuyor, siz 'parlamenter sistem, bunu konuşalım' diyorsunuz. Biz de 'Buna zaten halk karar vermiş, halkın karar verdiği bir konuda şu anda konuşacak bir şeyimiz yok. Böyle bir gündemimiz yok' diyoruz. Dolayısıyla bunlar günlük siyaseti tüketmek için söylenen şeyler. İki metreden öteye menzili olmayan, nefesi yetmeyen şeyler."

"ALTILI PLATFORM" ÖNERİSİ

Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Bakü ziyaretinde gündeme gelen "altılı platform" önerisine ilişkin somut bir ilerlemenin söz konusu olup olmadığı sorulan Çelik, "Altılı platform, bölge barışı için önerdiğimiz son derece önemli bir mekanizma. Hem Sayın Cumhurbaşkanımız hem Sayın Aliyev, bu platformda işgalci tavrından vazgeçerse Ermenistan'ın da olabileceğini söyledi. Bu tarihi bir fırsat." değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye ve Azerbaycan'ın, işgalci tavrından vazgeçmesi durumunda Ermenistan'ın da altılı platforma dahil olmasını söylemesinin son derece vizyoner ve bölge barışı için iyi niyetli bir yaklaşım olduğunu aktaran Çelik, "Aynı şekilde Sayın Putin'in de aralarında sorunlar olmasına rağmen Cumhurbaşkanımızın Gürcistan'ı teklif etmesi karşısında, Gürcistan'ın katılmasını uygun bulması da son derece vizyoner bir yaklaşım. Dolayısıyla bu vizyonu hayata geçirmek için güçlü bir irade var." diye konuştu.

Sonuç olarak Rusya, Türkiye, Azerbaycan, İran ve Gürcistan'ın bu platforma olumlu baktığının altını çizen Çelik, "Dolayısıyla Ermenistan'ın kendisini bir yerde konumlandırması gerekiyor. Bu mekanizma ya beşli hayata geçecek ya da altılı hayata geçecek. Burada Ermenistan için de fırsat penceresi açılmış oluyor. Kendisini bu işgalci, saldırgan mekanizmanın dışına çıkarabilmesi için bu da bir imkan ve yaklaşım. Bu mekanizma ilerliyor, teknik görüşmeler sürüyor. Herhangi bir negatif durum olmadığını söyleyebilirim, gayet pozitif." dedi.