Emine Erdoğan, Şenler'in bir yandan gazetelerde yazdığını, diğer yandan dünya modasını yakından takip ettiğini ve şehirde yaşayan dindar kadınlar için cazip olacak tasarımlar ürettiğini aktararak, şunları söyledi:
"Bu bağlamda, 'çağın icaplarına' karşı en güçlü direnişi o gösterdi desem abartı olmaz. Basmakalıp ezberleri reddederek hem şehirli hem çağdaş hem entelektüel hem de tesettürlü olunabileceğini gösteriyordu. Asimile edilmeye, toplum mühendisliğine, milletin öz kimliğine karşı gerçekleştirilen saldırılara somut bir teklifle karşı çıkıyor ve toplumda geniş kabul buluyordu. Dindar kadının şehir hayatı içinde kendini daha özgürce ifade etmesi için önemli bir misyon yükledi. Şehirli Müslüman kadınları, çetin ikilemlerin tuzağından tutup çıkardı. Onları bu toplumun saygın ve vazgeçilmez bireyleri olarak konumlamayı başardı."
Kelimenin tam anlamıyla, özgürlük kavramının, kendisini özgürleştirdiğini, özgürlüğü belli zümrelerin tekelinden kurtarıp yeniden tanımladığını kaydeden Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Bir aksiyon insanı olan Şule Yüksel Şenler'in, en önemli özelliği cesur olmasıydı. Özellikle, yaşadığı baskı döneminde yaptıklarına, inanın kolay kolay kimse cesaret edemezdi. Sizinle bu yürekliliğinin sınırlarını resmedecek bir anekdot paylaşmak istiyorum: Rahmetli Adnan Menderes idam edilmeden önce onun adını dahi söylemek sakıncalıydı. İşte böyle bir vasatta, Şule Yüksel Hanım Adalet Partisi'nin gençlik kollarına üye olur. Zeytinburnu'nda bir mitingde konuşma yapacaktır. Şule Yüksel Hanım, dosya kağıtlarını birbirine ekleyerek, 1 metre 70 santim boyunda bir şiir yazar. Menderes'le ilgili bölümleri okumaması için sıkı sıkı uyarılır. Asker, polis meydanda hazır bekliyordur. Buna rağmen kürsüden, 'Ey Menderes, Menderes! yanık yanık çağlıyor, bir millet de ardından, yanık yanık ağlıyor' mısralarını okur. Koca meydan hüngür hüngür ağlayan insanların sesleriyle çınlar. Sonradan, anılarını naklederken şöyle söyler: 'Millet acıyla dolu ama, dışa vuramıyor. Ben de milletin sesi olmaya çalışıyorum. Ne derlerse desinler, hapse atsınlar. Hiçbir şeyden korkum yok diyorum."
Şenler'in cesaretiyle, vakarıyla, rikkatiyle tarihe mal olmuş bir haysiyet anıtı olduğuna inandığını dile getiren Erdoğan, onun böyle bir duruş için çok büyük bedeller ödediğini belirtti.
Kemikleşmiş bir zihniyet karşısındaki fikri mücadelesi yüzünden hakkında birçok dava açıldığını aktaran Erdoğan, Şenler'in evinin kundaklandığını, tehditlerle karşılaştığını ve hapse girdiğini kaydetti.
"SABIR, SEBAT, TEVEKKÜL, SAĞLAM BİR İMAN, ONUN NARİN BEDENİNDE BİRLEŞTİ"
Şenler'in hapishane günlerinde ve sonrasında, hastalıklarla mücadele ettiğini ifade ederek, fakat onu şikayet ederken hiç görmediklerini anlatan Erdoğan, "Çünkü o, kendini, inandığı değerlerin bu ülkede kök salması için çalışmaya adamış biriydi. Sabır, sebat, tevekkül, sağlam bir iman, onun narin bedeninde birleşti ve ortaya kimselerin bükemediği çelikten bir bilek çıktı. Allah'ın ona en büyük ikramı, çektiği çilenin ve döktüğü alın terinin karşılığını henüz dünya hayatını terk etmeden görmüş olmasıdır." değerlendirmesini yaptı.
