15 Temmuz darbe girişimini 4 ay önce 'fısıldayan' eski Pentagon yetkilisi Michael Rubin'in 12 Ekim 2016 tarihli yazısı Sedat Peker'in içinde olduğu senaryoyu deşifre ediyor. Rubin'in, The American Enterprise Institute'daki yazısı 15 Temmuz'da başarısız olan ABD Başkanı Obama ve halefi görülen Hillary Clinton'ın yeni darbe için düğmeye bastığını gösteriyor.
SPONSOR ABD, BAE VE FETÖ
Ancak Kasım 2016'da Trump'ın başkan seçilmesiyle hesaplar bozuldu. Biden'ın göreve başlamasıyla 4,5 yıl önceki senaryo raftan indirildi. Peker'in FETÖ'nün 17-25 Aralık tezlerini tekrarlaması ve iftira videolarını 15 Temmuz'un finansörü BAE'den yayınlaması resmi tamamlıyor.
4,5 YIL SONRA RAFTAN İNDİRİLDİ
Michael Rubin, 12 Ekim 2016'da 3. darbe iddiasında bulunmuştu. Rubin, Türkiye'deki darbe heveslilerini heyecanlandıran yazısında, 15 Temmuz'u sulandırmaya çalıştı. Darbe girişiminin çok amatörce yapıldığını ve bu darbe girişiminin Erdoğan'a düşmanlarını temizleme imkanı verdiğini söyleyen Rubin, FETÖ'cülerin darbeye katıldığını belirtti ancak Kemalist subayların da darbeye katıldığını öne sürdü.
HAYATINA DA MAL OLABİLİR
Rubin daha sonra da AK Parti içinde bulunan herkesin ellerinin temiz olmadığını ileri sürdüğü yazısında "Erdoğan'ın durdurulması" gerektiği gibi imalarda da bulunuyor. Rubin, "Ama üçüncü bir darbe en şiddetlisi olabilir; pekâlâ Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hayatına da mal olabilir" diyor. Rubin'in darbe senaryolu yazısının en dikkat çeken kısmı ise organize suç örgütü soruşturması kapsamında aranan ve bir süredir yaptığı YouTube yayınlarıyla Türkiye'ye operasyon çekmeye çalışan Sedat Peker ile ilgili yaptığı değerlendirmeler. Peker'in durumunun ilginç olduğu ve Türkiye'nin en güçlü mafyası olarak bilindiği aktarılan yazıda, Erdoğan'a yönelik suikast girişimlerinin olacağı da öne sürülüyor.
PEKER VE YOLDAŞLARININ HIRSLARI
Yazıda şöyle deniliyor: "Genel olarak söylemek gerekirse, Peker ve yoldaşları hırslarını ve ideolojilerini bir kenara bırakmaya uygun değiller. Peker devletin dizginlerini hiçbir zaman eline almak istemese de, kendisini Cumhurbaşkanlığı sarayına bir kukla oturtmak için çok sayıda kıdemli Türk politikacıyla yeterli bağlantıları bulunmaktadır. Erdoğan bir sultan olduğuna inanabilir, ancak gerçekte ise, kendisi aslında sadece idama yürüyen ölü bir adam olabilir."
TRUMP HESAPLARI BOZMUŞTU
2016'da darbe girişiminin mesajını aylar önceden veren Rubin, ABD'deki seçimleri ise hesap edemedi. 15 Temmuz'un arkasındaki ABD'de 2016 Kasım'da yapılan seçimler, senaryonun rafa kalkmasına neden oldu. 15 Temmuz sürecinde ABD Başkanı olan Barack Obama'nın yerine Demokrat Parti'nin adayı Hillary Clinton oldu. ABD seçimlerinde FETÖ, Donald Trump'a karşı Clinton'a destek verdi. Hatta FETÖ yüklü miktarda bağışta bulundu. Farklı isimler üzerinden bağış yapıldığı için FETÖ'nün seçimde Clinton'a ne kadar bağış yaptığı net olarak tespit edilemese de rakamın 2 milyon dolar civarında olduğu belirtiliyor.
