Kemalizm, Türk solu, Kürt solu gibi kavramlar üzerinden kuşak çatışmasının farklı siyasi fraksiyonlar oluşturduğuna ve bunların bir araya gelirken büyük zorluklar yaşadığına dikkat çeken Taşkın, bunlar arasında barışın sağlanması gerektiğini yazıyor.
İlkesiz ve kirli bir ittifak olmasına rağmen sözde solu bir araya getirmenin planlarını yapan Taşkın, "1920'lerden beri Türkiye solunun farklı renkleri Kemalizm'le nasıl yaşayacaklarını bilemediler. Bazen ideolojik nedenlerle bazen de yılgınlıkla Kemalistlere yanaştılar. Türkiye solunun önemli isimleri, genellikle Kemalist ailelerin çocuklarıdır. Ebeveynler ve çocukları arasındaki kuşak çatışması, CHP'lilerin çocuklarının sistem-dışı sola yolculuklarını da hızlandırdı. Çocuklar, Türkiye'ye özgü nedenlerle hiç genç olamayıp, hızla yaşlandıkları için, bir zamanlar sert tepki gösterdikleri ebeveynlerinin ideolojik konumuna genellikle geri döndüler. "Baba Evinden" hızla ve öfkeyle çıkan çocuklar, eve döndüklerinde artık Kemalizm'e yeniden demirlemiş oluyorlardı. Bildiğimiz gibi Kürt solu gemileri yaktı ve eve geri dönmedi. Kürt solu kendi evini inşa ederken, Türkiye solunun büyük bölümü farklı kanallardan da olsa Kemalizm'e geri çekilişini gerçekleştirdi." şeklinde ifadeler kullanıyor.
CHP'LİLERE TEHDİT: TASFİYE EDİLDİKLERİ HALDE DEVLET GİBİ KONUŞUYORLAR
Taşkın, 29 Mart 2014'teki yazısında CHP'deki bir kesimin tasfiyeye direndiğini belirterek köşesinden adeta tehditler savuruyor. Taşkın, "Bazı CHP'liler, devletten neredeyse tamamen tasfiye edildikleri hâlde, hâlen devlet gibi konuşuyorlar. Ne var ki bu pozisyondan kazanabilecekleri bir şey yok. CHP'nin Türkiye partisi olabilmesi için Kürtler ve mütedeyyinlerle de bağ kurabilmesi gerekiyor. Ancak böyle bir konumlanma, "otoriterleşmeye devam" diyebilecek AKP'ye karşı, mütedeyyinlerin CHP'yi destekleyebilecekleri bir ortamı yaratabilir. Mevcut CHP'nin bu güveni vermesi çok zor. Öte yandan CHP, ikinci tarafta konumlanmayı başarırsa, yeni Türkiye'nin muhtaç olduğu anayasanın yazılmasında da etkin olabilir." ifadelerini kullanıyor.
Taşkın, 6 Mayıs 2014'teki "Kemalistler değişebilir mi?" başlıklı yazısında CHP'lileri geçmişte nasıl bir dönüşüm geçirdiklerine ikna etmeye çalışıyor. Taşkın'ın yazıda şu ifadeleri kullandığı görülüyor:
KONDA'ya göre Türkiye'de hayat tarzı kümelerine göre yapılan bir ayrımda kendilerini "modern" diye tanımlayanların oranı yüzde 28'i geçmiyor. Kemalistlerin de modern hayat tarzına sahip oldukları ve çoğunlukla CHP'ye oy verdikleri de söylenebilir. Kemalizm'le yan yana gelebilen farklı siyasal projeler hep oldu. Soğuk Savaş döneminde Ecevit liderliğinde ortaya çıkan sol-popülist Kemalizm, demokratikleşmenin modernleşme projesini tamamına erdireceğine dair bir iyimserliğe sahipti. Ecevit'in partiye taşıdığı, doktor, avukat, mühendis, öğretim üyesi gibi modern meslek gurupları, demokratikleşmeyle beraber kendi seçkin konumlarının da güvence altına alınabileceğine dair bir inanca sahiptiler. Modernler kendilerini siyaset ve kültür alanlarının seçkinleri olarak görme eğilimdeydiler. Ecevit'in sol-popülist Kemalizm'ine tepki duyarak CHP'den ayrılanlar ise muhafazakâr cumhuriyetçiliğin taşıyıcılarıydılar. Bu çizgidekiler Güven Partisi'ni kurdular. Ecevit'in sol popülizmi, hiçbir zaman yüzde 6'yı aşamayan muhafazakâr cumhuriyetçiliği mağlup etmeyi başardı.
12 Eylül darbesiyle hesaplar değişti. SHP tecrübesi, sol-popülist Kemalizm'i sürdürmeye çabaladı ama Türkiye sosyolojisi buna müsait değildi. SHP gerileyince, Kemalistlerin çoğunluğu toplumsal statülerini ve etkilerini yitirdikleri algısıyla yeniden reaksiyonerliğe savruldular. Soğuk Savaş döneminden anımsadığımız muhafazakâr cumhuriyetçilik, bu defa "Ulusalcılık" olarak karşımıza çıktı.
CHP KÜRT KURULTAYI DÜZENLEYEBİLİR
Başkan Erdoğan'ı ve AK Parti hükümetini hedef alan Taşkın, 13 Mayıs 2014'teki "CHP ve Kürtler başlıklı yazısında CHP'ye akıl vererek, "Bu durumda CHP, farklı kesimlerin katılımıyla bir Kürt kurultayı düzenleyebilir. Buradaki sunumlardan Kürt meselesinin anayasal çerçevede nasıl çözüleceğine dair bir öneri paketi hazırlayabilir." ifadelerini kullanıyor.
