SORU: 2002 yılında savaş suçları ve insanlığa karşı işlenen suçları önlemek amacıyla kurulan Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne Filistinlilerin bir başvurusu olduğunu biliyoruz. Bu başvuru süreci hangi aşamada? Özellikle İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu'nun son yaptıklarını da göz önünde bulundurursak bu süreci etkiler mi, hızlandırır mı? Netanyahu'yu biz Lahey'de görebilecek miyiz? Rusya Devlet Başkanı Putin'e yakalama kararı vermişti Lahey. Peki Netanyahu'yla ilgili nasıl bir karar almasını öngörüyorsunuz?
3 bin'e yakın avukat Lahey'de Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne gerekli başvuruyu yaptı. İstanbul Milletvekilimiz Cüneyt Yüksel, bu heyetin içerisindeydi. Lahey'deki süreci de takip edecekler. Oradan beklentimiz, Netanyahu başta olmak üzere suçüstü yakalanan bu soykırımcıların, bu Gazze kasaplarının gereken cezayı almalarıdır. Temennimiz odur ki, verilecek kararla adaleti bekleyenler, "İşte şimdi oldu" desinler. Bizler bu davanın üst seviyede takibini yapacağız. Milletvekilimiz Cüneyt Yüksel Lahey'deki görüşmelerinin başarılı geçtiğini ifade etti. Beklentimiz verdiğimiz belgeler, bilgilerle beraber Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde inşallah olumlu neticeler alma istikametinde. Peşini bırakmayacağız, takipçisi olacağız. Biz bu soykırımda parmağı olan tüm İsrail yöneticilerinin yargılanıp ceza almasını istiyoruz. Bunun için dünyaya görev düşüyor. Hem rahmetli Aliya'nın dediği gibi "Unutulan soykırım tekrarlanır." Biz bu soykırımı unutmayacak ve unutturmayacağız. Er ya da geç, mutlaka İsrail bunun hesabını verecek. Buna sessiz kalmanın utancını, dilini zalime uzatmaya çekinenler muhakkak yaşayacak. "Bizim kimseye borcumuz yok" derken bunu söylüyorum. Bugün başta İspanya gibi bazı yürekli ülkeler hariç Batılı ülkeler, Filistin'e borçlanıyorlar. Zulme karşı çıkma sorumluluklarını yerine getirmiyorlar. Biz tarihin hiçbir döneminde zalim de olmadık, zulme rıza da göstermedik.
Bu yüzden alnımız aktır. Ancak bugün sessiz kalanların yüzleri kararmaktadır. Netanyahu yönetiminin Gazze'de gerçekleştirdiği katliam tarihe bir kara leke olarak geçti. Bu leke, sadece Netanyahu yönetiminin değil, ona şartsız ve koşulsuz destek veren ülkelerin alnına da yapıştı. Bu devletlerin ve uluslararası kuruluşların kayıtsızlığını dünya asla unutmayacak. Yıllar ve nesiller boyunca bu sessizliklerinin bedelini ödeyecekler. Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin bu soykırıma ceza vermesi için elimizden geleni yapacağız. Ancak küresel sistemin çarpıklığı nedeniyle bir yerde bunun önüne geçmeye çalışanlar olacaktır. Ne yaparlarsa yapsınlar vicdan mahkemelerinden aldıkları cezadan kurtulamayacaklar. Soykırım mağduru diye yıllarca ortalıkta dolaşan İsrailli yöneticiler, artık atalarının katillerine dönüşmüştür. Bu hükmü insanların zihinlerinden de, tarihin kayıtlarından da, vicdanlardan da silemeyecekler.
SORU: Sayın Cumhurbaşkanım Batı Şeria ve Kudüs'teki İsrail zulmü Gazze'yi aratmıyor. Sizin işgalci yerleşimcileri terörist olarak tanımlanmanız gerçekten büyük yankı uyandırdı. Şimdi bu safhadan sonra İslam ülkeleri yöneticileri, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi'nin Filistinlilerin malına mülküne çöken bu yağmacı teröristleri terörist olarak resmi kayıtlara geçirme noktasında iyi bir mesai harcamasını bekliyor musunuz?