JOE BIDEN'LA YİNE DEVREDE
Ancak başkanlık seçiminin kazananı Trump oldu. Böyle olunca da Obama döneminde hazırlanan darbe senaryosu uygulanamadı. Ancak 2020 Kasım'da Joe Biden'ın ABD Başkanı seçilmesiyle 2016 yılındaki içinde Peker'in de yer aldığı darbe senaryosu devreye sokuldu. Kaçak konumundaki suç örgütü liderinin iddialarını doğru kabul eden CHP de hemen kolları sıvadı ve algı operasyonuna başladı. Kemal Kılıçdaroğlu, "Mafya batağına battılar. Cumhur İttifakı ve mafya iç içe geçmiş. İçişleri Bakanlığı tamamen kirlenmiş" iddiasında bulundu. Ayrıca ana muhalefet Peker ile ilgili birçok iddiayı da ortaya attı.
RUBİN ADIM ADIM YAZMIŞ
The American Enterprise Institute'daki yazısının önemli bölümünü bugünleri görür gibi Peker'e ayıran Rubin şu ifadeleri kullanıyor: Gülenciler'in (FETÖ) geniş bir ağı olması karşın, Peker'in bağlantılarının da güçlü olduğu söylenmektedir. Erdoğan, Gülencileri (FETÖ), etnik liberalleri, politik rakiplerini hedef alırken Peker ve Peker'in en yakın müttefiklerini de bertaraf etmektedir. Geriye sadece Erdoğan ve Türk mafyası güç olarak kaldığında ne olacak? Böyle durumda hesaplaşma şiddetli mi olur? Erdoğan suikasta uğrarsa -ki girişimler olacaktır- Türk derin devleti, boşluğu doldurmak konusunda geride kalan en muhtemel güç olacaktır.
Peker devletin dizginlerini hiçbir zaman eline almak istemese de, kendisinin Cumhurbaşkanlığı sarayına bir kukla oturtmak için çok sayıda kıdemli Türk politikacıyla yeterli bağlantıları bulunmaktadır.
FİTİLİNİ ATEŞLEDİ
Peker, yayınladığı 6. videoda Michael Rubin'den bahsetti. Kendisi hakkındaki gelişmelerin fitilini iki gelişmenin tetiklediğini söyleyen Peker, "Fitilin ilk ateşlenmesi Michael Rubin adında Amerikalı bir yazarın, yazdığı yazıyla oldu. 'Sedat Peker etki alanını bu şekilde geliştirmeye devam ederse, Tayyip Erdoğan sonrasında, Tayyip Erdoğan'a ihanet etmez. PanTürkizm görüşüne sahip bu kişi bu şekilde güçlenmeye devam ederse, Tayyip Erdoğan sonrası oraya simge birinin seçilmesini sağlar. Arka perdeden de ülkeyi o yönetir' dedi. Buna inanan ruh hastaları oldu, işin kötü yanı bizim arkadaşlarımız da gururlandılar" dedi. Rubin ise sosyal medya hesabından Peker'e yanıt verdi ve "Söylenmekten vazgeç. Türkiye'nin cezaevlerindeki politik esirlerin her biri senden daha şerefli ve onurlu davranıyorlar" dedi.
GÜLEN İLE CLİNTON İLTİFATLARI
FETÖ'nün mahrem yapılanmasına ilişkin bir davada üst düzey bir mahrem imam, "Fetullah Gülen ile Hillary Clinton'ın araları iyi. Clinton, Gülen'e 'Dünyada çok belirgin değilsiniz ancak dengeleri değiştirebilecek güçtesiniz, fark edilmeyecek bir gücünüz var' diye iltifat ettiğinde, Gülen'in de Clinton'a 'Asıl dünyadaki tüm dengeleri değiştiren Amerika'dır' şeklinde iltifatlarda bulundu" ifadelerini kullanmıştı.