Yazısında Türkiye'yi parçalamak için formülünü açıklayan Taşkın, bugün CHP'nin kabul ettiği "özerklik" gibi konularda partinin HDP'ye yaklaşmak için yapması gerekenleri tek tek sıralıyor.
CHP'nin, bugün terörün siyasi ayağı HDP ile nasıl bir ortaklığa giriştiğinin şifrelerini anlamanın mümkün olduğu yazıda bugün CHP'nin Genel Başkan Yardımcısı olan Taşkın şu ifadeleri kullanıyor:
"Oysa CHP'den beklenen, anadil meselesinde ve daha makro düzeyde öneriler sunarak gündem oluşturmak ve AKP'nin fırsatçı sessizliğini köşeye sıkıştırmaktır. AB'nin Yerel Yönetimler Özerklik Şartı'nı çekincesiz destekleyen CHP'nin, bu belgeyi çekinceler koyarak kabul edebilen AKP'ye oranla bazı avantajları da olabilir.
Unutulmaması gereken bir husus, klasik üniter yapı ve federal yapı arasında çok sayıda ara istasyon bulunduğu ve asıl meselenin yerinden demokratik yönetimin hayata geçirilmesi olduğudur. Böylesi bir reform tüm Türkiye'ye su ve ekmek gibi lazımdır. "Türk tipi başkanlık" sevdasına yansıyan aşırı merkeziyetçi zihniyetin kırılması ancak yerele güç vermekle mümkün olabilir.
Bu konularda net mesajlar verebilen bir parti, cumhurbaşkanlığı seçiminde sadece Kürtlerden değil, her kesimden oy isteyebilir. Siyaset, "Ben burada durayım, siz bana gelin" anlayışını kaldırmıyor artık."
Yazılarında CHP'nin HDP ile yakınlaşması gerektiğini belirten Taşkın, Ekmeleddin İhsanoğlu'nun aday olmasından rahatsız oluyor. 24 Haziran 2014'teki yazısında Ekmeleddin İhsanoğlu'nun cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesinin doğru olmadığını belirten Taşkın, "İhsanoğlu'nun merkez sağ, milliyetçi muhafazakârlık ve İslamcılık arasında oluşturduğu ilginç sentez, daha çok Soğuk Savaş dönemini andırır bir kimlik bileşimi sunuyor. Bu sentez, ANAP'ta da belli bir tabana tekabül ediyordu. Bugün ise sözkonusu sentezin siyasette bir karşılığı yok." diyerek tepkisini dile getiriyor.
KILIÇDAROĞLU RİSK ALMALI
12 Ağustos 2014'teki yazısında Kılıçdaroğlu'nun bundan sonra risk alması gerektiğini ve daha cesur hareket etmesini gerektiğini belirten Taşkın, "CHP, bu matematik yanılgıya düşerse erimesi mukadder statükocu vagona atlamış olur. CHP için tek çıkar yol, Demirtaş'ın seslendiği geleceğe doğru hamle yapmaktır. Gezi direnişi bu gelecekten seslenişin birinci kapısını açmışsa, Demirtaş'a ilk defa oy verenler, ikinci kapıyı aralamışlardır. Mesele bu kapıdan girebilme cesaretini göstermektir." ifadelerini kullanıyor.
ULUSALCILIK YENİLMEYE MAHKUMDUR
CHP'deki Kemalistleri sert bir dille eleştiren Taşkın Ulusalcılığı yerden yere vuruyor. 16 Ağustos 2014'teki yazısında Ulusalcılık yenilgiye mahkumdur diyen Taşkın, "Ulusalcılık, büyük bir sıkışmışlığın adıdır. Kürt realitesini tanıyamaz; ılımlı mütedeyyinlere dahi İslamcı der; Müslüman ve İslamcı arasındaki farkı göremez. O zaman geriye kim kalıyor? Emekçiler? Emekçi dediğiniz insanlar, kimliği olmayan renksiz kokusuz varlıklar değiller ki. Onların kendi kimliklerini yok saymalarını çok beklersiniz. Ulusalcılar memleket sosyolojini bilmek yerine hayal âleminde yaşamayı tercih ediyorlar." diyerek adeta CHP içindeki bazı kesimleri yerden yere vuruyor.
YÜKSEL TAŞKIN'IN FETÖ İLE OLAN BAĞINI GEÇTİĞİMİZ GÜNLERDE DEŞİFRE ETMİŞTİK | HABERİ OKUMAK İÇİN FOTOĞRAFA TIKLAYIN
15 Ekim 2012'de Taraf gazetesinden Neşe Düzel'e konuşan Taşkın'ın AK Parti ve FETÖ arasındaki farkı anlatırken kullandığı ifadeler bugün gelinen noktada nasıl bir rol üstlendiği ortaya koyuyor.
"AK Parti'ye bugüne dek oy verip de şimdi ondan kaygı duyan kimler?" sorusunu cevaplayan Taşkın, AK Parti ve hükümeti eleştirerek FETÖ'cü ihanet örgütünü savunuyor. Taşkın, röportajda FETÖ için Türkiye'deki yerleşik düzenin, din ve milliyetçilikten daha önemli olduğunu belirtiyor. FETÖ'nün sözcülüğüne soyunan ve o dönemlerde süregelen CHP'nin başını çektiği statükoyu savunan Taşkın, röportajda, "Gülen Cemaati mesela... AK Parti'nin siyasi yönelimlerinden, popülizm yapmasından ve toplumu din üzerinden kutuplaştırmasından çok rahatsızlar. Din ve milliyetçilik onlar için de çok önemli ama onlar için Türkiye'de müesses nizamın belli unsurları daha önemli. Onlar daha dengeciler. Aslında Gülenciler dinsel milliyetçilikle ulusaşırı dinamizm arasında sıkışan bir hareket."