Türk basının camiasının cesur kalemi Mehmett Barlas, aramızdan ayrılsa da; ülkemizin zor zamanlarında tam bir aydın sorumluluğuyla üstlendiği tavır hafızalardaki tazeliğini koruyor.
Milletin iradesinin çiğnenmek istediği her kritik süreçte, vesayet odaklarına kalemi ve fikirleriyle karşı çıkan merhum Barlas, ülkemizin demokratikleşme sürecine verdiği katkıyla hep hatırlanacak.
İşte Mehmet Barlas'ın o yazıları:
28 ŞUBAT'A KARŞI DURDU
Sabah'ta yer alan habere göre, Erbakan'a yakın duran herkesin fişlendiği 28 Şubat post modern darbesinden yalnızca dört gün önce, yani 24 Şubat 1997 tarihinde, "Erbakan ve Çiller İkilisi Başarılı Olmak Zorundadır" başlıklı köşe yazısında; şu ifadeleri kullandı:
"Bu 'yeniçağ'a, şu anda iktidar olan Erbakan ve Çiller, ayak uydurma çabası içindeler. Somut hedefleri var!. 'Liberalleşme', 'özelleştirme', 'dünyaya açılma', 'kavgasızlık', 'uzlaşma', 'serbest rekabet' ve 'vizyon', şimdi bu takımın elinde. 'Eskiler', bu yeni dünyaya karşı, 'şeriat geliyor', 'rejim tehlikede' benzeri çığlıklar atacaklar. Küfürbazlar, yine etrafa bilgi yerine çamur sıçratacak. Bazıları daha da seri gidip, darbe kışkırtıcılığı yapacak. Ama ben bıktım artık."
Mehmet Barlas, 28 Şubat'tan sadece bir gün önce ise "Erbakan'ın Her Konuda Sözü Var" başlıklı yazısında ise şu ifadeleri kullanıyor:
"Erbakan, kendisinin 'parazit' veya 'yaygara' olarak nitelediği her türlü 'fırtınaya' karşı, hazırlıklı."
Mehmet Barlas; 28 Şubat 1997 tarihinde de, "Ya 'Sivil Demokrasi' ya 'Askeri Demokrasi'" başlıklı yazısında, şu ifadeleri kullanıyor:
"Devlet tabi ki milletin tamamlayıcısı. Ama millet olmadan devlet de olmaz. Bu bakımdan devleti yöneten ve temsil eden fonksiyonerlerin, milletin isteklerini ve eğilimlerini hiç gözden kaçırmamaları şart. Milletin eğilimleri demokrasilerde oy ile belirleniyor. Temsili demokrasi bu oyların milletvekili olarak parlamentoya yansımasını sağlıyor."
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
GEZİ OLAYLARINDA SESSİZ ÇOĞUNLUĞUN SESİ OLDU
Sözde çevre hassasiyeti bahane edilerek ülkenin yangın yerine çevrildiği Gezi Parkı kalkışmasında da milletin yanında saf tuttu.
Mehmet Barlas, 2 Haziran 2013 tarihinde yayımlanan "Öfkeli Kalabalıkla Diyalog da Kurulmaz Kavga da Edilmez" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Eğer 'Bu olaylar akılcı bir yaklaşımla sona erdirilsin' beklentisi içindeyseniz ve öfkeli kalabalıkların eylemlerin sona erdirilememesi halinde ülkenizin istikrarının tehlikeye düşebileceğini düşünüyorsanız, bu sağlıklı bir yaklaşımdır. Ama bu olayları mutlulukla karşılıyor ve iktidarın seçim yoluyla değil kargaşa ve hatta askeri darbe ile devrilmesini ümit ediyorsanız, demokrasi bilincinizin sağlığından kuşku duymanız gerekir."
***
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
"SOKAK GÖSTERİCİLERİNİ, SAKİN BİR ÖFKE İLE İZLİYOR SESSİZ ÇOĞUNLUK"
Mehmet Barlas, 4 Haziran 2013 tarihinde kaleme aldığı, "Twitter kullanmayan halk acaba ne düşünüyor?" başlıklı yazı da ise sessiz çoğunluğun sesi oldu:
"Şu anda bilmeliyiz ki, siyasi bütünlükleri bulunmayan ve demokratik katılım mekanizmalarını zedelemeye başlayan sokak göstericilerini, sakin bir öfke ile izliyor sessiz çoğunluk. Türkiye'nin büyümesini, gelişmesini yok sayan, kentleri güvensiz alanlara dönüştüren ve kamu araçlarını yakıp yıkanlarla, toplumun yıldız konumuna getirdiği insanların aynı saflarda görünmeleri, sessiz çoğunluğu şaşırtmaktan öteye rahatsız ediyor. Bana gelen mesajlardan anladığım bu."
