Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'tan AİHME sert tepki: Türkiye olarak bize çifte standart uygulanmasını istemiyoruz
Basın kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle Gölbaşı Hakimevi'nde bir araya gelen Bakan Tunç, açıklamalarının ardından soruları cevapladı. Bakan Tunç, AİHM'in iki yüzlü tutumunu çok sert eleştirerek, "Sanki Türkiye AİHM kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş algısı oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. AİHM'in yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Türkiye olarak bize çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu" ifadelerini kullandı.
takvim.com.tr
Giriş Tarihi :06 Ekim 2023 , 17:53Güncelleme Tarihi :06 Ekim 2023 , 17:53
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş gibi algı oluşturulmaya çalışıldığını belirterek, "Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. AİHM'in yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Türkiye olarak bize çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu." dedi.
Tunç, basın kuruluşlarının Ankara temsilcileriyle Gölbaşı Hakimevi'nde bir araya gelerek gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Gezi olayları ve yargının Osman Kavala kararının sorulması üzerine Tunç, Gezi olaylarında şehit edilen polisler, öldürülen vatandaşlar olduğunu, vatandaşa ait mülk ve kamu mallarının zarar gördüğünü söyledi.
Demokraside şiddete yer olmadığını ifade eden Tunç, hem Anayasa hem de uluslararası sözleşmelerde toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin sınırlarının belli olduğunu anlattı.
Gezi olaylarıyla ilgili yargı sürecine değinen Tunç, "O kişilerin suçlu olup olmadığına, yargı karar verecek. Eğer biz hukuk devletiysek buna karar verecek olan yargıdır. Yargı, Gezi'nin bir suç olduğunu, şiddet hareketi olduğunu, bütün ülkeye yaygınlaştırılmak istendiğini ve seçilmiş hükümete yönelik bir kalkışma hareketi olduğunu kabul etti." diye konuştu.
Mahkemelerin kararlarının gerekçesine bakılması gerektiğini belirten Tunç, şunları kaydetti:
"Bahsedilen kişilerin o dönemdeki hareketleri gerekçede yazıyor. Neler yaptıkları, Gezi sürecindeki desteklerinin ne olduğu, arka planında nasıl hareket ettikleri delillerle ortaya çıkarılmış. Bu delilleri bir tarafa bırakıp siz yorumlar yaparsanız bu doğru olmaz. Burada bir kısım sanıklar bakımından beraat istendi. 'Onlarla ilgili memnuniyetimizi belirtiyoruz.' diyorlar. Mahkumiyet verilenlerle ilgili de 'Kınamamızı belirtiyoruz.' diyorlar. İkisi de aynı mahkemenin kararı. Beraat verilenlere neden beraat verilmiş gerekçede belli. Mahkumiyet verilenlere neden mahkumiyet verilmiş o da belli. Karar ortada, eylemin niteliği ortada, mevzuatımız da ortada."
Hakkında karar verilenlerden birinin milletvekili seçildiğini ifade eden Bakan Tunç, bu konudaki Anayasa hükmüne atıfta bulundu. Tunç, "Anayasa'nın 83. maddesi açık. Seçilen bir milletvekili yasama dokunulmazlığına sahiptir. Fakat aşağıdaki fıkraları okumazsanız yanlış bir sonuca varmış, Anayasa'yı uygulamamış olursunuz. Aşağıda ne diyor? Seçimden önce soruşturmasına başlanmak kaydıyla. Gezi Davası seçiminden önce değil miydi?" değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Tunç, Anayasa'nın ilgili maddesine değinerek, milli güvenlik, kamu düzeni ve genel sağlığa ilişkin suçlarda dokunulmazlık bulunmadığını, Anayasa'nın 14. maddesinde ilgili hususların kanunla düzenleneceğine ilişkin bir hüküm bulunduğunu, bu durumda TCK ve Terörle Mücadele Kanununa bakılması gerektiğini dile getirdi.
Yılmaz Tunç, "Neticede bunun kararını verecek olan Adalet Bakanlığı olarak biz değiliz. Biz sadece Anayasa'nın mevcut hükmünü ortaya koyduk. Gezi'nin zaten tartışmasız bir terör eylemi olduğunu halkımız biliyor. Çünkü orada ölüm var, mala zarar verme var. Bir kalkışma olduğu tartışmasız. Bunun sorumluları yargılanamayacaksa orada hukuk devletinden bahsedilemez." ifadelerini kullandı.
AİHM KARARLARI AİHM'in Kavala ve Yalçınkaya kararları hatırlatılarak, "AİHM ile ilişkileri nasıl bir çerçeveye oturtacaksınız?" diye sorulması üzerine Tunç, Türkiye'nin AİHM kararlarını uygulamayan bir ülke gibi gösterilmek istendiğini fakat bunun gerçeği yansıtmadığını bildirdi.
AİHM'ne üye ülkelere dosya sayısına ilişkin bilgi veren Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"AİHM'e üye tüm ülkeler bakımından Bakanlar Komitesi'ne gönderilen dosya sayısı 31 bin 303, hak ihlali verilip icrası tamamlanan dosya sayısı 24 bin 854. İcrası devam eden dosya sayısı, henüz yerine getirilmemiş 6 bin 449. Yerine getirme oranı yüzde 79,39. Türkiye olarak Bakanlar Komitesi'ne gönderilen dosya sayımız 4 bin 336. Yani hak ihlali verilmiş. Yerine getiremediğimiz dosya sayısı 4 bin 336. İcrası tamamlanan dosya sayısı 3 bin 857. Yani Bakanlar Komitesi'ne gitmiş, icrayı tamamlamışız. İcrası devam eden 479 var. Oranımız yüzde 88,95. Yani yerine getirme oranı yüzde 88,95. Tüm üyelerin ortalaması yüzde 79, Türkiye'nin ortalaması yüzde 89. Yani AİHM'in ihlal kararlarını ortalamanın üstünde uygulayan bir ülke Türkiye. Üye ülkeler ortalamasının 10 puan üstündeyiz.
Yunanistan 15 yıldır AİHM ihlal kararını yerine getirmedi. Yunanistan, Batı Trakya'daki Türk derneklerinin ismindeki Türk ibaresi nedeniyle kapatılmasına karar verdi. AİHM, hak ihlali kararı verdi. Ama bu kararı 15 yıldır yerine getirmedi. Hiç kimse de demiyor ki Yunanistan neden AİHM kararını yerine getirmedi? Ama Türkiye geldiği zaman çifte standart. Özellikle bazı davalar bakımından, onlar öne alınarak sanki Türkiye AİHM kararlarını yerine getirmeyen bir ülkeymiş algısı da oluşturulmaya çalışılıyor. Bunun doğru bir algı olmadığını ifade etmek istiyoruz. AİHM'in yargı yetkisini kabul etmiş bir ülkeyiz. Türkiye olarak bize çifte standart uygulanmasını istemiyoruz. Bizim öncelikli talebimiz bu. Özellikle bazı kararlar bakımından da AİHM'in hukuki olmayan kararlar verdiğini söylüyoruz. AİHM, özellikle Türkiye söz konusu olduğunda zaman zaman yerleşik içtihatlarından ayrılıyor."
Bakan Tunç, soru üzerine, AİHM kararlarının yeniden yargılama sebebi sayılmasını sağlayan 2004 değişikliğinin AK Parti döneminde yapılan değişikliklerden olduğunu hatırlatarak, kazanılmış haklarda geriye gitmenin söz konusu olmayacağını, bu adımları AB istediği için değil, Türk halkının temel hak ve özgürlüklerini güvenceye almak için attıklarını, bu güvencelerden vazgeçilmeyeceğini anlattı.
"TERÖRLE MÜCADELE KARARLILIKLA DEVAM ETMELİ" İçişleri Bakanlığına yönelik terör saldırısına ilişkin soru üzerine Yılmaz Tunç, saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin Kayseri'de bir veterineri öldürerek aracını gasbettiğini ve bu araçla Ankara'ya geldiğini hatırlattı.
Tunç, veterinerin eve dönmemesi, telefonuna da cevap vermemesi üzerine babasının aramaya çıktığını ve saat 22.00-23.00 sularında Develi ilçesine bağlı Künye köyü Avlağa mezrasında evladının cesedini bulduğunu belirtti.
Babanın çağırdığı ambulansla cesedin hastaneye götürüldüğünü, jandarmanın da soruşturma başlattığını ifade eden Tunç, soruşturma devam ederken sabah bombalı eylemin gerçekleştiğini anlattı.
Polislerin kahramanca mücadele ederek büyük bir faciayı engellediğini vurgulayan Tunç, teröristlerin kimliklerinin tespit edildiğini, soruşturmanın detaylı şekilde sürdüğünü bildirdi.
