FİDAN'IN VERDİĞİ BİLGİ
O akşam Güneydoğu'da başlatılacak yeni bir operasyon için toplantı hâlindeydik. Emir astsubayım, MİT Müsteşarı'nın görüşmek istediğini söyledi. Hakan Bey (Fidan) Kara Havacılık Komutanlığı'nda görevli bir pilot binbaşının MİT'e gelerek bu akşam helikopterlerle uçuş yapacaklarını, sonrasında MİT Müsteşarı'nı alacaklarını söylediğini iletti.
Genelkurmay Başkanı'na durumu anlattım. "Ne yapalım?" dedi. "MİT Müsteşarı'nı Genelkurmay'a çağıralım" dedim. "Aklımıza 17-25 Aralık ve 7 Şubat MİT krizi geldi. O zaman yapamadıklarını şimdi mi yapmaya çalışıyorlar?" diye düşündük. Genelkurmay Başkanı'nın emriyle Hava Kuvvetleri Harekât Merkezi'ni aradım. Şimdi tutuklu olan subaya "Şu andan itibaren Türk hava sahasındaki bütün uçuşlar yasaklandı. Havada olanlar derhal yere inecek" diye emir verdim. Kara Kuvvetleri Komutanı Salih Zeki Çolak'a "Kara Havacılık Komutanlığı'na git, olumsuz bir durum görürsen derhal gerekeni yap", o zamanki 4'üncü Kolordu Komutanı Metin Gürak Paşa'ya da "Zırhlı Birlikler Okulu'na git, oradan dışarı tek bir tank çıkmayacak" emri verildi.
TASFİYE LİSTESİ HAZIRLANIYORDU
Hain darbe girişimi öncesinde Yüksek Askeri Şûra hazırlıkları devam ediyordu. Tespit ettiğimiz 123 FETÖ'cü general/amirali Cumhuriyet tarihinde görülmemiş şekilde emekli etmek için liste hazırladık.
Listeden, içimizdeki hainler vasıtasıyla haberdar oldular. FETÖ'cü alçaklar o akşam, "Bizim plan anlaşıldı, çok ivedi harekete geçmemiz lazım, gece üçe kadar bekleyemeyiz" diye düşündüler.
ERGENEKON KUMPASI
Ergenekon kumpasında çok kıymetli, özel yetişmiş personelimizi kaybettik ve bunun acısını daha sonra çok çektik. Onları kaybettiğimiz için FETÖ'cü alçak ve hainler yönetimde kendilerine alan açarak şans bulmaya başladılar. Hepsi, yüzde yüz FETÖ operasyonuydu.
DÜŞMANA BİLE YAPILMAZ
Saat 21.25 civarında makam odama büyük bir bağırış ve çağırışla yüzleri maskeli, kıyafetlerinden özel kuvvetler mensubu olduğunu anladığım 10-12 kadar darbeci girdi. "Yat" emrine uymayıp bir tanesini yere fırlatınca hepsi üzerime çullandı ve boğuşma yaşandı. Türk askerinin, düşman askerine dahi yapmayacağı muamele ile karşılaştım.
İstanbul'da kursta olması gereken emir subayım ise sivil kıyafetle içeri girdi. Alaycı bir şekilde "Meraklanmayın komutanım, tatbikat yapıyoruz" dedi. O haini orada gördüğüm an bu işin ne olduğunu anladım.
"EMİR SUBAYININ ÖLDÜRÜLMESİ KIRILMA NOKTASIYDI"
Gözlerimi ve ellerimi bağlayarak beni zorla bir araca bindirdiler. Kısa süre sonra, aracın önünde oturan kişinin "Kapıyı aç, ateş ederim!" diye bağırması üzerine sesinden emir subayım olduğunu ve nizamiyeye geldiğimizi anladım.
Karşılıklı bağrışmalar sonrası birkaç el ateş sesi geldi. Hain emir subayım öldü. Odamdan beni sürükleyerek çıkardıkları zaman personelden biri nizamiyeyi arayarak, "Yaşar Paşa'yı kaçırıyorlar, sakın çıkarmayın" demiş.
