İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın ikinci gün duruşması sona erdi.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu, 8'i kadın 22 tutuklu sanık, 20 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
YOĞUN GÜVENLİK ÖNLEMLERİ
Duruşmayı, çok sayıda avukat ve basın mensubu izliyor. Öte yandan salonda ve salonun önünde polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.
DURUŞMA SALONU RESSAMIN ÇİZİMLERİNE YANSIDI
Duruşma salonu adliye ressamı Cengiz Karslıoğlu'nun çizimine yansıdı.
Fırat Sarı'nın yüz ifadesi de çizimlerde yer buldu.
İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması, sanıkların dinlenilmesine devam edilmek üzere yarına ertelendi.
Bakırköy Adliyesi, 21. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nda görülen duruşmaya mağdur ve müştekiler, tutuklu ve tutuksuz sanıklarla taraf avukatları katılıyor. 19 özel hastanenin iddianamede yer aldığı davada sanıklar hakkında 17 bin yıl hapis cezası isteniyor. Fırat Sarı ve İlker Gönen'in de aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık, 15 tutuksuz sanık ve taraf avukatları duruşmada hazır bulundu. Duruşmada ilk olarak sanık müdafilerin isimleri okundu. Duruşma hemşire olarak görev yapan tutuklu sanık Hasan Basri Gök'ün savunmasının alınmasıyla başladı.
Tutuklu sanık hemşire Hasan Basri Gök'ün savunmasının alınmasının ardından mahkeme başkanı duruşmaya 45 dakika ara verdi. Aranın ardından tutuklu sanıkların savunmasına devam edilmesi için duruşma saat 15.00 sıraları yeniden başladı. Hemşire Hasan Basri Gök'ün savunmasının alınmasının ardından duruşmaya ara verilmişti. Tutuklu sanık hemşire Deniz Korkmaz'ın savunmasının tamamlanmasının ardından tutuklu sanıklardan Hüseyin Günerhan'ın savunmasının dinlenmesiyle duruşma sürüyor.
Saat 15.00 sıralarında başlayan duruşmada tutuklu sanık hemşire Deniz Korkmaz, savunma yapmaya başladı. Korkmaz savunmasında, "Hastanede bebek yoğun bakımda çalıştım. Hemşireyim. Hakkımda yapılan suçlama somut delillere dayanmıyor. İşin komik tarafı bu davanın CİMER şikayetini ben yapmıştım. e-Devlet'te de kaydı var; ama burada tutuklu olan benim Mahkeme başkanının, 'Devleti soymak milleti soymaktan şereflidir' sözünü sorması üzerine ise Korkmaz, "Kurtlar vadisinde bir replik vardı. Onu kullandım" yanıtını verdi.
"ÇÖPE ATILMASI GEREKEN İLACI SATTIM"
Korkmaz ilaç satışıyla ilgili sorulan bir soruya ise, "Fırat Sarı beni arayıp, evimde kaç tane olduğunu sordu ama benim evimde yoktu. Zaten ben o gün evde değil hastanedeydim. Hastanede kaç tane olduğunu bildirdim. Hakan Doğukan Taşçı ile ilaç hakkındaki konuşmamız ise çöpe atılması gereken ilaçlar vardı. Ben de bunları atmak yerine Hakan Doğukan Taşçı'ya sattım. Benden elimdeki şişeleri istemişti. Başka hiçbir eylemde bulunmadım. Anlattığım ve duyduğum herşeyi anlattım. Epikriz yazmak hekimin işidir. GMZ şirket, sağlık ve turizim üzerineydi. Fırat Sarı, şirketi benim üzerime yapacağını söyledi. 'Sen de şirket sahibi olursun' dedi. Ben de maalesef kabul ettim. Şirketi Sümeyye Nur Arslan yönetiyordu. Genelde para işleriyle Sümeyye ilgileniyordu.Şirket için Hasan Basri Gök’e velayet verildiğini biliyorum. Bir hemşireye 5 hasta düşüyordu. Çok fazla yoğunluk vardı. Hastayı eşya gibi görülüyordu. Avcılar Hospital'de sıkıntı çıktığında Fırat Sarı giderdi. Duyumlarım var gördüğüm şeyler yok" şeklinde konuştu.
