Sabah gazetesi yazarı Hilal Kaplan'ın bugünkü, "Küreselcilerin oyununu bozanlar..." başlıklı yazısı şöyle:
"Kovid-19 hastalığı gerçekten biyolojik bir laboratuvar ürünü olabilir; bu şüpheyi net olarak cevaplayabilmek en azından şimdilik mümkün değil. Ancak rakamlara baktığınızda aşının işe yaradığını görmek mümkün.
Ortada aşı yokken hastaları koridorlarda yatan İtalya, yaşlılarını ölüme terk eden İspanya, aşı savaşlarında başı çeken Almanya ve hastanelerinde yer bulunamayan İngiltere'deki ölüm oranlarına baktığınızda bile bunu görmek mümkün. Şu anda haftalık ölü sayısına göre karşılaştırıldığında Almanya 38., İtalya 31., varyantlarla boğuşmasına rağmen İngiltere bile 16. sıradayken, Türkiye hâlen 10. sırada yer alıyor. Üstelik bu saydığım ülkelerde salgının aşı öncesindeki döneminde olduğu gibi sağlık sistemi de kilitlenmiş değil. Zira hastalık taşıyıp aşı olduğu için ya semptom göstermeyen ya da evde atlatan kişi sayısı, hastaneye yatırılmaya ihtiyacı olandan katbekat fazla.
Ancak medyamız maalesef sansasyon uğruna sorumlu habercilik yapmadığı için vaka sayıları üzerinden konuyu gündeme getiriyor. Mesela başlığa baktığınızda İngiltere'de aşı sonrası dönemde vaka patlaması yaşandığını okuyorsunuz. Ancak haberi okumaya vaktiniz varsa görüyorsunuz ki en son günlük ölüm oranı 55 imiş. Yani vaka sayısı çoğalmış olsa bile hem hastaneye yatış hem de ölüm oranı kayda değer biçimde azalmış. Türkiye'de mevcut durumda yoğun bakımda olan 952 hastanın sadece 5'inin iki doz BioNTech aşısı olmuş kişilerden oluşması da aşının koruyuculuğuna ilişkin önemli bir veri.
İşin bir de şu boyutu var: Kovid-19 küreselcilerin bir oyunu ise, aşı da o oyunun parçası olabilir. Ancak buradaki esas amaç, aşı ile insanları öldürmek değildir. Esas amaç hem sağlık alanından başlayarak devletlerin dijitalleşmesine hem de aşı verileri üzerinden küresel bir arşivleme çalışması yapılmasına ön açılmasıdır. Nitekim Kovid-19 gerçekten küresel çapta çok hızlı bir dijitalleşmeye zorlanma ve dolayısıyla kayıt altına alınma sürecini beraberinde getirmiştir. Aşının finansal olarak zengin ettiği çevreler de bu sürecin bir diğer getirisidir. Fakat bunların hiçbiri aşının işe yaramadığı anlamına gelmez. Öyle olsaydı, nüfusunu korumak birinci önceliği olan İsrail, BioNTech ile en kitlesel aşı kampanyasına imza atmazdı.
PCR zorunluluğu konusundaki itirazları anlamakla birlikte mesela Rusya gibi küreselci karşıtı kampta yer aldığı net olan bir ülkenin neden aşıyı halkla yüz yüze çalışan elemanların hepsine ve şirket kadrolarının % 60'ına zorunlu yaptığı gibi sorular da havada kalıyor.
Türkiye'de aşı İngiltere, Avustralya, Fransa, ABD ve İtalya gibi ülkelerden farklı olarak kısmen bile zorunlu değil. Ancak salgının yayılımını kontrol için PCR istenmesi gibi bir seçenek sunulmuş durumda. Halihazırda aşılanma oranımız nüfusun yarısını bile bulmuş değilken, tamamen kontrolsüz biçimde hareket edilmesini talep etmek nasıl bir alternatif getirecek sizce? Tam kapanma ve hastanelerimizin doluluk oranlarında zorlandığı günlere dönülmesini arzu etmeyenlerin bunları da cevaplama zorunluluğu bulunmaktadır.
"Küreselci çeteye karşı birleşme" çağrısı yapanlar, o çeteyle mücadelesi ortada olan Başkan Erdoğan'a karşı kitleyi bilemeye çalışıyorlar ve..."