İstanbul'da yenidoğan bebekleri anlaşmalı oldukları hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan Yenidoğan Çetesi bugün hakim karşısına çıktı.
DOSYADA 47 ŞÜPHELİ VAR
Bebek katilleriyle ilgili soruşturmanın tamamlanmasının ardından iddianame hazırlanmıştı.
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlananan iddianame sonrası ölen 10 bebek maktul, 5 kişi müşteki, SGK İstanbul İl Müdürlüğü suçtan zarar gören, 19 hastane ve sağlık şirketi malen sorumlu, 47 kişi ise şüpheli olarak dosyada yer almıştı.
Yenidoğan çetesine yönelik davada, Hakan Doğukan Taşçı’nın ve avukatının savunmasının ardından mahkeme, duruşmanın ilk celsesinin ikinci oturumunun yarın devam etmesine karar verdi. Duruşma yarın saat 10.00’da devam edecek.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Bakırköy Adliyesi Konferans Salonu’nda görülen duruşmada savunma yapan hemşire olan tutuklu sanık Hakan Doğukan Taşçı, “27 yaşımdayım, 10 yıldır bu sektörde çalışıyorum. Hiçbir şekilde bir çocuğun zarar görmesini isteyecek şekilde hareket etmedim. Çok ufak miktarlarda komisyonlar alıyordum. Ben hiçbir örgüte üye değilim, bir örgüte yardım etme kastıyla hareket etmedim. Bu olayla ilgili gerekli yerlere şikayetlerimi de yaptım. Bir çocuk öldüğünde kendim bizzat şikayet ettim ama gereklilikler yerine getirilmedi. Bu durumdan şikayetçiyim. Üzerime atılı suçlamaları kabul etmiyorum. Bebekleri iyileştirmek için uğraşmışken birçok suçtan tutuklanıyorum. Bu nasıl olabiliyor? Benim ismim bebek katiline çıkıyor, psikolojim bozuldu. Bu mahkeme salonundaki çoğu kişi bebekler ölsün istemez, bu durumdan kazanç sağlamaz” dedi.
Hemşire olarak görev yapan Hakan Doğukan Taşçı savunma yapmaya başladı. Hakkındaki suçlamaları kabul etmediğini belirten Taşçı, "Hasta 3 günlük entübe ise SGK daha fazla para öder. O yüzden SGK'dan para almak için daha fazla entübe yazıyorduk." dedi.
'HAKKIMDAKİ SUÇLAMALARI KABUL ETMİYORUM'
Taşçı savunmasında, "Doktor istemi olmadan ilaç istediğim yönündeki iddia doğru değil, talepleri de kabul etmiyorum. Sağlık meslek lisesi mezunuyum ve 10 yıldır yenidoğan bebek ünitesinde çalışıyorum. Hakkımdaki suçlamaları kabul etmiyorum. Birinci hastanesine başladım. 5-6 ay orada çalıştım sonra Florya Hastanesinde başladım sonra tutuklama oldu. Diğer sanıklardan, hepimiz sağlık sektöründe olduğumuz için çoğumuz birbirimizi tanıyoruz. Whatsapp grubu bile var sağlıkla ilgili. Can Polat yıldırımı Reyap Hastanesinden tanıyorum. Ceylan Çetin'i tanımıyorum. Deniz Korkmaz’ı tanıyorum kendisi arkadaşım olur. Fırat Sarı'yı Reyap Hastanesinden tanıyorum. Evrak üzerinde daha fazla para alınmak için oynamalar yapılıyor. Her sene bu hastaneler denetleniyor. Benim bir kuruş fazla para kazandığım yoktur. Yoğun bakımda gece bilakis doktor durmuyor. Acil müdahale olması gerektiğinde biz müdahale ediyoruz. Etmediğimiz zaman da 'Sen nasıl müdahale etmezsin' diyerek suçlamalar var dosyada" ifadelerini kullandı.