CIA İLE GÖRÜŞTÜM
Rubin'in 2016'daki yazısında adı Erdoğan'dan sonra en çok geçen isim Sedat Peker, söz konusu yazının ardından bir açıklama yapmıştı. 2000'li yılların başında, Swiss Otel'in kral dairesinde Amerika elçilik görevlileri, CIA ve DEA ajanları ile resmi bir görüşme yaptığını söyleyen Peker, "Bölgenin en büyük mafyası olduğumu belirten bu yazısına karşılık şunu sormak isterim: Sizin büyükelçilik yetkilileriniz ayrıca CIA, DEA ajanlarınız iki yeminli tercüman ile beraber dünyanın her yerindeki mafya babalarıyla görüşme mi yapıyor?
AMERİKA DEVLETİ'NİN RESMİ TALEBİ!
O zaman Sayın Rubin sizin kendi devlet yetkililerinize böyle bir görüşmeyi nasıl yaparsınız diye sormanız gerekmez mi? Kıymetli dostlarım, önümüzdeki günlerde Michael Rubin'in merakını gidermek için Swiss Otel'de yapılan ve Amerika Devleti'nin resmi talebiyle gerçekleşen görüşmenin detaylarını sizlerle paylaşacağım. Kendisinin bu bölgenin en büyük mafyası dediği şahsıma Amerika devlet görevlilerinin hangi güzellemeleri yaptıklarını da mutlaka anlatacağım" demişti.
"SEDAT AVNİ KABAK TADI VERDİ"
Sabah Gazetesi yazarı Melih Altınok, bugünkü köşesinde konuya ilişkin çarpıcı bir yazı kaleme aldı. Altınok'un yazısının ilgili kısmı şöyle:
Sedat Peker'in dizilerden daha fazla rağbet gören videoları "Defne hanımlı" göndermeler yaptığı bölümden itibaren zaten tavsamaya başlamıştı...
İlk bölümlerde çok iddialı olan Peker'in, yıllardır ısıtılıp ısıtılıp servis edilen bu bayatlamış dedikodulara sarılması "seyircilerinin" heyecanını zayıflatmıştı.
Peker'in son yayınladığı videoda FETÖ'nün MİT Tırları operasyonuna kadar düşmesiyse son darbe oldu.
Zira, FETÖ'cülerin olmadığı bir Türkiye'yi yaşanmaz bulup yurt dışına kaçan Can Dündar ve nam-ı diğer Fuat Avni gibi tescilli şakirtler coşkuyu diri tutmaya çalışsa da artık "dizinin" sponsorları deşifre oldu.
Tabii bunlar, Türkiye'nin boynuna "teröre destek veren ülke" yaftasının yapıştırılması sürecinin bir parçası olan bu videoları "eğlenceli" tik tok neslinin umurunda değil...
Ama aklı başında herkes artık kabak tadı veren bu işin nereye vardırılmak istediğini ve bunda da gülünecek bir durum olmadığını görüyor.
YAZIYA GİTMEK İÇİN TIKLAYIN
CAN DÜNDAR'IN ŞAHİDİ SEDAT PEKER
Sabah Gazetesi yazarı Hilal Kaplan ise köşesinde konuya şu ifadelerle değindi:
Yıllarca sözde "temiz siyaseti" savunan, birilerinin ısrarla gazeteci diye andığı Can Dündar, aradığı "temiz şahite" ulaştı! "Sedat Peker'in videosu sayesinde hiç olmadığı kadar huzurla uyuyacağım" demiş. Dündar, ABD bayraklı yorganıyla üzerini iyi örtsün; biz de hafızanızı tazelemeye başlayalım...
Önce 17 Aralık operasyonundan iki hafta önce, Can Dündar'ın Cumhuriyet'teki köşesinden şu cümlesini hatırlatalım: "Amerikan rüzgârı bu, belli mi olur, gün gelir esintiyi Pensilvanya'dan yana döndürür, Ankara'da ampulleri söndürür."
