Takvimler sayfaları 1960 yılını gösterdiğinde, Türkiye Cumhuriyeti 37 yaşındaydı. İktidarda, 10 yıl önce ülkedeki tek parti devrine son veren Demokrat Parti (DP) bulunuyordu. Başbakan koltuğunda 14 Mayıs 1950 ve 2 Mayıs 1954 seçimlerinden zaferle çıkan Adnan Menderes oturuyordu, Cumhurbaşkanı ise Celal Bayar'dı.
7 partinin katıldığı 14 Mayıs 1950'deki seçimlerde, DP ilk büyük zaferini kazanmış, yüzde 53 oy ve 416 milletvekili ile Meclis'e girmiş, CHP ise ancak 69 sandalye kazanabilmişti.
EZAN ASLINA DÖNDÜ
DP'nin ilk yıllarında yaptığı en önemli icraatların başında, Türkçe okunan ezanın tekrar Arapça okunmasına dair kanunun Meclis'e sunulup kabul edilmesi gelmişti.
Katılımın yüzde 88,63 gibi oldukça yüksek bir oranda gerçekleştiği 1954 seçimlerinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin en yüksek oyunu alarak iktidarda kalmayı başaran DP, ilk yıllarından itibaren sivil ve askeri kanadın muhalefetiyle karşı karşıya kaldı.
6-7 EYLÜL OLAYLARI
Selanik'te Atatürk'ün doğduğu evin yanındaki Türk konsolosluğunun bahçesine atılan iki bombadan birinin patladığı, evin ve konsolosluk binasının camlarının kırıldığı haberi üzerine Ankara, İstanbul ve İzmir'de halkın sokağa dökülmesiyle 6 Eylül 1955'te başlayan "6-7 Eylül Olayları"nda, azınlıkların yaşadıkları semtlerde yangınlar çıkarılmış, kiliselere ve mezarlıklara saldırılarda bulunulmuştu. 6-7 Eylül olaylarına ilişkin Yassıada'da dava açılmasında en büyük rol, Fuad Köprülü'nün olmuştu.
MENDERES'İ SUÇLADI
27 Mayıs 1960 darbesinden sadece 8 gün sonra bir gazeteye röportaj veren Köprülü, 6-7 Eylül Olayları ile ilgili, dönemin Başbakan Yardımcısı Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakan Adnan Menderes'i suçlayarak, "Bu müessif hadisenin baş tertipçisi ve müsebbibi bizzat Menderes'ti. Kıbrıs'ı fethetmek için bu şekilde bir yol takip etmeyi doğru bulmuştur." ifadelerini kullandı.
Atatürk'ün evinin bombalanması hadisesinin de bir tertip olduğunu ileri süren Köprülü, "Bizzat tertipçisi Menderes'tir. Kendisine bu aklı yine Kıbrıs fatihlerinden Zorlu vermiştir." iddiasında bulundu. Bu iddialar üzerine, darbeden sonra Yassıada'da alelacele bir 6-7 Eylül Olayları davası açılmış ve Adnan Menderes ile Fatin Rüştü Zorlu, altışar yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
DP'nin kurucularından ve Dışişleri Bakanı olan Fuad Köprülü ile hayli uzun süren bir çekişme içine giren Zorlu, 1957 seçimlerinden sonra 25 Kasım 1957'de Dışişleri Bakanlığı koltuğuna oturdu. Fuad Köprülü'nün kişisel husumeti nedeniyle böyle bir röportaj verdiği ve Zorlu'nun mahkum edilmesini istediği iddia edilmişti.
9 SUBAY OLAYI
DP, 1957 seçimlerinde oy kaybetmiş olmasına rağmen 424 sandalye kazanmayı başardı. Seçimlerden kısa süre sonra yaşanan "9 Subay Olayı", ordu içinde bir grup subayın hükümete komplo hazırlamak suçundan tutuklanıp yargılanmaları şeklinde gerçekleşti. DP'nin iktidara gelmesinin ardından bir grup subayın ordu içinde kurduğu örgüt, 1950'li yılların ikinci yarısında genişlemeye başladı.
Hükümete yapılan ihbar neticesinde ortaya çıkan grup, DP iktidarına karşı darbe düzenlemek amacıyla kurulmuştu. 9 Subay Olayı, yaklaşık 3 yıl İstanbul'da etkinlik gösteren, ordu içindeki gizli örgütün kısa dönemde zayıflamasıyla son buldu.
