İşte Sabah Gazetesi yazarı Hasan Basri Yalçın'ın "Kabak tadı veren seçim iddiaları" başlıklı o yazısı
Muhalefet partilerinden her hafta birisi "Erken seçim olabilir" diye açıklama yapıyor. Meral Akşener "Haziranda olur" diyor. Haziran gelip geçiyor. Ortada seçim falan yok. Bu sefer Kılıçdaroğlu devreye giriyor. "Sonbaharda kesin olur herhâlde galiba yani" diyor.
Sırayla ikisi de defalarca benzer açıklamalar yaptılar. Artık bu işin o kadar suyu çıktı ki, bayrağı bu sefer Faik Öztrak devralmış, o da aynı üç vakte kadar seçim bekliyormuş
Bu kadar fazla seçim lafının edilmesi tabii ki herkesi düşündürüyor. Acaba gerçekten bir seçime mi gideceğiz diye düşünmeden edemiyor insanlar. Hem Erdoğan hem de Bahçeli defalarca 2023'ü işaret etmesine rağmen konunun dönüp dolaşıp seçim tartışmalarına bağlanması da kamuoyunu tedirgin ediyor.
Aslında bu geçmiş dönemden kalma bir alışkanlıktır. Parlamenter sistemde istikrarlı olan tek şey, hükümetlerin istikrarsızlığıydı. Hükümetler hızla yıkılabilir, baskın seçimler gerçekleştirilebilirdi. Bir başbakanın iki kez seçilme limiti olmadığı için de her yıl seçim bile ilan edebilirdi.
Şimdi ise bu olguların hiçbiri yok. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi oldukça istikrarlı bir yapı. Kabine, Cumhurbaşkanı tarafından istenildiği zaman istenildiği şekilde revize edilebilir. Hükümetin işleyişini durduracak koalisyon pazarlıkları falan da yok. İdari olarak, hepsinden önemlisi Cumhurbaşkanı'nın iki kez seçilebilme şansı olması nedeniyle cumhurbaşkanları kolay kolay erken seçime gitmez. Meclis'in erken seçim kararı alması da oldukça yüksek standartlara bağlandığı için Meclis'in de en azından bugünkü aritmetik üzerinden erken seçim kararı alamayacağını biliyoruz. Dolayısıyla neresinden bakarsanız bakın, erken seçim lafının bir safsatadan ibaret olduğunu görürsünüz.
E peki neden sürekli ısıtılıp ısıtılıp karşımıza getiriliyor? Çünkü muhalefet, kendi tabanını zinde tutmak için kullanıyor. Millet İttifakı paydaşları arasında tonlarca farklılık var. Bu da zaman zaman parti tabanlarında rahatsızlığa neden oluyor. Muhalefet liderleri bunun önüne geçmek için "Aman dişinizi sıkın, az kaldı" demek istiyor. Hikâye bundan ibaret. Yoksa kimsenin seçim falan istediği yok. Muhalefet bunca yıpratma kampanyasına rağmen Erdoğan'ın arkasındaki büyük kitlenin dağılmadığını fark ediyor. Bu esnada kendileri dağılmaktan korkuyorlar. Seçim dedikodusuna bir silah olarak o yüzden yapışıyorlar.
***
ALİ BABACAN'IN ELİ, KİMİN CEBİNDE? KİMİN ELİ, ALİ BABACAN'IN ÜSTÜNDE?
Bazen tuhaf işler oluyor. İnsanlar bazen kaş yapayım derken göz çıkartabiliyor. Kendilerini deşifre edebiliyor. Ali Babacan, AK Parti milletvekiliyken cumhurbaşkanlığı için Erdoğan'ı aday gösteren imzacılar arasında yer almış. Ama durun, olay orada bitmemiş.
Aynı Babacan, muhalefetin Gül'ü aday göstermesi için de aktif biçimde muhalefet için çalışmış. Bunları da marifet sanıyor olmalı ki, gerine gerine anlatıyor. AK Parti'de yıllarca bakanlık yapmış ve hâlâ AK Parti vekiliyken Millet İttifakı için çalışmaya başlamış birisi şimdi de parti kurmuş. O zaman gelin hep beraber soralım. Acaba şimdi kime çalışıyor?
HASAN BASRİ YALÇIN'IN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYIN