İşte Melih Altınok'un yazısından ilgili bölüm:
Gazetecinin "tarafsızlık" iddiası bir mittir.
Zira her insan gibi gazetecinin de bir görüşü, desteklediği siyasi programı vardır; olmalıdır da.
Önemli olan doğru bildiğinizi, gördüğünüzü söylemek, savunmak, anlatmaktır. Bulunduğunuz mahallenin baskısına aldırmadan, "Ne derler" diye düşünmeden...
Dolayısıyla dünyanın her yerinde gazeteciden beklenen tarafsızlık numarasıyla mış gibi yapması değil, eleştirelliğini korumasıdır.
Pandemi sürecinde ak koyunu kara koyunu gördük işte.
Benim diyen muhalif gazeteciler, dünyayı teslim alan otoriteye gıklarını çıkartabildiler mi?
Ana akım küresel söyleme teslim olmuşken, alternatif bilimsel tezler sansürlenirken, içlerinden biri de çıkıp "Ne oluyor" diyebildi mi?Seyahat, eğitim ve çalışma gibi evrensel haklar askıya alınırken, ağzımızı bezlemeden sokağa çıkmamız yasaklanmışken, adlarında bol bol özgürlük geçen partilerinin yasakçı ve teslimiyetçi söylemlerini eleştirebildiler mi?
Hepsi papağan gibi aynı şeyleri tekrar edip durdu.
Arşivler ortada. Hepiniz gördünüz işte...
Sayıları bir elin parmağını geçmese de eleştirel sesler, yine Erdoğan'ı destekledikleri için "yandaş" diye yaftalanan gazetecilerden geldi.
Yerel seçimlerde İstanbul ve Ankara gibi büyükşehirler "bizim tarafsızların" partilerine geçince de foyaları iyice döküldü. Hepsi birer belediye gazetecisine dönüştüler.
Bugünlerde de öne geçebilmek, göze girebilmek için yalakalıkta sınır tanımıyorlar.
Ne yapsınlar, pasta sınırlı...
Yaptığı yıkama yağlamayla röportaj esnasında Ekrem İmamoğlu'nu bile utandıran Sedef Kabaş gibi rakiplerini alt etmeleri kolay değil.
Ama bence Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın önünde iki büklüm eğilen Özlem Gürses son performansıyla aradaki farkı epey açtı.
Hakikaten o ne haldir Özlem Hanım?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız