Türkiye'nin kanını donduran Yenidoğan Çetesi 4. kez hakim karşısına çıktı. Ama hepsi, 3 maymunu oynadı. "Görmedim, duymadım, bilmiyorum" diye savunma yaptı. Bebek katilleri, masum rolüne büründü. Kimi boynunu büktü, kimi gözünü süzdü. Hepsi ağız birliği yapıp sadece borç para aldığını öne sürdü.
Renas Kılıç, "Sadece Dr. Fırat Sarı'ya borç verdim" sözüyle güldürdü. Asistan Nur Taşçı da aynı sözü tekrar edince hakimin sözü düşündürdü: Yüksek kazançlı Dr. Sarı sizden niye para alsın.
TEHDİDİN MERKEZİNDEKİ TOPTEMEL SAVUNMA YAPTI
Soruşturma Savcısı Yavuz Engin'i tehdit eden Mustafa Kemal Zengin ve Avukat Aylin Arslantatar'ın çete üyesi Birinci Hastanesi hemşiresi Tuğçe Toptemel'in tahliye edilmesini istediği ortaya çıktı. Toptemel'in hastanede 6 aylık yabancı uyruklu Michelle Nwando Opara'yı kuvöze sığmadığı için beşiğe yatırdığı, yanlış ilaçla ölümüne sebep olmaktan tutuklandığı anlaşıldı.
Beşinci günde duruşma saat 10.15 itibarıyla başladı.
Mahkeme Başkanı:
Mustafa Kazan’dan ne kadar aldın? (Bağcılar Şafak Hastanesi)
Gıyasettin Mert Özdemir:
1 kere 67 bin, bir keresinde de 45-50 bin TL aldım. Hasta sevki için.
Mahkeme Başkanı:
İlker Gönen, Suriyeli bir bebekten bahsetmiş. "Türk’ü bekliyorum" demişsin, doğru mu?
Gıyasettin Mert Özdemir:
Hatırlamıyorum ama yine de savunma yapayım. Suriyeli-Türk mevzusu ile ilgili şunu söyleyebilirim: 112 nakil birimi, Suriyeli hasta kabul etmezse Türk hasta nakil edemiyor. Bu konudan bahsediyorum.
"9 BEBEKLE ALAKAM YOK"
Acil hastalarda doktorların zaman kaybı yaşamak istemediklerini anlatan Özdemir, “112’yi de mağdur etmemek için doktorlar adına hasta kabul ettiriyorlar. Ancak ben bu durumda doktorlardan maddi kazanç elde etmedim. Doktorlardan para almadım” dedi. Savcı Yavuz Engin’in kendisini 10 bebeğin ölümünden sorumlu tuttuğunu anlatan sanık, “Ben sadece bir bebekle ilgili savunma yapabilirim. Diğer 9 bebeklerle alakam yoktur” dedi.
“GEBEYE 4 SAAT HASTANE BULAMADILAR”
Bahsettiği 1 bebeğin de Kaya bebek olduğunu söyleyen Özdemir, “Kaya bebek de bir bebek sevki değil, gebe sevkidir. 28 haftalık bir gebe hastaneye gidiyor ve yüksek riskli gebe teşhisi koyuluyor. Gebe sevkleri sadece kamu hastanelerine yapılmaktadır. 112’ye bildiriyorlar ancak gebeye 4 saat boyunca uygun hastane bulunamıyor” dedi.
“112’DEN UMUDU KESİP BENİ ARADILAR HASTANE BULDUM”
İstanbul’daki hiçbir kamu hastanesinin gebeyi kabul etmediğini söyleyen Özdemir, “Kural gereği bu vaka ile ilgili özel hastanelerde yer araması yapılmamıştır. Bu vakanın durumu saatler geçtikçe kötüleştiği için bana hastane yetkilileri 112’den umudunu kesip bana ulaştılar. Ben de gebeye hastane buldum” dedi.
Kendisinin hastane bulduktan sonra transfer sürecinin başladığını anlatan sanık, “Benim yaptığım iş burada bitiyor. Ama yine de o kadar ağır suçlamayla, algı operasyonu ve kasıtlı bir şekilde savcı Yavuz Engin tarafından yapıldığını düşünüyorum” dedi.
