Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanı Mehmet Uçum'dan önemli açıklamalar

Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanı Mehmet Uçum, A Haber ekranlarında yayınlanan Memleket Meselesi programına konuk oldu. Uçum, Sabah Gazetesi Haber Koordinatörü Kenan Kıran, Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür, Daily Sabah Gazetesi Yazarı Merve Şebnem Oruç'un sorularını yanıtladı. İşte Mehmet Uçum'un katıldığı programdaki satır başları.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :27 Mayıs 2021 , 22:01 Güncelleme Tarihi :27 Mayıs 2021 , 23:52
Başkan Recep Tayyip Erdoğan’ın Başdanışmanı Mehmet Uçum’dan önemli açıklamalar

Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın Başdanışmanı Mehmet Uçum, A Haber ekranlarında yayınlanan Memleket Meselesi programına konuk oldu. Uçum, Sabah Gazetesi Haber Koordinatörü Kenan Kıran, Sabah Gazetesi Yazarı Mahmut Övür, Daily Sabah Gazetesi Yazarı Merve Şebnem Oruç'un sorularını yanıtladı. İşte Mehmet Uçum'un katıldığı programdaki satır başları.

Mehmet Uçum'un açıklamalarından derlenenler;

Bugün 27 Mayıs. 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde hangi problerle mücadele etmişsek, 21. Yüzyılda da farklı sarmalda aynı problemlerle mücadele ediyoruz. 2 ana doğrultu ortaya çıkıyor. Birincisi Cumhuriyet'i koruma diğeri ise yetki devri ve Batıcı sistematiğine teslim olma çizgisi. Bugün Batı ile entegre olma adı altında yeni bir mandacı zihniyetle karşı karşıyayız. Bugünde bu mandacılığı hukuksal mandacılık tamamlıyor.

Türkiye'ye ilişkin mesele sadece iç dinamiklerden olmadığı herkes tarafından kabul ediliyor. İçerinde olduğu gibi Türkiye'nin tarihinden olanlar da var. Aslında bir demokratik siyasi rekabetin ötesine gidiyor. Türkiye'yi koruma ve Türkiye'ye karşı bir pozisyon kazanıyor. Bugün Türkiye'nin coğrafi ve siyasi bütünlüğünü korumak kırmızı çizgi değil midir? Başka bir tez savunulması meşru kabul edilemez. Türkiye'nin terörle mücadelesinde bir bütün olarak hareket etmek zorunluluk değil midir?

Türkiye ortak fikri üzerinden Türkiye'nin siyasi birliğini korumak, coğrafi bütünlüğü korumak, terörle mücadeleyi devam ettirmek ve güvenli ortamı geliştirmek ortak fikirler olmasına rağmen Türkiye kaosa sürüklenmeye çalışılırken meseleyi basitçe bir 2023 seçimlerine giderken demokratik mücadele olarak göremeyiz.

Türkiye'nin bugüne gelmesinde 27 Mayıs'ın çok büyük bir günahı vardır. 1950 ile 60 arasında halka dayalı siyaset güç kazanmış, tam o dönemdeyken bir darbe oluyor. Bu darbe de cunta tarafından yapılıyor. Emekli olan bir orgeneral çağrılıp cuntanın başına geçiriliyor. 1960'ta sadece demokrasiye değil, Cumhuriyet'e karşı da bir darbe yapıldı. Çünkü darbeci gelenek esas itibarıyla milli egemenliğe karşı bir gelenektir.

DEMOKRATİK SEÇİM DIŞINDAKİ HER YOL DARBEDİR
Demokratik iradeyi tasfiyeye yönelik her eylem bir darbe girişimidir. Seçilmiş bir irade demokratik yollar değiştirilmiyorsa op yol hangi yol olursa olsun bu bir darbe girişimidir. Demokratik seçim dışındaki her yolu darbe olarak niteleyebiliriz.

Biz devletin şekli olarak egemenlik ilkesi olarak hakimiyet millete ait ilkesi üzerinden devleti kurduk. Bizim Cumhuriyet'imizin ilkesi budur. 60 darbesi ile biz milli egemenliği parçalayan bir yapıyla karşı karşıya kaldık. 60 darbesi olduktan sonra 38 kişiden oluşan milli birlikte komitesinin ilk kanunu iç hizmet kanunu. Yıllarca tartıştığımız 35. maddesi Türk Silahlı Kuvvetleri'ni içerde bir nezaret ve müdahale görevi veren madde.

KAOS METİN YAZARLARI TARAFINDAN OLUŞTURULUYOR
Metin yazarları var. Bu metinler kaos mühendileri tarafından hazırlanıp suç örgütü liderine de veriliyor, AA muhabirine de veriliyor. Operasyonları rutin kabul etmemiz lazım. Ama bunlarla mücadele etme kapasitemizin 15 Temmuz öncesine göre daha yüksek olduğunu da bilmeliyiz.

Demokratik siyasinin önceliği ülkeye sahip çıkmaktır. Buradaki mesele Türkiye'yi değerleştirme meselesidir. Bu kurguları savunuyorsanız pozisyonunuz Türkiye karşıtı pozisyondur. Türkiye'ni Cumhurbaşkanını Netanyahu'ya benzetmek Türkiye'ye zarar veriyor. Çocuk katilini Türkiye'nin Cumhurbaşkanına benzetemezsiniz. Siz bu millet için Türkiye için siyaset yaptığını söylüyorsunuz, söylemlerini Türkiye'yi ve Türk halkının seçtiği Cumhurbaşkanını değersizleştirmeye yönelik. Bu meşru değildir.