Genelkurmay Muhafız Tabur Komutanı Yarbayımız; aracın kaputuna yatarak çıkmasına müsaade etmeyeceğini söyledi.
Hain emir subayı, kahraman yarbayımızı ateş ederek ağır yaraladı. Bunu gören Muhafız Taburu'ndan üsteğmen evladımız hain emir subayını vurarak öldürdü. O gece beni infaz etmekle görevlendirilen emir subayının öldürülmesi kırılma noktalarından birisiydi.
Bir müddet bekledikten sonra helikopterle bilmediğim bir yere götürüldüm. Odaya hapsedildim. F-16'ların seslerini duydum. Darbecilerin merkezi Akıncı Üssü'nde olduğumuzu anladım. Darbenin silahlı, fiili ayağını başlatmak için benim alınmamı beklemişler.
İNSANİ MUAMELE YOKTU
Gece boyu bir odada ellerim ve gözlerim bağlı kaldım. Bütün ömür boyu yaşadıklarımı gün gün, saat saat hepsini yaşayarak sabahı getirdim. İnsani hiçbir muamele yoktu. Sabaha karşı bomba seslerini duydum. Hainler uçakları bir daha kaldıramasınlar diye bizimkilerin Akıncı Üssü'nün pistini bombaladıklarını düşündüm.
HER ŞEYİ BİLEN BENDİM
16 Temmuz sabah saatlerinde hapsedildiğim odanın kapısı açıldı ve "Vay, Yaşar'ım" diye bir ses duydum. Havacı Akın Öztürk'tü. Daha sonra görüntüleri izlediğimizde, kelepçeli olduğum bir ortamda serbestçe geziyor, emirler veriyor, bulunduğum odanın koridorunda sabaha kadar tur atıyor. Kelepçelerimi ve gözümdeki bandı açtırdı, ailemle konuşturmayı teklif etti.
Öztürk'ün karşı taraftan olduğunu anladım. Bulunduğumuz olay ve ortamdaki özgürlüğü ilginçti. Bizim taraftan olsaydı, benimle aynı durumda olması gerekirdi. Ailemle telefon görüşmesi teklifine karşı yerimden kalkmadım.
Telefona doğru gitsem, bir senaryonun parçası olarak "Kaçıyordu, vurduk" der geçerlerdi. Onlar için problem bendim. Bunların asıl yüzünü, her şeyi bilen tek bir adam var. O da benim.
EŞİME ÖLDÜĞÜMÜ SÖYLEMİŞLER
Odanın öteki ucundaki sabit telefonla evimi aradılar. Oturduğum yerden seslenerek eşime iyi olduğumu söyledim. Beni kaçırdıkları gece eşime, "Yaşar Paşa'yı vurdular, öldü!" demişler. Sabaha kadar eşim benden haber alamadı.
Bakan Güler, "FETÖ ile mücadele Sayın Cumhurbaşkanımızın dik ve dirayetli duruşu sayesinde kesintisiz devam ediyor. TSK olarak bu konuda ne bir kişiye acıdık ne de kimsenin gözünün yaşına baktık. Bundan sonra da Milli Savunma Bakanlığı olarak tespit edilen bilgi ve belgeler ışığında FETÖ ile mücadelemiz, büyük bir hassasiyetle ve tavizsiz şekilde yürütülecektir" diye konuştu.
"HALKIMIZ GEÇİT VERMEYECEKTİ"
Güler, "FETÖ'cü hainlerin, şayet başarılı olsalardı Güneydoğu'daki sınırları terör örgütü PKK'ya, Suriye'deki sınırımızı da PKK/YPG'ye açacaklarından en ufak bir şüphem yok. FETÖ elebaşını ülkemize getireceklerdi. O gece tarihi değiştiren halkımız her ne olursa olsun bu hainlerin başarılı olmasına geçit vermeyecekti" dedi.