Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar gündeme ilişkin önemli açıklamalarda bulundu ve A Haber'e özel röportaj verdi.
Önce 22 Ağustos'ta sonra da 24 Ağustos'ta Ege'de..Yunanistan tam iki kez NATO görevini icra eden Türk F-16'larını taciz etti, havada radar kilidi atarak, uçuş güvenliğini tehlikeye attı. Gerekçe olarak ise "Uçakları tanımıyorduk NATO görevi bize bildirilmedi" dedi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, bunu yalanladı... Yunanistan'ı rotayı değiştirerek Lozan'ı delmeye çalıştığını belirtti.
İşte Bakan Akar'ın açıklamaları:
YUNANİSTAN'IN BİZİM UÇAKLARIN NATO GÖREVİNDE OLDUĞUNU BİLMEMESİNE İMKAN YOK!
Biz 2 Temmuz'da Amerikalılarla anlaştık. Amerikalılar dedi ki "bizim bir NATO görevimiz var, tatbikat yapacağım. Bize yardımcı olur musunuz, bizi korur musunuz?" diyor. Biz de "Yardımcı oluruz" diyoruz. "Bize 4 tane F-16 verin, 1 HİK verin ve bir de tanker uçağı verin" diyor. Ne zaman oluyor bu 2 Temmuz'da. NATO'nun çalışma usulleri var. NATO'nun çalışma usulleri çerçevesinde; bu üye ülkelere bildiriliyor. Ülkedeki Hava Kuvvetleri'ne bildiriliyor. İspanya'da NATO Hava Harekat Merkezi var, oraya bildiriliyor. Ne zaman bildiriliyor, 2 Temmuz'da. Faaliyet ne zaman oldu 22 Ağustos'ta oldu.
Peki faaliyet sırasında Yunanlılar ne yaptılar, o zamana kadar belirlenmiş olan uçuş rotasını değiştirdiler. Biz diyoruz ki burası GASA dediğimiz "askersizlik statüsündeki adalar." Rotayı illaki bu adaların üzerinden geçirmek istiyor. NATO'yu buraya sokmak istiyor yani Lozan'ı delmek istiyor. Bunun için son dakikada güzergahı değiştiriyorlar. Sonra da gelip uçaklarımıza 3 dakika veya 5 dakika süreyle radar kilidi atıyorlar. Neden bunu yaptın diye sorulduğunda da "Bunlar bize bu uçuşu bildirmediler. 'Kimliği belirsiz uçak' olarak değerlendirdik" diyorlar.
Aynı çalışma kapsamında 2 Ağustos'ta biz Amerikan uçaklarına eskortluk yaptık, önümüzdeki günlerde de Yunan uçakları aynı görevi yapacak. Dolayısıyla bizim uçaklarımızın gerçekleştirdiği o görevin bilinmemesi, duyulmaması, görülmemesi, oradaki 4 adet F-16'mızın "kimliği belirsiz uçak" olmasının imkan ve ihtimali yok. Dolayısıyla; yalan, inkar, yalan, inkar…
Bakan Akar'dan Yunanistan'a sağlı sollu! | VİDEO İZLE
24 Ağustos'ta da NATO'nun Nexus Ace eğitiminde görevli uçaklarımız vardı. Orada da gelip 5 dakika boyunca radar kilidi atmak suretiyle tacizde bulundular. Uçaklarımızın NATO görevinde olduğunun bilinmemesinin imkanı yok. NATO'da böyle bir şey olamaz. Uçuş görevleri aylar öncesinden yayımlanıyor, bir sürü kayıtlar tutuluyor, yazılar yazılıyor. Buna rağmen 22 Ağustos'ta ve 24 Ağustos'ta NATO görevi yapan uçaklarımıza radar kilidi atarak taciz yaptılar.
22 Ağustos'taki hadise olunca Mevlüt Bey (Çavuşoğlu) hemen ABD Büyükelçisini ve Yunan Büyükelçisini çağırdı. Biz de Yunan Askeri Ataşesi'ni çağırdık ve tepki gösterdik.
Biz kimseyi taciz etmiyoruz ama hiç bir tacizi de karşılıksız bırakmıyoruz. Bunu NATO'da da söyledik, her yerde de söylüyoruz. Eğer bir taciz varsa mutlaka cevap veriyoruz ama biz taciz yapmıyoruz.
CUMHURBAŞKANIMIZIN LİDERLİĞİNDE KİŞİLİKLİ VE KİMLİKLİ POLİTİKA UYGULUYORUZ
Ben bunu her yerde söylüyorum. NATO Savunma Bakanları Toplantısı oluyor, her Bakan sırayla söz alıyor. Biz burada kamuoyu önünde, basına verdiğimiz mülakatlarda söylediğimiz ne varsa bunları eksiksiz ve açık şekilde NATO toplantısında da söylüyoruz. Biz şuanda Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde; kişilikli ve kimlikli bir politika uyguluyoruz. Ve çok ciddiyiz, bunun şakası yok.
Biz diyoruz ki 3 bin adanız var, buna rağmen burnumuzun dibine kadar geliyorsunuz. 10 kilometre karelik Meis adası için 40 kilometre karelik deniz yetki alanı istiyorsunuz, adaları silahlandırıyorsunuz, hiç olmadık şekilde 6 mil kara suyu olmasına rağmen 10 mil hava sahası iddiasında bulunuyorsunuz. Burnumuzun dibine kadar gelmişsiniz ve bize yayılmacı diyorsunuz, insaf!
Biz hiç bir toplantıdan kaçmıyoruz, hiç kimseyle görüşmekten kaçmıyoruz. Çünkü biz haklıyız, güçlüyüz. Argümanlarımız var. Yunanlıların argümanları yok. Ne diyecek Yunanlılar, nasıl izah edecekler 6-10 mil olayını?
BATI TRAKYA'DAKİ TÜRK KARDEŞLERİMİZİN KİMLİĞİNİ YOK SAYMAYA ÇALIŞIYORLAR
Yunanistan Batı Trakya'daki Türkler için "Türk varlığı yok" diyor. Kardeşim bunların adı Türk, mezarı Türk, tarihi Türk, tapuları Türk, bütün akrabaları Türkiye'de yaşıyor. Türk yok diyor, peki Japon mu bunlar, bunların Irkı yok mu? Oradan bir siyasetçi "Türk milletvekillerinin telefonunu da dinleyebiliriz" diyor. Böyle çok sansasyonel gelişmeler oluyor.
İstanbul Fener Patrikhanesi'ni hatırlayın. Binasıyla, çalışmasıyla her şeyiyle özgür. Atina'da ise bir tane cami var, onun da minaresi yok. Daha da vahimi caminin yönetimini Ortodokslar yapıyor. Yönetimde Türk yok, Müslüman yok. Şimdi AB müktesebatı var, BM var, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi var; peki nerede bu haklar, özgürlükler? Orada müftü seçemezsiniz, onu da kaldırdılar. Türklerin okul sayısı 250'den 90'a indi. Yakın zamanda 4 okulu daha kapattılar. Oradaki soydaşlarımız çok ciddi baskılarla karşı karşıyayalar. Bizim buna karşı seyirci kalmamamız lazım.
YUNAN HALKININ PARASINI KULLANILMIŞ SİLAHLARA HARCIYORLAR
Biz diyoruz ki, Yunanistan'da beyhude bir silahlanma başladı. Ekonomik ömrünü tamamlamış silah, araç-gereçlerle Yunan halkının parası boşa harcanıyor. Kullanılmış uçaklar, kullanılmış tank, kullanılmış top, her ne varsa Fransa Yunanistan'a satıyor, para kazanıyor. Bununla da bir yere varamazsınız. Bu yaptığınız çalışmalarla eğer Yunanistan'ı savunmaya çalışıyorsanız bu savunma için fazla. Savunmak için bu kadar silaha ihtiyacınız yok. Ama bu Türkiye'ye karşıysa az!
Biz daha önce Yunanistan Savunma Bakanı ile görüşme sonrası "Ege'nin zenginliklerinin paylaşılması"nı vurgulayan bir açıklama yaptık. Yunan Savunma Bakanı'nı "Sen nasıl böyle bir açıklama yaparsın" diye sözlü ifade için Meclis'e çağırdılar. O da "ben söylemedim, Türk Savunma Bakanı söyledi" dedi. O zaman "tamam" dediler. Barış, yol-yöntem konuşmamıza bile tahammülleri yok.
Bir de Fransa Cumhurbaşkanı Macron "gel seninle ittifak kuralım" diyerek silah satıyor. Sen zaten NATO'dasın. NATO'nun 5'inci maddesi var, "bir şey olursa ben seni savunacağım" diyor. Hal böyleyken senin ayrı bir ittifaka neden ihtiyacın var? NATO içinde suni, beyhude, yapay bir takım işler…
GÖÇMENLERE ATEŞ AÇIYORLAR
Bir de Ege Denizi'ndeki düzensiz göçmenlere yaptıkları insanlık dışı muamele var. Botun içinde kundakta bir çocuk var, o bota ateş edip botu deliyorlar. Göçmenlerin haklı olup olmadığını konuşmuyoruz, o andaki durumu konuşuyoruz. Göçmenler oraya kadar gelmiş, denizin ortasında botu deliyorlar. Dövüp bütün parasını, pulunu alıp işkence ediyorlar. Gerçekten büyük bir ahlaksızlık. AİHM bunları mahkum etti, hiç bir şekilde kararları dikkate almıyorlar.
UTANMADAN LAVRİON KAMPINI İNKAR EDİYORLAR
Yunanlı siyasiler utanmadan "Lavrion kampı yok" diyorlar, inkar ediyorlar. Bu kamp FETÖ'nün hamisi, PKK/YPG'nin, DHKP-C'nin barınağı, sığınağı ama "biz de böyle bir şey yok" diyorlar. Basına da yansıdı, oradaki teröristlerin verdikleri demeçler var, o kampın nasıl bir terör kampına dönüştüğü herşey açık ve net ortada.
Yunanistan'daki bu manzaraya karşın sevindirici olan, az da olsa emekli Amiral ve Generallerden, bazı siyasilerden, bazı Akademisyenlerden Yunan hükümetine "bu gittiğiniz yol yanlış" diye yazıp-çizenler, tepki gösterenler var.
Biz diyoruz ki soydaşlarımızın ve mazlum insanların haklarının takipçisi olmaya devam edeceğiz. Biz "diyalog" dediğimiz zaman bunu zafiyet olarak algılamayın, "hakkımız, hukukumuz" dediğimizde de bunu tehdit olarak algılamayın. Fakat şunu bilin; biz dost olmak istiyoruz. 1988'de aklı başındaki Türk ve Yunanlılar bir araya gelip oturmuşlar; "mutabakat yapalım, 15 Haziran-15 Eylül arası turizm mevsimi ve bu arada tatbikat yapmayalım" demişler. Şimdi ise Yunanistan o tarihlerde tatbikat yapıyor.
KIBRIS'TA GARANTÖRLÜK HAKKIMIZI SONUNA KADAR KULLANMAKTA KARARLIYIZ
Kıbrıs ile ilgili bizim hiçbir şekilde tutum değişikliğimiz yok. Kıbrıs bizim canımız, biz orada garantörüz. İngiltere, Yunanistan garantörlük konusunda ne yapar bilemeyiz ama biz yasal garantörlük haklarımızı sonuna kadar kullanmakta kararlıyız. Dolayısıyla bizim Kıbrıslı kardeşlerimizin hakkını, hukukunu koruma, kollama görevimiz devam ediyor.
Ve şuna da dikkat çekmek gerekiyor ki Yunanlılar 1571'den buyana hiçbir zaman adanın tamamına sahip olmadılar. 1571'de biz 50 bin şehitle o adayı aldık. Biz adada işgalci değiliz, bilakis adaya sulhü, sükunu biz getirdik. 1974'te icra edilen Kıbrıs Barış Harekatı'ndan bu yana orada sulh ve sükun var.
Biz Büyük Zaferin 100'üncü yıl dönümünü kutladığımız bu günlerde çok açık ve net şekilde diyoruz ki; 1 asır önce girişilen maceranın bedelinin ne kadar acı olduğunu gördünüz. Bu işgal girişiminin Yunan halkı tarafından kabul görmediğini de gördünüz. Hatta bu işgal girişiminden sonra Yunan halkı ve Yunan devleti 1919-1922 yılları arasındaki işgal girişimini benimsemedi ve 6 kişiyi astı. İdam edilenlerin biri Başbakan, dördü Bakan, biri de Genelkurmay Başkanı. Dolayısıyla diyoruz ki tarihten ders almalı. Hüsranla sonuçlanacak yeni maceralardan kaçınmalarını şiddetle tavsiye ediyoruz.
MONTRÖ'NUN UYGULANMASINI SAĞLADIK
Biz özellikle Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin uygulanması suretiyle Karadeniz'in stratejik rekabet alanı olmasını önlemek için çalışıyoruz. Montrö Sözleşmesini uyguluyoruz, ne içeriye giriş, ne dışarıya çıkış yok" dedik. Ve bu diplomatik yollarla duyuruldu. Hem Rusya hem Batı buna uydu. Bir anlamda orada sükunet sağlandı ve şuanda da devam ediyor.
TAHIL SEVKİYATI GECİKSEYDİ AFRİKA ÜLKELERİNDEKİ AÇLIK SİYASİ KRİZE NEDEN OLACAKTI
Ukrayna limanlarından sevk edilen tahılın bir de güvenlik boyutu da var. Ukrayna'daki tahıl özellikle Afrika ülkelerine zamanında gitmeseydi, oradaki açlık ciddi boyutlara gidiyordu. Ve bu durum oralarda iktidar değişikliğine bile sebep olabilecekti. Tahılın taşınmasıyla oralarda fiyatlar ve tansiyon düştü. Tansiyonun düşmesiyle siyasi kriz beklentisi de giderek azalıyor.
Tahıl sevkiyatında emniyetli ve süratli nakil önemli. Çünkü 25 milyon ton tahıl var. Burada birileri Tuna'dan trenle taşıyalım dediler. Biz de dedik ki 25 milyon ton tahıl ne kadar eder, nasıl taşıyacaksınız? Sırf Türkiye'yi denklemden çıkarmak için her türlü girdiyi yapıyorlar.
Tahıl sevkiyatı biraz daha gecikseydi Avrupa'ya ve Türkiye'ye göç dalgası artacaktı. Tahıl krizi göçü de etkiliyor. Bizim temennimiz, tahıl krizinin çözümünün hem RF ve Ukrayna arasındaki barışın sağlanması hem de enerji krizinin çözümüne de vesile olmasıdır.
YENİLENEN ASKER ALMA KANUNU GERÇEKTEN BİR DEVRİM OLDU
Biz personelimizin özlük haklarıyla ilgili yapılması gereken ne varsa yaptık. Son olarak kademe ilerlemesi yapıldı, Uzman Erbaşlarda emeklilik yaşı 55'e çıkarıldı. Bizim asker alma kanunumuz 1927'de çıkmış, yamalı bohçaya dönmüş, dolayısıyla sistematiğini kaybetmiş. Ve biz bunu yeniledik. Gerçekten bu bir devrim oldu. Hem gençlerin arzusu, ihtiyaçları hem de Silahlı Kuvvetlerin ihtiyaçlarını denkleştirdik.
(Bedellinin eşitsizlik oluşturacağına dair eleştiriler vardı, öyle bir sonuç oldu mu?) Yok, hiçbirşey olmadı. Biz bu bedelliyi neye göre yapalım diye düşündük? Ücreti 100 bin TL yapsak o zaman kimse gelmez. 10 bin TL yapsak o zaman herkes bedelli askerliği tercih eder. Üniversiteler bile işin içine girdi. 6 Asteğmen maaşına göre fiyatı belirledik. Şuan sistem otomatik kendi kendine işliyor.
FETÖ İLE MÜCADELE'DE KURUMSAL OLARAK YAPILMASI GEREKEN NE VARSA YAPILIYOR
FETÖ ile mücadele konusunda da TSK, 17 Temmuz 2016'dan beri aynı şiddette, aynı tempoda kurumsal olarak yapılması gereken ne varsa yaptı, yapmaya devam ediyor. İstihbarat birimlerimiz, adli makamlarımız, mülki makamlarımız, askeri hiyerarşimiz var… Yeni bir bilgi belge geldiğinde bunların gereği yapılıyor. Bu ne bana bağlı, ne ona bağlı. Burası bir kurum. Otomatikman büyük bir hassasiyetle konu takip ediliyor.
(FETÖ gibi kriminal olmamış tarikat ve cemaatlere karşı da hassasiyet var mı?) TSK, binlerce yıllık tarihinden süzülüp gelen milli, manevi, mesleki değerleriyle asil milletimizin sevgisinden, güveninden, duasından aldığı ilhamla, anayasa çerçevesinde, aklın ve bilimin ışığında, yasalar doğrultusunda, Sn. Cumhurbaşkanımızın ve sıralı amir ve komutanların emir ve komutasında milletinin emrinde, görevinin başında. Bunun dışındaki herşey işlem konusu.
A HABER'E ÖZEL RÖPORTAJ
Bakan Akar A Haber'e verdiği özel röportajda şu ifadelere yer verdi:
Biz yaptığımız operasyonlarla ülkemizin güneyinde oluşturulmak isteyen terör koridorunu engelledik. Buna kesinlikle müsade etmedik, etmeyeceğiz. Diğer yandan herkese YPG'nin PKK'dan farkı olmadığını, bunlarına aynı örgüt olduğunu anlatıyoruz. Buna rağmen bazı müttefiklerimizin YPG'nin PKK olmadığını söylemesi ve onlara çeşitli yardımlarda bulunmaları gerçekten son derece esef verici, son derece kabul edilemez bir durumdur. Bunu her seferinde her toplantıda söyledik, söylemeye devam ediyoruz.