İslam İşbirliği Teşkilatı Zirvesinde hatırlarsanız bu işgalci yerleşimciler terörist olarak ilk defa kayıt altına alındı. Şu anda Batılıların savunamadığı tek şey, yerleşimcilerin işledikleri cinayetler. Bu hukuksuzlukları Amerikalılar dahi açıktan eleştiriyorlar. Bu işgalci teröristler için yerleşimci tabirini terk edip işgalci terörist tanımlamasını kullanıp yaygınlaştırarak işe başlayabiliriz. Bu kişilerin gasp ettikleri evler, araziler, iş yerleri Filistinlilerin öz mallarıdır. Bunu anlayıp, anlatarak mesafe alabiliriz. Hukuki zeminde yapılacaklar, devletlerin alması gereken tutumlar başkadır. Düşünün bir eviniz var, atanız dedeniz o evde yaşamış, yıllarca o toprağı işlemiş, üzerinde yaşamışsınız sonra eli silahlı bu teröristler geliyor ve size "burası artık benim" diyor. Bu zulüm değil de nedir? Diğer taraftan Tevrat'taki on emir içerisinde sadece "öldürmeyeceksin" emri yok. On emrinden biri de "komşunun malına, mülküne göz dikmeyeceksin!" emridir. Bunların böyle bir derdi yok. Netanyahu sürekli dini söylemlerle soykırımlarını temellendirmeye çalışıyor ancak görüyorsunuz bunların yaptıklarının dini bir dayanağı da yok. Bunlar işgalci, bunlar zalim. Ortada çok büyük bir terör vakası var. Bu bir devlet terörüdür. Bu devlet terörü karşısında da suskun duramayız.
SORU: Gazze'deki bu vicdan sızlatan durum karşısında, Batıda özellikle de Amerika Birleşik Devletleri'nde gençler, Filistin'de ne oluyor anlayabilmek için Kur'an-ı Kerim okumaya yöneldiler. Bunun videoları sosyal medyada çokça dolaştı. Meseleyi anlamaya, insani durumu kavramaya çalışırken karşılaştıkları mesajdan çok etkileniyorlar. Bununla ilgili duygusal paylaşımlarda da bulundular. İlginç bir insani ve vicdani hareket dünyada karşılık buluyor. Bu durum insanlık vicdanını harekete geçirme yolunda nasıl bir etki uyandırabilir?
Öncelikle bizlerin vazifesi, hakikati en yalın haliyle ve mümkün olduğunca da çok sayıda kişiye anlatmaktır. Bundan vazgeçmeyeceğiz, tereddüt etmeyeceğiz. Burada gerek yazılı ve görsel medyamıza büyük iş düşüyor. Hem ülkemizin hem dünyanın büyük bir çoğunluğuna sizinle ulaşabiliriz. Bizler de ulusal, uluslararası toplantılarımızda bunu yapıyoruz ve buna devam edeceğiz. Şu gerçeği de bilmemiz lazım; hiçbir zaman bunların bu zalimliklerini gizlemeye güçleri yetmeyecektir. Bütün gerçekler su yüzüne çıkıyor. Gazze'de yaşanan vahşet ve oradaki şehitlerimizin fedakarlığı dünyada yeni bir uyanışa, yeni bir silkinişe Allah'ın izniyle vesile olacaktır. Bu vahşet, bu cinayet, bu terör ne kadar yayılırsa yayılsın, Gazze'de dökülen tek bir damla kan, akan tek bir damla gözyaşı bile boşa gitmeyecektir. Buna da yürekten inanıyorum. Bu ödenen bedeller Allah'ın izniyle lehe dönüşecektir, hiç endişeniz olmasın. Bu silkiniş üstad Sezai Karakoç'un bizlere anlattığı o "Diriliş Muştusu"na inanıyorum ki vesile olacaktır. Çünkü diriliş muştusunun bedeli öyle kuru kuruya olmuyor. Bakın Filistin davasını merak edenler şimdi İslam'la şerefleniyor. Yeni bir uyanış, yeni bir diriliş. İsrail Filistin'in sesini, nefesini kesmek için fosfor bombaları dahil binlerce bomba atıyor. Sizler televizyon yayınlarında bunları yakalıyor, bu fosfor bombalarının nasıl atıldığını ispatlıyorsunuz. Amerika başta olmak üzere Batı tüm imkanlarıyla yükleniyor, her türlü desteği veriyor ama nafile…