Tunç, eylemi terör örgütü PKK'nın yaptığına ilişkin bir tereddüt bulunmadığını, teröristlerin ara yollardan gelerek Plaka Takip Sisteminden kurtulduklarının değerlendirildiğini belirtti.
Terörle mücadelede kararlılığın sürdüğünü kaydeden Tunç, "Terörle mücadeleye terörün kökünü kurutuncaya kadar devam etmemiz lazım. Bu konudaki mücadele sadece iktidar partisinin mücadelesi olmamalı. Muhalefetle birlik beraberlik içerisinde ülkemizi, milletimizi huzursuz eden terör örgütlerinden ülkemizi temizleyinceye kadar bu mücadeledeki kararlılık devam etmeli ve ediyor." diye konuştu.
"HUKUK DEVLETİ BUNA MÜSAADE ETMEZ" Bakan Tunç, HDP'li bazı milletvekillerinin terör örgütü PKK'ya ilişkin beyanları hatırlatılarak, "Hapisten Meclis'e girebilmenin önüne geçilebilir mi?" sorusuna karşılık, "Eğer Anayasa uygulanacaksa hapisten Meclis'e girilemez. Tabii kesinleşmiş bir hüküm gerekir. Tabii uygulanmadığı zaman bu tür tartışmalar söz konusu oluyor." dedi.
HDP'li milletvekillerinin beyanları nedeniyle partinin kapatma davasıyla karşı karşıya bulunduğunu aktaran Tunç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Anayasa Mahkemesinde özellikle hazine yardımıyla ilgili karar oy çokluğuyla verildi. HDP, şimdi de Yeşil Sol Parti, özellikle terörle irtibatını bir kere kesmiyor. Bunu açık açık 'Ben terörün siyasi uzantısıyım. Gelin tekrar bana kapatma davası açın. Ben terörü desteklemeye devam edeceğim.' diyor. Yani siyaset mi yapacaksınız? Seçildiğiniz halkı mı temsil edeceksiniz? Yoksa terör örgütünün sözcülüğünü mü yapacaksınız? Yani burada eğer siz terör örgütünün sözcülüğünü yapar, terörün propagandasını yaparsanız hukuk devleti buna müsaade etmez. Hiçbir demokratik hukuk devleti buna müsaade etmez. Dünyanın neresine giderseniz gidin. 'Devlet katliam yapıyor.' diyor. Devletin terörle mücadelesini bir savaş olarak nitelendiriyor. Yani bunu siz nasıl düşünce özgürlüğü olarak kabul edebilirsiniz ki? Hangi belgede bunlar düşünce özgürlüğü. Yani şiddeti savunmak, terörü savunmak hangi belgede düşünce özgürlüğü kapsamında?"
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun sınırlarının çizilmesi noktasında bir çalışma yapılması gerekir." dedi.
Bakan Tunç, "Kısa süreli gayrimenkul kiralama uygulamalarının büyük şehirlerde ve turizm bölgelerinde yaygınlaştığı, bunun kiraları arttırdığı ve vergiye tabi olmadığı" yönündeki soru üzerine, konunun Maliye Bakanlığı ve Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığını doğrudan ilgilendirdiğini söyledi. Tun��, "Hukuki olarak bir şey yapılabilir mi üzerinde çalışmak lazım." ifadesini kullandı.
Bir soru üzerine kira uyuşmazlıklarındaki zorunlu arabuluculuk sayılarını paylaşan Tunç, "1 Eylül'den itibaren kira uyuşmazlıklarından kaynaklanan 29 bin 906 başvuru olmuş. Ortaklığın giderilmesinden kaynaklanan 4 bin 404, hak mülkiyetinden kaynaklanan 1878, komşuluk hukukundan kaynaklanan 408, tarımsal üretim sözleşmelerinden 142 olmak üzere toplam başvuru 36 bin 738." diye konuştu.
Kira uyuşmazlıklarında anlaşma sayısının 2 bin 817, anlaşamama sayısının ise 2 bin 157 olduğunu belirten Tunç, anlaşma sayısının önde olduğunu belirterek, bunun olumlu bir gelişme olduğunu söyledi.
Kira artışına getirilen yüzde 25 sınırının bir yıl daha uzatılıp uzatılmayacağı hakkındaki soru üzerine Tunç, sürenin daha yeni uzatıldığını belirterek, "Enflasyon düşecek inşallah. Fahiş kiraları önlemenin yolu konut arzını artırmak." değerlendirmesinde bulundu.
"TÜRKİYE'DE SOSYAL MEDYA MAHKEMESİ VAR" Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bazı dava süreçlerinde yargılamaya bile başlanılmadan sosyal medyada "yargılamanın başladığı ve hüküm verildiği" belirtilerek, yargı mensuplarının korunması üzerine neler yapıldığı sorusunu da cevapladı.
"Türkiye'de sosyal medya mahkemesi var." ifadelerini kullanan Tunç, internette işlenen suçların önlenmesiyle ilgili yasal düzenlemenin bulunduğunu, hakim ve savcıların bu konuda çokça haksızlığa maruz kaldığını vurguladı. Tunç, dosyanın içeriğini bilmeden açıklama yapılmasının doğru olmadığını söyledi.
Kamuoyunda "Elmalı Davası" olarak bilinen çocuk istismarı iddiasına ilişkin davada sosyal medya paylaşımlarının doğru olmadığının anlaşıldığını anımsatan Tunç, yanlış bilginin önünde geçmek için kamuoyuna hızlıca bilgi verilmesi tedbirinin uygulanması tavsiyesinde bulundu.
Bakan Tunç, dezenformasyon ve yalan haber yaymanın Türk Ceza Kanunu'nda suç olduğunu hatırlatarak, "Kanun koyucu kanunu uygulansın diye koydu ve önümüzdeki süreçte de birçok olay bakımından uygulanacaktır. Uygulamasında istemeyiz. Kimse yalan haber yaymasın." dedi.
"SUÇLULARIN İADESİNDE DÜNYA BİZE YARDIMCI OLMUYOR" Bakan Tunç, İsveç ve Finlandiya'dan iadesi istenen terör örgütü mensuplarının bazılarının iade taleplerinin reddine ilişkin soru üzerine, "Terör hükümlülerine, şüphelilerinin iade edilmemesiyle ilgili bir problemimiz var. Maalesef dünya bu konuda bize yardımcı olmuyor. İsveç de aynı şekilde." değerlendirmesinde bulundu.
İsveç'ten iadesi istenilenlerle ilgi bilgi paylaşan Tunç, "İsveç'ten 28 terör suçlusuna iade istedik. 3 tanesi şu anda derdest. 3 tanesiyle ilgili henüz karar verilmedi, 3 tanesiyle ilgili de ölüm nedeniyle itham buldu, ölüm veya farklı sebeplerden. Geriye kalanlarla ilgili de ret kararı verildi. Adi suçlar hariç bu sadece FETÖ ve PKK'yla ilgili olarak." ifadelerini kullandı.
İsveç'in son dönemdeki terör ve Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar karşısındaki tutumunun rahatsızlık verici olduğunu belirten Tunç, şöyle devam etti:
"İsveç NATO'da bize müttefik olmak isteyen bir ülke. Özellikle son zamanlarda İsveç'te Kur'an-ı Kerim'e yönelik saldırılar, Cumhurbaşkanımıza yönelik özellikle PKK terör örgütünün sokak gösterileri, hakaretler tüm bunlara maalesef İsveç makamları engel olmuyor. İsveç'in bu tutumu bizi ülke olarak rahatsız ediyor. Şimdi İsveç'in NATO'ya üyelik konusu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gündemine geldiğinde bu olaylar ortadayken milletvekilleri nasıl düşünecek? Dolayısıyla İsveç eğer NATO'da Türkiye ile ortak olmak istiyorsa, güvenlik alanında iş birliği yapmak istiyorsa o zaman ortağınızın güvenliğini tehdit eden bir terör örgütüne ev sahipliği yaparsanız, bu terör örgütü mensuplarını, teröristleri iade etmezseniz, o zaman olumlu ilerleme söz konusu olmaz."
Finlandiya'nın NATO üyeliğinin Türkiye tarafından kabul edildiğini anımsatarak, İsveç'teki terörle mücadeleye ilişkin yasanın değiştirilmesinin yeterli olmadığını belirten Tunç, "Yasaya baktığımız zaman zaten tüm ülkelerde olması gereken bir yasa. Asıl olan yasanın uygulanması. Biz İsveç'ten bunu bekliyoruz." dedi.
