Başkan Recep Tayyip Erdoğan, AB ülkeleri büyükelçiler toplantısında önemli açıklamalarda bulundu.
Başkan Erdoğan'ın açıklamalarından satır başları;
Salgın, mücadelede tüm insanlığın aynı gemide olduğunu hatırlatmıştır. Hiçbir ayrım yapmadan 156 ülkeye, 11 uluslararası kuruluşa tıbbi destek sağladık.
100 bin vatandaşımızı ülkemize getirirken, 38 bin yabancıyı da destek vermek suretiyle ülkelerine gönderdik. Tüm bunları insanlık ailesine karşı kendimizi mesul hissettiğimiz için yaptık. Yardım faaliyetlerimizi bundan sonra da devam ettireceğiz.
KORONAVİRÜS AŞISI: TÜM İNSANLIĞIN HİZMETİN SUNACAĞIZ
Aşı çalışmalarında elde edilen başarılar umudumuzu artırıyor. Aşıyı vatandaşlarımıza gönüllülük esasına dayalı olarak uygulamaya yakında başlıyoruz. İnsan deneyi aşamasındaki yerli aşılarımızı, gerekli onayların ardından milletimizle birlikte tüm insanlığa sunacağız.
DOĞU AKDENİZ VE KIBRIS'TAKİ GELİŞMELER
2020 yılı Türkiye-AB ilişkileri bakımından maalesef kolay geçmedi. Geride bıraktığımız dönemde çoğu suni olarak üretilen pek çok tatsız konuyla uğraşmak zorunda kaldık.
Bazı ��ye ülkeler, Türkiye ile ikili problemlerini AB koridorlarında çözme çabasına girdi. Birlik dayanışması bahanesi ardına sığınılarak, Türkiye-AB gündemi suistimal edildi.
Bu yaklaşım bir yandan köklü münasebetlerimizi esir alırken diğer yandan birliğin küresel güç olma iddiasını zayıflatıyor.
Stratejik körlük olarak nitelendirdiğimiz bu tavrın en somut göstergesi Doğu Akdeniz ve Kıbrıs meselesidir. Doğu Akdeniz ve Kıbrıs'ta ciddi haksızlıklara maruz kaldık.
Sahillere hapsedilme girişimlerine itiraz ediyoruz. Doğu Akdeniz'i bir rekabet alanı olmaktan çıkartıp uzun vadeli çıkarlarımıza hizmet edecek bir iş birliği havzası haline getirmeliyiz.
Son yıllarda hava sahası ihlallerini ve adalar konusunda hukuka aykırı faaliyetlerini artıran Yunanistan'ı gerginliği tırmandıran faaliyetlerinden vazgeçmeye davet ediyoruz.
Yunanistan'la 25 Ocak'ta başlayan istikşafi görüşmelerin yeni bir dönemin habercisi olacağına inanıyorum. AB'nin hem bu konularda hem de Kıbrıs meselesinde samimi bir özeleştiri yapması gerekiyor.
AB, Kıbrıs'ta 2004'te 'çözüme hayır' diyen Rum tarafını tam üyelikle ödüllendirirken, referanduma evet diyen Kıbrıs Türk'üne verdiği taahhütü unutmuştur. Bunları da yerine getirmesini bekliyoruz.
Kıbrıs'ta başarısız olmuş modelleri tekrar tekrar konuşmak yerine yeni ve gerçekçi alternatifleri tartışmamız gerekiyor.
Fransa ile ilişkileri yeniden ele alarak gerilim hattından kurtarmak istiyoruz. İki taraf tarafından atılan adımları memnuniyetle takip ediyoruz.
1000 yıldır ortak coğrafyayı paylaşıyoruz. Türk tarihini Avrupa'sız okumak nasıl mümkün değilse, Avrupa tarihini de Türkiye'siz anlamak mümkün değildir.
Yaklaşık 60 yıldır birliğe tam üyelik mücadelesi veriyoruz. Onca çifte standart ve haksızlığa rağmen, tam üyelikten hiçbir zaman vazgeçmedik.
2002 yılında göreve ilk geldiğimizde Kopenhag kriterlerine gerekirse Ankara kriterleri der yolumuza devam ederiz demiştim.
Tarihi nitelikte adımlar attık. Anayasamızın 3'te 2'sini değiştirerek, darbe döneminin izlerini büyük ölçüde ortadan kaldırdık.
Darbelerle, cuntalarla maruf bir ülkeyi ileri demokrasi rayına oturttuk. Ülkemizde sessiz bir devrime imza attık.
15 Temmuz gecesi kimi Avrupa liderleri darbeye çanak tutan bir tavır sergilemiştir. Türkiye 15 Temmuz'da Avrupa'dan beklediği desteği göremedi.
AVRUPA'YA İSLAMOFOBİ TEPKİSİ
İslam karşıtlığı Avrupa'da yaşayan 6 milyon insanımızın güvenliğini tehdit etmenin yanı sıra AB açısından da büyük bir karadeliğe dönüşüyor.
Türkiye'de herhangi bir kiliseye karşı böyle bir bomba atma, herhangi bir eylem girişimi... Söz konusu olmuş mudur? Olamaz. Böyle bir şeye asla müsaade etmeyiz. Tam aksine biz bunların hazinemizden, kendi cebimizden restorasyonlarını yapmak suretiyle ibadete açıyoruz.