Bizler de nasıl olsa hakikat bir gün ortaya çıkar diye elimiz kolumuz bağlı duramayız. Yapmamız gereken rehavete kapılmadan elimizle, dilimizle bunu anlatmaktır. Bu tür kötülükleri gördüğümüz zaman, elimizle, eğer buna gücümüz yetmiyorsa dilimizle, eğer buna da gücümüz yetmiyorsa, o zaman kalbimizle, gönlümüzle buğzedeceğiz. Bu da imanın en zayıf halidir. Bunları yapmamız lazım ve çok çalışacağız. İsrail, kardeşlerimize yaptıkları karşısında 'Ben bu işi bitirdim.' diyemeyecek. Onun için Lahey önemli. Bunun dışında da attığımız adımlarla bunların nefesini, soluğunu inşallah kestireceğiz. Gayret bizden tevfik Allah'tan.
SORU: Amerika Birleşik Devletleri Hazine Bakanlığı Müsteşarı Brian Nelson'ın Ankara'da temasları oldu. Bu temaslar sonrasında Türkiye'nin Hamas'ı desteklemesinden dolayı endişeli olduklarını belirtmiş. Ziyaretinden önce de bir yaptırım beklentisi içerisinde olduğuna dair haberler çıkmıştı. Oysa Amerika Birleşik Devletleri, PKK gibi terör örgütlerine yıllardır silah, finansman ve siyasi destek sağlayan bir ülke. PKK'ya böyle davranırken, Hamas konusunda Türkiye'den bu konuda beklenti içerisinde olmaları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben Amerika'ya daha ilk seyahatimde orada Jewish Community ile toplantı yapmıştım. 20 yıl önce bana orada Hamas'ı sormuşlardı. Ben de demiştim ki "Hamas bir terör örgütü değildir. Onlar sadece 1947'den şu ana kadar elde tutabildikleri bir avuç toprakta mücadelelerini sürdüren insanlardır." Şu anda ben aynı yerdeyim. Hamas'ı, kim ne derse desin, bir terör örgütü olarak asla kabul edemem. Böyle de tasvir edemem. Siz PKK'yı, YPG'yi, FETÖ'yü ödüllendirirken, hatta hatta bunları Oval Ofis'te ağırlarken, kalkıp da Hamas'ı bu şekilde yorumlamamızı bekleyemezsiniz. Ben bunu ne inancım ne vicdanımla bağdaştırırım. Hamas'ın içindekileri, El Fetih'i, Amerika gibi değil, gayet iyi tanıyorum. Hamas, herşeyden önce Filistin'in bir gerçeği, orada bir siyasi partidir ve bir siyasi parti olarak seçime girmiş ve kazanmıştır. "Terör örgütü" dediler, çamur attılar, "Tutmasa da iz bırakır." dediler. Hamas'ı bu şekilde, başta Amerika olmak üzere, Batı, böyle bir konumlandırmayla sürekli olarak anlattı, anlatıyor. Bunu çok iyi bilmemiz lazım. Bizler dış politikamızı Ankara'da oluşturur ve sadece Türkiye'nin menfaatlerine, halkımızın beklentilerine göre dizayn ederiz. Muhataplarımız eminim ki Türkiye'nin bu tip insani krizlerde ve çatışmalardaki tutarlı ve dengeli dış politika adımlarını takdirle karşılamaktadır ancak bunları bambaşka gerekçelerle yüksek sesle dile getirememektedir. Türkiye'nin atacağı adımlara yönelik ülkelerin kendi çıkarları doğrultusunda beklentilerinin olması doğaldır. Ayakları yere basan, reel zeminde düşünüldüğünde bunların gerçekleşme olasılığının ne kadar düşük olduğunu tahmin etmek de güç değildir.