Bizim bildiğiniz gibi terörle mücadele kapsamında, Suriye'nin kuzeyinde hem ABD ile hem Rusya ile 2019'da yaptığımız mutabakatlar var. Bu mutabakatlar çerçevesinde bölgenin teröristlerden arındırılması gerekiyor. Bununla alakalı bize düşen ne varsa bunların hepsini en etkin şekilde yapmak için gayret gösterdik, gösteriyoruz. Muhataplarımızın da bu sorumluluklarını, vadettikleri konuları yerine getirmelerini de acilen bekliyoruz.
Özellikle şu son dönemde Tel Rıfat ve Münbiç bölgesi tamamen terör yuvasına, terör yatağına döndü. Buradan gelen tacizler binleri aştı. Bunlara karşı biz hiçbir şekilde durmadık, durmayacağız. Yapılması gereken ne varsa bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da misliyle karşılık vereceğiz. Bölgemizde terörün, teröristlerin hiçbir geleceği yok. Bunun herkes tarafından anlaşılması lazım. Bunu tekrar tekrar her vesileyle açıkça, teferruatlı bir şekilde söyledik, söyleyeceğiz. Biz bu mücadelede hiçbir zaman kayıtsız, hareketsiz kalamayız, bu mümkün değil. Operasyonlarımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz. Her şeyin bir yeri, zamanı, taktiği, tekniği, matematiği var. Bu çerçevede biz olayları yakinen takip ediyoruz. Bu konuda Sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri, Millî Güvenlik Kurulumuzun aldığı kararlar, Bakanlıklarda yapılan çalışmalar var. Millî Savunma Bakanlığı olarak olayı yakından takip ediyoruz. Yerinde ve zamanında ülkemizin ve hudutlarımızın güvenliği için -bizim için önemli olan bu- bu amaçla uluslararası hukuk ve meşru müdafaa kapsamında yeri ve zamanı geldiğinde tereddütsüz her türlü müdahaleyi yaparız, yapacağız.
SURİYE'DE ASKERLER ARASI DİYALOG MÜMKÜN MÜ?
Genel çerçeveden baktığımızda bildiğiniz gibi hem Türkiye'de hem Suriye'de toplam 9 milyon civarında Suriyeli kardeşimizin hayatını kolaylaştırmak için elimizden geldiğince destek sağlıyoruz.
Kontrol ettiğimiz bölgelerin güvenli hâle gelmesiyle bir yandan Suriye'nin kuzeyinin bir cazibe merkezine dönüşmesi ve buradan herhangi bir göç olmaması diğer taraftan Türkiye'de yaşayan Suriyeli kardeşlerimizin bir an önce gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde evlerine, topraklarına dönmeleri için gayret gösteriyoruz.
Nitekim şu ana kadar 500 bini İdlib'e olmak üzere 1 milyon Suriyeli kardeşimiz evlerine ve topraklarına döndü. Biz burada bir an önce insani trajedi son bulsun diyoruz. Burada çok ciddi sıkıntılar var, bunların bitmesini istiyoruz. Bugüne kadar her seviyede, hem dâhili hem harici imkânlarla her türlü gayreti gösterdik, gösteriyoruz. Birleşmiş Milletler (BM) ile koordineli şekilde insani yardım faaliyetlerimizi sürdürdük, sürdürmeye devam ediyoruz. Bu manada meseleye baktığımızda amacımız Suriye'de istikrarın sağlanması. Temennimiz istikrarlı bir Suriye'nin ortaya çıkması. Bunun bize getirisi sınır güvenliğimiz olacaktır. Bizim üzerinde durduğumuz en önemli işimiz istikrarın sağlanması yönünde her türlü katkıyı sağlamak. Bu şekilde faaliyetlerimizi sürdürüyoruz, inşallah bu istikamette olayların gerçeklemesini bekliyoruz. Ve tabii ki önümüzdeki dönemde acilen -mümkün olduğu kadar gecikmeksizin- bir anayasanın yapılması, bu anayasaya bağlı olarak bir seçimin ve seçime bağlı olarak meşru bir hükûmetin ortaya çıkmasıyla sınırlarımızın güvenliğinin sağlanması. Diğer taraftan da Sn. Cumhurbaşkanımız ve Bakanlarımız da gerekli açıklamaları yaptı. Yakından takip ediyoruz. Görüşmeler şartlara ve duruma bağlı bir süreç. Biz de süreci bu esaslar dâhilinde yakından takip ediyoruz.
