Pandeminin etkileri, Çin'in küresel sistemdeki artan etkileri, ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi ve Rusya'nın Ukrayna'ya yönelik başlattığı savaşın yayılma riskleri...
Küresel sistemin bu denli yoğun ve karmaşık olduğu bir dönemde NATO Liderler Zirvesi gerçekleştirildi. İspanya'nın başkenti Madrid'deki zirve Türkiye'nin İsveç ve Finlandiya'nın üyeliğine dair vetosunu kaldırmasıyla bir hayli olumlu atmosferde başladı. Ankara'nın masada istediklerinin tamamını elde etmesinin ardından söz konu iki ülkenin NATO üyeliğinin öne açıldı.
SÜRE VERDİ
NATO ülkelerinin liderleri, İsveç ve Finlandiya'yı ittifaka katılmaya davet etme kararı aldı ve katılım protokollerini imzalama konusunda uzlaştı. Bu gelişmelerin ardından gözler İsveç ve Finlandiya'nın izleyeceği yola kilitlendi. İsveç Başbakanı Magdalena Andersson, NATO'ya üyelik müzakerelerinin bir yıl sürebileceğini bildirdi. İsveç Dışişleri Bakanı Ann Linde de Aftonbladet Gazetesi'ne konuya ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
RUSYA'DAN TEPKİ
Türkiye'nin terör saldırıları konusundaki endişelerini ciddiye aldıklarını ifade eden Linde, "İsveç ve Finlandiya'nın bu sözü edilen PYD, YPG ve Türkiye'nin FETÖ olarak adlandırdıklarına, silah ve para gibi Türkiye'nin güvenliğini tehdit eden bir konuda destek vermeyeceği yönünde anlaştık" dedi.
Rusya Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada ise NATO'nun Rusya'yı kontrol altına almaya çalıştığı iddia edilerek "Madrid'de gerçekleştirilen zirve birliğin agresif Rusya politikasını bir kez daha kanıtladı" denildi.
VETO CEPTE
Konuya ilişkin değerlendirmelere bulunan isimler Türkiye'nin veto hakkının devam ettiğini belirtti. Sabah gazetesi yazarı Hasan Basri Yalçın, "Üyelik süreci henüz tamamlanmadı ve taraflar anlaşmayı bozacak olursa Türkiye veto yetkisi dahil her türlü gücünü hâlâ kullanabilir. Şimdilik önemli bir ilerleme. Alıp cebe koymakta fayda var." ifadelerini kullandı.
Yalçın bugünkü yazısında şu ifadeleri kullandı:
İSVEÇ VE FİNLANDİYA İLE VARILAN MUTABAKAT
Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliğine dair tartışma beklenenden daha hızlı bir şekilde çözüm noktasına geldi. NATO marjında NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in de katılımıyla devlet başkanları düzeyinde yapılan toplantıdan ortak mutabakat metni çıktı. Metin yayınlandı. Ayrıntılarıyla gördüğünüze inanıyorum. Ama "Özet olarak dikkat çekici olan kısmı ne?" diye sorarsanız toplamda 4 konu ön plana çıkıyor. Birincisi, yaptırımlarla ilgili. Bu mutabakata göre İsveç ile Finlandiya, Türkiye'ye yönelik herhangi bir açık ya da örtülü yaptırım uygulamamayı taahhüt etmiş oldular. Suriye'deki operasyonların ardından gelen yaptırımlar meselesi bu şekilde çözülmüş oldu.
İkincisi, bu metin aslında İsveç ve Finlandiya'nın PKK'yı terör örgütü olarak görmesi anlamına geliyor. Bildiğiniz gibi başta Amerika olmak üzere birçok NATO müttefiki, PKK'yı terör örgütü olarak tanımışlardı ancak bu iki ülke bu tanımdan kaçıyorlardı. Böylece NATO üyesi olmaları için konulan bir önşart yerine getirildi. Artık İsveç ve Finlandiya, PKK'nın bir terör örgütü olduğunu "teyit" etmiş oldular. Ülkeleri içinde PKK'ya müzahir grup ve kişilerin faaliyetlerini yasaklayacaklarını da kabul ettiler.
Üçüncüsü, PYD/YPG'ye herhangi bir destek sağlamayacaklarını da kabul ettiler. Özellikle İsveç'in PYD'ye doğrudan para yardımları vardı. Bu yardımların yıllık 300 milyon doları bulduğu söyleniyordu. Bu ve benzeri yardımların da önü kesilmiş oldu.
Dördüncüsü ise FETÖ'yle ilgili. PYD ve FETÖ zaten metinde aynı maddede ele alınmış ve aynı sınıfa konulmuş. FETÖ'ye de destek verilmeyeceği taahhüt altına alınmış. FETÖ'ye destek vermemekten daha önemlisi, ilk defa FETÖ'nün bir uluslararası metinde terör örgütü olarak kabul edilmesiydi. Türkiye uzun yıllardır bu örgütü terörist olarak tanımlarken uluslararası kamuoyunda "suç örgütü" olabileceği fakat terör denmesinin pek uygun olmadığı gibi kaçamak ifadeler kullanılıyordu. Şimdi ilk kez bir uluslararası metinde terörist ibaresiyle geçti.
Son olarak dün akşam gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesinde de bu mutabakata desteğin altı çizildi.
Burada şu soru aklınızı kurcalıyor olabilir. "İyi güzel de bunlar birer taahhütten ibaret, gerçekten İsveç ve Finlandiya'nın bu taahhütlerini yerine getireceğini nereden bilebiliriz?" diye soranlar oluyor. Aslında hiçbir uluslararası metin hiçbir kimseye mutlak bir garanti sunmaz. Çok basit bir iki örnek vermek gerekirse, mesela Sevr Antlaşması'nı kabul etmedik ve uygulamadık. Ama bunun için Kurtuluş Savaşı'nı göze aldık. Lozan bugün hâlâ uygulanıyor; çünkü varılan anlaşma durduk yere bozulmaz.
Bu örnekler üzerinden düşünürseniz uluslararası metinlerin bağlayıcılığının güce dayalı olduğunu görürsünüz. Bu mutabakat metni için de durum farklı değil. Zaten süreç de nihayete ermedi. Türkiye önceliklerini sıraladı ve karşı tarafa diplomatik olarak kabul ettirdi. Üyelik süreci henüz tamamlanmadı ve taraflar anlaşmayı bozacak olursa Türkiye veto yetkisi dahil her türlü gücünü hâlâ kullanabilir. Şimdilik önemli bir ilerleme. Alıp cebe koymakta fayda var.
NATO'nun anahtarının Başkan Erdoğan'da olduğuna dikkat çeken Sabah gazetesi yazarı Melih Altınok ise, "NATO'da askeri açıdan eli zaten güçlü olan Türkiye'nin bundan sonra siyasi olarak da daha etkili bir aktör olacağı gerçeğinin altını özenle çizmek gerekiyor. Son olarak dün akşam gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesinden çıkan ilk mesajlar Türkiye'nin hassasiyetleri açısından oldukça pozitifti. Özetle, NATO'nun genişleme sürecinin anahtarı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın elinde." ifadelerini kullandı.
İşte Altınok'un bugünkü yazısı;
İspanya'daki NATO Zirvesi'nde merakla izlenen Türk heyeti Madrid'e iner inmez temaslara başladı. Türkiye, İsveç, Finlandiya ve NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'in katıldığı dörtlü zirvesinden adalet, istihbarat ve güvenlik kurumlarının katılımıyla Daimi Ortak Mekanizma kurulması kararı çıktı.
Müzakerelerde temel tartışma meselesi PYD/ YPG'nin ve FETÖ'nün mutabakat metnine "terör örgütü" olarak geçirilmesi oldu. İsveç ve Finlandiya ilk başta bu net maddelere direndi. Ancak sonunda terörizmin tüm biçim ve tezahürleriyle mücadelede Türkiye'yle dayanışma sergilenmesinin yanı sıra PYD/YPG ve FETÖ'ye destek sağlamama taahhüdünün altına imza attılar. Direnç Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın müdahalesiyle kırıldı ve düğüm çözüldü.
Metne göre Türkiye'nin somut kazanımı, NATO ve AB ülkeleri nezdinde PYD/YPG'nin ve FETÖ'nün terör örgütü olarak tescillenmesi oldu. Kimi çevrelerin dile getirdiğinin aksine bitmiş bir süreç, kapatılmış bir defter yok. Ankara denetleme sürecinde mutabakata sadık kalınıp kalınmadığını düzenli olarak takip edecek. Ve performansa göre bu iki ülkenin NATO'ya üyeliklerini destekleme iradesini şekillendirecek.
NATO'da askeri açıdan eli zaten güçlü olan Türkiye'nin bundan sonra siyasi olarak da daha etkili bir aktör olacağı gerçeğinin altını özenle çizmek gerekiyor. Son olarak dün akşam gerçekleşen Erdoğan-Biden görüşmesinden çıkan ilk mesajlar Türkiye'nin hassasiyetleri açısından oldukça pozitifti. Özetle, NATO'nun genişleme sürecinin anahtarı Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın elinde.
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN