Sanat dünyası, son günlerde gündeme bomba gibi düşen bir skandalla çalkalanıyor.
İŞ ADAMINDAN 5 MİLYON EURO ALDI
Sosyal medyada yer alan iddialara göre, ünlü menajer Ayşe Barım, bir kadın oyuncuyu, eşcinsel bir şarkıcıyla sevgili gibi göstermek karşılığında şarkıcının sevgilisi olan iş insanından 5 milyon euro aldı. Bu olay, sanat camiasında uzun süredir bilinen bir sır olmasına rağmen, ilk kez geniş bir kitleye ulaşarak büyük bir yankı uyandırdı.
BARIM'DAN ÜNLÜ ŞARKICIYA KARİYER PLANI
İddialara göre, menajer Ayşe Barım, sektördeki güçlü konumunu kullanarak, ünlü bir şarkıcının kariyerini yeniden şekillendirmek için bir plan yaptı. Bu plan kapsamında, milyonlarca kadın hayranı olan şarkıcıya "erkeksi bir imaj" kazandırmak için, menajerin ajansındaki bir kadın oyuncuyla "ilişkideymiş" gibi gösterildi. Bu süreçte, şarkıcının gerçek sevgilisi olan iş insanından alınan paralar imaj çalışmasında için kullanıldı. Daha sonra, plan gereği bu kurgusal ilişkinin "ayrılık" haberleriyle sonlandırılması öngörülüyordu.
Bu tür imaj çalışmalarının sanat dünyasının alışılmış bir parçası olduğu biliniyor. Ancak olay, toplum mühendisliği boyutuyla ciddi bir tepki topluyor. Sanatçılar üzerinden yapılan bu manipülasyonlar, sadece sektörün içindekilere değil, toplumu da bilinçli bir yönlendirme olarak değerlendiriliyor.
AYŞE BARIM BU TEKELİ NASIL KURDU?
Sanat dünyasında adeta bir tekel kurduğu iddia edilen Ayşe Barım, hem menajerlik hem de yapımcılık dünyasında önemli bir güç olarak görülüyor.
SADECE PARA DEĞİL İDEOLOJİK YÖNLENDİRME VAR
İddialara göre, sistem sadece para kazanmaktan ibaret değil, aynı zamanda ideolojik bir yönlendirme de içeriyor. Oyunculardan yapım şirketlerine, reklam verenlerden uluslararası platformlara kadar sektörün tüm aktörleri, bu tekelleşmenin bir parçası haline gelmiş durumda.
Özellikle 2000'li yıllarda AK Parti'nin kalkınma hareketiyle büyüyen sektör, Türkiye'yi ABD'den sonra dünyanın en büyük ikinci dizi üreticisi haline getirdi. Ancak muhafazakar kesim, bu süreçte sektörün dışında kalmayı tercih etti ve sektörde belirli bir ideolojik görüşün hakimiyeti kuruldu. Bu yapı, reklam gelirlerini kontrol etmekle kalmayıp, toplumun kültürel ve siyasi dinamiklerini şekillendirmek için de araçsallaştırıldı.
REKLAMDAN TOPLUM MÜHENDİSLİĞİNE
Sanat dünyasında dönen milyarlarca dolarlık reklam pastası, bu sistemin ana kaynağı olarak gösteriliyor. Televizyon kanalları, yapım şirketleri ve menajerlik ajansları arasında paylaşılan bu devasa gelir, sektörün işleyişini belirliyor. Ancak sistem sadece ekonomik değil, ideolojik olarak da toplumu etkilemek için kullanılıyor.
SİYASİ ELEŞTİRİ YAPMAYAN SİSTEMİN DIŞINDA KALIYOR
Gezi Parkı olayları sırasında ünlü oyuncuların toplu halde bir araya gelmesi, seçim dönemlerinde sosyal medya üzerinden verilen mesajlar, ödül törenlerinde yapılan siyasi eleştiriler, bu sistemin görünür sonuçlarından sadece birkaçı. Sistem içinde yer alan oyuncular, bu mekanizmanın dışına çıkmaları durumunda kariyerlerini kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor.
SANATÇILAR SİSTEMİ DEŞİFRE ETTİ
Nitekim iddiaların ortaya çıkmasının ardından birçok sanatçı sosyal medya hesaplarından iddiaların gerçek olduğuna dair açıklamalar yayınlamaya başladı.