"ÖRGÜT YOK KABUL ETMİYORUM"
Hemşire Deniz Korkmaz'ın savunmasının ardından tutuklu sanık Hüseyin Günerhan'ın savunmasıyla duruşmaya devam ediliyor. Sanık Günerhan örgüt üyeliği suçlamasını kabul etmediğini belirterek, "Örgüt yok, kabul etmiyorum. Hepimiz farklı hastanelerde çalışıyoruz. Ben hemşire olarak çalışıyorum. İnsanların hayata adım attığı yerde son noktasına kadar çalıştım. Reyap Hastanesindeyken Fırat Sarı ile çalıştım. Günlük paraya ihtiyacımız olunca sigortasız başka hastanelere gidip nöbet tutarız. Reyap Hastanesi’nde yenidoğan ünitesinde çalıştım. Kimseyi korumayacağım ama normalde birçok hastanede bulunmayan çocuk genetik doktoru, göz doktoru gibi doktorların olduğunu gördüm. Bu nedenle bu hastaneye başladım. İlker Gönen ile baskın konusunda konuşmamın içeriği orada usulüne uygun olduğunu söyledim. Hastalardan kalan ilaçları biriktiriyoruz. Benim de ihtiyacım olduğu zaman bana da getiriyorlardı" dedi.
"TÜM BAĞLANTILARIMI KOPARDIM"
Günerhan, "Ben ayrı bir şikayette bulunmadım. Onur bulundu mu bilmiyorum. Ekim ayında bağlı olduğum kurumdan ayrıldım ve tüm bağlantılarımı kopardım. Herhangi bir örgüt değil, ben ihmal sonucu suçlandım. Cinayet koğuşunda yattım. Anne babam olmayan insanların hayatını kurtardım ona rağmen cinayet koğuşunda yattım. Bebek katili olarak anıldım. Güney hastanesinde biz hiçbir dosyada sahtekarlık yapmadık. Epikriz yazmadık, kendi imzamla, yazımla sahte evrak düzenlendiyse karşılaştırma yapılsın. Hasan Basri Gök, Güney hastanesi hakkında ifade vermiş ama benim çalıştığım dönemde hiç gelmedi bırak gelmeyi yanından bile geçmedi nasıl olur bu insanlar böyle ifadeler verir. Hastanelerde nöbetçi doktor bulunmuyorsa bunun sebebi başhekimdir. Fırat Sarı Güney hastanesine çok nadir uğrardı; uğradığı zaman başhekimlere uğrardı. Hastanelerde ben dahil hiçbir hemşireler dolandırıcılık yapmadık, örgüt üyesi olmadık" dedi.
Reyap Hastanesi avukatı “Niye şikayet ettiğin hastaneye iş başvurusunda bulundun?” diye sordu. Korkmaz “Ne yapalım taş mı yiyelim?” yanıtını verdi.
Duruşmaya 45 dakika ara verildi.
Duruşmada ilk olarak sanık müdafilerin isimleri okundu. Duruşma hemşire olarak görev yapan tutuklu sanık Hasan Basri Gök'ün savunmasının alınmasıyla başladı.
"FIRAT SARI'NIN HEMŞİRESİYDİM"
Tutuklu sanık Hasan Basri Gök mahkeme başkanının "Hakkında sahtecilik ve örgüt üyesi olmak suçlarından dava açıldı Savunmanı yapacak mısın?" sorusuna karşılık, "Resmi belgede sahtecilik, dolandırıcılık, suç örgütüne üye olma suçundan açılan dava hakkında, savcılık ve emniyette anlattım. Tekrar anlatmaya gerek yok gözümle gördüğüm bildiğim şeyler. Epikriz değiştirme olayı, hastanın bir egzersiz sistemi vardı, bebeklerin değerlerini girerdik, karşıdaki görevlinin verdiği bilgileri girerdik. Bu sistem savcılıkta var. Reyap, Silivri, Duygu hastanesinde çalıştım. 2019-2021 Reyap Hastanesinde çalıştım. Fırat Sarı’nın bir sene kadar normal hemşiresiydim. Son 6 ayda epikrize yardım ettim son zamanlarda da şöförlüğünü yaptım. Özel Reyap hastaneleri tam işletme gibi değildi. Avcılar, Doğa, Birinci, Silivri Kolon Hastanesi, Bağcılar Şafak, TRG Hastanesi gibi hastaneler. Bebek sevklerini Fırat Sarı ve 3 kişi daha yapıyordu. Esenyurt'ta Tıp merkezinde doğan bebek, araya 112 girmeden Fırat Sarı hastaneye sevkini yaptırıyordu.Aileye ise yakında bu hastane var oraya sevkini yapıyoruz diyorlardı." dedi.