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
"'SEÇİM KAZANMAK İKTİDAR OLMAK İÇİN YETMEZ' BENZERİ BİR HÜKÜM YENİ ANAYASA'NIN DEĞİŞTİRİLEMEZ MADDELERİ ARASINA MI YERLEŞTİRİLMELİ?"
Mehmet Barlas, 5 Haziran 2013 tarihinde kaleme aldığı, "Osmanlı'da oyun ezelden ebede bitmez ki" başlıklı köşe yazısında, şu ifadeleri kullandı:
"Ama acaba asıl mesaj başka türlü bir içeriğe mi sahip? Mesela 'Seçim kazanmak iktidar olmak için yetmez' benzeri bir hüküm yeni Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri arasına mı yerleştirilmeli? 'Siyasetin amacı halka ve ülkeye hizmet değil, sadece seçkin bir azınlığın isteklerine cevap vermek olmalıdır' şeklindeki bir ilke 'Resmi ideoloji'nin katı ilkeleri arasına mı oturtulmalı? Hatta belki öfkeli gösterilerde kamu araçlarını yakıp yıkanlara Demokratik Tepki Ödülü verilir, yaptıkları tahribat miktarında onlara tazminat ödenir" benzeri bir uygulamaya başlanması mı düşünülmelidir? Bakalım Başbakan Erdoğan bu toplumsal beklentilere karşı duyarlı davranacak mı? Post-modern 28 Şubat girişimi karşısında şapkasını alıp gidecek mi?"
***
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
FETÖ'NÜN 17-25 ARALIK KUMPASA KARŞI DİRENDİ
Mehmet Barlas, seçilmiş milli iradeye FETÖ'cüler tarafından yapılan kumpas girişimlerinden biri olan 17-25 Aralık yargı darbe girişimi sürecinde de hiç tereddütsüz milletten yana tavır almasını bildi.
***
"DERİN MİLLET VAR ARTIK..."
Mehmet Barlas; 18 Aralık 2013 tarihinde yayımlanan "Siyaset Kan Dökülmeden Yapılan Savaş mıdır?" başlıklı köşe yazısında, şu ifadeleri kullandı:
"Yakın dönemlere kadar, Türkiye'de siyasetin galipleri seçimlerle belli olmazdı. Her türlü yöntemi kullanan Derin Devlet'in egemen olduğu siyaset tarzında, seçim sandığı teferruattı...
Vesayetçi rejim sona erdiği için şimdi derin devlet yerine siyasette "Derin millet' var. Ama seçim kazanmadan ve siyasi risk almadan iktidar sahibi olmak isteyenler, yeni cepheler açmaya çalışıyorlar. Daha önce de MİT'i hedef alan bir girişim yok muydu?
Bu nedenle "Acaba yarın da neler olacak" diye meraklanmayalım. Her yeni günün yeni gelişmelerle dolu olacağı belli... Ve "Demek devlet içinde bir de paralel devlet varmış" diyerek de ümitsizliğe düşmeyelim. Çünkü olaylar ne kadar şaşırtıcı olsa da, burada tek devlet var artık.
Bu gerçeğin ışığında Başbakan Erdoğan'ın Konya'da şu söylediklerini de dikkate alalım:
Kimin ne hesabı varsa...
"- Arkasına karanlık odakları alanlar, çeteleri alanlar, bu ülkeye bu millete istikamet çizemezler. Arkasına sermaye ve medyanın gücünü alanlar, bu ülkenin istikametini değiştiremezler. Birtakım karanlık çevreleri alanlar, istikametimizle oynayamazlar. Türkiye'nin ayarlarını değiştiremezler. Türkiye üzerinde operasyon ve ameliyat yapılacak bir ülke değildir. AK Parti iktidarı buna izin vermez.
- Kimin ne hesabı varsa, kendilerine güveniyorlarsa, o seçime girsinler, hesabı orada milletle görüşsünler. Hesabını sandık dışında görmek isteyenlere ne millet ne de biz müsaade etmeyiz. Türkiye bir muz cumhuriyeti değildir. Türkiye üçüncü sınıf bir kabile devleti değildir. İçerden ya da dışardan hiç kimse benim ülkemi karıştıramaz. Benim ülkemde çirkin tuzaklar kuramaz"
***
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
"BU DEFA TAYYİP ERDOĞAN'I YEDİRMEYECEĞİZ..."