BU BAŞROLÜ İSTİYORSAN YANINDA BU DÖRT OYUNCUYU DA ALMAK ZORUNDASIN
Ünlü sanatçı Necmi Yapıcı, dizi ve film sektörünün 3-5 yapım şirketi etrafında döndüğünü belirterek, "Kendimize yer bulmak çok zorlaştı.. Dizilerde, sinema filmlerinde, dijital platformlarda, reklamlarda ve hatta reklam dublajlarında bile bu aynı oyuncular kullanılıyor. Bu oyuncular bir dizi bitiyor bir hafta sonra başka dizide başlıyor. Binlerce oyuncu bunlara uzaktan bakıyor sadece. Dönen dolaplar kulağımıza geliyor. Mesela bu başrolü istiyorsan yanında bu dört oyuncuyu da almak zorundasın gibi. Bu ne kadar doğru bilemem ama bildiğim bir şey var o da sektör bu üç beş kişi arasında dönüyor. Senaryo yazarları ve yönetmenler içinde aynı şey geçerli. Aynı yazarlar aynı senaryolar aynı yönetmenler. Yetenek ve oyuncunun geçmişi, yaptıkları önemli değil artık sosyal medya takipçi sayısı daha önemli mesela. İyi ki tiyatro var da en azından yaşayacak kadar para kazanabiliyoruz." ifadelerini kullandı.
DESTEK DEĞİL KÖSTEK OLUYORLAR
Oyuncu Burcu Biricik ise, tekelleşme yüzünden mesleğini icra etmek isteyen yetenekli gençlere fırsat tanınmadığının altını çizdi. Sosyal meydadan yaptığı paylaşımda sistemi eleştiren Biricik, "Ahh biz... Niye böyleyiz biz ?? Şuan sektördeki tekelleşmeyi, nasıl domine edildiğini, mesleki etiği ahlakı, bu kocaaa sektörde var olmaya nefes almaya mesleğini icra etmeye çalışan fakat bir türlü fırsat yaratılmayan yaratılmadığı gibi köstek de olunan onlarca yetenekli (genel) sektör insanını, o koca pastanın dilimlerini sürekli olarak kimlerin paylaştığını konuşmamız gerekirken biz yine magazin çukuruna düştük." dedi.
HERKESE GÜNAYDIN
Sektördeki yapının kurbanlarından olduğunu yıllar önce dile getiren Ümit Erdim de bir paylaşım yaptı. Erdim, "Ben 6 yıl önce bunları söylediğimde bana 'zayıflayınca iş bulamadı o yüzden böyle konuşuyor' dediler. Herkese günaydın." ifadelerini kullandı.
Oyuncu Deniz Işın, sosyal medyada kadın dayanışması çağrısı yapanlara sert tepki gösterdi. Işın, "Kadın dayanışması istediğiniz kadın yüzünden kaç tane kadın oyuncunun hakkına girildiğini düşündünüz mü hiç? Kendisi bizzat işlerime engel olmaya kalktı, tanıdığım çok yetenekli kadın oyuncuların önünü kesti. Eğer bi mafyalaşma varsa kadın ve insan hakları savunucusu olarak en çok sizin ses çıkarmanız gerek. Kime kimi peşkeş çekti bilemem ama şaşırmam. Sırası geldi diye delirmeyin elbet kokusu çıkacaktı." diyerek işlerine engel olunduğunu açıkladı.
KÜLTÜREL HEGEMONYA MI, EKONOMİK TEKEL Mİ?
Ünlü isimlerin deşifre ettiği sektördeki bu yapı, yıllardır kültürel hegemonya eleştirileriyle de gündeme geliyor. Ancak son skandal, sanat dünyasındaki bu düzenin aslında ekonomik çıkarlar ve manipülasyon üzerine kurulu bir sistem olduğunu ortaya koydu. Oyuncuların reklam gelirlerinden sponsorluklara kadar kazançlarının büyük bir kısmı, sistem içinde belirli bir paylaşım düzenine göre aktarılıyor.
SANAT DÜNYASININ KURGU YAŞAMI
Ayrıca, toplum mühendisliği boyutuyla da dikkat çeken bu yapı, sanat dünyasının gerçek yaşamında da bir kurgunun hakim olduğunu gösteriyor. Sistem dışına itilmiş sanatçıların itirafları, sektörün içinde dönen oyunları ve manipülasyonları gün yüzüne çıkarıyor. Bu sayede toplum, yıllardır izlediği dizilerin ve sanatçıların arkasındaki gerçeklerin de bir kurgu olduğunu öğrenmiş durumda.
SANAT DÜNYASINDA AYŞE BARIM ETKİSİ
Sistemin "kaptanı" olarak görülen Ayşe Barım, ID İletişim adlı menajerlik ajansının sahibi ve sanat camiasında uzun süredir etkili bir figür. Gezi Olayları'ndan bu yana sanatçıları organize etmek, yönlendirmek ve kamuoyu oluşturmak konusunda oynadığı rolle dikkat çekiyor. Rekabet Kurumu'nun başlattığı soruşturma sonrasında Barım'ın ve ID İletişim'in sektördeki rolü daha fazla tartışılacak gibi görünüyor. Türkiye'nin en popüler isimlerinin menajerliğini üstlenen Barım'ın sahibi olduğu ajans Serenay Sarıkaya, Aslı Enver, Cansu Dere, Halit Ergenç, Merve Dizdar gibi ünlülerin yanı sıra Hazal Kaya ve Ali Atay gibi isimlerle çalışıyor.