ABD, RUSYA VE İSRAİL SURİYE'DE YENİ BİR OPERASYONA KARŞI ÇIKIYOR?
Biz, Suriye dâhil tüm komşularımızın toprak bütünlüğüne saygılıyız. Amacımız, Suriye'de istikrarın gerçekleşmesi, sınırlarımızın ve halkımızın ve tabii ki Suriye halkının güvenliğinin sağlanması. Ne lazımsa bugüne kadar üzerimize düşeni yaptık. Hem bölgesel hem de uluslararası ortamda yapılan temas ve toplantılarda olduğu gibi bundan sonra da yapmaya devam edeceğiz. Biz muhataplarımıza şunu söylüyoruz; kimin ne dediğine değil, bizim ne yaptığımıza bakın. Çünkü burada aktörler ve faktörler çok fazla. Irak'ın kuzeyinde de böyle Suriye'nin kuzeyinde de. Herkes bir şey söylüyor. Atalarımızın söylediği gibi bütün görüşler muhteremdir fakat muteber değildir. Dolayısıyla ne yaptığımıza bakılmasında yarar var.
Ülkemiz, milletimiz, hak alaka ve menfaatlerimizin korunması için ne müdahale gerekiyorsa -terör örgütlerinin önünde, arkasında kim olursa olsun- gerçekten bizi pek ilgilendirmiyor. Yeri ve zamanı geldiğinde yapılması gereken ne varsa bunları yapmakta kararlıyız, azimliyiz, buna da çok şükür muktediriz. Bizim için önemli olan halkımızın ve ülkemizin hak ve menfaatlerinin korunması; halkımızın, milletimizin, topraklarımızın, sınırlarımızın güvenliği. Dost ve müttefiklerimizden beklentilerimiz var. Terör örgütlerine verilen her türlü desteğin bir an önce kesilmesi ve terörle mücadelemize destek verilmesi. NATO dokümanlarında en önemli tehdit unsuru olarak gösterilen şey terörle mücadele. Biz de bunu fiilen yapmaktayız. Muhataplarımızdan beklentimiz bunu anlamaları -bunu anlamaları yetmez- buna göre davranmaları.
SURİYE'NİN KUZEYİNDE TÜRK BAYRAĞI YAKILDI, BUNUNLA İLGİLİ NE SÖYLEYECEKSİNİZ?
Aktörlerin ve faktörlerin çokluğundan dolayı bölgeyi istikrarsızlaştırmak amaçlı provokatif birçok girişim var. Bu da onlardan biri. Biz istikrar derken bazıları istikrarsızlık diyor; biz istikrara yatırım yapıyoruz, bunlar istikrarsızlığa. Biz, millî ve manevi değerlere yönelik saldırıların kabul edilemez olduğunu, bunların hiçbir şekilde izahının da mümkün olmadığını başından beri söyledik. Bölgedeki güvenlik ve huzur ortamının bozulmaması için gayretlerimiz devam edecek, bundan da kimsenin şüphesi olmasın.
ABD İLE F-16 GÖRÜŞMELERİNİN SONUÇLANMASI İÇİN DAHA NE KADAR BEKLEYECEĞİZ? F-35'İN ALTERNATİFİ NE OLUR?
Türkiye'de savunma sanayisinde cin şişeden çıktı. İnşallah uçağımızı da tankımızı da yapacağız. Topumuzu, SİHA'mızı, İHA'mızı, TİHA'mızı yaptık. Sırasıyla uçaklarımızı da yapacağız. O dönem gelinceye kadar biz F-35 almayı planlamıştık ama aksaklık oldu. Bunun üzerine yaptığımız değerlendirmemiz de 40 adet F-16 Blok 70 Wiper tedariki ve diğer yandan 70 adet F-16 uçağımızın modernizasyonu oldu. Bunun resmî bir süreci, ABD ile çerçevesi çizilmiş bir çalışma şekli var. Bu manada 2021'de müracaatımızı yaptık ve süreç başladı. Şu ana kadar ABD üç kez Türkiye'ye heyet gönderdi. Bunlar Aralık 2021'de başladı, Ocak-Mart 2022'de olmak üzere Türkiye'de üç toplantı oldu. Ağustos'ta da askerî heyetimiz ABD'ye gitti ve görüşme yaptı. Bu görüşmelerde muhatabımız olan ABD Savunma Bakanlığı askerî heyeti ile herhangi bir sorun yaşamıyoruz. Bunlar tamamen olayın gerçekleşmesi, yabancı askerî satışlar çerçevesinde programın tamamlanması için gayret gösterdiler, gösteriyorlar.