"FIRAT SARI KOMİSYONU KENDİSİ ALIYOR"
Taşçı, "Her hastane sahibi para kazanmak ister. 20 hastadan bahsettikleri, daha fazla para kazanmak istedikleri için Fırat Sarı'dan bahsediyorlar. Sevkiyatı yapılan bebek, sevkiyatı doktor Sarı'nın yaptığını biliyorum. Yoğun bakımdan birimim gelene kadar kayıt açılmayacağını söyledim. Aileden fazla para alınma muhabbeti oldu. Fırat Sarı aileye, total fiyat 30 bin TL demiş hastaneye 20 bin lira ödüyor komisyonu Sarı, kendisine alıyor. Olay duyulduğunda Fırat Sarı, 'Olay üzerime kalmasın, hastane yönetimi duymasın' şeklinde talimat verdi. 'Ölürse başımıza sıkıntı olacak' mesajlaşmalarına karşı şunu söylemek isterim, gelen hasta bebek yabancı uyrukluydu ve doğuştan kalp rahatsızlığı vardı. Bu nedenle, hastanın sevk edilmezse öleceğini belirttim. Mesajlaşmada bu durumdan bahsediyordum. Denetim sırasında kimseden emir ve bir talimat almadım. Orada arkadaşımla sohbet ediyordum olay bu şekilde" dedi.
"İLAÇLAR DOLAPTA BİRİKİYORDU HASTAYA VERİLMİYORDU"
Taşçı savunmasında "Buradan kafamıza göre bir hasta listesi belirledik, 'Bu çocuk nasıl birşey' mesajı üzerine, basamak listesi hasta şablonu ve kötü hasta şablonu var bizden yazılı istemiyorlardı bunlar gerçeğe aykırıydı. Biz sadece çarşaf liste yapıyorduk. SGK'ya bildirmiyorduk. Hasta 5 günlük entübeyken 10 günlük gösterilmiş. Hasta 3 günlük entübe ise SGK daha fazla para öder. O yüzden SGK’dan para almak için daha fazla entübe yazıyorduk. Bebeklerin kullandığı bir ilaç. Akciğer gelişimi sağlamak için kullanması gerekiyor. Bu ilaçların fazlalığı oluyordu. Bu ilaçları hastaya vermemek gibi birşey olmuyordu. Bu ilaçlar için SGK 9 bin 500 lira ödeme yapıyor. Toplu alınca daha fazla para kazanıyor hastane. Bu ilaçlar dolapta birikiyordu, hastaya verilmiyordu. İlaçların çöpe gideceğine satılması konusunda Fırat Sarı ile konuştuk. Hasan, hastaneden paraları topluyordu biz de satışları yapıyorduk. Reyap Hastanesi, TRG Hastanesinden alındığını söyleyebilirim ama özellikle şu kişiden alınıyordu diyemem. SGK’yı dolandırmak gibi bir amacım yok cümlelerini de kullandı. Şablonlar varsa ben hemşireye sadece çarşaf listesi yazarım. Aile, doktor ya da muhatap bulamayınca, aileye kendimizi doktor olarak tanıtıyorduk bilgi veriyorduk." ifadelerine yer verdi.
"BORÇ YÜZÜNDEN ÖLEN ÇOCUĞUN NAAŞI VERİLMEDİ"
Mahkeme başkanının, "14 hastam var. Biraz hasta mı beklesek diye konuşmuşsun" sözü üzerine, Taşçı, “Bekleyen kişi ben değilim. Birim sorumlusu olduğum için söylüyorum. Yoğun bakıma bir hasta geldiğinde, aileye doktor olmadan bilgi veriyordum. Aile de bana doktor diye hitap ediyordu. Ben de doktor değilim demiyordum. Türkmen hastaydı. 500 bin lira ameliyat parası vardı. Aile, para olmadığı için ameliyatı kabul etmedi. Bir hafta yaşardı, ama şans eseri 1 haftadan fazla yaşadı. Hastanın kullandığı ilaçlar ve hastane yönetimiyle Fırat Sarı, ‘Bu çocuk zaten ölecek, bu kadar ilaç kullanmaya ne gerek var?’ dedi. Ancak 44 gün yaşadı. Çocuk öldükten sonra, çocuğun babaannesi aradı, ‘Bebeğin naaşını vermediler’ dedi. İçeride ödeme olduğunu, ödenmedikçe naaşını vermeyeceklerini söylediler. Ben de şok oldum, hastane yönetimiyle konuştum ve onlara yardımcı oldum. Çocuğun naaşını verdiler." dedi.