HÜKÜMET ALEYHİNE GÖSTERİLERE BAŞLANDI
Türkiye'de 1946 yılında çok partili hayata geçilmesinin ardından, 1950 yılında iktidara gelen DP, 10 yıl iktidarda kaldı.
DP iktidarının son dönemlerinde ülkede yaşanan gerilim, zaman zaman şiddetle kendini gösterdi. Muhalefet partisi CHP'nin Genel Başkanı İsmet İnönü'nün bazı yurt gezilerinin engellendiği ve saldırıya uğradığı iddiaları ortaya atıldı.
Üniversite öğrencileri, hükümet aleyhine gösterilere başladı. İstanbul Beyazıt Meydanı'nda üniversite öğrencilerinin eylemi sırasında Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz, seken bir kurşunun başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Emeksiz'in "polis kurşunuyla hayatını kaybettiği" yönündeki haberler dolayısıyla olaylar daha da şiddetlendi.
İSTANBUL VE ANKARA'DA SIKIYÖNETİM
Ülkede yaşananlar nedeniyle İstanbul ve Ankara'da sıkıyönetim ilan edildi.
MENDERES EYLEMCİLERİN ARASINA GİRDİ
Ankara'da 5 Mayıs 1960'da bir öğrenci grubu, "555K" yani "5'inci ayın 5'inde saat 5'te Kızılay'da" koduyla gösteri düzenledi. Adnan Menderes, kendisine karşı eylem yapılan yere giderek eylemcilerin arasına girdi. O sırada bir genç Menderes'in boğazını sıktı. "Ne istiyorsun?" diye sorduğu gençten "Hürriyet istiyorum." cevabını alan Menderes, "Bir başbakanın boğazını sıkıyorsun, bundan ala hürriyet mi var?" ifadesini kullandı.
21 Mayıs'ta da Harp Okulu öğrencileri sokağa çıktı ve Zafer Anıtı'na kadar "sessiz" yürüyüş yaptı.
YÖNETİME EL KONULDU
Olaylardan rahatsızlık duyulduğu iddiasıyla Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki bazı general ve subayların oluşturduğu 38 kişilik Milli Birlik Komitesi, "DP'nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü" gerekçelerini ileri sürerek 27 Mayıs'ta sabaha karşı yönetime el koydu. Kurmay Albay Alparslan Türkeş tarafından Ankara Radyosundan okunan bildiriyle "ihtilal" duyuruldu.
Bildiride şöyle denildi:
"Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler dolayısıyla kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, memleketin idaresini ele almıştır. Bu harekata Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak idareyi, hangi tarafa mensup olursa olsun, seçimi kazananlara devir ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır."
ANTİDEMOKRATİK YÖNTEMLER DEVREDE
"Ülkenin gitgide baskı rejimine götürüldüğü" iddiasıyla Milli Birlik Komitesi tarafından gerçekleştirilen darbe sonrasında, bütün antidemokratik yöntemler devreye sokuldu.
Milli Birlik Komitesi, Anayasa ve TBMM'yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı. Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri, DP'li milletvekilleri, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ile asker ve bazı üst düzey kamu görevlileri gözaltına alındı. Adnan Menderes, aynı gün yurt gezisi kapsamında bulunduğu Kütahya'da Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara'ya götürüldü ve daha sonra diğer tutuklu DP üyeleriyle Yassıada'da hapsedildi.
Bu tutuklamaların yanı sıra 235 general ve 3 bin 500 subay emekli edildi. 147 öğretim görevlisinin işine son verildi ve 520 hakim ve yargıç görevden alındı.
MENDERES'E İDAM CEZASI
Yassıada'daki yargılamalar, 14 Ekim 1960'ta başlayıp 15 Eylül 1961'de karara bağlandı. Toplam 19 dosyada toplanan davalar, "anayasayı ihlal" davasıyla birleştirildi. 592 sanıktan 288'i için idam istendi. Kararı açıklayan Yüksek Adalet Divanı, 15 sanığı idam cezasına çarptırdı. Eski Cumhurbaşkanı Celal Bayar, eski Başbakan Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam kararları oy birliğiyle alındı. Celal Bayar hakkındaki karar, yaş haddi nedeniyle müebbet hapis cezasına çevrildi.