HEDEF ASLINDA CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN
Bütün operasyonel süreçlere baktığımızda hedef İçişleri bakanımız değil, başkan bir bakanımıza daha böyle bir saldırı oldu. Hedef Türkiye olmakla birlikte, Türkiye'nin bu çizgisinin güvencesi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan'dır. Nasıl 15 Temmuz'da hedef aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'dı, bugün de öyle.

Türkiye'nin 2023 seçimlerinden sonra 2028'e kadar süreçte büyük bir mesafe kat edecektir. Güçlü bir biçimde bu süreci sürdürmemiz gerekiyor. Halkın demokrasiyi geliştirici alanları bir düzeni sokacaktır.

YENİ ANAYASA GÜNDEMİ
Yeni anayasa gündemi bizim olağan gündemimizdir. Anayasa şimdiye kadar 19 kez değişti ama sivil bir anayasa hiçbir zaman gündemden kalkmadı. Değişiklikler olmasına rağmen bizim anayasamız darbe anayasasıdır. Bu anayasada darbeci felsefesi vardır. Bir yana da 21. Yüzyılın ihtiyaçlarını karşılayacak bir anayasaya ihtiyaç herkes tarafından kabul ediliyor. MHP lideri Sayın Devlet Bahçeli de olumlu karşıladı ve çalışmalarını tamamladı. Tek mecra ve 2 farklı çalışma. MHP ve AK Parti'nin ilk çalışmaları tamamlanmış durumda.

Diğer partilerle de paylaşıldıktan sonra samimi bir çağrı yapıldı. Bu meclis kendi anayasasını yapacak meclistir. Ortak bir irade sağlam bir anayasanın önünü açacaktır.

SEÇİM BARAJI DÜŞECEK Mİ?
Seçim barajı konusu da çalışması içinde. Seçim barajının düşürülmesi konusunda bir mutabakat olduğu da söylenebilir. Önemli olan barajın hangi seviyede olacağı. Eğer barajı koymazsanız nitelikli çoğunluk gerektiren konularda tıkanıklılık getirir. Meclis açısından bir baraja ihtiyaç var. Bence bu barajın sistemin sayısal tutarlılığı açısından yüzde 5 olması gerekir.

HALK İSTERSE CUMHURBAŞKANI'NI İLK SEÇİMDE BELİRLER
Halk isterse Cumhurbaşkanı'nı ilk seçimde belirler. İsterse 2. tura bırakabilir. Yüzde 50+1 toplumun bütün kesimlerinden oy almak demek, değişiklik olmaz.

Yasama ve yürütme arasındaki uyuşmazlıklar çözebilecek mekanizması da var. Sistem için oradan bir kriz üretilme ihtimali yok. Hiçbir parti salt çoğunluğu sağlayamadı bu Meclis'te partilerin birbirleriyle diyaloğunu da artırıyor. HSK seçimleri mesela. 4 tanesi Cumhur İttifakı'ndan 3 tanesi Millet İttifakı'ndan çıkıyor. Halkın seçeneklerinin artmasıdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan tek başına seçilirken, partisi tek başına çoğunluğu sağlayamadı. Cumhur İttifakı olarak sağladı. Demekki halk Cumhur İttifakı'nı ve vekilleri seçmek için farklı değerlendirmeler yapabiliyor.

HDP TERÖR VESAYETİ ALTINDA BİR PARTİDİR
Bakanlık meselesi negatif bir ittifakın pazarlığı meselesi, meşrulaştırma meselesidir. Negatif ittifak oluşturma söylemidir. Sistemsel olarak yapıcı bir öneri de değildir. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın aday olması bekleniyor ve kazanması çok güçlü görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kazanmaması ya da 2. tura gitmek için yapılan söylemlerdir. Ali Babacan ve Davutoğlu'nun söylemleri, bakanlık istemi ve gizli pazarlıkların hepsi Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın seçimleri kazanmamsı için yapılıyor.

HDP terör vesayeti altında bir partidir. HDP terörden kurtulmadıktan sonra, siz de terör vesayetine karşı bir tavır almadan sadece seçimlere katılan bir parti üzerinden bakıyorsanız ya bir şeyleri kaçırıyorsunuz ya da terör üzerinden siyaset yapmayı kendinize yediriyorsunuz.

PARLAMENTER SİSTEM İSTEĞİ BAŞARISIZLIKTAN KAYNAKLANIYOR
Parlamenter Sisteme dönüş isteyen partilerin hiç biri yüzde 50'yi tek başına alabilen bir parti değildir. Bunlar biraraya gelerek hayalden öteye gitmeyen söylemler. Parlamenter Sistem'de de en güçlü parti yüzde 40'ı olan AK Parti'dir. Parlamenter Sistem'den Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne geçilmek doğrudan halkın iradesine geçilmiştir.

Halk elde ettiği kazanımı hiçbir zaman kendi iradesiyle geri vermemiştir.