Şenler'in mücadelesinin "bir milletin özelinde yaşanan ama tarihe insan hakları ve özgürlük mücadelesi olarak geçmiş bir direniş" olduğunu ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:
"O, kitleleri peşinden sürükleyen ender insan hakları savunucularından biridir. Bizlere ama bilhassa sizlere çok önemli bir miras bıraktı. Bu mirası omuzlayacak, güncel söylemlerle uluslararası platforma taşıyacak olan sizlersiniz. İnanıyorum ki hikayesi anlatıldığı sürece, gelecekte de birçok insanın hayatını değiştirecek. Dünyanın neresinde olursa olsun, hakikate ve adalete susamış, zulüm altında kıvranan insanlar için bir yol rehberi olacak. Gerek şahsiyeti ve eserleri gerekse erdemlerle örülü mücadele yöntemleri herkes için ilham vericidir. Çok şükür ki ülkemizde, kamusal alanda başörtüsü ve Müslüman kimlik üzerindeki baskılar büyük ölçüde çözüldü. O yüzden lütfen sizler büyük zorluklarla kazanılmış bu hakların konforunda geçmişi unutmayın. Ağacın şiddetli esen rüzgarlara dayanabilmesi için toprağa bağlandığı kökün sağlam ve derin olması gerektiği bilinciyle hareket edin. Evrensel fikir haritası, yeni sınırlar ve sınırsızlıklar belirleyerek her an değişiyor. İslamofobinin ve milli değerleri hedef alan küresel ideolojilerin karşısında duracak olan sizlersiniz. Bu yolda yorulmaya gönüllü olun. Çünkü değerli olan her şeyin ön koşulu yorulmaktır."
Konuşmaların ardından, Emine Erdoğan'a Şenler'in "Huzur Sokağı" romanının birinci baskı kitabı hediye edildi.
Erdoğan ve vakıf üyeleri, konuşmaların ardından Demokrasi ve Özgürlükler Adası'nı gezdi.
Adayı gezisi sırasında basın mensupları tarafından duygu ve düşünceleri sorulan Erdoğan, "Yakın bir dönem aslında, çok eski bir dönem değil. İnsan haklarına aykırı yapılan uygulamalar maalesef. Allah bir daha böyle zulmü yaşatmasın ülkemize. Onun için gençlerimizin içinde bulunduğumuz özgürlüklere sahip çıkmaları gerekiyor. Eğer onlar sahip çıkarlarsa gözümüz açık gitmeyecek inşallah." dedi.
Şenler ile ilgili bir anısını anlatırken gözleri dolan Erdoğan, şöyle devam etti:
"Şenler, rahmetli Menderes öldüğünde çok etkilenmiş. 'Bayrağı alıp kapıyı açıp düşünmeden dışarı çıktım. Sandım ki bayrağı alıp çıkınca bütün millet arkamdan gelecek. Arkamı bir döndüm ki arkamda kimse yok.' Çok üzülmüş, ağlamış. İnsanları korkutarak böyle yanlış bir uygulamaya sebep oldular. Bir dönemi korkuyla, iftirayla, yalanlarla susturdular. Allah, bir daha öyle bir dönemi yaşatmasın."
Erdoğan, 27 Mayıs Müzesi, Adnan Menderes Müzesi ile Demokrasi ve Özgürlükler Müzesi'ni gezerek bilgi aldı.
Programa, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık, Şule Yüksel Şenler Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Leyla Şahin Usta, KADEM Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Sümeyye Erdoğan Bayraktar, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Çiğdem Karaaslan, bazı STK'lerin temsilcileri, gazeteciler ile gençlerden oluşan 600 kişilik bir grup katıldı.