Tüm bunlar açıkken, Fransa'da Almanya'da, Avrupa'nın birçok yerinde Müslümanların ibadethanelerine yapılan saldırıları neyle izah edeceğiz?
Türkiye'nin tam üyeliğinin kültürel ırkçılıkla mücadelede birliğin elini güçlendireceğine inanıyoruz.
60 yılı bulan üyelik sürecimiz nasıl bizim için stratejik bir tercih ise AB'nin tam üyeliğe bizi kabulü de ontolojik bir tercih olacaktır.
Brexit ile beraber artan belirsizlik ancak Türkiye'nin AB'de yer almasıyla giderilecektir.
Biz ülke olarak uzun vadeli bakış açısıyla, olumlu gündem oluşturmak ve ilişkilerimizi tekrar rayına oturtmak için hazırız. Avrupalı dostlarımızın da aynı iradeyi sergilemesini bekliyoruz.
2020 Mart ayında Brüksel'de yaptığımız görüşmelerde mutabakatın güncellenmesi konusunda anlaşmıştık. Türkiye olarak biz üzerimize düşeni yaptık ancak Avrupa tarafından tekliflerimize cevap alamadık.
Düzenli Türkiye-AB zirvelerini ve üst düzey diyalog toplantılarını da tekrar başlatmakta fayda görüyoruz.
AY SONUNDA KRİTİK ZİRVE
Kısa bir süre önce yaptığım görüşmelerde bu ay sonu kendileriyle birlikte ülkemize bir araya gelme teklifimi yaptım onlardan da kabul gördü.
Ursula von der Leyen'e 'Sadece gelmek değil... Bir de şu anda bizim Suriye'nin kuzeyinde yapmakta olduğumuz briket evleri sizinle birlikte gezmek isterim. Göçten sorumlusunuz. Buraları beraber bir görelim. Nasıl bir hassasiyet içinde olduğumuzu bir görün' dedim. Biz kendilerinden söz aldık. Bu briket evler konus8unda ciddi bir sayıyı onların da yapmak istediklerinin sözünü verdiler ama en ufak bir destek gelmedi.
TÜRKİYE YÜK OLAN DEĞİL, YÜK ALAN BİR ÜLKE
50 bin briket konut yapma planımızın yarısından fazlasını hemen hemen gerçekleştirdik. Altyapını da yapıyoruz. Sizinle oraya gidene kadar bunu da bitirmiş oluruz. Türkiye'nin neler yaptığını, İdlib'teki muhacir insanların, buraları nasıl heyecanla beklediğini orada göreceksiniz.
Türkiye yük olan değil, yük alan bir ülke. Bunu göreceksiniz. Bilhassa Avrupa'nın sığınmacı akınına uğramasının önüne geçmede gösterdiğimiz fedakarlığın asla unutulmaması gerekiyor.
Sadece Suriye kökenli 4 milyon kişiyi misafir ediyoruz. Sınırlarımız dışındaki 5 milyon kişiye düzenli yardım yapıyoruz.
Türkiye'den başka DEAŞ'la onurlu şahsiyetli mücadele veren AB ülkesi var mı? Gözlerinin yaşına bakmayız.
PKK ile YPG ile aynı şekilde mücadelemiz sürerken, maalesef batılı dostlarımız PKK, YPG... Bunlarla ilgili onları kendi ülkelerinde barındırıyor. Kusura bakmayın, dost acı söyler ama gerçeği söyler. Ben gerçeği söylemek mecburiyetindeyim. Türkiye bunları sizinle paylaşmazsa bilesiniz ki yarın aynı bela sizin de başınıza gelecektir.
Hepinizle NATO'da beraberiz. Bunu da birlikte sürdürmemiz gerekir.
Bizim yanımızda yer almadılar. Binlerce TIR silah, mühimmat, araç-gereci terör örgütlerine gönderildi. Bunlar verildi. Terör örgütleri bunlarla bize savaş açtı. Biz bir NATO ülkesi olarak bunlarla savaştık, savaşıyoruz, savaşacağız. Geri durmak yok.
Aynı şekilde Libya, Dağlık Karabağ gibi bazı kesimlerce sorumlu adledilen alanlardan hiçbiri AB ile ve üye ülkelerle ilişkilerimizin özüne müteallik değildir.
Berlin Konferansı'ndan çıkan kararlara uyuldu mu? Darbeci Hafter kendini koruma durumunda mı? Koruma durumunda. Biz darbeci Hafter'e mücadelemizi vermemiş olsaydık, uluslararası camianın kabul ettiği şu andaki Milli Mutabakat Hükümeti yok olurdu. Bizim orada varoluşumuz Milli Mutabakat Hükümeti'nin ömrünü uzatmıştır.
Bugüne kadar 9 bine yakın yabancı terörist yakalandı ve hepsini de geri gönderdiler. 30 yılda MİNSK üçlüsünün başaramadığını verdiğimiz destekle Türkiye 44 günde gerçekleştirmiştir. Tüm bu konular objektif şekilde ele alındığında Türkiye-AB çıkarlarının örtüştüğü görülecektir.