İlkokul çocuğu seviyesindeki metaforlar kadar utanç verici olan, Pensilvanya'nın ABD destekli darbe yapacağını iki hafta önceden duyuran bu adama hâlâ gazeteci deniliyor olmasıdır. Ki Bilal Erdoğan ve onun üzerinden Cumhurbaşkanı'nın hedef alındığı 25 Aralık operasyonundan bir gün önce de, "İktidar satrancının gidişatı netleşiyor. Piyonlar devrildi, sıra Şah'lara geliyor" yazmıştır. Birisinin, darbeci kliğin elemanı olduğunu göstermesi için daha ne yapması lazım, bilmiyorum. Gelelim, MİT TIR'ları meselesine...
PARALEL OPERASYON ELEMANI
17-25 Aralık operasyonunda hükümet devrilmeyince, 19 Ocak 2014'te, Hatay'da üç TIR paralel savcılık-jandarma işbirliği ile durduruldu. MİT mensuplarına jandarma tarafından silah çekildi, yere yatırılıp kelepçelendi. O günden itibaren, paralel yapının "Türkiye, teröre yardım ediyor" yaygarası üzerinden "Erdoğan'ı Lahey'de yargılatacağız" kampanyası hız kazanmaya başladı.
Bu süreçte savcı ve ilgili askeri personel hakkında "casusluk" davası açılmış, gizlilik kararı verilmişti. Aradan bir yıldan fazla zaman geçmişken, 7 Haziran seçimlerine bir hafta kala, Dündar, Cumhuriyet gazetesinde TIR'ları tekrar 'haber' yaptı. 'Haber'de, Suriyeli radikal gruplara silah ve 'cihatçı' sevk edildiği iddia ediliyordu.
Ne FETÖ'cülerin ihbar mektubunda, ne şüphelilerin ifadelerinde ne de iddianamede bir kez bile "IŞİD" geçmezken, Dündar silahların IŞİD'e gittiğini sosyal medya hesabından ilan etti. 12 Haziran günü, yayın yasağına rağmen, adil yargılamaya teşebbüs suçunu da işleyerek Dündar, TIR'ların IŞİD'e gittiğini tekrar 'haber' yaptı. Suruç katliamı sonrası, tam da PKK yeniden saldırmak için aradığı gerekçeyi bulmuşken, Dündar yine tivit attı ve şöyle dedi: "MİT'in IŞİD'e bomba ve eleman taşıdığını belgeledik, suçlu ilan edildik. Suruç, AKP'nin ve MİT'in Suriye ve IŞİD siyasetinin kanlı meyvesidir." Aranan provokasyona ulaşılmış, Dündar da buna IŞİD "haber"iyle öncülük etmişti.
Haber kelimesini tırnak içinde yazıyorum, çünkü belirttiğim gibi IŞİD'i, TIR'ları ihbar eden ve durduran FETÖ'cüler bile telaffuz etmemişti çünkü bunun hiçbir dayanağı yoktu. Ama göz göre göre yargı kararlarını ihlal eden ve IŞİD yalanını haber diye sunan, Erdoğan'dan kurtulmak için devletin teröre yardım ve yataklık ettiği iftirasını atan Dündar'a gazeteci gözüyle bakmamız isteniyor. Müfteriliğin, tetikçiliğin, paralel operasyon elemanı olmanın adı gazetecilik olmuş!
Nitekim Dündar, tutuklandıktan sonra bol keseden attığı IŞİD yalanının arkasında duramayarak ifadesinde şöyle demişti: "Devlet o TIR'larda ilaç vardı diyor. İlaç kutularını kaldırınca silah olduğunu görüyorsunuz. Nereye gittiğini de bilmiyoruz."
Defaatle "IŞİD'e gidiyor" diye 'haber!' yaptı ve sonra da 'bilmiyoruz' deyip ellerini yıkadı. İşte 'sözünün eri, kahraman gazeteci' diye yutturulmaya çalışan Can Dündar bu kadardır. Bu ifade bile tek başına, halkın gözünün içine baka baka yalan söylediğinin ve devlete operasyon çektiğinin, halkı kışkırtmaya çalıştığının delilidir.
YAZIYA GİTMEK İÇİN TIKLAYIN