Eski TBMM Başkanı Refik Koraltan, eski TBMM Başkanvekilleri Agah Erozsan, İbrahim Kirazoğlu, eski Tahkikat Komisyonu Başkanı Ahmet Hamdi Sancar, eski Tahkikat Komisyonu üyeleri Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, eski bakan Emin Kalafat, eski milletvekilleri Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman ile eski Genelkurmay Başkanı Rüştü Erdelhun hakkındaki idam kararları ise oy çokluğuyla alındı.
Aralarında eski bakan, eski milletvekilleri, Tahkikat Komisyonu üyeleri, İstanbul Valisi ile İstanbul Belediye Başkanı'nın da bulunduğu 31 sanık hakkında ise müebbet hapis cezası verildi. Sanıklardan 92 kişiye 20 yıl ile 6 yıl arasında ağır hapis, 94 kişiye de 5 yıl ağır hapis cezası verildi. Diğer sanıkların bazıları da kısa süreli hapis cezaları aldı, bazıları ise beraat etti.
İNTİHAR GİRİŞİMİ
Birçok yabancı ülke lideri, idamların durdurulması için Cemal Gürsel başkanlığındaki Milli Birlik Komitesine defalarca çağrıda bulundu. Bunun üzerine Komite, Celal Bayar, Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu dışındakilerin idam cezasını affetti. Celal Bayar'ın cezası, yaş haddi nedeniyle ömür boyu hapse çevrildi.
Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1961'de sabaha karşı, o gün başarısız bir intihar girişiminde bulunan Adnan Menderes ise İmralı Adası'nda 17 Eylül 1961'de sağlık muayenesini yapan doktor heyetinden sağlam raporu alındıktan sonra saat 13.21'de idam edildi.
"DEMOKRASİ VE ÖZGÜRLÜKLER ADASI"
TBMM tarafından 11 Nisan 1990'da kabul edilen bir kanunla Adnan Menderes ve onunla idam edilen arkadaşlarının itibarları iade edildi. Aynı kanun uyarınca Adnan Menderes, Hasan Polatkan ve Fatin Rüştü Zorlu'nun naaşları, 17 Eylül 1990'da İmralı'dan alınarak devlet töreniyle İstanbul Vatan Caddesi'nde yaptırılan anıt mezara taşındı.
27 Mayıs 1960 darbesinin ardından 592 kişinin yargılandığı ve bu yargılamaların sonunda Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idamına karar verildiği Marmara'daki Yassıada ise darbenin 60. yıl dönümünde Demokrasi ve Özgürlükler Adası adıyla açıldı.
UTANCA MEDYA DA ORTAK OLDU
Menderes ve beraberindekilerin idamına giden sürecin yollarına taş ören birçok gazete ve sözde gazeteci ise bu utancın ortağı oldular.
Demokrat Parti iktidarı boyunca ve askeri darbenin ardından birbiri ardına rezalet manşetlerle yayına çıktı.
Menderes'in idamına giden süreçte medyanın elleri oldukça kirliydi. Öyle ki Menderes'in öğrencileri kıyma makinesinde öğüttüğünü manşete çekiyor ve çarşaf çarşaf şehit öğrenci listeleri açıklıyordu.
Halkı yanıltmak amacıyla Demokrat Parti yöneticilerine ait olduğu söyleneyen binaların fotoğrafları yayımlandı.
Binaların işçi sigortalarına ait sosyal konutlar olduğu ortaya çıktı.
"Parayla tutulmuş adamlar için 7 bin silah ve asker elbisesi ele geçirildi" şeklinde başlıklarla iç savaş hazırlığı yapıldığına dair manşetler atıldı.
"Demokrat Parti iktidarı iç savaş hazırlığı yapmıştır... Bu amaçla silah alınmıştır... Silahlar, Tarım Bakanlığı depolarında saklanmıştır." haberinin ardından Tarım Bakanlığı depolarına baskın yapıldı. Ancak depolarda yaban domuzu ile mücadelede kullanılan tüfekler dışında bir şey bulunamadı.