"AMAÇ SGK'DAN DAHA FAZLA PARA ALMAKTI"
Gök, "Sevkler 112 bilgilendirmeden yapılıyordu bu durumda doktorlar üzerinden yapılıyordu. Bu durumdan para Kazanıyorlardı, ama gözümle gördüğüm birşey yok. Serdar, il dışı sevklerden 5 bin lira kazanıyordu. İlker ve Fırat zaten yöneticiydi.Mehtap ile görüşmem konusunda ise denetimlerde Fırat Sarı’nın talimatı üzerine hareket ettik. Hasta üzerinden kullanılmış gibi gösterilen gaz ve ilaçlar vardı, onlarla ilgiliydi. Serdarova bebeğin ailesinden para istediğimiz konusunda ise Fırat Sarı aradı, sevk vardı ancak ailenin parası yoktu. Toplamda yaklaşık 40 bin lira para toplandı. Hastaneye parasını verdik, Fırat Sarı kendi komisyon ücretini aldı. Bana da yemek parası verdi. Amaç ise SGK’dan daha fazla para almaktı." dedi. Mahkeme başkanının Mehtap ile 'Çocuğu öldür' mesajlaşmasını sorması üzerine Gök, 'Bebeğin nabzı belli bir seviyede tutuluyor bu da bebeğin sürekli kalbinin durup geri gelmesine sebep oluyor. Bebeği görmediğim için ya da bilgi sahibi olmadığım için birşey söyleyemem." cümleleriyle yanıt verdi. Gök, Fehmi Alperen ile 'Benim bölgeme girmiyorsun değil mi?' mesajlaşmasını ise, 'İstanbul’u bölgelere bölmeden ziyade semt olarak tanıdığı kişiler, doktorlar sayesinde bebekleri alıyorlardı. Zuhal ile mesajlaşmasını da Ocak ayında kapanan dosyanın tam tekbir olmasını istiyordu onunla ilgili konuşmamız" cümleleriyle açıkladı.
"İLAÇ SATIŞINDAN 40 BİN LİRA KAZANDIK"
Gök, "20 yatışa uygun epikriz raporu yazılmasını hatırlamıyorum. Fırat Sarı düşük ücretler ödüyordu. Fırat Sarı, tüm sorumlulara para ödüyordu. Herşeyin bir ücreti vardı; doktora yardım etmek, epikriz raporu yazılması gibi işler. Basamak hastaneler doğru değildi. SGK’dan buna göre para alınıyordu. Önümüzdeki basamakları değiştiriyorduk. Hastanedeki ilaçları da Doğukan ile birlikte satıyorduk. İlaç satışından 40 bin lira para kazandık. Hemşirelerden ilaç aldık. Fırat Sarı’nın bilgisi dahilinde aldım. Denetim var diye bir seferinde 24 kutu ilaç verdiler. İlaçları alırken hastanenin haberi vardı. Bu raporu zaten hastane başhekimi ve sahibi görüyor. Bunlar fark edilmeyecek ilaçlar değil; sistemden düştüğünde herkesin haberi olur. Sonuçta hastanenin birdenbire cirosu artıyordu" dedi.
