Kamuoyunda "Yenidoğan Çetesi" olarak bilinen, özel hastanelerde yaşanan bebek ölümlerine sebebiyet verdikleri ve haksız kazanç elde ettikleri gerekçesiyle suçlanan sanıkların yargılanmasına 9. gününde de devam ediliyor.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, organize suç örgütü elebaşı olduğu iddia edilen Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu 22 tutuklu ve bazı tutuksuz sanıklar ile tarafların avukatları katıldı.
Çok sayıda basın mensubunun takip ettiği duruşmanın yapıldığı salon ve önünde, polis ekiplerince yoğun güvenlik önlemi alındı.
18 Kasım'da başlayan ve 22 tutuklunun savunmalarını yaptığı duruşma, bugün tutuksuz sanıkların beyanlarının alınmasıyla devam ediyor.
Güney Hastanesi'nde sorumlu müdür olan tutuksuz sanık Dr. Ali Dirik, "Bir gün hastanedeyken boş ilaç kutuları gördüm, Hemşileri çağırdım. Hemşirelere bu ilaçları uyguladınız mı dedim 'hayır' dediler. Kullanmadıklarından emin oldum. Fırat Sarı'yı aradım. 'Bunlar SGK'ye fatura edilmiyor' dedim. Yolsuzluk orada başladı. Dosyaları incelemeye başladım. Dosyalarda eksiklik vardı. Fırat Sarı'ya eksik dosyaları getirmesini söyledim. Birazını getirdi. İlaçları tarif etmesini söyledim. Tarif edemedi. Hastaneye geldi. Tartıştık. Bana 'savcı tanıdığım' var dedi. Ben de artık danışmanlık hizmeti almamaya karar verdim. Ben onların hemşirelerini çıkardım. Yenidoğan yoğun bakımını yeniden düzenlemem gerekti" dedi.
Dirik, "Dosyaların eksik olduğunu gördüm. Fırat Sarı'yı hastaneye çağırdım. Hastane sahipleri, hastane yöneticisi ben Fırat Sarı ile konuştuk. Aramızda hararetli tartışma yaşandı. 'Bu ilaçları açıklayın' dediğimde açıklayamadı. Ben de başhekim olarak 'Fırat Sarı ile çalışmayalım' dedim. Fırat Sarı beni tehdit ederek, 'tanıdığım savcı var. Sen kimsin' dedi. Fırat Sarı'nın danışmanlığına bağlı gelen hemşireleri de işten çıkardım. Fırat ile hep tartışıyorduk. Ani denetim gelince kağıtta Büyükçekmece savcısı Yavuz Engin yazıyordu, o savcı onun arkadaşı olan savcı diye düşündüm. Gizli bir soruşturma olduğunu bilmiyordum. Ben de 'o savcıyı bulacağım' diyorum. O savcının savcı Yavuz Engin olduğunu bilmiyordum" dedi.
"KİMSE O HASTANIN RİSKİNİ ALMAZDI"
Hemşire Damla Atak'ı sorumlu hemşire yaptığını belirten Ali Dirik, "Gündüz doktor Oktay Bey vardı. Şeyhmus beyin ayrılması için ihbar süresi vardı. Şeyhmus beyin istifasının olduğu gün başka bir doktorun girişini yaptım. Kaya bebekle ilgili, gece beni 'gebelik zehirlenmesi var' diye aradılar. Farklı yerleri aramışlardı. İstanbul'da yer bulunmaması imkansız. Ama o saatte kimse o hastanın riskini almazdı. Doktorlar korkuyor artık. Ben alırım dedim. Öğrendim ki 500 gram bebek doğmuş. Anne stabil gidiyor. İkinci günde Oktay Bey gündüz bebeğe baktı. Ben anneye bakarken anne biraz toplandı. Gidip sık sık bakıyorum. Damla'ya 'siz bebeğe ne yaptınız, ne ettiniz' dedim. Oktay bey de 'gerekeni yaptık' dedi. Anneyi taburcu ettik. Sabah 11.00 gibi denetleme ekibi geldi" diye konuştu.
