İstanbul Bahçeşehir'de 2009 yılında Münevver Karabulut'u öldüren Cem Garipoğlu'nun 2014 yılında cezaevinde intihar ettiği açıklanmıştı.
Ölen kişinin Cem Garipoğlu olup olmadığı yönündeki iddialarıyla Karabulut ailesi, avukatları Rezan Epözdemir aracılığıyla "fethi kabir" işlemi yapılmasını talep etmişti.
Hem Karabulut hem de Garipoğlu ailesi tarafından "Mezar açılsın, kamuoyu vicdanı rahat etsin" talebi yanıt buldu, Cem Garipoğlu'nun mezarının 3 Ekim 2024 günü açılması kararlaştırıldı.
Garipoğlu'nun Karacaahmet Mezarlığı'nda bulunan mezarı dün açıldı.
PARÇALAR ALINDI
Olay yeri inceleme ekipleri kameralarla mezarın açılma anını kayıt altına almaya başladı. Polis ekipleri mezarın çevresine branda çekti. Görevliler mezarın yanına tabut getirdi ve mezardan Adli Tıp Kurumu'na götürülmek üzere Cem Garipoğlu'na ait olduğu iddia edilen tüm kemik parçaları alındı. Kemik parçaları Adli Tıp Kurumu'na götürüldü. 1 hafta 10 gün içinde raporun hazırlayarak savcılığa teslim edilmesi bekleniyor.
GARİPOĞLU'NUN MEZARINDA NAYLON POŞET ŞÜPHESİ
10 yıllık düğümü çözmek için Adli Tıp Kurumu'ndan gelecek sonuç beklenirken konuyla ilgili bir son dakika gelişmesi yaşandı. Karabulut ailesi avukatı Rezan Epözdemir, Cem Garipoğlu'nun dün gerçekleştirilen fethi kabir işlemi sırasında mezarından 30x30 cm boyutlarında düğümlü bir poşet çıktığı iddiasıyla Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na başvurarak şüpheli poşetin araştırılmasını talep etti.
"KEMİKLER VE KAFATASI DAĞINIK ŞEKİLDE DURUYORDU"
Avukat Epözdemir talep dilekçesinde, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nca tutulan tutanakta da yer aldığı üzere fethi kabir işlemi sırasında mezarın iki katlı olduğunu, ilk katının boş olduğunu, kaldırılan beton tabakaların altında kemik örneklerinin bulunduğunu, tüm kemiklerin dağınık yani serbest vaziyette olduğunu, kemik bütünlüğünün olmadığını, kefen ve cesedi çevreleyen bir bezin bulunmadığını belirtti. Sabah'ta yer alan habere göre, dilekçede özellikle mezarda 30x30 santimetre büyüklüğünde düğümlü bir poşet bulunduğunu ve tutanaklara geçtiğini vurguladı.
"KEMİKLER ŞÜPHELİ POŞETLE SONRADAN KONMUŞ OLABİLİR"
Kemik parçaları ve kafatasının toprak üzerinde dağınık şekilde görüldüğünün ve mezarın değişik yerlerinde olduklarının altı çizilen dilekçede, "Şüpheli naylon poşetin hangi koşullarda ve hangi amaçla mezarın içirisinde bulunduğu tarafımızda anlaşılamamaktadır. Naylon poşetin mezarın içinde bulunması, incelemeye esas alınacak olan kemiklerin ve kafatasının sonradan bir poşet vasıtasıyla mezarın içine konulduğuna dair derin şüphe ve kuşku uyandırmaktadır" ifadeleri yer aldı.
KARABULUT AİLESİ AVUKATINDAN "EL KOYMA VE İNCELEME" TALEBİ
Avukat Rezan Epözdemir, Silivri Cumhuriyet Başsavcılığı'na sunduğu talep dilekçesinde söz konusu fethi kabir işlemi sonrası tutulan tutanakta da yer alan şeffaf naylon poşete adli makamlarca el konulmasını, ayrıca poşet üzerinde parmak izi ve DNA örnekleri başta olmak üzere gerekli biyolojik incelemelerin, delillerin karartılması şüphesi de göz önünde bulundurularak evleviyetle yapılmasını istedi.