"112 BUNU FARK ETMİYORDU ÇÜNKÜ SİSTEM ÜZERİNDEN AYARLIYORLARDI"
Basri Gök, savunmasının devamında, "Çocuğun nabzı düşüktü, bebeği görmediğim için 'Çocuğu öldür' diyerek konuşmuşumdur. Basamakları düşürmemizin sebebi dikkat çekmekti. Osman bebekle ilgili epikriz kötüleştirmekten bahsettik çünkü şablonlara yazmamız gerekiyordu. Mahkeme Başkanının '3 gün yaşayan bir bebeği 6 gün yaşamış gibi sisteme girmişsiniz. ‘Dikkat etsinler’ demişsiniz, bu ne demek?' sorusuna karşılık Gök, 'Bebek 3 gün yaşamış ama 6 gün sistemde kalmış. Fark edilir diye böyle dedim. Şehmuz hocaya ulaşamıyorlardı. O yüzden Doğukan doktor gibi konuşuyordu. 112 bunu fark etmiyordu çünkü sistem üzerinden ayarlıyorlardı. Kaya bebekle ilgili anneyi sevk ettiler. Doğum yapıyordu, acil sevk edilmesi gerekiyordu. O hastaneye gitmesi çok saçmaydı. Opara bebekle ilgili ise, bebek 1 günde ex oldu. Yenidoğan servisine sevk edilmemesi gerekiyordu. Şehmuz hoca ilgilenmedi. Zaten hiçbir bebekle ilgilenmiyordu. Epikrizini Doğukan ile birlikte ben yazdım.Doğukan soruşturmadan bilgi almıştı, 'Hakkımızda büyük bir soruşturma var' dedi bize. 'Artık bıktım, sapasağlam bebekleri entübe ediyorsunuz' diye bir konuşmam var, çok uzun süre yatışta bekleyen bebeklerle ilgiliydi ama sağlam bebekler için değil" dedi.
"FIRAT SARI İLE HERKES İLETİŞİM KURABİLİR"
Savcının, "İlaçları bebeklere az az ver sözlerine ne diyorsun?" sorusu üzerine Gök, "Rengin hoca bebekleri odalarda fazla bekletiyordu. Yenidoğan sağlam bebeklere bu tarz ilaçlar verilmiyor. Savcının, Hakan ve Doğukan ile aranızda 'Kalp hastasını sevk etmiyorum, ameliyat parasından 140 bin lira alacağınız konusunda ne demek istiyorsunuz?' sorusuna ise Gök, 'Böyle bir sevk olmadı hatırlamıyorum; ama bu bebek Türkmen bebek olabilir kendi aramızda konuştuğumuz saçma konuşmalar. Fırat Sarı ile herkes irtibat kurabilir aramızda bir hiyerarşi yok. Epikrize uygun dosya düzeltme, akciğer grafiği uyumlu değil mi bakılıyor. Epikriz raporlarını 1 sene sonra değiştiremiyoruz. Sanık Fırat Sarı'nın avukatının 'Epikrizlerin son halini kim imzalıyor?' sorusuna ise, Gök 'İmzalayanı bilmiyorum, imzalandıktan sonra değiştirmesi mümkün değildir" yanıtını verdi. Sanık avukatının, il dışı sevklerde 112 dışında sevk olabilir mi sorusuna Gök "Olabilir özellikle tıp merkezlerinden çocuklar geliyordu. '112 a'dan z'ye sorar kastın neydi?' sorusuna karşılık Gök, 'Beni yanlış anlamışsınız 112 alfabetik sırayla hastaları dağıtır' şeklinde cevap verdi. Gelen bebeklerin çoğu ex zamanında gelen bebeklerdi zaten durumu kötü olan sevk edilmemesi gereken bebekler geliyordu. 112'nin şehir dışı algoritmasını bozma konusunda bilgim var şahit oldum" dedi.
İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması ikinci gününde devam ediyor.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu, 8'i kadın 22 tutuklu sanık, 20 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
Duruşmayı, çok sayıda avukat ve basın mensubu izliyor.
Duruşma, tutuklu sanık Hasan Basri Gök'ün savunmasının alınmasıyla başladı.
Öte yandan salonda ve salonun önünde polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmada, tutuklu sanık Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu, 8'i kadın 22 tutuklu sanık, 19 tutuksuz sanık ve tarafların avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya bağlandı.
SEGBİS'te yaşanan arızanın giderilmesinin ardından yeniden başlayan duruşmada, Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Erinç Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı İbrahim Kaboğlu, davada müşteki olmayan bir kısım mağdur ailelerinin avukatları ile bazı sivil toplum kuruluşları ile siyasi partilerin avukatları davaya katılma talebinde bulundu.
