FETÖ ELEBAŞININ İADE İSTEMİ
Adalet Bakanı Tunç, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in ABD'den iadesi istemine ilişkin, "Amerika Birleşik Devletleri bizim iade taleplerimize bugüne kadar hep duyarsız kaldı. Amerika Birleşik Devletleri'nin FETÖ'nün iadesi konusundaki taleplerimize duyarsız kalması hukuki değil, tamamen siyasi. Zaten terör örgütünün liderini 90'lı yıllardan bu yana kendisi orada barındırıyor." dedi.
Bakan Tunç, kırmızı bültenle alakalı bazı taleplerin İnterpol tarafından sonuçsuz bırakıldığını da bildirdi. Bugüne kadar adli makamlarca 2 bin 100 kırmızı bülten talebinin Bakanlığa iletildiğini ifade etti. Tunç, bu kapsamda 112 ülkeye 1387 iade talebi yapıldığını, sadece 3 tanesinin kabul edildiği, 374 talebin ise reddedildiğini söyledi.
FETÖ yargılamalarına ilişkin sayısal verileri de paylaşan Tunç, "Şu ana kadar 253 bin 754 kişi hakkında karar verildi. Bunun 122 bin 904'ü mahkumiyet, 97 bin 708 beraat, diğer kararlar da var. Cezaevlerinde 15 bin 50 FETÖ hükümlü ve tutuklusu var." değerlendirmesinde bulundu.
Hakkında yakalama kararı verilen 30 bin 681 FETÖ şüphelisi bulunduğunu dile getiren Tunç, açılan 289 darbe davasının da tamamının yerel mahkemede sonuçlandığını, bazılarının temyiz aşamasında olduğunu belirtti. Tunç, darbe davalarında 4 bin 891 mahkumiyet verildiğini söyledi.
DEPREM NEDENİYLE 260 TUTUKLU VAR
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle şu anda 260 kişinin tutuklandığını, bunların ise müteahhit, yapı sorumlusu, yapı sahibi binada değişiklik yapanlar olduğunu bildirdi. 278 kişi hakkında ise adli kontrol hükümlerinin uygulandığını aktaran Tunç, 9 kişinin de yurt dışında olduğunu dile getirdi.
Bilirkişi raporları geldikçe sorumlular hakkında dava açılmaya devam ettiği bilgisini paylaşan Tunç, ağır hasar tespiti ve yıkım kararlarına karşı 22 bin 144 dava açıldığını söyledi. İdari yargıda sürecin tıkanmamasıyla ilgili çalışma yaptıklarını belirten Tunç, Meclis'e bir kanun teklifi hazırlığı yaptıklarını dile getirdi.
ANAYASA MAHKEMESİNE CAN ATALAY HAKKINDAKİ BAŞVURU
Adalet Bakanı Tunç, Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru hakkındaki bir soru üzerine, "Anayasa Mahkemesinin vereceği karar elbette ki kesin olur. Yani uyulması gerekir." dedi.
Kararın yanlış olması halinde eleştirmenin herkesin en doğal hakkı olduğunu söyleyen Tunç, şöyle devam etti:
"Anayasamız ortada, suç ortada, deliller ortada. Yargıtay bütün maddi vakayı belirlemiş, delilleri ortaya koymuş. Tüm bunları takdir edecek olan Anayasa Mahkememizin değerli üyeleri. Geçmişte hatalı kararları olmadı mı Anayasa Mahkememizin? Oldu. Maddi vaka, suç bakımından bunu nitelendirmesinin kesin kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi vermiş durumda. Bu karar da uyulması gereken bir karar. Eğer bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderilirse, Genel Kurulu'nda okunmasıyla milletvekilliği düşüyor."
"HERHANGİ BİR TARTIŞMA SÖZ KONUSU DEĞİL"
Yeni Anayasa sürecinin uzlaşmayla yürütülmesi gerektiğini ifade eden Tunç, "Uzlaşmanın da ilk adımı usul belirlemedir. Hangi usulde yapılacak? Mevcut iç tüzük hükümleriyle yapılması yıllar alır. 28'inci dönem bile yetmez." dedi.