“ÜSTÜME VAZİFE OLMAYAN BİR KONUDA KONUŞMUŞUM”
Mahkeme başkanı sanık Gıyasettin Mert Özdemir’in dinlemeye takılan bir telefon konuşmasını okuyarak, “Hastaların taburcu olmasından şikayet ediyorsun. Daha çok yoğun bakımda kalmalarını istiyorsunuz?” diye sordu. Sanık ise, “Üstüme vazife olmayan bir konu hakkında konuşma yapmışım. Yoğun bakım boş kaldığı için hasta var mı diye bana sordukları için öyle dedim” dedi.
“DOKTORUN HABERİ OLMADAN HASTA KABUL EDİLMEZ”
Doktorun haberi olmadan hasta kabul etmediklerini söyleyen Özdemir, “Doktorun haberi olmadan hasta kabul edilemez. Çünkü o doktorun kaşesi kullanılıyor. Adam yoğun bakıma girince kim bu hasta demez mi?” dedi.
Bir telefon konuşmasında Fırat Sarı’ya, “Taburcuları durdurmamız lazım diyorsun neden durduruyorsun? Taburcular senin yetkinde mi?” dediği sorulan Özdemir, “Bu konuşmaların işgüzarca olduğunu kabul ettim zaten” dedi.
Beşinci günde duruşma saat 10.15'te ambulans şoförü Gıyasettin Mert Özdemir'in savunması ile başladı.
Suçlamaların hiç birini kabul etmediğini söyleyen Özdemir, “Ama hasta yönlendirme yaptığım için maddi kazanç sağladığımı da kabul ediyorum” dedi.
“KİMSE BU KURALI UYGULAMIYOR”
112’nin hastanelere nasıl sevk yaptığını detaylı bir şekilde anlatan Özdemir, “Hastanın yoğun bakım servisine gitme süresi 5-6 saati bulmaktadır. Hastanın bir an önce yoğun bakıma gitmesi için kimse pratikte bu kuralı uygulamamaktadır. Hastanın menfaati de bunu gerektirmektedir” dedi.
“AMBULANS BULAMAYINCA BENİ ARIYORLAR”
İstanbul’da bebek kuvözü olan ambulans sayısının 4 olduğunu söyleyen Gıyasettin Mert Özdemir, “Bu ambulanslar çocuğu alıp yoğun bakıma götürene kadar en az 4-5 saat geçiyor. Teoride olan kuralların pratikte uygulanmaması gerektiğinin takdirini size bırakıyorum. Ambulans ve yer bulamama durumunda beni arıyorlar. Bazı hastalara günlerce dahi yer bulunamadığı oluyor” dedi.
"SAVCI HAKKIMDA OPERASYON YAPIYOR"
"Hasta bana ulaştığında tüm kamu hastanelerini aramış ama yer bulamamış oluyor” diyen sanık Özdemir, “112 ambulans şoförü olduğum için savcı Yavuz Engin tarafından hakkımda algı operasyonu yapılıyor” dedi.
DOSYA SADECE YENİDOĞAN İLE KISIRLAŞTIRILMIŞ”
Örgüt yöneticisi olarak suçlandığını söyleyen Özdemir, “Ama ben sadece Fırat Sarı’nın anlaşmalı olduğu hastanelere hasta göndermiyorum. Dosya sadece yenidoğan sevkleri ile kısırlaştırılmış. Ben erişkin hastalarla ilgili de yönlendirme yapıyorum. Yani konu sadece Fırat Sarı ile alakalı bir durum değildir. Ben örgüt yöneticisiysem doktorlara hemşirelere talimat vermem gerekir. Bu suçlama komiktir. En azından bana öyle gelmektedir” dedi.
Yapılan suçlamaların 112 sistemine zarar verdiğini söyleyen Özdemir, “Tüm 112 çalışanlarının da zan altında bırakıldığını düşünüyorum”
İstanbul'da yenidoğan bebekleri anlaşmalı özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk ederek, haksız kazanç sağlayan ve kusurlu davranışlarda bulunarak ölümlerine neden olan Fırat Sarı ve İlker Gönen'in aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 47 sanığın yargılandığı dava beşinci gününde devam ediyor.
Bakırköy Adliyesi 22. Ağır Ceza Mahkemesi Salonu'nun kapasitesinin yetersiz olması sebebiyle konferans salonunda görülüyor. Duruşmaya, Fırat Sarı ve İlker Gönenin de aralarında bulunduğu 22 tutuklu sanık, 14 tutuksuz sanık ve taraf avukatları hazır bulundu. Bazı tutuksuz sanıklar ise, Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı.