"FIRAT 'SAVCI TANIDIĞIM VAR SEN KİMSİN?' DEDİ"
Dirik, "Dosyaların eksik olduğunu gördüm. Fırat Sarı'yı hastaneye çağırdım. Hastane sahipleri, hastane yöneticisi ben Fırat Sarı ile konuştuk. Aramızda hararetli tartışma yaşandı. 'Bu ilaçları açıklayın' dediğimde açıklayamadı. Ben de başhekim olarak 'Fırat Sarı ile çalışmayalım' dedim. Fırat Sarı beni tehdit ederek, 'tanıdığım savcı var. Sen kimsin' dedi. Fırat Sarı'nın danışmanlığına bağlı gelen hemşireleri de işten çıkardım. Fırat ile hep tartışıyorduk. Ani denetim gelince kağıtta Büyükçekmece savcısı Yavuz Engin yazıyordu, o savcı onun arkadaşı olan savcı diye düşündüm. Gizli bir soruşturma olduğunu bilmiyordum. Ben de 'o savcıyı bulacağım' diyorum. O savcının savcı Yavuz Engin olduğunu bilmiyordum" dedi.
"BEBEK ÖLDÜĞÜNDE ŞEYHMUS OLSAYDI ŞİKAYET ETMEZLERDİ"
Sanık Ali Dirik, savunmasının devamında Kaya bebeğin ölümüne ilişkin, "Kaya bebeğin ölümünden bir gün önce Şeyhmus Çelik olsaydı şikayet etmezlerdi diye düşünüyorum. Şeyhmus Çelik, Fırat Sarı'nın referansıyla gelmişti. Ayrılacağını biliyordum. Ama doktor bulamıyordum. Kaya bebeğin öldüğü gece kimin nerede çalıştığını bilemem. Ben sadece erişkin yoğun bakıma girerdim. Acil bir durumda kimi arayacaklarını bilirlerdi. En kötü bana ulaşırlar. Şeyhmus bey danışmanlık şirketinden gelmişti. Birini bulmadan Şeyhmus'u gönderemezdim. Bulduğum gün gönderdim. Şeyhmus'un yasal sorumlukları vardı. Ben onun gelmeyeciğini tahmin ettiğim için Oktay Bey geldi. Şimdi anlıyorum ki Batuhan Çetin'i kendi oyunlarına alet etmişler. Bizim Batuhan'la bir sıkıntımız yoktu. Bir şey olduğunda aranması gereken Hilda Keykubad'tı. Eğer ki ona ulaşılmazsa eşinin aranması gerekirdi" dedi.
"FIRAT SARI BÜYÜKÇEKMECE'DE SAVCI TANIDIĞIM VAR"
Tutuksuz sanık Ayşe Müzeyyen Yurtoğlu, "Güney Hastanesi'nin Yönetim Kurulu Başkanıyım. Doğum oranlarımız arttı. Doktor ihtiyacımız oldu. Doktor arayışımız oldu. Danışmanlık ücretlerine baktık. Anlaşamadık. Bir arkadaşımın önerisiyle Fırat beyi aradım. Kendisi hastaneye geldi. Konuştuk, bir çok hastaneye danışmanlık hizmeti verdiklerini söyledi. Ben nontologlarının da olduğunu öğrenince memnun oldum. Olumlu buldum. Sonra da Başhekim Ali Bey'de arayış içindeydi. Kendisini çağırıp danıştım. 'Böyle bir danışmanlık şirketi var, siz ne dersiniz' diye. Ali beyle de tanıştırdık kendilerini. Kabul ettik ve süreç başladı. Bir süre hemşire geldi, doktor geldi, geceleri sıkıntı olunca kendileri geldi. Bir süre böyle devam etti. Sıkıntılar olunca Ali bey geldi, 'danışmanlık şirketinde sıkıntılar var, uyardık bir de siz konuşun' dedi. Ben de Fırat beyi görüşmek için çağırdım. Fırat Beyle konuşmaya başladık ama Başhekimi tehdit etmeye, hakaret etmeye başladı. Başhekimimiz bağırdı, 'bir türlü ilacı izah edemiyorsun' diye. O da 'böyle bir şeyi kabul etmiyorum' dedi. Ben de 'tamam artık sizinle çalışmıyoruz' dedi. Fırat bey daha önce, 'merak etmeyin tanıdıklarım çok. Büyükçekmece'de savcı tanıdığım var' demişti. Olağanüstü denetimde de savcı Büyükçekmece'den gelince şikayeti onun yaptığını düşündüm. Akşam kendisini aradım, 'şikayeti sen yaptın değil mi?' diye sordum. Yoksa Büyükçekmece Başsavcılığı'ndan neden gelsinler" diye konuştu.