Duruşma savcısı, katılma taleplerinin suçtan doğrudan zarar görmedikleri gerekçesiyle reddine kara verilmesini talep etti.
Bazı sanıklar katılma talepleriyle ilgili diyecekleri bir şey olmadığını söylerken, bir kısım sanıklar ve avukatları da taleplerin reddedilmesini istedi.
Mahkeme heyeti, talepleri değerlendirmek üzere duruşmaya bir süre ara verdi.
Aranın ardından kararını açıklayan heyet, müdahillik talebinde bulunan TBB Başkanı Sağkan, İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu, müşteki olmayan bir kısım mağdur ailelerinin avukatları ile bazı sivil toplum kuruluşları ile siyasi partilerin avukatlarının katılma taleplerini reddetti.
Duruşmada daha sonra sanık savunmaları alınmaya başlandı.
Mahkeme başkanı, örgüt elebaşı olduğu değerlendirilen tutuklu sanık Fırat Sarı'nın savunmasının en son alınacağını bildirdi.
"HER HASTANE SAHİBİ PARA KAZANMAK İSTER"
Tutuklu sanıklardan hemşire Hakan Doğukan Taşçı, savunmasında, yaptığı bir-iki işlemi kabul ettiğini ve dürüstçe ifadesini verdiğini belirterek, bazı konularda üzerine atılı suçlamaları reddettiğini söyledi.
Taşçı, bilirkişi raporunu kabul etmediğini ifade ederek, davanın bir çok eylemden oluştuğunu, birçok suçlamanın yer aldığını, bazı yanlışlıklar ve usulsüzlükler olduğunu savundu.
Hastanelerin hepsinin denetlendiğini fakat denetlemelerin sıkıntısını hemşirelerin çektiğini öne süren Taşçı, şunları kaydetti:
"Benim bir kuruş para kazandığım yok. Hastanelerin yüzde 70'inde gece yoğun bakımda doktor durmuyor. Müdahale etsek 'Sen neden müdahale ettin', etmesek 'Nasıl müdahale etmezsin' diyorlar. Hasta sayısının fazla tutulması, daha fazla para kazanılması için Fırat Sarı'ya baskı kuruyorlar. Her hastane sahibi para kazanmak ister. Hastanın kaç gün yatacağına biz karar vermeyiz. Doktor karar verir. Bebeklerin ciğer gelişimi için kullanması gereken bir ilaca SGK 9 bin 500 bin lira ödeme yapıyor. Hastane toplu alırsa 7000 liraya geliyor. Bu ilacı ne kadar fazla kullanırsan SGK'den daha fazla para alıyorsun. İlaçlar fazlaydı. Fırat Sarı ile bunu konuştuk. Bu ilaçların çöpe gideceğine satılması için. O da onay verdi. Hasan Basri topluyordu, bana getiriyordu ben de satışını yapıyordum. Biz bu satma işini 3 kere yaptık. Benim aldığım maksimum komisyon 4-5 bin lira ama Fırat Sarı'nın aldığı 40 bin lira diye biliyorum."
Hakan Doğukan Taşçı, acil durumlarda zaman zaman bebeklere müdahale yaptığını dile getirerek, "Örneğin entübasyon işlemini doktorun yapması gerek, ama doktor birimde olmadığı zaman, benim yaptığım oluyordu. Yoğun bakım ne kadar doluysa o kadar çok para kazanıyor hastaneler." dedi.
Savunmasının alınmasının ardından Taşçı'ya iddianamede yer alan, diğer sanıklarla olan tape kayıtları soruldu.
İddianamede maktul olarak yer alan siyahi bebek Micehelle Nwando Opara'nın hastaneye sevk sürecini anlatan Taşçı, sevk edilmesinin ardından bebeği sanıklardan gece nöbetçisi hemşire Tuğçe Toptemel'e teslim ettiklerini belirtti.
Taşçı, sabah saat 07.40 civarında Toptemel'in kendisini aradığını ve çocuğun iyi görünmediğini söylediğini, ancak ifadelerin çelişkili olduğunu, kendisinin çocuğun durumunun kötü olduğunu anlayamadığını ileri sürdü.