İstanbul'da, bebek acil hastalarını önceden anlaştıkları özel hastanelerin yenidoğan ünitelerine sevk edip ölümlerine neden oldukları ve haksız kazanç sağladıkları iddia edilen 47 sanığın yargılandığı davanın duruşması, 4. gününde savunmaların alınmasına devam edildi.
Bakırköy 22. Ağır Ceza Mahkemesince adliyenin konferans salonunda yapılan duruşmaya, organize suç örgütü elebaşı Fırat Sarı'nın da aralarında bulunduğu 22'si tutuklu 36 sanık ile avukatları katıldı. Bazı tutuksuz sanıklar ise bulundukları şehirlerdeki adliyelerden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi ile duruşmaya bağlandı.
Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda, bir üniversitenin iş geliştirme yöneticisi olan ve davaya konu il dışından yapılan sevklerle ilgilendiği öne sürülen tutuklu sanık Serdar Yüksel savunma yaptı.
Yüksel, 23 yıldır sağlıkçı olduğunu belirterek, "Örgüt üyesi değilim. Örgütün olup olmadığını bile basından, iddianameden öğrendim. Örgütle ilgili herhangi bir çalışmam yok. Beraatimi istiyorum. Kamuyu asla zarara uğratmadım. Buraya nasıl geldim anlamış değilim." dedi.
Davadaki diğer sanıklardan para alıp almadığı sorulan sanık Yüksel, "Gıyasettin Mert Özdemir ile Fırat Sarı'dan 10-12 kez para aldım. Hastalar için verilen paralar değildi. Hasta başı para almadım. Hastaneler teşekkür bazında da para yollarlar." diye konuştu.
Fırat Sarı'dan aldığı paraların "borç" olduğunu öne süren Yüksel, hasta sevklerine ilişkin de "Benim yaptığım yönlendirmelerden İstanbul 112'nin haberi var." ifadesini kullandı.
NET ŞEKİLDE CEVAP VER ÇOK UZATIYORSUN
Mahkeme başkanı, çapraz sorgusu yapıldığı esnada verdiği cevaplardan dolayı Yüksel'e, "Net şekilde cevap ver çok uzatıyorsun. Sana hastane soruluyor oradaki doktoru anlatıyorsun." şeklinde uyarıda bulundu.
Soruşturma kapsamında savcılıkta alınan ifadesinde, kendi hesabına gelen paralarla ilgili susma hakkını neden kullandığının sorulması üzerine Yüksel, utanç duyduğunu söyledi.
Sanık Yüksel, utanç duymasının aldığı paralarla ilgisinin olup olmadığı sorusuna ise "Evet, keşke almasaydım." yanıtını verdi.
"BUNLAR BİR SÜRE SONRA AĞIR GELİYOR"
Tutuklu sanık Sümeyye Nur Taşçı, örgüt olarak herhangi bir faaliyette bulunmadığını ve sadece sanık Fırat Sarı'nın asistanı olarak görev yaptığını savundu.
Sarı'nın vekaletinin kendisine olduğunu ifade eden Taşçı, Medisense isimli şirkette evde sağlık hizmetleriyle ilgili bir bölüm kurmak isteyen Sarı'nın, gerekli işlemleri yapması için kendisine vekalet verdiğini anlattı.
Taşçı, bu vekaletle evde sağlık hizmetleri bölümünün açılması için işlemleri yaptığını, ayrıca sanık Sarı gidemediği zaman şirketle ilgili ev ile araba alım satım işlemleriyle de ilgilendiğini söyledi.
Fırat Sarı'nın "motivasyon" adı altında hemşire ve doktorlara gönderdiği paraları hesaplara kendisinin yatırdığını dile getiren Taşçı, "Fırat Sarı para yatırmayla tek tek uğraşamadığı için asistanı olarak benim yapmamı söyledi. Ben kendi kendime bir işlem yapmadım. Ne kadar göndereceğimi de o söyledi." dedi.
Diğer sanıkların hesaplarına gelen paralarla ilgili "motivasyon ücreti" dediklerini, ancak hiçbirinin bunu doğru düzgün anlatmadığını belirten Taşçı, "Hemşirelik basit bir iş değil. Hemşirelik dediğiniz sadece hasta bakıp çıktığınız bir şey değil. Özel hastaneler bazında söylüyorum, 3 hasta bakmanız gerekiyorsa 4 hasta bakıyorsunuz, 2 dosya bakmanız gerekiyorsa 4 dosya bakıyorsunuz. Bunu dosya olarak söylüyorum ama daha fazla bir iş yükü var. Hastanelerde her zaman çok iş, az para şeklinde çalışılıyor. Bunlar bir süre sonra ağır geliyor." ifadesini kullandı.