Tunç, yeni anayasada temel hak ve özgürlükleri öne çıkaran, hukuk devleti ilkesini güçlendiren, demokrasinin standardını daha yukarıya taşıyan maddelere ağırlık verilmesi gerektiğini bildirdi.
Bakan Tunç, yeni anayasada devletin sınırlarını belirleyen maddelere daha vurgulu şekilde yer vermek gerektiğini ifade etti.
Yılmaz Tunç, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle ilgili 50+1'in 40 artı 1'e, 2 dönemin 3 döneme değiştirilmesiyle ilgili düşünce veya çalışmanız var mı?" sorusuna karşılık, bununla ilgili herhangi bir tartışmanın söz konusu olmadığını bildirdi.
Tunç, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin en önemli özelliği, yarıdan fazlanın oyunu almak. Son tura kalındığında zaten mecburen 50+1 oluyor. İki turlu bir seçimden bahsediyoruz. Diğer türlü tek turlu parlamenter sistemin özelliğine dönen bir sisteme dönmüş olur. Bu konuda herhangi bir tartışma söz konusu değil." diye konuştu.
Tunç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, toplumun yarıdan fazlasının onayıyla yürütmenin belirlendiğini, bu sistemin "cumhuriyetin kendisi" olduğunu vurguladı.
Sistemin aksayan yönlerinin bulunduğunu ifade eden Tunç, "Baktığımız zaman elbette ki parlamenter sistemin etkilerini hala hissediyoruz. Özellikle yasama süreci anlamında iç tüzük değişikliği yapılmadı. Siyasi Partiler Kanunu değişmedi. Dolayısıyla eski sistemin kanunlarıyla devam ediyoruz. Eski sistemi yasama süreci devam ediyor. Hala o parlamenter sistemin ağırlığını taşıyan, onunla yol yürümeye çalışan bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi var." diye konuştu.
"Yargıtay Başkanının zaman zaman gündeme getirdiği yüksek yargı üyelerinin görev süresinin 12 yılla sınırlayan düzenlemede bir değişiklik öngörünüz var mı?" sorusu üzerine Tunç, Yargıtay'daki 12 yıllık görev süresinin Anayasa Mahkemesi'nde de 12 yıl olduğunu, bunun değiştirilmesine ilişkin herhangi bir çalışma bulunmadığını ifade etti.
Bunun TBMM'nin iş alanında bulunan konulardan olduğunu ifade eden Tunç, "Bunlar tabii tartışmaya açılabilir, tartışılabilir. Burada genç yaşta Yargıtay'a seçilen arkadaşlar bakımından genç yaşta tekrar kürsüye dönme gibi bir durum söz konusu. 12 yıl da yüksek yargıçlık bakımından uzun bir süre." dedi.
Tunç, "Türkiye Başsavcılığı"na yönelik bir çalışma olup olmadığının sorulması üzerine, konunun Yargıtay Başkanı tarafından kamuoyuyla paylaşıldığın fakat bu tartışmanın daha fazla ilerlemediğini ifade etti.
Tunç, "Bu da yeni Anayasa değişikliğinde konuşulabilecek konulardan biri. Özellikle yurt dışında Türkiye'ye, devlete karşı işlenen suçlar bakımından Yargıtay Başkanımızın böyle bir görüş oldu. Ama bizim şu anda gündemimizde yok." diye konuştu.
Bakan Tunç, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun yeniden düzenlenmesi konusunda bir çalışma olup olmadığının sorulması üzerine, "Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun sınırlarının çizilmesi noktasında bir çalışma yapılması gerekir." dedi.
Yılmaz Tunç, "Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararlarında bir yüksek temyiz mahkemesi gibi kararlar alması, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında bir tartışmaya da neden olur. O açıdan da bireysel başvuruyla alakalı aksayan hususlar özellikle sistemimize zarar verecek noktaya varmadan bir düzenleme yapmak gerekir." değerlendirmesinde bulundu.