Danışmanlık sürecinde hastalardan şikayet almadığını söyleyen Yurtoğlu, "Ödemeler için Fırat Sarı hastaneye fatura kesiyordu. Ödemeyi Medisense şirketine yapıyorduk. Faturalarda çok para olmuyordu, 30-40 bin lira gibi rakamlardı. Fırat Sarı ile anlaşmayı bitirmemisin asıl nedeni ilaçlardı. SSK'nın ödemediği ilaçlardı. Ben sonrasında çok üzüldüm, arayıp 'sen yaptırdın' dediğim için. O yapmamış" dedi.
"İSPAT EDEMEDİĞİNİZDE ŞİKAYET EDEMİYORSUNUZ"
İlaçlarla ilgili hastanede bir sorun olup olmadığını soran mahkeme başkanına, "İspat edemediğinizde şikayet de edemiyorsunuz" diye konuştu.
Duruşma 29 Kasım saat 09.30'a ertelendi. Kalan 7 tutuksuz sanığın dinlenmesine devam edilecek.
Kaya bebeğin ölümünden sorumlu tutulan sanık Batuhan Çetin, “Bebek doğduktan sonra hiçbir hekim müdahale bulunmadı bebeğe. Elini bile sürmedi, bebeğin yanına dahi gelmedi. İkinci günün gecesinde bebek çok kötü bir şekilde kanadı. Bebeği üçüncü gününde teslim aldım. Üç hemşire yardımcısı ilgilendik bebekle. Teslim aldığımız sürede bebek çok soğuk olduğu için monitör okumuyordu değerleri. Sorumluluğu ben hiçbir zaman kabul etmedim. Bebeğin ölümünü kendi üzerlerinden atmak için bebeğin ölümünü geceye bırakmak istediler” dedi.
“DOKTOR ÇEK FİŞİNİ GİTSİN DEDİ”
Bebeğin gece daha da kötüleştiğini söyleyen sanık, “Rıza Keykubat hocayı aradım gelmesi gerektiğini söyledim. ‘Bebek zaten 500 gram, yaşamaz çek fişini gitsin’ dedi. Ben de vicdanımı rahatlatmak için kalp masajı yaptım bebeğe. Bebeği yaşatmak için sadece yoldan geçenlerin bile yapabileceği şeyi yaptım. Yapmasaydım vicdanım rahat etmezdi. Ve ben bunun için yargılanıyorum burada. Benim burada sanık değil tanık olmam gerekiyor” dedi.
Yenidoğan yoğun bakımda kamera olduğunu söyleyen Batuhan Çetin, “Bir hemşire bacak bacak üstüne atsın hemen aranır uyarılırdı” dedi. Bunun üzerine mahkeme başkanı, “Nerde bu kayıtlar var mıdır?" dedi. Sanık bunun üzerine, “bilmiyorum ne yaptıklarını” diye cevap verdi.
Hastane yönetiminin gece doktor olmadığını bildiğini söyleyen Çetin, “Denetim gelmeden önce hastanenin bilgisi oluyordu. Normalde doktor yoktu, denetim olacağında doktor geliyordu. Denetime gönderilen nöbet listesi bile sahteydi. Gerçek liste değildi. Kaya bebek öldükten sonra Damla Atak beni aradı, ‘Oktay geldi müdahale etti diyeceksin’ dedi bana. Gıyasettin Mert Özdemir’i herkes simsar olarak bilir. Hastaları getirip götürüyormuş. Damla Atak bundan emir alıyordu” dedi.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda görülen duruşmada savunma yapan tutuksuz sanık hemşire Renginar Molla, üzerine atılı suçlamaları kabul etmedi.