İddialar arasında Barım'ın, ajansına bağlı oyuncuları ve sanatçıları nasıl ünlü ettiği, nasıl yönlendirdiği ve bu kişilerin siyasi olaylar sırasında nasıl kullanıldığı yer alıyor. Bu sistem, sanatçıların birer sembol haline getirilip kitlelere yönelik manipülasyonlarda araçsallaştırılmasına dayanıyor.
GEZİ OLAYLARI VE PELİN ÖZKAN'IN ROLÜ
2013 Mayıs'ında Gezi Olayları sırasında, Ayşe Barım'ın sanatçılarla yürüttüğü çalışmanın arkasındaki ikinci ismin Pelin Özkan olduğu iddia ediliyor. Özkan, MediaCat dergisinin sahibi olarak, reklam, iletişim ve PR dünyasında büyük bir güce sahipti. Gezi'yi "sivil bir olay" olarak göstermek için ajanslarını sürece dahil etti ve fikirleri markalaştırarak "Gezi için Yaratıcı Fikirler" kampanyasını başlattı.
Bu süreçte Pelin Özkan, Gezi Olayları'nı dünya medyasında olumlu bir şekilde lanse etmek ve Türkiye'de geniş bir kitleyi bu hareketin meşru olduğuna inandırmak için çaba harcadı. Barım ve Özkan'ın ortak çalışmaları, Gezi'ye destek vermeyen sanatçıların ve ajansların dışlanmasıyla sonuçlandı. Bazı sanatçılar AK Parti projelerinden çekildi, konserlerini iptal etti, hatta AK Parti'ye yakın firmaların reklam planlamaları bile zora sokuldu.
KARANLIK VE PUSLU BİR SİSTEMİN İÇİNDE
Ayşe Barım ve Pelin Özkan, Türkiye'nin dizi, sinema ve medya sektörlerindeki karanlık düzenin önemli aktörleri olarak gösteriliyor. İki isim, sanatçıları ve medyayı organize ederek geniş çaplı manipülasyonların bir parçası oldu.
DİSNEY PLUS'IN ATATÜRK SANSÜRÜ VE SESSİZ KALAN OYUNCU DÜNYASI
Sanat camiası, ticari ilişkilerin büyüklüğü nedeniyle toplumun ortak değerleri konusunda da net tavır almaktan çekiniyor. Disney'in Atatürk dizisini yayınlamama kararının ardından, sözde Atatürk sevgisiyle bilinen birçok ünlünün sessiz kalması, bu baskının bir sonucu olarak görülüyor.
SUSKUNLUK VE BASKININ İZLERİ: PARA ATATÜRK SEVGİSİNİ SATIN ALDI
Sanatçıların, yüksek gelirli projelerinin zarar görmemesi için bu konuda açıklama yapmaktan kaçındığı belirtiliyor. Örneğin, Serenay Sarıkaya'nın bölüm başına 1.2 milyon TL aldığı bir sektörde, bu gelirlerin tehlikeye atılmaması için sessizlik tercih ediliyor. Hazal Kaya gibi isimlerin bu süreçte sosyal medyada aktif olmaması ve gözlerden uzak bir yaşam sürmeleri de dikkat çekmişti.
Sanat dünyasının yıllardır muhafazakar yaşam biçimini baskıcı ve özgürlükleri kısıtlayıcı olarak eleştirdiği biliniyor. Ancak, bugün gelinen noktada, sektördeki sessizlik ve baskının boyutları muhafazakar kesimde farklı bir bakış açısı oluşturdu. Sanatçıların sessizliğini ibretlik bir tablo olarak değerlendiren bu kesim, yaşananları bir tür ironik durum olarak yorumluyor.
Bu karanlık sistem, sanatçıların birer propaganda aracına dönüştürüldüğü, reklam ve medya gücünün siyasi amaçlarla kullanıldığı bir düzeni işaret ediyor. Anlatılanlar, Türkiye'nin medya ve sanat dünyasındaki sorunlu yapıyı bir kez daha gözler önüne seriyor.
Gelecekte bu isimlerin sektördeki etkilerinin nasıl devam edeceği merak konusu. Ancak bir gerçek var ki, bu manipülasyonlar ve toplum mühendisliği çalışmaları Türkiye'nin sanat ve medya tarihinde önemli bir yer tutmaya devam edecek.