Buna rağmen Türkiye'nin, bazı üye ülkelerin öngörüsüz ve yer yer sorumsuzca tavırlarını NATO'ya mal etmediğini, aksine NATO'nun önemini vurgulayarak, üye ülkelere (NATO'nun misyonunu yeni tehditleri içerecek şekilde güncellemek ve örgütü yeni jeopolitik ve küresel sınamalar karşısında daha önemli kılmak gibi) adımları atmaları çağrısında bulunduğunu anımsatan Erdoğan, Türkiye'nin bu çağrısının giderek istikrarsızlaşan uluslararası sisteme karşı aldığı pozisyonla paralellik taşıdığına dikkati çekti.
Erdoğan, bu açıdan Türkiye'nin, tıpkı diğer uluslararası örgütler gibi NATO'nun da yeni güvenlik tehditlerine karşı bazı reformlar yapması gerektiğini savunduğuna işaret ederek, şu ifadeleri kullandı:
"Özellikle terör tehdidi konusunda (birçok üye ülkenin doğrudan hedef alınmasına rağmen) kolektif güvenlik noktasında yeterli adım atılmaması hem güvenlik iş birliğini zedeliyor hem de NATO ülkelerinin kamuoylarında örgüte yönelik derin bir güvensizlik oluşturuyordu.
Türkiye bu durumu katıldığı tüm NATO zirvelerinde vurguladı ve terörle mücadelenin dönüşüm geçirmesi için uluslararası iş birliğinin elzem olduğunu ifade etti. Bu kapsamda NATO'nun terör örgütleriyle mücadele ederken istihbari ve askeri konularda daha güçlü iş birliği içinde olmasını arzu ettik. Bunun yalnızca terör saldırılarının engellenmesi açısından değil, aynı zamanda NATO sınırları içinde terörün finansmanı ve eleman devşirme faaliyetlerinin engellenmesi hususunda gündeme getirdik."
"ÜYE ÜLKELER, GEÇMİŞTE YAPTIĞIMIZ BAZI HAMLELERİN NE KADAR YERİNDE OLDUĞUNU GÖRDÜ"
Erdoğan, aynı şekilde Türkiye'nin çevresinde iç savaşlar yaşanırken NATO'dan bazı meşru ve gerekli taleplerde bulunduğunu belirterek, şu ifadeleri kullandı:
"Sınırlarımızın ve hava sahamızın güvenliğini sağlamak ve II. Dünya Savaşı'ndan bu yana görülen en büyük mülteci dalgası bölgede ortaya çıkarken 'insani güvenlik' için bu taleplerde bulunduk. Bu konularda büyük ölçüde yalnız bırakılan ülkemiz, bu krizlerle tek başına mücadele etti ve bu mücadelede büyük bedel ödedi. Oysa ki bu krizler konusunda NATO bünyesinde atılacak adımlar, bundan sonraki dönemde NATO'nun sınırlarında yaşanacak diğer çatışma ve krizlerle mücadele konusunda da örgütü hazırlayabilirdi.
Ukrayna savaşı ile ortaya çıkan durum Türkiye'nin beklenti ve çağrılarının ne kadar yerinde olduğunu ortaya koymaktadır. Bu dönemde çatışmalar ciddi yıkıma neden olurken Türkiye'nin jeopolitik konumunun farkına varan birtakım üye ülkeler, geçmişte yaptığımız bazı hamlelerin ne kadar yerinde olduğunu gördü. Gerçekten de Türkiye, NATO üyelerine gelecekte karşı karşıya kalınacak jeopolitik sınamalara hazırlıklı olmaları gerektiğini söylerken haklıydı. NATO'nun önemsiz olduğunu savunanlara karşı örgütün öneminin giderek artacağını söylemekte de kesinlikle haklıydık.