Molla, Silivri Kolan Hastanesi'de çalıştığını, hemşirelik dışında bir şey yapmadığını dile getirerek, "Doktorun söylediklerini yaptım. Hasan Basri (Gök) asistan olarak geldi. Ben sorumluydum. O gelince arka planda kaldım. Sorumlu doktorum Fırat Sarı'ydı. Kendisine ulaşamadığım zaman Hasan Basri'ye ulaşırdım. Fırat Sarı'yı çocuk doktoru olarak bilirdim." dedi.
Hastaların basamaklarını Fırat Sarı'nın belirlediğini kaydeden Molla, "Ben de Hasan Basri öyle deyince 'Fırat Sarı istiyor.' diye düşündüm. Bu yüzden 'Hasta tamam.' dedim. Basamakları hasta dosyasında değiştirdim. Ama 3'ten 1'e basamakları değiştirmedim, 2'ye çektim. Basamak benim anladığım bir şey değil. Doktorun yaptığı görevleri ben hiçbir zaman yapmadım." diye konuştu.
Molla, tutuklu sanık doktor Fırat Sarı'yla arasındaki para hareketlerinin sorulması üzerine paraya ihtiyacı olduğunu, yurt dışına çıkacağını anlattı.
Molla, tutuklu sanıklardan ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'i hemşire olarak tanıdığını, bebek sevki yaptığına hiç denk gelmediğini öne sürdü.
Sanık Hasan Basri Gök'ün hastanede denetim yapıldığı sırada "Sadece dosya üzerinde basamakları çektim." dediğini iddia eden Molla, bu kişinin dosyaları dışarı çıkarıp çıkarmadığını bilmediğini kaydetti.
Molla, basamaklarla ilgili olmaması gereken bir durumu fark etmediğini söyledi.
Silivri Özel Kolan Hastanesi'yle sanık Fırat Sarı arasında yapılan sözleşmeyi bilmediğini savunan Molla, "Para karşılığında bebek getirildiğini duymadım. Benim yönetim kısmıyla alakam yok." ifadelerini kullandı.
Duruşmada savunma yapan tutuksuz sanık Bağcılar Şafak Hastanesi Başhekimi Semiha Yavuz, "Fırat Sarı'nın çok iyi bir doktor olduğunu biliyorum, bunu söylemekten asla çekinmiyorum" dedi.
İstanbul'da bebekleri anlaşmalı oldukları hastanelere sevk ederek haksız kazanç sağlayan ve ihmali davranışlarda bulunarak ölmelerine neden olan yenidoğan çetesi yöneticisi ve üyesi 22'si tutuklu toplam 47 sanığın yargılandığı dava 9'uncu gününde devam ediyor. Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından adliyenin konferans salonunda görülen duruşmada, tutuksuz sanık Bağcılar Şafak Hastanesi Başhekimi Semiha Yavuz savunma yaptı.
"DENETİM GECENİN YARISINA KADAR DEVAM ETTİ"
Savunmasında üzerine isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini belirten Yavuz, "Hastanedeki süreçlerde uygulama yaparken denetimlere de önem verirdim. Aksayan sorunları sahada aktif olarak çözmeye gayret ederdim. Sağlık Bakanlığı tarafından detaylı denetimlerden geçtik. Bizim görevimiz denetimlerde istenen evrakları sunmaktı. Denetimlerde bir hafta önce bilgi mailleri gelirdi, hastanenin hazır olması konusunda uyarılar alırdık. Ekibimle bu denetimlere hazırlandık. Mustafa Kazan bilgi verirken 'Tek uygunsuz hastane Bağcılar Şafak Hastanesi' dedi. Yanlış söyledi sanırım, en uygun hastane bizim hastanemizdi. Denetime aniden geldiklerinde tüm yetkililere gerekli bilgileri detaylı bir şekilde verdim. Hastaların çarşaf dosyalarını teslim ettim. O kadar uzun sürdü ki bu denetim, gecenin yarısına kadar devam etti. Denetimin başındaki kişi Hasan Basri Gök'ü arayıp, her şeyin tam olduğunu ve ne istediğini sordu, hastanenin her şeyinin tam olduğunu söyledi. Görevimi yaparken sorumluluğumun bilincinde olarak hareket ettim. Yenidoğan ünitesine kabul ettiğim her hastayı karşılar, ben takip ederdim. Bizzat aileye ben bilgi verirdim" ifadelerini kullandı.