Mahkeme başkanı, baroların davaya doğrudan katılma taleplerini reddetti. İddianamede isimleri yer almayan mağdur ailelerin davaya katılma talepleri de reddedildi. Hemşire olarak görev yapan sanık Hakan Doğukan Taşçı savunmasında, "Savunmamı yapacağım. Öncelikle tutuklandıktan sonra kendimi bizzat yaptığım bir iki işlemi söyledim kabul ettim. Soruşturmanın başından itibaren tüm dürüstlüğümle cevap verdim. Üstüme atılı suçları kabul etmiyorum." ifadelerini kullandı. Savunmaların alınmasına devam ediliyor.
Kimlik tespitiyle başlanan duruşmada tutuklu sanık Fırat Sarı, bekar ve 2 çocuk sahibi olduğunu belirtti. Klinik doktorluğu yaptığını anlatan Sarı, aylık gelirini ise 400 bin lira olarak beyan etti.
Ambulans şoförü tutuklu sanık Gıyasettin Mert Özdemir, evli ve çocuk sahibi olduğunu, aylık gelirinin 40 bin lira tuttuğunu bildirdi.
Mahkeme başkanı, sanıkların kimlik tespitinin tamamlanmasının ardından, mahkemeye yeni gelen belgeleri okudu.
Bu esnada izleyici sıralarında oturan avukat Ömer Kavili, belgelerin içeriğinin okunmamasının usule aykırı olduğunu söyledi.
Mahkeme başkanının, izin alınmadan konuşulmaması uyarısında bulunması üzerine tartışma yaşandı.
Mahkeme başkanı polislere, avukatın salondan çıkarılması talimatını verdi.
Kavili'nin salondan ayrılmasının ardından mahkeme başkanı, izin almadan konuşulmaması uyarısını tekrarladı.
DURUŞMADA TEKNİK ARIZA
Duruşmaya SEGBİS'te yaşanan teknik arıza nedeniyle 45 dakika ara verildi.
İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davada ilk duruşma devam ediyor.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu, 8'i kadın 22 tutuklu sanık, 19 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davada ilk duruşma yapılıyor.
BAZI SANIKLAR SEGBİS İLE KATILIYOR
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince konferans salonunda görülen duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu, 8'i kadın 22 tutuklu sanık, 19 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
Duruşmada, HÜDAPAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ, TBMM Adalet Komisyon Üyesi ve AK Parti İstanbul Milletvekili Şengül Karslı, TBMM Adalet Komisyonu Üyesi ve CHP İstanbul Milletvekili Turan Taşkın Özer, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu ile bazı baro başkanları, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları ile bazı siyasi partilerin temsilcileri ve çok sayıda avukat yer aldı.
Mahkeme başkanı, salon şartlarının yetersiz olması sebebiyle TBB Başkanı Sağkan'ın müşteki avukatlarının bulunduğu sıradan kalkarak izleyiciler kısmına geçmesini istedi.
Bu talebe tepki gösteren avukatlar ile mahkeme başkanı arasında tartışma yaşandı.
Tartışmanın büyümesi üzerine heyet salondan ayrıldı.
Bir süre sonra heyetin salona dönmesiyle duruşma başladı.