SORU: Türkiye ve Yunanistan arasında Beşinci Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi toplantısı için 7 Aralık'ta Yunanistan'a bir ziyaretiniz olacak. Atina yönetiminin Türkiye'ye yönelik zaman zaman ihtilafa neden olan tutumları, açıklamaları iki ülke arasında bir süredir kırılmalara neden olmuştu. Özellikle Yunanistan'ın tutumu konusunda ne düşünüyorsunuz? Yunanistan Başbakanı Miçotakis'in bir açıklaması oldu son günlerde. 'Türkiye'yle işbirliği şart.' dedi. Miçotakis'in bu açıklaması ne anlama geliyor sizce? Özellikle Yüksek Düzeyli İşbirliği Konsey toplantısı sonrası iki ülke arasında yeni bir dönem başlar mı?
Temennimiz odur ki yeni bir dönem başlamış olsun. Çünkü her zaman bir ifadem var "Biz dostları artırmaya, düşmanları azaltmaya çalışıyoruz." diyorum. Bunları ikili görüşmemizde de kendisine çok açık net, bundan önce söylediğim gibi yine söylemekte fayda olduğuna inanıyorum. Çünkü Türkiye'den seslendiğiniz zaman Kos Adası'ndan o ses duyuluyor. Arasındaki mesafe bu kadar yakın, bu kadar geçmişi itibariyle iç içe olan iki ülkenin hala düşmanlığı körükleyen seslerle yürümesi doğru değil. Bir diğer taraftan da bizi kızıştıran kim? Bu noktada baktığımız zaman Başta Amerika Birleşik devletleri olmak üzere birileri bizi birbirimize düşürmenin gayreti içerisinde. Parasını ödediğimiz halde bize F-16'larımız verilmezken Yunanistan'a hala F-16'ları gönderiyor, mühimmatını gönderiyor. Amerika böyle yapıyor diye bizim de herhalde geri çekilecek bir halimiz yok. Yanı başımızdaki komşumuza ziyaretimizi yaparız, oturur konuşuruz. Eğer birbirimizin çıkarlarına zarar verecek tutumlar içerisine girmiyorsak mesele yok. Yolumuza aynen devam ederiz. Tabii ki görüş ayrılıklarımız var ve çözümü bir çırpıda mümkün olmayan derin meseleler bulunuyor. Fakat hemen çözebileceğimiz ve iş birliği zeminini genişletecek başlıklar da yok değil.
Yeni bir dönem başlatır, verilen sözleri tutar ve dış etkilerden arındırılmış bir düzlemde bu ilişkileri geliştirebilirsek eminim ki kazançlı çıkarız. Bizim dış politika anlayışımız "hep ben kazanayım karşıdaki kaybetsin" değildir. Biz "kazan-kazan" anlayışı ile Atina'ya gideceğiz. Orada yeni dönemin ruhuna yakışır kararlar almak için hem ikili ilişkilerimizi hem Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerini ele alacağız.
SORU: İYİ Parti Genel Başkanı yerel seçimlere 81 ilde tek başlarına girebileceklerini söylüyordu. Ancak son dönemdeki gelişmeler ve İYİ Parti Genel Başkanı ile CHP Genel Başkanı arasındaki görüşmeden sonra süreç biraz değişti. İttifaka açık kapı bırakıldı. Genel İdare Kurulu'nda alınacak karar doğrultusunda karar açıklayacaklarını söylediler. Bu süreç sizin aday belirleme takviminizi etkiliyor mu? Bu süreci nasıl yorumlarsınız?
