İstanbul'da bazı özel hastanelerle anlaşıp yenidoğan ünitelerinde bebek acil hastalarının ölümüne neden olan ve haksız kazanç sağlayan 47 sanığın yargılandığı davada tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmasına bugün devam ediliyor.
İstanbul'da bazı özel hastanelerle anlaşıp yenidoğan ünitelerinde bebek acil hastalarının ölümüne neden olan ve haksız kazanç sağlayan 47 sanığın yargılandığı davada tutuksuz sanıkların savunmalarının alınmasına bugün devam ediliyor.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 29 Kasım'daki duruşmada, tutuksuz sanık hemşire Bahar Kanık hesabına gelen paraları "Sorumlu hemşire, Fırat Sarı'nın motivasyon ödemesi olarak bize para vereceğini söylüyordu. Biz de bu parayı sorgulamadık. Ben sorumlu olduktan sonra Fırat Sarı parayı bana göndermeye başladı, ben de bu parayı hemşirelere dağıtıyordum" şeklinde savunmuştu.
BEBEKLERİN ÖLÜMÜYLE DALGA GEÇTİLER!
Mahkeme başkanı, sanık Kanık ile Fırat Sarı arasında geçen, "Dedemin fişi" ve "Tüh bugün de besleyecektik, kalk kız besleyeceğiz seni." şeklindeki tapeleri okuyarak, sanığa çocuğu olup olmadığını sormuş, çocuğunun olduğunu söylemesi üzerine, "Şakalar yapıyorsunuz, kendinizi o bebeklerin annelerinin yerine koyun. Bebeğiniz hakkında doktor ile hemşire böyle konuşsa ne hissedersiniz?" demişti.
Kanık ise "Çok haklısınız, keşke yapmasaydık. İki kişi arasında geçen konuşmalar" yanıtını vermişti.
BEBEK ÖLÜMLERİNDE BASIN VE YARGIYI SUÇLADI
Birçok bebek ölümünün gerçekleştiği Birinci Hastanesi'nin sahibi Dr. Ali Aksu ise, 32 yıllık hekim olduğunu dile getirip hakkında itibar suikatı yapıldığını iddia etti.
"Bu dava, Türkiye tarihinde doktor, hemşire ve sağlık çalışanlarının iş birliği yaparak yeni doğmuş bebeklerin ölümünden sorumlu tutulduğu, basın ve yargı eliyle yargısız infaz yapıldığı ilk davadır." diyen Aksu bebek ölümlerinde basın ve yargıyı suçladı.
Duruşmanın 11. günü kalan tutuksuz 3 sanığın dinlenmesiyle son buldu.
TRG Hospitalist başhekimi tutuksuz sanık doktor Volkan Karataş ise savunmasında Fırat Sarı'nın danışmalık sistemini kendisinin önerdiğini söyleyerek şu ifadeleri kullandı:
"18 yıl polislik yaptım, babamı yanlış tedaviler sonucunda kaybettim. Çalıştığım hastanede doktor arayışına girdim 12 yıl boyunca tanıdığım herkesi aradım. Doktor bulamadığımız durumda Nisa Danışmanlık Şirketi'nden yıllardır bahsediliyordu. Ben Murat beyle konuştuğumda Fırat Sarı'nın danışmanlık şirketinden bahsettim.
İşletme sisteminin doğru olmayacağını söyledim. Eğer danışmanlık hizmeti alınacaksa da bunun doktorla ve belki sorumlu hemşireyle sınırlı kalması gerektiğini, doktor bulduğumuz anda da işletme sisteminden çıkmayı önerdim. Gözaltı sürecinin üçüncü gününde Murat Mantuş'u gördüğümde 'Beni kurtarmaya geldi' diye düşündüm ama o da içerideymiş. Kadan bebekle ilgili ihmali davranışla ilgili, benim yoğun bakımda doktor bulundurmadığım söyleniyor. Bebeğin takibinde Dursun Eryılmaz yoğun bakımda var olan hekimimizdi.
Doktorumuz olduğu süreç içinde bebek hayatını kaybetmiştir. Bir kusuru var mı yok mu bilemem. Dolandırıcılıkla ilgili, benim var olan hastalarla ilgili basamaklar bilmediğim konudur. Doktorların bileceği konudur. Murat bey bana işletmeyi sorduğunda, 'Değerlendirilebilir' dediğimde görüşmüş. Kimlerle görüşüldü bilmiyorum; ama her gün gelen doktorları irdeledim"
Sanık Mantuş, "Geldiğim günden itibaren, vergi kurumumda emekli olan çok kişi vardı, maaşlarını tam gösterip SGK’larını ödettirdim. Usulsüz kazanç elde etmek isteyen insan bunun asgari ücretini bankaya geri kalanını elden verirdi. Hekimin karşı çıktığı hiçbir şeyi irdelemedim çünkü uzman derim, epikrizden, kan gazından, uzun yatıştan anlamam. İhmali suretten kasten adam öldürme suçunda, Kadan bebek rahmetli olduğunda hastanede doktor bulunmaması konusunda suçlanıyoruz. Kadan bebeğe Dursun Bey müdahale etti.
Ben bu suçlamayı kabul etmiyorum. Raporlarda Kadan bebeğe kim müdahale ettiği gözüküyor. Kameralara sürekli baktım, kontrol ettim, temizlik olsun, yemekhaneyle toplantı yapacaksam ekmeğe kadar bakardım. 'Bu adam ruh hastası bunlara bakıyorsa her şeyi kontrol eder' izlenimi vermeye çalıştım.
Kurumsal pazarlama departmanında herkes maaş + prim şeklinde çalışır. Çalışanlar örnek olarak okula gidip hastanemiz hakkında bilgi verirler, gelen hastalardan da prim alırlar" şeklinde konuştu.
TRG Hastanesi'nin genel müdürü olan sanık Murat Mantuş, sağlık sektörüyle ilgili eğitimi olmadığını söyleyerek, “Ben kimseye danışmadan karar almadım. Kimseyle yalnız görüşmedim” dedi. Danışmanlık için Fırat Sarı’nın kendisiyle konuştuğunu anlatan Mantuş, “Bu konuda yasal olmayan hiçbir şey yok dedi. İnsanların tedavi olacağı hastaneyi seçme hakları var dedi. Hukuk departmanına sorup deneyelim dedik” dedi. Cironun yüzde 15’i olarak Fırat Sarı ile anlaştıklarını anlatan sanık, “Bunun içinde hekimlerin ücreti de vardı. Kalanları o ödeyecekti. Hatta hekimler fazla isterse ne olacak dedim. Ben hallederim dedi, anlaştık ve 9 aylık bir çalışmamız oldu” dedi.
“30 BİN LİRA BORÇ VERDİM”
Fırat Sarı ile arasındaki para trafiğini anlatan sanık Mantuş, “Fırat Sarı bir gün beni arayıp faturaları önden kesip kendisine gönderip gönderemeyeceğimi sordu. Ben ömrüm boyunca kanun ve kuralları hiç esnetmedim ve hukuksuz bir işin içinde olmadım olmayacağım da yapamayacağımı söyledim. Çok sıkıştım dedi. Ben de o zaman cebimden vereyim dedim. 30 bin lira gönderdim. Sonra da bana iade etti. Aramızdaki para alışverişi budur” dedi.
“ALDATILDIM KANDIRILDIM”
“Aldatılmış ve kandırılmışım” diyen sanık, “Tapeleri okuduktan sonra bunun nasıl olduğunu daha net anladım” dedi.
“KARAN BEBEĞİN ÖLÜMÜNE BİZİM İHMALİMİZ YOK”
Karan bebeğin ölümünden sorumlu tutulduğunu anlatan sanık, “Bu bebek rahmetli olurken hastanede bebek vardı. Doktor müdahale etti. Bizim bir ihmalimiz yoktur. Tıbben bir sorumluluğumuz olmasa da benim vicdanen bir sorumluluğum var. Bu suçlamayı kabul etmiyorum” dedi.
“İLAÇLARI GERİ İSTEDİM”
İlaç satışı ile ilgili sorulan soru üzerine savunma yapan sanık, “Hasan Basri Gök’ün benim adımı kullanarak hastaneden ilaç aldığını öğrendim. Fırat Sarı’yı arayarak bu işin hukuksuz olacağını eğer bu ilaçların geri gelemezse kendisi hakkında şikayetçi olacağımı da söyledim. Sonra ilaçlar geldi. Biz de yerine koyduk. Sonrasında daha sıkı takip ettik” dedi.
Mahkeme Başkanı'nın “Fırat Sarı ile görüşürken whatsapptan görüşelim diyorsun” sorusuna yanıt veren sanık doktor Mehmet Gürül “Konuşmanın bir yerlerinde iş dışında başka şeylerden müstehcen şeylerden konuşulmaya başlanıyor. Telefon çekmiyor” ifadelerini kullandı.
Doktor Mehmet Gürül, savunmasını gerçekleştiriyor:
"Bazı hastanelerde danışmanlık sistemi vardı, bu uygulama benden önce de devam ediyordu. Hemşire ve doktor temini için genelde Fırat Sarı’dan destek alınırdı. Dursun Bey’in de bir danışman şirket aracılığıyla görevlendirildiğini biliyorum. Ödemeler ise bazen Medisense, bazen de Fırat Sarı’nın hesabından yapılırdı."
Mahkeme Başkanının "Medisense’den gelen paralar var…" sorusu üzerine Mehmet Gürül, "125 bin lira maaşım vardı. Standart bir maaş alıyordum. Ödemeler bazen şirket hesabından, bazen de Fırat Sarı’nın kendi hesabından yapılıyordu. Burnumu bu tür mali işlere karıştırmamaya özellikle dikkat ettim" yanıtı verdi.
Fırat Sarı ile ortak ev aldığını söyleyen Gürül, "Fırat Sarı ile ortak bir ev aldık. Benim 500 bin liram vardı, üzerine 500 bin borç aldım ve evi bu şekilde satın aldık." ifadelerini kullandı.
Curusorf ilacının satışıyla ilgisinin olmadığını ifade eden Gürül şunları söyledi:
"Bu ilaç üreticiden temin edilip, buzdolabında muhafaza edilirdi. Hekim önerisi doğrultusunda gerektiği kadar kullanılır. Fırat Sarı ile görüşmeye çalıştım. Benim böyle bir satışa onay vermem mümkün değil. Ayrıca ilaç uygun koşullarda saklanmazsa, bu durum bebeklere zarar verebilir."
İLAÇ SATIŞLARI İÇİN O İKİ İSMİ VERDİ
“İlk ilaç satıldığını duyduğumda şok oldum. Hasan Basri ve Hakan Doğukan’ın yaptığını öğrendim. Sonrasında Hasan benim olduğum hastaneye geldiğinde onu da sıkıştırdım. Hatta tapelerde de var. Hasan, 'Mehmet hoca beni dövecekti' diyor”
SGK SÖZLEŞMELERİ YOKTU
Doktor Mehmet Gürül dışarıdan gelen hemşirelerin SGK sözleşmelerinin olmadığını şu sözlerle itiraf etti:
"Benim burada tek suçum, dış nöbetçileri saklamak. Dışarıdan getirilen hemşirelerin yeterli özelliklere sahip olmadığı iddia ediliyor. Ancak bu hemşirelerin yalnızca SGK sözleşmeleri yoktu. Biz onların hastalara eksiksiz baktığını gözlemliyorduk. SGK kayıtları olmadığı için hastaneye zarar gelmesin diye çıkmalarını söyledim."
Yenidoğan davası başladı. Sanık kürsüsüne Doktor Mehmet Gürül geldi. Mahkeme başkanı, hakkındaki iddiaları ve suçlamaları okudu ve savunma yapıp yapmayacağını sordu. Sanık doktor, savunmasını yapacağını belirtti.
İDDİANAMEDEN
Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığınca hazırlanan 1399 sayfalık iddianamede, sanık doktor Fırat Sarı'nın elebaşı olduğu suç örgütünün sevk ve idaresini sanık doktor İlker Gönen ile 112 Acil Çağrı Merkezi ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in yaptığı belirtiliyor.
İddianamede, suç örgütünün esas amacının işletmesini devraldıkları yenidoğan yoğun bakım ünitelerinin 112 sevk sistemini bertaraf edip doluluğunu sağlamak, hastaların basamaklarıyla oynama yapıp, Sosyal Güvenlik Kurumundan (SGK) üst sınırda ödeme almak olduğu kaydediliyor.
Sanıklar tarafından hasta bebeklerin durumunun olduğundan daha ağır gösterildiği, olması gerekenden daha uzun süre yatışlarının sağlandığı belirtilen iddianamede, bu şekilde SGK'den yüksek ücret tahsil edildiği ve bazı hasta yakınlarından fazla para alındığı anlatılıyor.
Bebek hastaların uygun sağlık hizmeti almasını sağlayacak hastanelere sevki yerine şüphelilerin seçtiği, örgüt adına karlı görünen hastanelere yatırıldığı bildirilen iddianamede, karın çoğunun sağlık çalışanı olan örgüt üyesi sanıklarla paylaşıldığı ifade ediliyor.
Esas amacın, bebeklerin sağlık durumunun iyileştirilmesi değil, maddi açıdan en fazla kazanç elde edilmesi olduğu iddianamede belirtiliyor.
CEZA İSTEMLERİ
İddianamede, sanıklar Fırat Sarı ve İlker Gönen için 10 bebeğin ölümü nedeniyle "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "nitelikli dolandırıcılık" ve "suç işlemek amacıyla örgüt kurmak" suçlarından 10 kez, "resmi belgede sahtecilik" suçundan da 11 kez uygulanmak üzere toplam 177 yıl 6'şar aydan 582 yıl 9'ar aya kadar hapis cezası talep ediliyor.
Sanık Gıyasettin Mert Özdemir'in ise "kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi", "kişisel verilerin hukuka aykırı ele geçirilmesi", "kamu kurum ve kuruluşlarının zararına dolandırıcılık", "suç işlemek amacıyla örgüt kurma" ve "resmi belgede sahtecilik" suçlarından 180 yıldan 589 yıl 9 aya kadar hapisle cezalandırılması isteniyor. 8'i kadın 44 sanık hakkında da benzer suçlardan hapis cezaları öngörülüyor.
İddianamede, "dolandırıcılık" suçu işlenerek maddi menfaat temin edilen sorumlu hastaneler ve şirketler için de tüzel kişilere özgü güvenlik tedbiri uygulanması, bunların kapatılıp mal varlıklarına el konulması talep ediliyor.
Soruşturma kapsamında İstanbul'da 9, Tekirdağ Çorlu'da 1 hastanenin ruhsatı iptal edilmiş, bu hastanelerde tedavi gören bebekler ve hastalar ambulanslarla kamu hastanelerine sevk edilmişti.