Mahkeme başkanı, duruşmaya gelen baro başkanlarının isimlerinin zapta geçirileceğini belirterek, onlar adına Sağkan ile Kaboğlu'na söz verilmesine karar verdiklerini kaydetti.
Duruşma, kimlik tespitinin yapılmasıyla devam ediyor.
19 özel hastanenin iddianamede yer aldığı davada sanıklar hakkında 17 bin yıl hapis cezası isteniyor.
Diğer yandan basın mensupları ve mağdur aileler duruşmanın görüleceği salonun dışındaki bekleyişini sürdürüyor. Aileler zaman zaman "Aileler içeri" sloganları atıyor. Savunma avukatları da salona girmek için beklemeye devam ediyor. 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığı davada 20 sanık daha duruşma salonuna getirildi. Salonda yaklaşık 500 kişinin bulunduğu ifade ediliyor.
İddianamede Fırat Sarı ve İlker Gönen hakkında 10 kez "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve 11 kez uygulanmak üzere "resmi belgede sahtecilik" suçlarından toplam 177 yıl 6 aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep edildi.
Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "ihmali davranışla kasten öldürme", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis cezası istendi.
Dosyada bulunan diğer sanıklar için de benzer suçlardan hapis cezaları talep edildi.
MAL VARLIKLARINA EL KONULSUN TALEBİ
İddianamede, ayrıca, malen sorumlu olarak belirtilen hastaneler ve hastanelerin bağlı olduğu şirketler lehine 'dolandırıcılık' suçu işlenerek maddi menfaat temin edildiğinden, tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, hastanelerin ve şirketlerin kapatılıp, mal varlıklarına el konulması talep edilmişti.
Mağdur ailelerin açıklamaları yürek burktu!
BEBEK SAĞLIĞINI PARA İÇİN HİÇE SAYDILAR
1399 sayfalık iddianamede Medisense Sağlık Hizmetleri Şirketi sahibi olan örgüt lideri Dr. Fırat Sarı ile örgüt yöneticisi Dr. İlker Gönen'in birlikte hareket ederek, hastane koşullarını hiçe sayarak bebek hastaların hayatı pahasına anlaşmalı olduğu hastanelere usulsüz yöntemlerle sevk ettirdikleri tespiti yapılmıştı.
Çetenin bebek hastaların uzun süreli yatış işlemi üzerinden SGK'dan milyonlarca lira gelir ettikleri belirlenmiş ve yabancı uyruklu bebek hasta yakınlarının mağduriyetinden faydalanarak örgüt üyesi hemşireler aracılığı ile hasta yakınlarından piyasa fiyatının üstünde tedavi masrafları alıp, kamu kurumunu aracı kılmak suretiyle dolandırıcılık yaptıkları ileri sürülmüştü.
Solunum tedavisinde kullanılan bazı ilaçları bebekler üzerinde kullanışmış şekilde göstererek ilaçları üçüncü kişilere sattıkları belirlenmişti.
5 GÜN BOYUNCA DEVAM EDECEK
İddianamenin kabul edilmesinin ardından çoğu sağlık çalışanı olan 47 sanık bugün Bakırköy 22'nci Ağır Ceza Mahkemesi'nde hakim karşısına çıkacak. 5 gün sürecek duruşmada iddianamenin okunmasının ardından sanıkların savunması alınacak. Soruşturma kapsamında, çetenin anlaşmalı olduğu birçok hastanenin faaliyeti durdurulmuş ve tabelaları sökülmüştü.
"YENİDOĞAN ÇETESİ" NELER YAPTI?
