Biz rütbe peşinde değiliz

İsmet İnönü, "Biz sizi düzenli ordumuzun bir subayı olarak görmek istiyoruz. Hatta rütbenizi siz koyun" der. Ancak Çerkez Ethem Erkan-ı Harbiye Umum Reisi olan İsmet İnönü'ye şu yanıtı verir: "Biz, hiçbir zaman rütbe ve şan peşinde olmadık beyefendi"

takvim.com.tr takvim.com.tr
Kaynak GAZETE
Giriş Tarihi :04 Ocak 2010
Biz rütbe peşinde değiliz

İÇİNDEKİLER

Mustafa Kemal, kendisine, "İzmir'i aldıktan sonra artık biraz dinlenirsiniz Paşam. Çok yoruldunuz" diyen Halide Edip'e şu yanıtı verir: "Dinlenmek mi? Yunanlılardan sonra birbirimizle kavga edeceğiz, birbirimizi yiyeceğiz." Bu öngörü doğru çıktı… Çok değil; 1920 Haziran'ıyla 1921 Mayıs'ı arasındaki süreçten söz ediyoruz. Daha üç ay öncesinin Millet-i Kahraman'ı Ümid-i Halas'ı ile Kuva-yı Milliyeciler'in komuta kademesinin arası, gittikçe soğumaya başlamıştı… Temmuz 1920'de Miralay Bekir Sami, Çerkezliğiyle bilinen Ali Fuat Cebesoy da Garp Cephesi Kumandanlığı'ndan alınmıştı. Aynı yıl Aralık ayı içinde ise Sarı Efe ve Demirci Efe'ye 'sınırlandırma' getirilmiş büyük olasılıkla "tasfiyenin" başlangıcı için düğmeye basılmıştı.

İSMET BEY'DEN VETO
Çerkez Ethem, 3 kez Erkan-ı Harbiye Umum Reisi Miralay İsmet Bey ile görüşme talep etmiş ancak her defasında "işlerin yoğunluğu ve olağanüstü durumlar gerekçesiyle" geri çevrilmişti. Yılların "teşkilatçısı" bir şeylerin döndüğünü hissetmiş, ısrarla İsmet Bey'le görüşmesinin elzem olduğunu söylüyordu. M.Kemal'e ulaşmak istemişse de bu isteğini gerçekleştirmek mümkün olmamış yine zehir zemberek konuşmuştu: "Kimseye 'yoldaşım' diye mektup yazmadım. Bana yazıldığı olmuştur! Sadece memleketimi düşündüm!" Ankara'da 'Seyyare Yeni Dünya' adlı gazetenin çıkarılması ve kurulacak matbaanın ilk günlerine gönderme yapıp M.Kemal'e sitem etmiştir: "Ankara'da bulunduğum süre içinde hem kendisi hem de yanlısı mebuslar için dedikodular ayyuka çıkmıştı. Her gelen içimi bulandıracak şeyler anlatıyordu. Kendisine yönelen bu saldırılar karşısında daha fazla dayanamayacaktım. Zaten hastaydım. Daha fazla kalamadan ayrıldım Ankara'dan!" Eskişehir'de konuşlanan İsmet İnönü'ye bu kez kendisi gitmek istemiş kabul edilmediği için etrafındakilerle 'karargâh' olarak kurulan binayı 'basmış', Erkan-ı Harbiye Umum Reisi'nin kapısına dayanmıştı: "İsmet bey sizinle samimiyetimi bozmaya geldim!!!" Çerkez'in bu çıkışı karşısında sakince konuşmuş: "Hastasınız ve hala titremektesiniz. Buraya kadar gelmeniz de gereksizdi. Biz sizi düzenli ordumuzun bir subayı olarak görmek istiyoruz. Hatta rütbenizi siz koyun. Size karşı kin beslediğimizi söyleyenler gaflet içindedirler…!!" Bu kez Çerkez Ethem yumuşama emareleri göstermiş: "Biz hiçbir zaman rütbe ve san peşinde olmadık beyefendi. Bana neden böyle davranmaktasınız? Bunu öğrenmek için konuşmayı defaen istedim bir ilgi göremedim. Böyle davrandığımız için üzgünüz ama bize başka yol bırakmadınız!" demiştir. Olacakları sezmişlerdir. Kuva-yı Seyyare geri çekilir ve beklemeye başlar. Plan Kütahya'da 'sıkıştırılacak' olan Çerkez Ethem'i Yunan hatlarına sürüp iki ateş arasında kalmasını sağlamaktır. Refet Bey Gördes'te sıkıştığını hissettiği Ethem Bey'e bir mektup yazar: "Şerefli bir maziye ve hayata sahipsiniz. Yunanlılarla mücadeleye devam edebilirsiniz. Sizin hasmınız Refet Bey değildir; Millet Meclisi ve hükümettir. Biz askerlik gereği aldığımız emirleri uyguluyoruz." "Şerefli bir maziye ve hayata!!!" sahip olurken aynı amaç uğrunda savaştıklarına karşı bir girişimde bulunmaktansa 22 Ocak 1921'de Yunan tarafına geçer. Bir protokol imzalanır. Mahiyetindekilerin çoğu bu anlaşmaya uymaz-ki bu kendi isteğidir-. Önce İzmir'e oradan da tedavi için Almanya'ya gider. Ardından kurulan İstiklal Mahkemesi bir bildirim yayınlar: "Müsellean takibi hükümet cürümünü irtikap ederek düşman tarafına firarları anlaşılmasına binaen cümlesinin gıyaben idamlarına ve emvali menkule ve gayrı menkullerinin canibi hükmetten haciz ve idaresine…!" 1923'e kadar varlığı bilinmekle birlikte bütün aramalara ve yoklamalara rağmen bulunamamıştır… 1948'de Ürdün- Amman'da ölen Çerkez Ethem hatıralarının yayınlandığı -1962 Yeni Dünya Gazetesi-sayfalarda son sözünü şöyle söyler: Yalnız suçlular affedilmeyi kabul eder. Tarihte affedilen bir suçlu olarak anılmaktansa, hakkı yenmiş bir adam olarak anılmayı tercih ederim" Çerkez Ethem; varidatını genişletmek isteyen bir muhteris mi? Çıkar peşinde koşan bir siyasi mi? Komuta kademesindeki çatışmalara kurban edilen bir vatansever mi? Ama bir soru onun son selamı gibi baki duruyor indimizde; "Bu milletin bir 'Ümid-i Halas'ı (Kurtuluş Umudu) gerçekten nasıl bir hain olabilmiştir? Vatanın savunması için verilmiş görevleri vurulup öldürülme pahasına gözünü kırpmadan yapan bu adam için biz bu durumu insanoğlu çiğ süt emmiş diyerek geçiştirebilir miyiz? Elimiz tarihin vicdanına gidiyor ister istemez…