"KILIÇDAROĞLU'NUN SİYASET TARZI MAALESEF BU" Yılmaz Tunç, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Cumhurbaşkanlığı Kabinesini gayrimeşru ilan ettiği" yönündeki soru üzerine, "Sayın Kılıçdaroğlu'nun siyaset tarzı maalesef bu." cevabını verdi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yüzde 50'den fazla oy alarak seçildiğini kaydeden Tunç, "Seçilmiş bir Cumhurbaşkanına eğer 'siz meşru değil derseniz' ve onun anayasadan aldığı yetkiyle oluşturduğu kabineye siz meşru değil derseniz, o zaman demokrasiye inanmıyorsunuz demektir. Yani siz milletin kararına meşru değil diyorsunuz. Millet bunun takdirini sandıklar önüne konulduğunda sorar." değerlendirmesinde bulundu.
FETÖ ELEBAŞININ İADE İSTEMİ Adalet Bakanı Tunç, FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in ABD'den iadesi istemine ilişkin, "Amerika Birleşik Devletleri bizim iade taleplerimize bugüne kadar hep duyarsız kaldı. Amerika Birleşik Devletleri'nin FETÖ'nün iadesi konusundaki taleplerimize duyarsız kalması hukuki değil, tamamen siyasi. Zaten terör örgütünün liderini 90'lı yıllardan bu yana kendisi orada barındırıyor." dedi.
Bakan Tunç, kırmızı bültenle alakalı bazı taleplerin İnterpol tarafından sonuçsuz bırakıldığını da bildirdi. Bugüne kadar adli makamlarca 2 bin 100 kırmızı bülten talebinin Bakanlığa iletildiğini ifade etti. Tunç, bu kapsamda 112 ülkeye 1387 iade talebi yapıldığını, sadece 3 tanesinin kabul edildiği, 374 talebin ise reddedildiğini söyledi.
FETÖ yargılamalarına ilişkin sayısal verileri de paylaşan Tunç, "Şu ana kadar 253 bin 754 kişi hakkında karar verildi. Bunun 122 bin 904'ü mahkumiyet, 97 bin 708 beraat, diğer kararlar da var. Cezaevlerinde 15 bin 50 FETÖ hükümlü ve tutuklusu var." değerlendirmesinde bulundu.
Hakkında yakalama kararı verilen 30 bin 681 FETÖ şüphelisi bulunduğunu dile getiren Tunç, açılan 289 darbe davasının da tamamının yerel mahkemede sonuçlandığını, bazılarının temyiz aşamasında olduğunu belirtti. Tunç, darbe davalarında 4 bin 891 mahkumiyet verildiğini söyledi.
DEPREM NEDENİYLE 260 TUTUKLU VAR Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 6 Şubat'ta meydana gelen Kahramanmaraş merkezli depremler nedeniyle şu anda 260 kişinin tutuklandığını, bunların ise müteahhit, yapı sorumlusu, yapı sahibi binada değişiklik yapanlar olduğunu bildirdi. 278 kişi hakkında ise adli kontrol hükümlerinin uygulandığını aktaran Tunç, 9 kişinin de yurt dışında olduğunu dile getirdi.
Bilirkişi raporları geldikçe sorumlular hakkında dava açılmaya devam ettiği bilgisini paylaşan Tunç, ağır hasar tespiti ve yıkım kararlarına karşı 22 bin 144 dava açıldığını söyledi. İdari yargıda sürecin tıkanmamasıyla ilgili çalışma yaptıklarını belirten Tunç, Meclis'e bir kanun teklifi hazırlığı yaptıklarını dile getirdi.
ANAYASA MAHKEMESİNE CAN ATALAY HAKKINDAKİ BAŞVURU Adalet Bakanı Tunç, Gezi Parkı davası hükümlüsü Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru hakkındaki bir soru üzerine, "Anayasa Mahkemesinin vereceği karar elbette ki kesin olur. Yani uyulması gerekir." dedi.
Kararın yanlış olması halinde eleştirmenin herkesin en doğal hakkı olduğunu söyleyen Tunç, şöyle devam etti:
"Anayasamız ortada, suç ortada, deliller ortada. Yargıtay bütün maddi vakayı belirlemiş, delilleri ortaya koymuş. Tüm bunları takdir edecek olan Anayasa Mahkememizin değerli üyeleri. Geçmişte hatalı kararları olmadı mı Anayasa Mahkememizin? Oldu. Maddi vaka, suç bakımından bunu nitelendirmesinin kesin kararı Yargıtay 3. Ceza Dairesi vermiş durumda. Bu karar da uyulması gereken bir karar. Eğer bu karar Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne gönderilirse, Genel Kurulu'nda okunmasıyla milletvekilliği düşüyor."
"HERHANGİ BİR TARTIŞMA SÖZ KONUSU DEĞİL" Yeni Anayasa sürecinin uzlaşmayla yürütülmesi gerektiğini ifade eden Tunç, "Uzlaşmanın da ilk adımı usul belirlemedir. Hangi usulde yapılacak? Mevcut iç tüzük hükümleriyle yapılması yıllar alır. 28'inci dönem bile yetmez." dedi.
Tunç, yeni anayasada temel hak ve özgürlükleri öne çıkaran, hukuk devleti ilkesini güçlendiren, demokrasinin standardını daha yukarıya taşıyan maddelere ağırlık verilmesi gerektiğini bildirdi.
Bakan Tunç, yeni anayasada devletin sınırlarını belirleyen maddelere daha vurgulu şekilde yer vermek gerektiğini ifade etti.
Yılmaz Tunç, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle ilgili 50+1'in 40 artı 1'e, 2 dönemin 3 döneme değiştirilmesiyle ilgili düşünce veya çalışmanız var mı?" sorusuna karşılık, bununla ilgili herhangi bir tartışmanın söz konusu olmadığını bildirdi.
Tunç, "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin en önemli özelliği, yarıdan fazlanın oyunu almak. Son tura kalındığında zaten mecburen 50+1 oluyor. İki turlu bir seçimden bahsediyoruz. Diğer türlü tek turlu parlamenter sistemin özelliğine dönen bir sisteme dönmüş olur. Bu konuda herhangi bir tartışma söz konusu değil." diye konuştu.
Tunç, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde, toplumun yarıdan fazlasının onayıyla yürütmenin belirlendiğini, bu sistemin "cumhuriyetin kendisi" olduğunu vurguladı.
Sistemin aksayan yönlerinin bulunduğunu ifade eden Tunç, "Baktığımız zaman elbette ki parlamenter sistemin etkilerini hala hissediyoruz. Özellikle yasama süreci anlamında iç tüzük değişikliği yapılmadı. Siyasi Partiler Kanunu değişmedi. Dolayısıyla eski sistemin kanunlarıyla devam ediyoruz. Eski sistemi yasama süreci devam ediyor. Hala o parlamenter sistemin ağırlığını taşıyan, onunla yol yürümeye çalışan bir Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi var." diye konuştu.
"Yargıtay Başkanının zaman zaman gündeme getirdiği yüksek yargı üyelerinin görev süresinin 12 yılla sınırlayan düzenlemede bir değişiklik öngörünüz var mı?" sorusu üzerine Tunç, Yargıtay'daki 12 yıllık görev süresinin Anayasa Mahkemesi'nde de 12 yıl olduğunu, bunun değiştirilmesine ilişkin herhangi bir çalışma bulunmadığını ifade etti.
Bunun TBMM'nin iş alanında bulunan konulardan olduğunu ifade eden Tunç, "Bunlar tabii tartışmaya açılabilir, tartışılabilir. Burada genç yaşta Yargıtay'a seçilen arkadaşlar bakımından genç yaşta tekrar kürsüye dönme gibi bir durum söz konusu. 12 yıl da yüksek yargıçlık bakımından uzun bir süre." dedi.
Tunç, "Türkiye Başsavcılığı"na yönelik bir çalışma olup olmadığının sorulması üzerine, konunun Yargıtay Başkanı tarafından kamuoyuyla paylaşıldığın fakat bu tartışmanın daha fazla ilerlemediğini ifade etti.
Tunç, "Bu da yeni Anayasa değişikliğinde konuşulabilecek konulardan biri. Özellikle yurt dışında Türkiye'ye, devlete karşı işlenen suçlar bakımından Yargıtay Başkanımızın böyle bir görüş oldu. Ama bizim şu anda gündemimizde yok." diye konuştu.
Bakan Tunç, Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun yeniden düzenlenmesi konusunda bir çalışma olup olmadığının sorulması üzerine, "Anayasa Mahkemesine bireysel başvurunun sınırlarının çizilmesi noktasında bir çalışma yapılması gerekir." dedi.
Yılmaz Tunç, "Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin bireysel başvuru kararlarında bir yüksek temyiz mahkemesi gibi kararlar alması, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasında bir tartışmaya da neden olur. O açıdan da bireysel başvuruyla alakalı aksayan hususlar özellikle sistemimize zarar verecek noktaya varmadan bir düzenleme yapmak gerekir." değerlendirmesinde bulundu.