Dünya koronavirüsten sonra yeni bir salgının alarmında. Afrika kıtasında görülen ve maymun çiçeği olarak bilinen MPox virüsü hakkında DSÖ acil durum ilan etti.
Dünya koronavirüsten sonra yeni bir salgının alarmında. Afrika kıtasında görülen ve maymun çiçeği olarak bilinen MPox virüsü hakkında DSÖ acil durum ilan etti.
Sağlık Bakanlığı'nın açıklamasına göre Türkiye'de maymun çiçeği virüsü henüz görülmedi. Peki maymun çiçeği virüsünün belirtileri neler? Nasıl bulaşır? Sağlık Bakanlığı konuyla ilgili geniş bir rehber hazırladı.
İlk belirtiler arasında ateş, baş ağrısı, şişlikler, sırt ağrısı ve kas ağrıları yer alıyor.
NASIL BULAŞIR?
Mpox, enfekte kişiyle yakın temas yoluyla insandan insana yayılıyor. Cinsel ilişki, cilt teması ve enfekte kişinin yakınında konuşmak veya nefes almak da buna dahil.
Virüs açık yaralar, solunum yolu ya da gözler, burun veya ağız yoluyla da bulaşabiliyor.
Virüsn bulaştığı çarşaf ve nevresim, giysiler ve havlular gibi nesnelere dokunarak da hastalık yayılabiliyor.
Maymun Çiçeği virüsünden çiçek aşısının koruduğu açıklandı.
ÇİÇEK AŞISI NEDİR?
Yüzyıllardır bilinen ve geniş yayılımı ile bulaşıcı bir hastalık olan çiçek hastalığı, öldürücü hastalıklar arasında bulunur. İnsandan insana solunum yolu ile bulaşan ve Variola virüsünün oluşturduğu çiçek hastalığına karşı bulunan çiçek aşısı ise tarihteki ilk aşı olarak bilinir. İnsanlık sağlığı adına büyük bir ilerleme olarak kabul edilen çiçek aşısı, canlı bir virüs aşısıdır. Aşının içeriğinde Variola virüsü değil, Vaccinica virüsü kullanılır.
Çiçek aşısı genellikle su çiçeği aşısı ile karıştırılır. Ancak bu iki hastalık ve aşı birbirinden farklıdır. Çiçek hastalığında görülen kabarcıklar irinli ve derindir. Çiçek hastalığında görülen döküntülerin hepsi aynı yaşta yani tek tiptir. su çiçeğinde ise farklı tipte döküntüler aynı anda görülür. Çiçek hastalığındaki kabarcıklar ve cilt döküntüleri vücudun birçok yerinde ortaya çıkarken, su çiçeği hastalığında çıkan kabarcıklar çiçek hastalığına göre daha yüzeyseldir ve genellikle gövde kısmında görülür.
ÇİÇEK AŞISI VE TARİHÇESİ
Çiçek aşısının tarihi çok Osmanlı'ya kadar dayanıyor.
Osmnalı İmparatorluğu döneminde İstanbul'a gönderilen İngiltere büyükelçisinin eşi Leydi Mary Montagu'nun, 1717-1721 yılları arasında ülkesine yazdığı mektupta İstanbul'da çiçek hastalığına karşı aşı yapıldığını anlattığı ortaya çıktı.
Osmanlı'da modern tıbbın öncülerinden Şanizade Mehmed Ataullah Efendi ise ilk modern aşı yöntemini kullanarak çiçek aşısını üretmeyi ve etkin şekilde uygulamayı başarmıştır.
Şanizade'nin bu çalışmaları Osmanlı Devleti'nin 19. Yüzyıldaki siyasi çalkantılı yıllarına denk gelince son çeyreğine kadar beklemek zorunda kalır.
OSMANLI'NIN AŞI HASSASİYETİ
Aşı üretim çalışmalarında olan bir diğer isim ise Louis Pasteur. Pasteur, çiçek aşısı çalışmalarına devam edebilmek için dönemin devlet başkanlarına yazar. Yazının kendisine ulaşmasının ardından II. Abdülhamid, Pasteur'un çalışmalarını İstanbul'da yürütme koşuluyla Osmanlı'nın kendisine yardım yapacağını söyler. II. Abdülhamid'in teklifi Pasteur tarafından kabul görmeyince ikinci bir teklif daha yapılır. Mecidiye Nişanı ile birlikte 10.000 altın (bazı kaynaklarda 800 lira olarak geçer, dönemin İstanbul'unda yaklaşık 180-200 ev parası karşılığı) yollanır, aynı zamanda Osmanlı'dan üç kişinin de yanında asistan olarak yetiştirilmesi istenir.
Böylece 1886 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane'den müderris Alexander Zoeros Paşa'nın başkanlığında, Kaymakam (Yarbay) Dr. Hüseyin Remzi ve Kaymakam (Yarbay) Veteriner Hüseyin Hüsnü Beylerin gönderilmesine karar verilir. Daha sonra bu ekip, hem kuduz hem de çiçek aşısı üretmek üzere Osmanlı'ya geri döner.
İLK ÇİÇEK AŞISI ÜRETİM MERKEZİ
1892'de ilk Çiçek Aşısı Üretim Merkezi (Telkihhâne-i Şâhâne) Miralay Hüseyin Remzi Bey tarafından kuruldu.
Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında zor koşullar altında dahi hayvan ve insan aşıları üretilmeye devam edildi. İstanbul'un işgali sonrasında aşı merkezi önce Eskişehir, daha sonra da Kırşehir'e taşındı. Aynı dönemde Afyon'da çiçek aşısı üretimine devam edildi. Erzurum'daki serum laboratuvarı, Rus işgali sırasında Halep, Niğde, Sivas ve Erzincan'a taşındı. Kastamonu'da da aşı üretimi yapıldı. Benzeri üretim Cumhuriyet döneminde de devam etti.
1980'DE DURDURULDU
Türkiye'de son vaka 1957'de görülüyor, dünyada ise son vaka 1972. Daha sonrasında DSÖ "Çiçek hastalığı bitmiştir" açıklaması yapınca aşılama da durduruluyor.
Çiçek aşısı biyolojik silah olarak da kullanılabileceği için tüm ülkeler arasında üretmemek ve eldeki tüm aşıları imha etmek üzerine bir anlaşma yapılıyor.
1980 yılında da Türkiye'de çiçek aşısı uygulaması durduruluyor.
Artık halka rutin çiçek aşısı yapılmasa da aşı biyoterörizm, biyolojik savaş ve mpox'a karşı korunmak için hala üretilmektedir.