"CESET BÜTÜNLÜK ARZ ETMİYOR"
Karabulut Ailesi'nin avukatı Dr. Rezan Epözdemir, "Mezarlık iki parça halindeydi. Üst kısım boş, alt kısımda ceset vardı, bütünlük arz etmiyor. Kemikler var, kafatası var ama kefen ve steril bez yoktu. Şöyle bir müspet tarafı var. Çok su alan bir bölge olmadığı için incelemeler sağlıklı yapılacaktır diye düşünüyoruz" dedi.
"MİNAREYİ KALAN KILIFINI UYDURUR"
Münevver'in babası Süreyya Karabulut, katilin mezarının açılmasıyla ilgili Posta'dan Alev Gürsoy Cimin'e konuştu. Karabulut, "Çok geç kalındı. 10 yıl dile kolay. Keşke daha erken olsaydı. Kızıma olan borcumu ödüyorum. Herkesin kafasındaki soru işareti bitsin. 'Minareyi çalan kılıfını hazırlar' ama ben devletime güveniyorum. Hadi bizi kandırdılar devleti kandıramazlar. Dilerim gerçeği buluruz. Dilerim orada yatan gerçekten odur" dedi.
UZMAN İSİM DEĞERLENDİRDİ
Uzman isimler kefenin olmamasına dair önemli değerlendirmelerde bulundu.
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Nevzat Alkan, kefenin bulunamaması üzerine, "Kullanılan kefen, cenazeden sızan organik içeriğin de etkisiyle oldukça kolay bir şekilde doğaya karışır ve 10 yıl sonra yapılan mezar açma işleminde tespit edilemez. Otopsi işlemi yapıldığı için söz konusu kefene çok yoğun vücut içeriğinin geçmesi beklenir bir durumdur" dedi.
Garipoğlu'nun hücresinde intihar etmesinin ardından otopsiye giren Prof. Dr. Sermet Koç ve Cumhuriyet Savcısı Metin Arda Habertürk yayınında olaya ilişkin konuştu.
O dönem aileden alınan örneklerle yapılan DNA incelemelerinin, Garipoğlu'nun kimliğini doğruladığını anlatan Koç, iple boğulma iddialarını da yalanladı.Garipoğlu'nun başına poşet geçirip, kendini havasız bırakarak bayıldığını ve ölümün de böyle gerçekleştiğini söyleyen Koç, otopside kamera kaydı yapıldığını ve fotoğraflar çekildiğini de anlattı.
YILLAR SONRA İLK KEZ KONUŞTU
Garipoğlu'nun ölümüne ilişkin dönemin Silivri Cezaevi'nden sorumlu Cumhuriyet Savcısı Metin Arda ise intiharın ardından yıllar sonra ilk kez konuştu. Arda, intiharın sabah sayımını yapan personel tarafından fark edildiğini söyledi.
Haberi almalarıyla birlikte kurum müdürüyle beraber koğuşa gittiklerini anlatan Arda, savcı gelene kadar Garipoğlu'nun başındaki poşete hiç dokunulmadığını ifade etti.
Garipoğlu'nun ellerinin serbest halde olduğunu, havasız kaldığında can havliyle poşeti neden yırtmadığını olay yerinde görevli Adli Tıp personeline sorduğunu anlatan Arda, "Uyuşma ve baygınlık diye anlattı bana." ifadesini kullandı.
İLK O YÖNTEMİ DENEMİŞ
Eski savcı Metin Arda, Cem Garipoğlu'nun başına poşet geçirmeden önce başka yöntemleri denediğini de söyledi. Arda, "Pencerede ip kalıntısı vardı. Onu bir denemiş. Onda sanırım cesaret edememiş olabilir. Bu poşet yöntemini denemiş." ifadelerini kullandı.
NELER OLMUŞTU?
17 yaşındaki lise öğrencisi Münevver Karabulut'un 2009'da Cem Garipoğlu tarafından başı kesilerek öldürülmesi Türkiye'yi sarsmıştı. Katil Cem Garipoğlu, olaydan sonra kaçmış ve 197 gün sonra teslim olmuştu. 2011'de 24 yıl hapis cezasına çarptırılan Garipoğlu'nun, Silivri Cezaevi'ndeki tek kişilik hücresinde 2014'te başına poşet geçirip çamaşır ipiyle boğazını sıkarak intihar ettiği açıklanmıştı.