Taşçı, az ücret aldıkları gerekçesiyle hastaneden çıkmak istediklerinde, Fırat Sarı'nın kendilerine işten çıkmamaları için söz konusu paraları gönderdiğini öne sürdü.
Sanık Taşçı, Reyap Hastanesi'nde sorumlu hemşire olarak çalıştığı dönemde gelen ücretlerin içinde diğer hemşirelerin de ücretleri olduğunu, bu paraları onlara dağıttığını anlattı.
Duruşma savcısı, sanık Taşçı'ya çapraz sorgusunda, "İki tane şirketi olan, geliri gayet iyi olan Fırat Sarı neden asistanından borç alsın?" sorusunu yöneltti.
Sanık Taşçı ise, "Asistanı olduğum dönemde borç vermedim. Hep isterdi. Biz kızlarla banko dediğimiz yerde otururken gelip 'Paranız var mı.' diye sorardı. Biz de kendi aramızda konuşurduk." ifadesini kullandı.
Mahkeme başkanının Taşçı'ya soru sorduğu sırada sanık avukatı soruya itiraz etti.
Bunun üzerine mahkeme başkanı, "Başkanın sorusuna itiraz edilirse biz nasıl sorgu yapacağız. Ben yıllardır hakimlik yapıyorum ilk defa değil." dedi.
Verilen aranın ardından devam edilen duruşmada, "yenidoğan çetesi" soruşturmasını yürüten savcı Yavuz Engin'in makamında ölümle tehdit edilmesine ilişkin tutuklanan Mustafa Kemal Zengin'in ifadesinde tahliyesi için savcıya gittiğini öne sürdüğü tutuklu sanık hemşire Tuğçe Toptemel'in savunması alındı.
Toptemel, yakınlarını kaybedenlere başsağlığı dileyerek, bu durumdan dolayı üzgün olduğunu söyledi.
Sanık Hakan Doğukan Taşçı ile aralarında 4 kez para transferi olduğunu ifade eden Toptemel, bunların tamamen şirket parası olması sebebiyle hiçbir çıkarı bulunmadığını savundu.
Toptemel, hastanede gece çocuk doktoru olmadığını, Taşçı'nın gece kendisini doktor olarak tanıttığını, gündüz çalışan doktor sanık Şeyhmus Çelik'in de bunu bildiğini belirtti.
"BENDEN BEBEĞİN VİDEOSUNU İSTEDİ"
6 aylık Michelle Nwandı Opara'nın yenidoğan yoğun bakımında ölümüyle ilgili konuşan Toptemel, "Mesaim geceydi. Monitör ötmeye başlayınca Hakan Doğukan Taşçı'yı aradım, monitörün yanlış olduğunu, ilaçları kapattığımı, kalbini hissedemediğini söyledim. Benden bebeğin videosunu istedi. 'Bir şey yapılacak mı?' diye sordum. Kan şekerine bakılmasını söyledi." ifadesini kullandı.
Toptemel, bebeğin kan şekerine bakıp hemen müdahaleye başladığını belirterek, "15 dakika boyunca kalp masajına devam ettim. Bebeğin nabzını kontrol ettim, tekrar kan gazı almaya başladım. Alma sebebim, kötü olduğuna dair elimde bir şey olması." dedi.
Nöbetten çıkarken Taşçı'yı yeniden aradığını ve "Bebeğin nabzını hissediyorum, bir şey yapılacak mı?" diye sorduğunu belirten Toptemel, Taşçı'nın kendisine "Hayır" cevabını verdiğini söyledi.
Bu esnada Taşçı'nın sesinin uykulu gelmesi ve kendisini çok ciddiye almaması sebebiyle diğer hemşirelerin de duyması için telefonu hoparlöre aldığını anlatan Toptemel, "6 aylık bebeğin yenidoğan yoğun bakımında olmaması gerektiğini sorguladım. Hemşireler, bebeği Fırat Sarı ve Hakan Doğukan Taşçı'nın kabul ettiğini söylediler. Ben Hakan Doğukan Taşçı'yı dinlemeden bebeğe müdahale ettim. Yine olsa yine yapardım, pişman değilim. İhmalim olduğunu düşünmüyorum." diye konuştu.