"BÖYLE PARALARI ALMAYA DA İHTİYACIM YOKTU"
Mahkeme başkanının "Bebek sevki ile ilgili para alındığı iddialarına ilişkin ne diyeceksin?" sorusu üzerine sanık Yavuz, "Bu tür iddiaları ilk kez burada duydum. Ben böyle bir şey yapmadım. Ayrıca benim bu tür şeylere ihtiyacım da, böyle paraları almaya da ihtiyacım yoktu. Yönetimin böyle bir talebi varsa benim bundan haberim yoktu" diye konuştu.
Mahkeme başkanının "Başkasının kaşesini kullanmak olağan ve etik bir şey midir?" sorusu üzerine ise Yavuz, "Prensip olarak böyle bir konuşma içerisinde hiç bulunmadım. Bu kaşe bizim mahremiyetimizdir. Benim ünitemde, benim sürecimde epikrizler zamanında ilerlerdi. Bunu yapmasaydım bu kadar başarılı olamazdım" cevabını verdi.
"FIRAT SARI'NIN ÇOK İYİ BİR DOKTOR OLDUĞUNU BİLİYORUM, BUNU SÖYLEMEKTEN ASLA ÇEKİNMİYORUM"
Savunmasına devam eden sanık, "Benim yönetimimde olan hastanede hastalardan yoğun bakım ünitesi için ücret alınmazdı. Çünkü bunu SGK karşılardı. Gıyasettin Mert'i ilk kez burada gördüm. Mustafa Kazan'ın hasta sevkiyle ilgili bir görevi yoktu. Camiada Fırat Sarı'nın çok iyi bir doktor olduğunu biliyorum, bunu söylemekten asla çekinmiyorum" ifadelerini kullandı.
Suriyeli bebeklerle ilgili tape kayıtları sorulan sanık, "Yabancı uyruklu bebeklerin anne ve babalarının İstanbul'da ikamet ediyor olması lazım. İstanbul dışı olduğu zaman SGK ödeme yapmıyor" dedi.
Savcı Kadir Kocakaya: Bu bebek ölürse sorumluluğun olur diye düşünmedin mi?
Mustafa Kazan: Aynen, benim de çocuğum var. Doktorların hastalarla çok ilgilendiğini düşünüyordum. Hastane doktorlarına güvendim içim o yüzden rahattı.
Avukattan savcıya itiraz: Savcı mal gibi alınıp getiriyor diyor zaten kamuoyunda baskı var. Savcının yönlendirmesini kabul etmiyorum. Buralar hastanedir varoş bir yer değildir. Hastaneler tam teşekküllerdir. Basın da şimdi böyle yayın yapacak.
Savcı Kadir Kocakaya: Sanık diyor ki biz para karşılığında alıyorduk diyor. Ben demiyorum ki. İkincisi dışarda bunun yansıyacağı beni ilgilendirmez. Nasıl yansıyacağına ilişkin ben bir yargılama yapamam.
Savcı: Cem bey genel bir talimat mı verdi, yoksa Mert ile mi görüş dedi?
Mustafa Kazan: Mert’le görüş dedi. Bunun karşılığında hasta başı 10 bin TL ya da 50 bin TL gibi bir şey söyledi.
Savcı: Cem, Mert’i tanıyor muydu?
Mustafa Kazan: Bilmiyorum.
Savcı: Demek ki tanıyordu. Peki, sen tanıyor muydun?
Mustafa Kazan: Tanıyordum.
Savcı: Neden kendisi doğrudan görüşmüyor da seni aracı koyuyor?
Savcı: Maaşını nasıl alıyordun?
Mustafa Kazan: Hastaneden alıyordum.
Savcı: Muhasebeden kim sorumluydu?
Mustafa Kazan: İsmini hatırlamıyorum.
Savcı: Neden para çıkışıyla ilgili seni arıyorlar?
Mustafa Kazan: Kimse bilmediği için beni arıyorlardı.
Savcı: Muhasebeden sorumlu kişiyi aramıyorlar mı?
Mustafa Kazan: İlk görüşmeyi ben yaptığım için.
Savcı: Neden bu görüşmeyi onunla değil de seninle yaptılar?
Mustafa Kazan: Sebebini bilmiyorum.
