Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili seçimlerinin 2. Turunda HDP'yle iş birliği tutan 7'li koalisyonun Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nu destekleyeceğini açıklayan Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ'ın "Kılıçdaroğlu kazanırsa Türkiye'de iç savaş başlar" sözleri hafızalardaki yerini koruyor.
Sadece o da değil. Özdağ'ın 7'li koalisyon üyelerinden Davutoğlu, Babacan, Akşener ve HDP hakkında daha önce yaptığı açıklamalar, Gültekin Uysal'ın küfür boyutuna ulaşan hakareti de unutulmadı.
Peki Ümit Özdağ bunları unuttu mu yoksa ilke siyaseti yerine çıkar siyasetini mi seçti?
BAKANLIK PAZARILIĞI!
Başkan Erdoğan oy için Ümit Özdağ ve Kemal Kılıçdaroğlu arasında yapılan pazarlığı açıkladı.
Erdoğan şu ifadeleri kullandı:
"Numan Bey açıkladı. Böyle bir talebi olduğunu söyledi. Kılıçdaroğlu 3 bakanlık teklifi yapmış. Numan Bey'e 'AFAD gibi bir bakanlık veya İçişleri Bakanlığı verilirse, bunun yanında terörle mücadelede atılması gereken adımlar atılırsa, destek veririm' demiş. Numan Bey de kendisine, 'Cumhurbaşkanımız böyle şeylere kapalı' demiş. Biz kesinlikle pazarlık siyaseti yapmayız. İçişleri Bakanlığı talebi oldu. Numan Bey de 'Cumhurbaşkanımız kabul etmez' dedi. Böylelikle bağ koptu.
İŞTE 7 MADDELİL PROTOKOL METNİ
Kemal Kılıçdaroğlu ve Ümit Özdağ arasında imzalanan 7 maddelik protokol metninde yer alan maddeler şu şekilde:
1. Anayasamızın ilk 4 maddesi ve 66. madde de yer alan Türk Vatandaşlığı konusundaki tanımı ve içeriği korunacaktır.
2. 1924 yılında kurulan milli-üniter-laik devletten asla taviz verilmeyecektir. Bu değerlere bağlı kalınacaktır.
3. Başta Suriyeliler olmak üzere tüm sığınmacılar ve kaçaklar en geç 1 yıl içerisinde ülkelerine geri gönderilecektir.
4. Devletin varlığı ve bütünlüğünü hedef alan başta FETÖ, PKK, IŞİD olmak üzere bütün terör örgütleri ile etkin ve kararlı mücadele edilecektir. Terörle mücadele çerçevesinde, terörle bağlantısı hukuki kanıtlarla sabit olan mahalli idare yöneticileri yerine devlet görevlileri ataması uygulamasına yargı kararı çerçevesinde devam edilecektir. Terörle müzakere değil, mücadele edilecektir. Türkiye'nin milli ve üniter devlet yapısını hedef alan hiçbir siyasi ve hukuki düzenlemeye izin verilmeyecektir.
5. Devletin bütün birimlerinde yapılacak görevlendirmelerde sadakat değil, liyakatin esas alınması sağlanacaktır.
6. Bütün yolsuzluklar ile hukuk çerçevesinde çok etkin bir şekilde mücadele edilecektir.
7. Devletin vatandaşına karşı şeffaf olunması ve açık davranması konularında tam mutabakata varılmıştır.
"ESAMESİ OKUNMAZ"
28 Mayıs'a adım adım yaklaşırken konuşulan tüm bu durumlar hakkında Sabah gazetesi yazarı Mahmut Övür de bir yazı ele aldı.
Övür "Samimi siyasetçi mi, 'kimlik nakli' siyasetçisi mi?" başlıklı yazısında şunları söyledi:
14 Mayıs seçim sonuçları sadece Türkiye'yi yanlış analiz eden siyasetçilere değil, beklentilerini analiz diye sunan akademisyenlere, araştırma şirketlerine ve tabii kanaat önderi havasında sabah akşam televizyonlarda yorum yapan gazetecilere de ağır bir tokat oldu.
Onların rehberlik ettiği sosyalist sol, sol görünümlü CHP ve HDP, onlara siyaset mühendisliğiyle eklemlenen İyi Parti dâhil sağ siyasi partilerin hepsi sınıfta kaldı.
Yabancı analizcilerin deyimiyle ikinci tura "kimlik nakli"yle gidilmesi bile sonucu değiştirmeyecek.