Toptemel, kimseyi suçlamak için konuşmadığını belirterek, "Nöbetten çıktıktan sonra kim ne yaptı bilmiyorum. Ben mesai saatimden fazla duruyorsam, mesai saatinde insanların hastanede olması gerekiyor diye düşünüyorum. Öncesinde bebeğin iki kez kalbi durmuş. Bize asla bu bilgi verilmedi. Bize verilen epikriz de bebeğin beslenmesi ve ilaçları alması gerektiği yönündeydi." dedi.
Kendisi gece nöbetine geldiğinde bebeğin entübe edilmiş ve makineye bağlı olduğunu kaydeden Toptemel, ilaçların etkisinde olan bebeği, elleri de kısıtlanmış şekilde teslim aldıklarını belirtti.
Toptemel, çapraz sorgusunda, "6 aylık bebek kuvöze alınıyor mu?" sorusu üzerine, "Hayır, ben bunun yasal olmadığını söylüyorum. 6 aylık, 6,5 kiloya yakın bir bebekten bahsediyoruz. Bu yasal değil, bu hastayı kim kabul etti diye sorguladığımda Hakan ve Fırat Sarı'nın kabul ettiğini söylediler. Doktor kabul ettiği için karşı çıkamadım." diye konuştu.
Gece doktoru olmadığı için nöbetlerde Hakan Doğukan Taşçı ile iletişime geçtiklerini söyleyen Toptemel, Taşçı'nın kendisinden talimat alınmasını istediğini belirtti.
Toptemel, bebek ölümünün geç fark edildiğine yönelik beyanların yalan olduğunu ve buna katılmadığını söyleyerek, "Vicdanım bu konuda gerçekten rahat. Benim 08.00'de alanı teslim etmem lazım ama sorumlu hemşire 10.00'da işe geliyor. Sorumlular gelene kadar bebeğin başında bekledim. Bebeğe müdahale ettiğim için buradayım ama etmeseydim de burada olacaktım." dedi.
Duruşma savcısının, "Hakan Doğukan'ı bebeğin annesine doktor olarak tanıştırıyorsun, bu ciddi bir durum, neden bunu yapıyorsun?" sorusunu Toptemel, "Biz talimatlara uyuyoruz. Talimatlara uymazsak işten çıkartırlar. Bana bu şekilde talimat verdi." diye yanıtladı.
"ÇOCUĞU ÖLDÜR DESE ÖLDÜRECEK MİSİN?"
Toptemel, savcının "Talimatın sınırı vardır, çocuğu öldür dese öldürecek misin?" demesi üzerine, "Her talimata uymadığımı açıklamadım. Bu talimatta aileler bizi sıkıştırdığı için mahcup duruma düşüyoruz. O da bu anlardan bir tanesi. Talimata zorunlu kaldığım anlardan bir tanesi." diye konuştu.
Kaya bebeğin ailesinin avukatı İsmail Kılıç, sanığa "Vicdanınızın rahat olduğunu söylüyorsunuz. Peki bebeğin öldüğünü duyduktan sonra şikayette bulunmayı düşünmediniz mi? Hastanede doktor yok, ekipman yok, hemşire yok. Hastanenin üst birimine ya da savcılığa şikayette bulunmayı düşünmediniz mi?" sorusunu yöneltti.
Sanık Toptemel de "Şikayette bulunmadım. Bizde çocuk doktoru yoktu, bunu hep söylüyorum. Ölümler tabii ki oluyordu. Opara bebeğin ölümü beklenmeyen bir ölümdü. Susmak zorunda kaldım. 10 yıldır yenidoğan hemşiresiyim, bugüne kadar yoğun bakıma doktorun gelip bebeğe müdahale ettiğini görmedim." yanıtını verdi.
Toptemel'e çapraz sorgu yapıldığı sırada bir kısım sanık avukatları, tutuksuz sanık Şeyhmus Çelik'in, avukatının yanına gelerek sorulmasını istediği soruları söylediğini, avukatının da Toptemel'e bu soruları yönelttiğini belirtti.
Avukatlar, bu şekilde sanık Çelik'in direkt olarak sanık Toptemel'e soru sorduğunu dile getirerek, duruma itiraz etti. Çelik, durumun ortaya çıkması üzerine avukatının yanından kalkarak, tutuksuz sanıkların bulunduğu sıraya geçti.
Yaklaşık 9 saat süren ve 5 sanığın dinlenildiği duruşma, sanık savunmalarının alınmasına devam edilmek üzere bugün saat 09.30'a ertelendi.