Biz politikalarımızı muhalefete göre değil, tamamıyla Cumhur İttifakı'nın çerçevesiyle belirliyoruz. Bu konularda da öncelikle önümüzde Büyükşehirler ile ilgili analizler var. Büyükşehirlerle ilgili arkadaşlarımız şu anda yoğun bir çalışmanın içerisindeler. 30 büyükşehirin dışında da 51 normal il belediyesi ile ilgili değerlendirmeleri yine Cumhur İttifakı olarak yapacağız. Buradaki değerlendirmelerle birlikte de yola çıkacağız. Şu anda seçim işleri başkanlarımız, MHP'den üç arkadaşımız ve AK Parti Genel Başkan Vekilimiz Efkan Ala ile görüşmeleri yapıyorlar. 6 kişilik komisyon bu çalışmaları tamamlayıp birkaç gün içinde de bizim üst kurulumuza getirecekler, orda da çalışmalarımızı sürdüreceğiz. CHP ile İYİ Parti veya HEDEP ne yapar? Bizim bunlarla uğraşmak gibi bir derdimiz yok. Biz kendi işimize bakacağız. Bizim altılı masa, on altılı masa vesaire gibi masalarımız yok. Sadece Cumhur İttifakımız var. Bu Cumhur İttifakımızı da en uygun şekilde çalıştırmanın gayreti içerisinde olacağız. Biz yolumuza bakarız. Kimin kiminle görüştüğüne, kimin kimi nerede aday gösterdiğine bakmayız. Karşımıza kim çıkarsa en son seçimde olduğu gibi milletimizin desteğiyle dersini verir ve kendi iç buhranları ile onları baş başa bırakırız. Yeniden masa kurma çabaları varsa kurabilirler. Milletimiz zaten masadan kalkanları, sonra tekrar oturanları, birbirlerini hançerleyenleri, Cumhurbaşkanlığına layık gördüklerini kısa süre sonra Genel Başkanlık koltuğuna layık görmeyenleri çok iyi biliyor. Biz uzun zamandır bu partilerin ne dediğiyle söylemleri birbirini tutmadığı için ilgilenmiyoruz. Ne yaptıkları da bizi ilgilendirmiyor. Biz millete hakkıyla hizmet etmenin, ülkemizi güçlendirmenin, şehirlerimizi kalkındırmanın derdindeyiz. Biz şehirlerimizi en iyi şekilde yönetecek adaylarımızı oluşturmakla, projelerimize son halini vermekle meşgulüz. Onların atacağı ya da atmayacağı hiçbir adım bizi etkilemez.
SORU: Son grup konuşmanızda 'Yeniden İstanbul' sloganıyla İstanbul'a özel bir önem atfettiniz. Şimdi İstanbul'u yeniden kazanacak aday konusunda kafanızda herhangi bir profil şekillendi mi? Kabinenizden herhangi bir feragat söz konusu olur mu?
Ne olur ne olmaz, şimdi konuşulmaz. İstanbul'da da, Ankara'da da parti teşkilatımın içerisinde görevli olan arkadaşlarım çalışmalarını yürütüyorlar. Çalışmaları belli bir noktaya getirdikten, müracaat süreleri bittikten sonra biz de açıklamamızı yaparız. Şu an itibariyle bu tür açıklamayı yapmamız asla doğru olmaz. Bırakalım çalışmalar devam etsin. Belli bir noktaya gelsin. Açıkladığımız zaman da mesele bitmiştir. Hepiniz zaten bunları gayet güzel bir şekilde öğreneceksiniz. Ama bizleri mahcup edecek isimleri Allah'ın izniyle biz milletimizin önüne koymayız. Bizim belediyecilik anlayışımız dillerde destandır.