'BEBEĞİN MAL GİBİ ALINIP SATILMASI RAHATSIZ ETMEDİ Mİ?'
Savcı Kadir Kocakaya: Ölüm tehlikesi olan bir bebeğin mal gibi alınıp satılması rahatsız etmedi mi seni?
Mustafa Kazan: Uygun değil doğru söylüyorsunuz. Çalışmam gerekiyordu, çünkü 3 çocuğum vardı.
Savcı Kadir Kocakaya: Aksiyon almadın mı?
Mustafa Kazan: İş arayışım vardı.
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı’yı arıyorsunuz ve, “Hocam, sizden destek isteyeceğim. Sayıyı artırabilir miyiz, 27 falan?” diyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?
Mustafa Kazan: Hatırlamıyorum.
Mahkeme Başkanı: Neden Fırat Sarı ile böyle bir konuşma yapma ihtiyacı duydunuz?
Mustafa Kazan: Bilmiyorum.
Mahkeme Başkanı: Rabia Taşkın sizi aramış. Kimdi bu?
Mustafa Kazan: Muhasebe.
Mahkeme Başkanı: “Mert geldi, 50 bindi, değil mi?” diyor. Siz de “Evet,” diyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?
Mustafa Kazan: Beni yönlendirmeleriyle söylediğim bir şeydir. Zaten parayı onlar soruyor.
Mahkeme Başkanı: Yönetim mi size, bu parayı ver, diyor?
Mustafa Kazan: Evet.
Mahkeme Başkanı: Kim söylüyor bunu?
Mustafa Kazan: Cem Bey.
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı ile muhatap olmadınız mı?
Mustafa Kazan: Kendisiyle tanışmam. Sadece bir kere beni aramıştı. İki kere görüşmemiz oldu. Bana, Bir alacağım var, diyor ama içeriğini bilmiyorum. Bununla ilgili ne yapabiliriz, diyor. Bilmiyorum, diyorum. Ben çıkarttırayım, baksınlar, ona göre size bilgi versinler, dedim. Ertesi gün yeniden aradılar. Ben ilettim. İşin içeriğini bilmediğim için geçiştirdim.
Mahkeme Başkanı: Başhekiminiz kimdi?
Mustafa Kazan: Semiha Yavuz.
Mahkeme Başkanı: Siz gelmeden önce de Semiha Yavuz muydu?
Mustafa Kazan: Benden bir ay sonra gelmişti.
Mahkeme Başkanı: Hastane sahibi kim?
Mustafa Kazan: Ortaklık yapısını bilmiyorum ama benim muhatabım Cem Türker Öztürk’tü.
Mahkeme Başkanı: Siz ne mezunusunuz? Mustafa Kazan: Kimya. Aslında kimya öğretmeniydim.
Molla'nın ardından 14. tutuksuz sanık Bağcılar Şafak Hastanesi Müdürü Mustafa Kazan savunma yaptı.
Kendisinin istifa ederek şehir dışına taşındığını belirten Kazan, iddianamede işletme Müdür Yardımcısı olarak geçtiğini belirtti, Kazan, "Kesinlikle imza yetkim yoktur. Tıbbi süreçlere yetkim bulunmamaktadır." dedi.
Hakkındaki iddiaları reddederek; "Böyle bir örgütü gözaltına alınınca öğrendim. Hiç kimseyi tanımıyorum, telefon görüşmem yok. Para alışverişim de bulunmamaktadır." ifadelerini kullandı.
Üye Hakim: Denetime geldiklerinde hastalar 3. basamak mıydı?
Renginar Molla: Hatırlamıyorum.
Üye Hakim: 3’ten 2’ye, 1’e çek derken ne demek istiyordu?
Renginar Molla: Oksijenleriyle ilgili bir şeydi. Dosya üzerinde değiştirdim. Bebeğe herhangi bir şey yapmadım.
Üye Hakim: Hasan Basri’nin ciro hesabı yaptığını gördünüz mü?
Renginar Molla: Görmedim.
Üye Hakim: Dosya üzerinde tam olarak ne yaptınız?
Renginar Molla: Bebek oksijen alıyordu, ama almıyormuş gibi yaz dedi.
Üye Hakim: O anda oksijen alıyor muydu?