Yaptığımız bu görüşmelerden elde ettiğimiz geri beslemeler sonucu Sn. Cumhurbaşkanımızın talimatlarıyla siyasi bir heyet ABD'ye gitti ve temaslarda bulundu. O temaslar beklenenden daha olumlu geçti. Dolayısıyla biz şu anda askerî heyetler arasında herhangi bir şekilde bu sürecin olumsuzluğunu değil, olumlu olacağını değerlendiriyor, sürecin devam ettiğini görüyor, teknik detayları tartışıyoruz. Yeni alacağımız uçaklardaki radarlardan, elektronik harp sistemlerinden, simülasyonlardan teknik olarak neler olabilir bunlar çalışılıyor. Beklentimiz; kongre ve Beyaz Saray dâhil uçak tedarikinde sürecin tamamlanması, tamamlanabileceği ve bunu ABD Savunma Bakanı ile dün konuştuk.
Cumhurbaşkanımızın önderliğinde uluslararası ilişkilerde özne hâline gelen ülkemizin kişilikli, kimlikli politikalarıyla konuyu sürdürüyoruz. Açık ve net, biz hiçbir şekilde şart kabul etmiyoruz. Siz, bize uçakları vereceksiniz ama şu şartla! Neymiş, Yunanistan böyle istemiş. Biz bunu kabul etmeyeceğimizi açık net söylüyoruz. Hem Beyaz Saray'da hem Senato'da yapılacak çalışmalarla bunun düzelebileceğini değerlendiriyoruz, bunu bekliyoruz. Çünkü Yunanistan enterasan bir şeye girdi. Ne teamüllerle ne iş ahlakıyla ne Sn. Cumhurbaşkanımıza Sn. Başbakan'ın verdiği sözlerle izah edilebilir. Bunlar kapı kapı dolaşıp, Amerikalılara gittiler uçak vermeyin diye, Almanlara gittiler deniz altı vermeyin diye. Bunlar ne yaparsa yapsın biz çalışmalarımızı büyük bir ciddiyetle, büyük bir iş birliği içerisinde içeride ve dışarıda sürdürmeye devam edeceğiz. Ve bu satışın; herhangi bir şekilde şarta bağlayarak, geciktirerek, birtakım mazeretlerle süreci uzatarak olumsuz sonuçlanması konusunda şu ana kadar herhangi bir işaret yok. ABD Savunma Bakanlığı, oradaki askerî heyet normal çalışmalarını sürdürüyor, biz de çalışmalarımızı sürdürüp süreci takip ediyor ve ABD'li muhataplarımıza kurumsal tavır sergilenmesini beklediğimizi söylüyoruz. Bireysel olarak o geldi bunu söyledi, şu geldi bunu dedi şeklindeki söylemleri ABD'ye yakıştıramıyoruz.
Türkiye kimdir, nedir, ne yapabilir, nerededir; Türkiye'nin önemi nedir? Ukrayna-Rusya savaşı bunları açıkça gösterdi. Artık kör gözler de gördü, sağır kulaklar da duydu. NATO için de Avrupa için de Amerika için de Türkiye'nin bölgedeki istikrar ve güvenlik bakımından son derece önemli rolü olduğunu herkes gördü.
TAHIL KORİDORU ARZU ETTİĞİNİZ GİBİ İŞLİYOR MU?
Evet. Tahıl koridoru ile ilgili yapılan anlaşma bildiğiniz çerçevede sorunsuz şekilde işliyor. 25 milyon tondan fazla tahıl Ukrayna limanlarında. Bunların güvenli, süratli ve emniyetli şekilde tahsis edilen koridordan çıkışı Ukrayna ve Rusya arasında bir sıkıntı yaşanmadan, anlaşmada da vardığımız mutabakatlar çerçevesinde yürüyor, bir sıkıntı yok. 800 bin tona yakın tahıl sevkiyatı gerçekleşti.
Tabii sevkiyatı hava şartları ve deniz şartları da etkiliyor. Gayet güzel gittiğini uzmanlar söylüyor. Bugüne kadar limanlardan 36 gemi çıktı, 39 gemi de boş olarak Ukrayna limanlarına ulaştı. (vasıl oldu) Hem Rusya hem Ukrayna tarafıyla sürekli temasımızı sürdürüyor ve süreci yakından takip ediyoruz. Müşterek Koordinasyon Merkezi gayet faal şekilde çalışıyor. Sn. Guterres de geldi ve Sn. Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye'ye tekrar tekrar teşekkür etti. Diğer yerlerdeki çalışmaları da gördüğü için bu çalışmanın diğerlerine nazaran çok ileride olduğunu da açıkça orada ifade etti ve Sn. Cumhurbaşkanımıza da saygılarını sunarak ayrıldı. Çalışmanın aksaksız şekilde yürütülmesi için gereken ne varsa hepsini yaptık, yapıyoruz ve inşallah çalışmalar kazasız belasız devam edecek.