Darbenin olduğu gün Eskişehir Sıkıyönetim Komutanlığı bildiri yayımladı. O bildiride şu ifadelere yer verildi:
"Demokrat Parti başkanları, 12 uçak dolusu altın, mücevherat ve parayı yurt dışına çıkarmakta iken yakalandılar."
TELEKULAK SKANDALI
Yassıada'daki Soruşturma Kurulu, Ankara Telefon Müdürlüğü'ne bir yazı yazarak, cumhurbaşkanı ve başbakan başta olmak üzere birçok bakan ve milletvekilinin telefon görüşmelerinin aylarca dinlenilmesi için talepte bulundu.
Mahkemenin talebini yerine getiren PTT'nin 29 Nisan-3 Mayıs 1959 tarihleri arasında dinlemesi yapılan telefonlardan kimlerle ve ne kadar konuşulduğuna dair bir listeyi teslim ettiği ortaya çıktı. PTT'de dinlemeler için 4 grup kurulduğu her grupta ise 3 kişinin olduğu bilinmekte.
PTT'nin 15 Aralık 1960 tarihinde Soruşturma Kurulu'na gönderdiği cevabi yazıda şu bilgiler yer alıyordu:
Türkiye Cumhuriyeti PTT İşletme Umum Müdürlüğü... Ankara Telefon Müdürlüğü... No: 18160.
Bayar ve Menderes hangi tarihte, hangi telefondan, kimlerle konuşmuşlar?
Uşak... Manisa... İzmir... Diğer illerle yapılan konuşmalar.
Karşılıklı... Kimler ne söylemişler?
Öte yandan İsmet İnönü'nün damadı Metin Toker'in başyazarlığını yaptığı Akis dergisi, idam kararlarını yolunu açan çirkin kampanyasının sözcülüğüne soyundu.
27 Nisan 1960 tarihinde 300. sayısını yayınlayan Akis'in, Demokrat Pari hükümeti tarafından kurulan Tahkikat Komisyonu'nun tahkikat encümenlerine verdiği yetki vasıtasıyla 1 ay süreyle yayını durdurulmuştur. 301. sayısı 27 Mayıs darbesinden 3 gün sonra yayınlanmış ve kapağında yine Menderes'e yer verilmiştir. Ancak bu kez Menderes'in fotoğrafının üzerine çarpı işareti konulmuş, "Sabık Başbakan" ve "eden bulur" ifadeleri kullanıldı.
5 Haziran 1960 tarihli sayıya baktığımızda darbeyi gerçekleştiren Cemal Gürsel'in fotoğrafı konulmuş ve "milli kahraman" ifadesi kullanıldı.
20 Temmuz tarihli sayıda ise Celal Bayar'ın fotoğrafı arkasında "darağacı" çizilmiş, "cürüm ve ceza" ile "kaybeden kumarbaz" ifadelerinin kullanıldığı görüldü.
7 Eylül tarihli sayıda, üzerinde DP yazan bir tabela olan kapıya vurulmuş asma kilit çizilmiş, "bir partinin sonu" ifadesi yazıldı.
17 Ekim tarihli sayının kapağında yine Menderes'e yer verilmiş, "hesap saati" ve "düşüklerin başı" ifadeleri kullanıldı.
21 Ekim sayısında Bayar ve Menderes'in sanık kürsüsündeki fotoğrafları yan yana konularak, "yerlerini buldular" ve "suçlular" ifadeleri kullanılarak yayınlandı.
24 Ekim tarihli sayının kapağındaysa Bayar, Menderes ve Koraltan'ın fotoğrafları kullanılarak "sanık ayağa kalk" ve "cinayet şebekesi" ifadeleri görülmektedir.
Derginin başyazarı Toker yazılarında darbe güzellemesi yaparak, yapılan müdahaleyi mucize olarak nitelendirmişti. Toker, millet iradesine darbeyi "ordunun vazifesi" olarak köşesine taşıdı.
Toker yazısında, Türk ordusunun tam zamanında müdahil olduğunu belirterek, 27 Mayıs'ın gayri meşru iradeyi yıkarak fiili bir idare kurduğu öne sürdü.
Toker ve başyazarlığını yaptığı dergi ile birlikte dönemin medyası Yassıada'da yürütülen hukuksuz mahkemenin kararlarını meşrulaştırma görevlerini süreç boyunca sürdürdü.