Mehmet Barlas'ın; 24 Aralık 2013 tarihinde yayımlanan "Oynanan Oyunu Tribünden İzlemek Mümkün mü?" başlıklı yazısında şu ifadeleri kullandı:
"(…) Erdoğan'ı yedirmeyeceğiz
Ama şunu da çok iyi biliyorum.
Aynı oyunu sürekli tezgâhlayanların dertleri daha temiz bir Türkiye değil... "Son 28 Şubat darbesindeki soygunların hesabı sorulacak" denilince tüyleri diken diken olanların, şimdi de yolsuzluk dosyalarına sarılıp Erdoğan'ı hedef aldığını görmemek için görme özürlü olmak gerekir.
Ne güzel değil mi? Tribünde oturup "Bu defa da Erdoğan'ı yiyebilecekler mi" diye seyredeceksiniz. Hatta okyanus ötesinden beddualar da göndereceksiniz yurdunuza... Körüklenen ekonomik ve siyasi krizlerle ruhunuz serinleyecek.
Bunlara Kemal Tahir "Sapı- silikler" derdi. Kısacası bu defa Tayyip Erdoğan'ı yedirmeyeceğiz..."
***
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
"KENDİ HALKININ ÜZERİNE ATEŞ AÇMAK... ÜLKENİN KURUMLARINI BOMBALAMAK.."
Mehmet Barlas, FETÖ'nün 15 Temmuz hain darbe girişiminin akabindeki süreçte de hiçbir taviz vermeden milletin yanında durdu.
Mehmet Barlas, 22 Temmuz 2016 tarihinde yayınlanan "Bunları yeminleri değil de beddualar mı yönlendirdi?" başlıklı köşe yazısında şu ifadeleri kullandı.
"Kendi halkının üzerine ateş açmak... Ülkenin kurumlarını bombalamak... Köprülere, yollara ölüm tuzakları kurmak... Komutanları rehin almak...
"Türk ordusu" denilince aklımıza yerleşmiş ezberlerde asla böyle tablolar yoktur. Harp Okulu mezunu bir subay toplumun bilincinde bu okulun marşında anlatılan portreyi oluşturur...
"Yaşa varol Harbiye, yıkılmaz satvetinle/ Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle:/ Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen,/ Kartal yuvalarında, hürdür millet seninle."
Evet... Bu cennet vatan için şehit olmaya hazır kadroları ne değiştirdi de, bunlar birer terörist oldular? Oysa mezun olurken ettikleri yeminde de, okulun marşında da ne kadar farklı şeyler anlatılıyordu...
İlham Pensilvanya'dan
"Yüz senedir Harbiye bu orduya şan verir/ Çıkardığı dehalar semalara yükselir/ Baştan başa tarihtir mektebin her zerresi/ Sarsılmayan azminle çelik kalalar erir."
Son darbe girişiminde kendi halkına ateş açan, komutanlarını rehin alan, TBMM'yi, devlet kurumlarını bombalayan bu korsanların ilhamları Harp Okulu Marşı'ndan değil, muhtemelen Pensilvanya'da üslenmiş yarı meczup bir adamın beddualarından gelmekteydi.
"Bu yapılanlar karşısında dilsiz şeytan gibi susan ne kadar insan varsa, evlerine ateşler sal, yerin dibine batır, en yakın zamanda kahr u perişan eyle. Kim olursa olsun, zırvasından zirvesine kadar hepsini yerin dibine batır Allah'ım..."
Yaralar kapanacak mı?
Takkesini çeke çeke kendi ülkesi halkına beddualar gönderen bu adamın 'Subay' kavramı içinde yücelttiğimiz kadroların beyinlerine hâkim olması, yaşanan son olayların en dramatik yanıdır.
Tabii ki devlet açılan yaraları saracak ve son terörist girişimin sorumluları en ağır şekilde cezalandırılacaktır. Ama açılan yaralardan birinin kolay kolay kapanması mümkün değildir."
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
"AKILSIZ ABD GENERALİ DARBECİLERE AĞIT YAKIYOR"
Mehmet Barlas, 30 Temmuz 2016 tarihinde yayımlanan "Akılsız ABD generali darbecilere ağıt yakıyor" başlıklı köşe yazısında şu ifadeleri kullandı:
"Demek aptallığın da, densizliğin de rütbesi yokmuş.
İnsan Joseph Votel gibi Amerikan ordusunda general rütbesine ulaşır, Ortadoğu'daki ABD operasyonlarını yöneten CENTCOM'un komutanı da olabilirmiş.