NATO için Türkiye'nin ne denli önemli ve kritik bir ülke olduğu bütün üyelerce yeniden kabul edilirken, bazı üyelerin Türkiye'ye yönelen kimi tehditleri tam olarak takdir edememesi talihsiz bir durumdur. Türkiye'ye göre İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğe kabulü, kendi güvenliği ve örgütün geleceği açısından riskler barındırmaktadır. 5. madde uyarınca NATO'nun en büyük ikinci ordusunun yardımına koşmasını bekleyen bu ülkelerin, AB ve ABD tarafından da terör örgütü olarak kabul edilen PKK'nın eleman devşirme, finansman ve propaganda faaliyetlerini engellemesini beklemek en doğal hakkımızdır."
Başkan Erdoğan, Türkiye'nin aday ülkelerden tüm terör örgütlerinin faaliyetlerini durdurmalarını ve mensuplarını Türkiye'ye iade etmelerini istediğini vurgulayarak, "Bu ülkelerin makamlarıyla açık kanıtlar paylaşılmış ve adım atmaları beklenmiştir. İlaveten Türkiye, bu ülkelerin NATO üyelerince yapılacak terörle mücadele operasyonlarına destek vermelerini arzu etmektedir. Terör tüm üye ülkelere tehdit oluşturmaktadır ve aday ülkelerin örgüte katılmadan önce bu gerçeği kabul etmeleri gerekmektedir. Gerekli adımları atmamaları halinde Türkiye bu konudaki duruşunu değiştirmeyecektir." ifadelerine yer verdi.
"TERÖRÜN HEDEFİ OLMUŞ TÜM ÜYELER ADINA ATILMIŞ KARARLI BİR ADIMDIR"
"Türkiye, (İsveç'in ülkemize uyguladığı türden) her türlü silah ambargosunun NATO şemsiyesi altındaki askeri ortaklık ruhuna aykırı olduğu görüşündedir." ifadesini kullanan Başkan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu gibi kısıtlamaların sadece ulusal güvenliğimiz değil NATO'nun kimliği açısından da son derece zararlı sonuçları olmaktadır. İsveç ve Finlandiya'nın ittifaka katılma ısrarı da NATO'nun gündemine gereksiz bir madde eklemiştir. Türkiye'nin, İsveç ve Finlandiya'nın üyeliklerine itirazı aynı zamanda şimdiye kadar terörün hedefi olmuş tüm üyeler adına atılmış kararlı bir adımdır. Terörün dini, milleti ve rengi yoktur. Hedefi sivil halka zarar vermek olan her örgütün karşısında her üye ülkenin kararlı bir şekilde durması bu ittifakın en önemli misyonlarından biridir. Hiçbir ülkenin bu konuda bir ayrıcalığı bulunmamaktadır."
Erdoğan, sorunları çözme, küresel barış ve istikrarı destekleme söz konusu olduğunda her zaman kısa yolların mevcut olmayabileceğini ancak atılabilecek cesur ve doğru adımlar sayesinde bu yolların elden geldiğince kısaltılabileceğini vurguladı.
"ANKARA'DA TALİMAT VEREBİLECEĞİ HİÇBİR MAKAM BULUNMAMAKTADIR"
İsveç ve Finlandiya'nın müttefik olmak istedikleri devletlerin güvenlik kaygıları ve hassasiyetleri konusunda göstereceği tavrın, Türkiye'nin de bu ülkeleri ne kadar müttefik olarak görmek isteyeceğini belirleyeceğini kaydeden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"İttifakın her genişleme sürecinde olumlu ve yapıcı bir noktada duran Türkiye'nin parçası olduğu örgütle ilişkilerini sorgulamaya cüret edenlerin cehaleti ve hadsizliği bu duruşumuzu değiştirmeyecektir. Diplomasi ve diyaloğun her türlüsüne açık olan ülkemiz, bu çabaların aday ülkelerin ikna edilmesine odaklanmasını tavsiye etmektedir. Terörle mücadele konusunda gönülsüz olan hiçbir ülkenin Ankara'da talimat verebileceği hiçbir makam bulunmamaktadır. NATO üyelerinin terörle mücadele konusunda çifte standart uygulaması halinde ittifakın itibarının ve inandırıcılığının tehlikeye gireceğine inanıyoruz."