Daha sonra gündüz bakımı teslim alan hemşirenin kendisini aradığını ve hastanın iyi olmadığını, dudaklarının mosmor olduğunu söylemesi üzerine hastaneye gittiğini kaydeden Taşçı, gittiğinde hastayı kontrol ettiğini ve 10 saniye içinde ölmüş olduğunu anladığını aktardı.
Taşçı, hastaya dokunduğu zaman aşırı hipotermide olduğunu kaydederek, "Şaşkınlığım o. Artık çocuk ölmüş, buz gibi olmuş. Bunu hemşirenin anlaması gerekiyor." savunmasını yaptı.
Yaklaşık 10 saat süren duruşma, diğer sanıkların savunmalarının alınması için yarına ertelendi.
"ÜZERİMİZE DÜŞEN SORUMLULUĞU YERİNE GETİRMEYE DEVAM EDECEĞİZ"
Davada verilen arada adliye önünde basın açıklaması yapan Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Sağkan, birçok şehirden baronun başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin duruşmaya geldiğini, davaya gelemeyen çok sayıda baronun ise katılma dilekçelerini UYAP üzerinden mahkemeye gönderdiklerini belirtti.
Sağkan, bugün çocukların yaşam hakkının söz konusu olduğu bir dava dosyasında, TBB'nin ve baroların katılma taleplerinin kabul edilerek daha etkin, daha şeffaf bir yargılama sürecinin hayata geçirilmesi suretiyle istisnasız tüm sorumluların en ağır şekilde cezalandırılması için burada olduklarını dile getirdi.
Baroların katılma talebinin kabulünün ne kadar önemli olduğunu ısrarla ve hukuki gerekçelerle vurgulasalar da mahkemenin verdiği kararla bu talebin reddedildiğini aktaran Sağkan, "Bu bizim açımızdan mücadeleyi burada bırakmak anlamına gelmiyor. Bizler aynı zamanda gözlemci olarak bu yargılamayı takip etmeye devam edeceğimiz gibi aynı zamanda mağdur ve müşteki ailelerin avukatlarına da hukuki ve teknik destek vererek, süreçte maddi gerçeğe ulaşılması noktasında hepimizi tatmin edecek bir kararın çıkması için üzerimize düşen sorumluluğu yerine getirmeye devam edeceğiz." ifadesini kullandı.
İstanbul Barosu Başkanı Kaboğlu ise davaya katılma taleplerinin reddedildiğini anımsatarak, İstanbul Barosu olarak, İstanbul'da görev yapan bir baro olarak Bakırköy Ağır Ceza Mahkemesi'nin bakmakta olduğu bir davaya katılım taleplerinin kabul edilmesinin çok daha önemli olacağını vurguladı.
Bu davanın yalnızca Türkiye'de değil, belki de dünya sağlık tarihinin en büyük toplu davalarından biri olacağını kaydeden Kaboğlu, "Bizim açımızdan bir karanlık sayfadır. Anayasasında devlete sağlık hizmetlerinin planlanması ve denetlenmesi konusunda açıkça yükümlülük yükleyen az sayıda Anayasa vardır. Bizim anayasamız bunu 56'ncı maddesinde açıkça belirtmiştir." sözlerini sarf etti.
Kaboğlu, hem devlet hastanelerinde hem özel hastanelerde bu yükümlülüğün yerine getirilmemiş olduğunu gördüklerini savunarak, "Burada bu büyük davanın görülmesi, böyle bir sistemin sistemsizliğe dönüşmesi sonucudur. Bu açıdan bebeklerimizin, çocuklarımızın yaşamları karartılmış, bebeklerimiz yaşamlarından koparılmıştır. Burada ciddi bir yaşam hakkına yönelik tehdit söz konusudur." diye konuştu.
İDDİANAMEDEN
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının, işletmesini devir aldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı aktarılan iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede vurgulanıyor.
CEZA İSTEMLERİ
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir hakkında ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapis isteniyor.
Diğer sanıklar hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.
Bu soruşturma ise devam ediyor.