Renginar Molla: Alıyordu.
Üye Hakim: Amacı neydi peki?
Renginar Molla: Sorgulamadım. Üye Hakim: Hastane evraklarını Hasan Basri dışarı çıkarıyor muydu?
Renginar Molla: Bizden alıyordu. Epikrizleri yazacağım diyordu. Dosyalar arşive gidiyordu.
Üye Hakim: Sisteme kaydetme işlemlerini kim yapıyordu?
Renginar Molla: Ben yapıyordum.
Üye Hakim: 10 yıllık hemşiresiniz. Hangi hastanın 3. basamak, hangi hastanın 2. basamak olduğunu anlarsınız.
Renginar Molla: Bana, bebeklere odaklan diyorlardı. Ben de bebeklere odaklanıyordum.
Üye Hakim: Yenidoğanın işleyişiyle başhekim ilgilenir miydi?
Renginar Molla: Evet, ‘Kaç hasta var, genel durum nasıl?’ diye soruyordu.
Silivri Kolan Hastanesi hemşiresi Renginar Molla’nın ifadesi alınmaya başlandı. Mahkeme Başkanı, Molla'ya sorularını yöneltiyor:
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı’yı daha öncesinde tanıyor muydunuz?
Renginar Molla: Sadece duymuştum.
Mahkeme Başkanı: Sanıklardan başka?
Renginar Molla: Hasan Basri, Mert diye tanıdığım Gıyasettin Mert.
Mahkeme Başkanı: Hasan Basri size nasıl tanıtıldı?
Renginar Molla: Bana, yönetim tarafından doktor asistanı hemşire olarak tanıtıldı.
Mahkeme Başkanı: Sizden başka hemşire var mıydı?
Renginar Molla: Vardı.
Mahkeme Başkanı: Mehmet Salih’i tanıyor musunuz?
Renginar Molla: Çalıştığım sürece tanımadım.
Mahkeme Başkanı: “Abla, basamakları çek” diyor, öyle mi?
Renginar Molla: Evet, öyle diyordu.
Renginar Molla: Yönetim tarafından benden doğum sayılarını istediler, biraz da ondan…
Mahkeme Başkanı: Basamakları kim belirliyordu?
Renginar Molla: Fırat Sarı belirliyordu.
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı mı söyledi diye düşündünüz?
Renginar Molla: Evet, Fırat Sarı dedi diye düşündüm.
Mahkeme Başkanı: Denetim tapelerinde Hasan Basri’ye denetime geleceklerini söylediniz mi?
Renginar Molla: Denetime geldiklerinde epikrizleri görmek istediler. Ben de yazılmayan epikrizleri söyledim.
Mahkeme Başkanı: Epikrizler yazılmamış mıydı?
Renginar Molla: Yazılmamıştı.
Mahkeme Başkanı: Kim yazıyordu?
Renginar Molla: Hasan Basri. Tek başına mı, Fırat Sarı ile mi yazıyordu, bilmiyorum.
Mahkeme Başkanı: Hasan Basri size yardımcı olacaktı, değil mi?
Renginar Molla: Yönetimden söylediler.
Mahkeme Başkanı: Kim söyledi?
Renginar Molla: Başhemşire Ufuk. Yönetimde kim varsa bilgileri vardı.
Mahkeme Başkanı: Kaç yıllık hemşiresiniz?
Renginar Molla: 15.
Mahkeme Başkanı: Yenidoğan bölümünde ne kadar çalıştınız?
Renginar Molla: 10 yıl.
Mahkeme Başkanı: Neden Hasan Basri’ye sordunuz?
Renginar Molla: Doktorun yaptırdığı görevleri bilmiyordum.
Mahkeme Başkanı: Fırat Sarı ile para hareketiniz olmuş. Nedir bu?
Renginar Molla: Yurtdışına çıkacaktım, ondan para istedim. O da sağ olsun verdi. Geri biriktirip ödemek istedim, ama kabul etmedi.
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.
Öte yandan yenidoğan çetesine ilişkin soruşturmayı yürüten Büyükçekmece Cumhuriyet Savcısı Y.E'yi makamında ölümle tehdit edenler de tutuklanmıştı.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devraldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı bildirilen iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede belirtiliyor.