İddianamede sanıkların daha fazla para kazanabilmek için kurdukları ve en az on bebeğin ölümü ile sonuçlanan sistem şu şekilde anlatılmıştı:
Dr. Fırat Sarı, anlaşmalı olduğu hastanelerin yenidoğan yoğun bakım ünitesinin işletmesini alarak, buralara devlet hastaneleri ve özel hastanelerden bebek hastaların sevklerini yapıp, sürekli dolu olmalarını sağladı. Bu şekilde SGK'dan yüksek miktarda ödemeler alınarak, hastanelerin gelirini artırmaya yönelik çalışmalar yaptı. Bunun karşılığında da 'hak ediş' adı altında ödemeler aldı.
Örgüt yöneticisi olduğu iddia edilen 112 ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir, İstanbul içerisinde 112 acil hastane sevk işlemlerini yapan örgüt üyesi Renas Kılıç ve Fehmi Alperen, il dışında hastane sevk işlemelerini yapan örgüt üyesi Serdar Yüksel, devlet ya da özel hastanelere sevk olması gereken bebek hastaları öğrenerek, örgüt lideri Dr. Fırat Sarı ve örgüt yöneticisi Dr. İlker Gönen'e haber verdiler. Anlaşmalı oldukları hastanelere sevk etmek istedikleri yönünde talimat aldılar. O hastaneye gerekli sevki yapabilmek için kurallara aykırı olacak şekilde hareket ederek, bebek hastanın ailesini ikna ettikten sonra bebek hasta için tedavi ret denilen işlemi yaptılar.
Daha sonra örgüt yöneticisi Gıyasettin Mert Özdemir, 112 Acil Çağrı Merkezi'nden provizyon numarası almadan sanki hasta hiç başka hastaneye gitmemiş gibi göstererek, örgütün anlaşmalı olduğu hastanelerin birine acilden giriş yapılmasını sağlayıp maddi menfaat temin ettiler.
Çete, olayı soruşturan savcıyı da tehdit ederken bebek ölümlerine ilişkin vicdansız telefon konuşmaları da iddianameye girdi.
TELEFON MESAJLARI KAN DONDURDU
İddianamede Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan müfettiş raporu da yer almıştı. Raporda bir bebeğin yeterli beslenmediği için öldüğü, kalbi duran bir bebek için ise hemşirenin telefonla arayıp çağırdığı doktorun, "Canlandırmaya gerek yok" dediği anlatılmıştı. Raporun genel kanaat kısmında ise, "Teorikte çocuk hekiminin, pratikte ise hemşirenin izlemine bırakılan yüzde 90 yenidoğan bebeğin hayat hakları ellerinden alınmıştır. Değişiklik yapılmadan bu olayların tekrar ve tekrar yaşanacağı kanaatindeyiz." denilmişti.
Devlet hastanesinde doğan Ayaz K. isimli bebeğin, kalp yetmezliği nedeniyle özel hastaneye sevk edildiği ancak yoğun bakımın yetersiz olması nedeniyle burada hayatını kaybettiği belirtilmişti. Hasta yönetimini doktor yerine hemşireye bıraktığı ve solunum cihazını temin etmediği için özel hastanenin yöneticilerinin de bebeğin ölümünden sorumlu olduklarını öne sürülmüştü.
Yine erken doğan Kaya bebeğin ise öldüğü gece hastanede yeni doğan hemşiresi bile olmadığı, sadece bir hemşire yardımcısının olduğuna dikkat çekilmişti.
Doğduktan 4 gün sonra hayatını kaybeden Havvanur bebeğin ölüm raporunun bilerek yanlış yazıldığı, aslında yetersiz beslenme nedeniyle öldüğü kayıtlara geçmişti.
Rapora göre Kerem bebeğin ise yoğun bakımda kalbi durdu. Uygun şekil ve sürede canlandırma yapılmadı. Hemşirenin telefonda konuştuğu doktor İlker (Hastane dışında) hastaya canlandırma uygulamasına gerek olmadığını, dosyada 20 dakika canlandırma uygulanmış gibi gösterilmesinin yeterli olacağını ifade etti. Sahte dosya düzenlenmesini istedi. Hastaya pasif ötanazi uygulanmış oldu.