RUSYA, DÜNYANIN BÜTÜN TAHIL İHTİYACININ UKRAYNA TARAFINDAN KARŞILANMASININ MÜMKÜN OLMADIĞINI SÖYLEDİ. YANİ RUS TAHILININ DA DÜNYA PAZARLARINA ÇIKMASI İÇİN TÜRKİYE'NİN BİR MÜDAHALESİ OLACAK MI?
Biz konuyu bir anlamda gözlemci olarak takip ediyoruz. Rusya ve Ukrayna ile Bakanlığımızın heyetleri görüşürken ve Rusya ile yaptığımız temaslar sırasında bu da gündeme geldi. Talep değil gündeme geldi. BM ile çalışma mekanizması ortaya çıktı. Şu anda Ruslar ile BM'nin ilgili birimleri bu görüşmeyi sürdürüyorlar. Rus limanlarındaki tahıl-gıda maddesi ayrıca orada var olan kimyasallar ve gübrelerin nasıl, ne yapılacağı konusunda BM ile görüşülüyor, konuşuluyor.
Geçen verdiğimiz brifingde bize; enerji krizi, Rusya limanlarındaki tahıl ve diğer gıda maddeleri, barışa giden süreçte yapılan çalışmalar dâhil, Türkiye olarak her türlü katkıyı sağlayabileceğimizi gördüklerini söylediler. Biz de bize düşen ne varsa söyleyin elimizden gelen katkıyı sağlarız diye söyledik. Nitekim yaptığımız Ukrayna, Rusya, BM tahıl çalışması da enerji krizi de dâhil diğerlerine model olabilecek şekilde. Bunu da BM Genel Sekreteri'ne hatırlattık, takip ediyoruz.
ESİR DEĞİŞ TOKUŞU?
O konuda Sn. Cumhurbaşkanımıza yardımcı olmaları için birçok talep geldiğini ben biliyorum. (Bir çözüm olabilir mi?) Olabilir, Sn. Cumhurbaşkanımızın ve ilgili diğer Bakanlık ve kurumlarımızın yaptığı çalışmalarda sonuç alınabilir. Başlangıçta "Türkiye neden Rusya ile konuşuyor, neden Ukrayna ile konuşuyor?" diye tenkitler vardı ama iki tarafla konuşabilmenin ne kadar kıymetli, değerli olduğunu şimdi herkes gördü.
ABDÜLHAMİD HAN SONDAJ GEMİSİNİN ÇALIŞMALARI TÜRKİYE VE YUNANİSTAN ARASINDA YENİ BİR KRİZ YARATIR MI?
Biz şunu söylüyoruz; bir taraftan uluslararası hukuk diğer taraftan meşru hak ve hukukumuz çerçevesinde Ege Denizi'nin, Doğu Akdeniz'in iki ülke arasında bir ortak çalışma alanı olması konusunda gerçekten çok samimiyiz ve bunu da hep talep ettik, ediyoruz. Maalesef bunların karşılığını görmüyoruz.
Biz şunu da vurguluyoruz ve görüşme taleplerimiz bir zafiyet olarak algılanmamalı. Diğer taraftan da hakkımızı, hukukumuzu çiğnetmeyiz demek de herhangi bir tehdit değil. Biz normal işimizi yapıyoruz.
Biz diyoruz ki Ege'de, Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ta ne kendimizin ne de Kıbrıslı kardeşlerimizin hakkını, hukukunu çiğnetmeyiz, buralarda bir oldubittiye meydan vermeyiz. Orada bunun hesabı, kitabı yapıldı ve şu anda bizim araştırma gemimiz çalışmalarını sürdürüyor. Yörükler-1 bölgesinde TCG GEDİZ fırkateynimiz refakat ediyor. Dileğimiz, temennimiz herhangi bir yanlış yapmamaları. Herhangi bir yanlışlık yaparlarsa misliyle karşılık vereceğimizi herkes biliyor ve herkesin bunu anlamış olması lazım. Bu şekliyle şu ana kadar oradaki faaliyetlerimiz devam etti ve devam etmesini temenni ediyoruz.