Sadık Albayrak'tan 9 ciltte Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi! Kudüs ve Gazze detayı... "Hudutlarımızdan geniş düşünmeliyiz"

Gazeteci, yazar, mütefekkir Sadık Albayrak'ın 'Son Devir Osmanlı Uleması' eseri dört cilt ilave ile yeniden okurlarla buluşuyor. Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesine ışık tutan büyük eser cihan devletinin ilim yolunda katettiği mesafeyi gözler önüne seriyor. Eserin hazırlanış sürecinde 10 binin üzerinde eser okuduğunu dile getiren Albayrak, "Hudutlarımızdan geniş düşünmeliyiz" diyerek Osmanlı bakiyesi toprakları işaret etti. Eserin sekizinci cildinde Kudüs'ün yer aldığının altını çizen Sadık Albayrak "Açıyorsun kitapta o sayfaları Gazze, Hayfa, Halilürrahman... Merkez Kudüs ama bu şehirlerin hepsinde sayısız medrese olduğunu görüyorsun" dedi.

Mütefekkir, gazeteci ve yazar Sadık Albayrak 80'li yılların başında beş cilt halinde yayımladığı Son Devir Osmanlı Uleması adlı eserini, bu sene dört cilt ilave ile Medrese Yayınları tarafından yeniden yayımlıyor.
İlmiye sınıfının 150 seneye yayılan hikayesini biyografiler üzerinden ele alan eser; belgeler, haritalar ve fotoğraflar eşliğinde büyük bir coğrafyaya yayılan Osmanlı'nın ilim yolunda kat ettiği mesafeyi gözler önüne seriyor.
Birçok uzman tarafından alanında kaleme alınmış "majör bir eser" olarak tanımlanan Osmanlı Uleması, bu ay dokuz cilt halinde okurların ve araştırmacıların ilgisine sunuldu.

Albayrak ile eserin yazılış hikâyesi, kitap hakkında yapılan tartışmalar ve yeni eklenen dört cilt hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
- Son Devir Osmanlı Uleması daha önce beş cilt halinde yayımlanmıştı. Geçtiğimiz ay dört cilt daha ilave ederek Medrese Yayınları etiketiyle yeniden yayınladınız. Öncelikle Osmanlı Uleması'nın yazılış sebebini sizden dinleyerek başlayalım söyleşimize?
- Diğer hatırat, röportaj ve belgesellerde de anlattığım gibi kitabın yazılış fikri 70'li yıllarda ortaya çıktı. İstanbul Müftülüğü Şer'i Siciller Arşivi diye bir yer var. Burası Osmanlı İmparatorluğu'nda Kadılık makamı idi. Ve Kadılığın kazalarla birlikte 27 mahkemesi vardı. Bu mahkemelerde kadıların verdiği hükümlerin defterlerinin 10 bin kadarı bize ulaşmış. Tabii bu defterlerin bir kısmı dağılmış. Sahip çıkan da olmamış. Bir de şunu belirtmek isterim ki, o devirde kadılar bürokrasi gibi bir hastalığa mahkûm değillerdi. Sicil defterlerini cüppelerinin altındaki bir cebe koyarlar, akşam evlerine gitseler bile açıp bakarlardı. Hatta mesai diye bir kavramları da yoktu. Defterlerini yanlarında taşımalarının bir sebebi de buydu. Çünkü akşam ya da yatsı namazından sonra bile kapıları çalınabilir, hüküm istenebilirdi. Mesela bir adam Sivas'ın Hafik kazasından yahut Erzurum'un Tortum'undan çıkmış gelmiş yanında şahitlerle. Diyelim adı da Salih amca olsun. "Yerimi bu arkadaşa satmak istiyorum" diyor ve fetva istiyor. Kadı da adama "tapu senedin var mı" diyor. Ardından şahitlere geliyor sıra. Şahitler de arazinin Salih amcanın olduğuna yemin ediyorlar. Kadı "Kellen sana lazım oldukta bu işe şehadet eder misin" diye soruyor, çünkü şahitliğe göre hüküm verecek. Şimdi defterlerin içerikleri böyle... Bütün sosyal meseleler kaydediliyor. Arşivi özenle tutuluyor. GÜNÜN DİĞER HABERLERİ İÇİN TIKLAYIN
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.