Sağ veya sol muhalefette toplumu doğru okumayan, analiz edemeyen bir "seküler" aydınlar sınıfı oluştu. Bir iki gazeteci dışında "Hata yaptık" diyen de yok.
Sürekli kaybeden bu çevreleri hataya sürükleyen ise Başkan Erdoğan siyasetini doğru analiz edememeleri... Bu yüzden 21 yıl sonra, "Hâlâ AK Parti nasıl kazanır?" diye şaşkınlıklarını gizleyemiyor, hatta "yeni nesil siyasetçi" diye pazarlanan Ekrem İmamoğlu, "Oy çalıyorlar" yalanına sığınıyor.
Oysa bugünkü başarının arkasında da yine toplumu ve içinden geçilen tarihi süreci doğru analiz etme gerçeği var
Mesela, Türkiye'nin küresel bir abluka yaşadığı konusu klasik bir "dış güçler" uydurması mı yoksa gerçek bir emperyalist kuşatma mı? Gelin bu sorunun cevabını yaklaşık 8 yıldır sıcak mücadelenin içinde yer alan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan dinleyelim.
'PKK'YLA DEĞİL ABD'YLE SAVAŞIYORUZ'
Terör ve terörizme karşı en sert mücadeleyi yürüten Bakan Soylu, son dönemde terörün de, uyuşturucu kaçakçılığının da, göçmen sorununun da arkasında ABD olduğunu lafı dolandırmadan söyledi ve sözü tarihsel hesaplaşmaya getirerek şöyle dedi:
"Sivas Kongresi'nin en önemli şartlarından bir tanesi mandacılık konusudur. Amerikan mandasını isteyenler var. Oradan iki karar çıkıyor. Bir: Milletin istikbalini ancak millet kurtarabilir... İki: Manda ve himayecilik kabul edilemez. Bu kavga hâlâ devam ediyor. Menderes bunun için idama götürüldü. 28 Şubat bunun için yapıldı. Türkiye 104 yıldır bu kavgayı veriyor."
Bakan Soylu, bu yaklaşımın günümüzde yaşanan bölgesel savaş ve krizlerle de bağını kurup şu tespiti yapıyor:
"Ukrayna ya da Afganistan savaşını biz çıkarmadık. Libya krizinin sorumlusu da biz değiliz ama coğrafyamızda bunun kavgasını veriyoruz. Batı, Türkiye'yi istikrarsızlığa koalisyonlar üzerinden taşımıştır. Bu tablo devam ediyor. Recep Tayyip Erdoğan bu istikrarsızlığa son verdi. Şimdi diyorlar ki biz güçlüyüz, elimizde her şey var. ABD Başkanı bile 'cezalandıracağım' diyor. Biz PKK ile savaşmıyoruz, Amerika ile savaşıyoruz."
Peki, bu analize muhalefette yer alan, dahası Milli Mücadele'nin içinden gelmekle övünen CHP'nin siyasetçileri, aydınları ne diyor?
Oralı bile değiller. Hatta Kılıçdaroğlu sık sık "Nerede bu üst akıl" diye dalga geçmişti.
SOLUN EMPERYALİZMLE 'KÜRESEL' KARDEŞLİĞİ
Solun durumu daha da vahim. 70'lerde 6'ncı Filo'yu kovmakla övünen sol, bugün ABD'nin Suriye'de PKKYPG'ye binlerce TIR silah vermesini görmezden geliyor. Başkan Erdoğan'a küresel medyanın saldırısını ise ellerini ovuşturarak izliyor.
Birkaç sol grup dışında "emperyalizm" sanki solun "aydınlanmacı, seküler" ortakları.
CHP ve solun yurtsever tabanı dâhil geniş halk kesimi bu gerçeği görüyor. Bugünkü CHP yönetimi ve sol ise görmediği için her defasında şaşkınlık yaşıyor ve sandıkta yeniliyor.
Son iki not: Kemalist yazarlardan Tahir Cangüler, Ümit Özdağ'ın Kılıçdaroğlu'nu desteklemesi üzerine şöyle yazdı: "Kemalistler Erdoğan'ı destekliyor, Ümit Özdağ'ın esamisi okunmaz."
Bu da Attila İlhan'dan: "Öteden beri yazar, söylerim; iş sağcılık, solculuk işi olmaktan öte bir iştir. İş Türkiye'nin kaderi, bağımsızlığı, geleceğiyle ilgilidir."