Türkiye'deki darbe girişimini tezgâhlayan ve kendi insanlarını katleden asker bozuntuları yakalanınca da, aklını kullanıp 'Müttefikimiz Türkiye'ye geçmiş olsun' diyecek yerde 'ABD'nin Türk ordusundaki yakın müttefikleri tutuklandı' diyerek akılsızlığını ve densizliğini sergilermiş.
Kuşku rüzgârları
Zaten hepimizin aklında kuşku rüzgârları fırtına şiddetinde esmekte... Darbe girişiminin arkasında hangi yabancı devletin istihbarat örgütünü bulunduğu üzerinde sürekli çeşitlemeler yapılıyor. Ayrıca Fetullah Gülen'e mal bulmuş mağribi gibi sahip çıkan Amerikan yönetimi, bu tutumu ile kuşku rüzgârlarını daha fazla körüklemiyor mu?
Cumhurbaşkanı konuştu
Dün bu konuda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, hepimizin düşüncelerine tercüman oldu...
Cumhurbaşkanı'nın bazı cümlelerini hatırlayalım:
"...Dünya bu demokrasi nöbetini tutanları sadece izliyor. Sadece bize oralardan geçmiş olsun. Söyledikleri bu. Arkasından 'Gelecek için endişe duyuyoruz.' Endişeleri şu; bu içeri alınanlar, tutuklananlar... ABD'de önemli makamda olan bir general 'İrtibat halinde olduğumuz üst düzey komuta kademesinde olanlardan içeri alınanlar olduğunu görüyorum' diyor.
İnsan biraz sıkılır. Bunun kararını vermek senin haddine mi, haddini bileceksin, sen kimsin?
Darbecileri besliyorsunuz
"...Sen benim ülkemdeki, yapılan bir darbe girişimine yönelik, kalkıp bu darbe girişimini püskürten bu devlete teşekkür edeceğine, darbecilerin yanında yer alıyorsun.
Zaten darbeci senin ülkende, besliyorsunuz.
Benim milletimi asla inandıramazsınız.
Milletim bu tezgâhın içinde olanları da biliyor. Bu tür açıklamalar, bu olayın arkasında kimlerin olduğunu biliyor. Bu açıklamalarla kendinizi açığa çıkarıyorsunuz..."
***
YAZININ TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ
"SON DARBE TEŞEBBÜSÜ BARDAĞI TAŞIRAN DAMLA OLDU"
Mehmet Barlas'ın; 1 Ağustos 2016 tarihinde yayımlanan "Son darbe teşebbüsü bardağı taşıran damla oldu" başlıklı yazısı şöyle:
"Acaba öğretmenler veya vergi memurları ya da sağlık görevlileri ülke yönetimindeki aksaklıklardan ötürü mutsuzluk duydukları zaman, darbe yapıp yönetime el koymayı neden düşünmezler?
Çünkü bu meslek sahiplerinin darbe yapmalarını mümkün kılacak hafif ve ağır silahları yoktur.
Ordu gerçeği
Cumhuriyet rejimi bu gerçeği Osmanlı'dan aktarılan deneylerle de bilerek, orduyu siyasi bir gerçek olarak kabul etmiştir. Bu şekilde her Harp Okulu öğrencisinin müstakbel bir cumhurbaşkanı adayı olduğu, doğal bir gelişme biçiminde kabul edilmiştir. Cumhurbaşkanlığına seçilen ilk sivil kökenli siyasetçi olan Celal Bayar'ı, Cumhurbaşkanını korumakla görevli Muhafız Alayı bu şekilde tutuklamıştır.
Çarpık siyaset
İşin daha kötü yanı bazı sivillerin de siyasete askeri karıştırarak iktidara kısa yoldan gelmeyi denemeleri olmuştur. 'Milli Demokratik Devrim" benzeri arayışlar ya da Mao'dan falan aktarılan 'İktidar silahların namlusunda yeşerir' türü söylemlerle, çoğulcu ve özgürlükçü siyasete tecavüz girişimleri adeta doğal karşılanmıştır.
Artık yeter
Galiba bütün bu tür çarpıklıkların sonunun geleceği bir dönemi yaşamaktayız... Son darbe girişimi bardağı taşıran damla olmuş ve halk da, sivil siyasetçiler de kararlı biçimde 'Artık yeter' demişlerdir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın orduda 'Yeni Düzen'i içeren gelişmeler üzerinde yaptığı açıklamalara göre, artık kurmay olmayan subayların da önü açılıyor, Harp Okullarına girmek için askeri lise mezunu olmak şartı kalkıyor, askeri liseler kapatılıyor.
Kısacası son darbe teşebbüsü bu açıdan beklenmeyen olumlu sonuçlar doğurmuştur."