"Unuttun mu Beni" şarkınızda aşkı geri çağırıyorsunuz. "Sen de olmazsan batar artık bu gemi" diyorsunuz. Aşk, ne kadar canınızı yakmış olursa olsun yine de ona şükrediyorsunuz. Şu anda aşkla aranız nasıl?
Olur da denk düşerse, aram kesinlikle çok iyi olur ama şu anda çok zor görünüyor. (Gülerek) Vallahi tık yok anlayacağınız
Aşkın insandan, insanın aşktan vazgeçtiği bir dönem olabiliyor mu? Sizin bu her iki durum gibi hissettiğiniz oldu mu?
İçinde bulunduğu ruh haline göre insan her iki hali de hissedebilir. Ama gerçekte, geldiği zaman tsunami gibi her şeyi önüne katıp sürükleyen bir gücü var. Ben bu kadarını biliyorum ama anlat derseniz anlatamam. Hatırınız için güzel cümleler uydurabilirim ancak
Yıllar sonra "Öptüm"e baktığınızda, neler hatırlatacak bu albüm ve şarkılar size? Nasıl günlerdi diyeceksiniz?
Bunu kestirebilmek güç. Ama şu kadarını hatırlayacağımı tahmin ediyorum. Ameliyat sonrasıydı, bir nevi hayata dönüş prodüksiyonu gibi hissettim. Muhtemelen bunu hiç unutmayacağım. Bunun dışında insanın geçmişine yolculuk hüzünlü bir şeydir hep. O hüznün de bir tadı vardır ki mutlulukla karıştırır insanTam anlatamıyorum, tuhaf bir şey işte Hayat, ağrı eşiği düşük olanlar için çok zor.
"Ayar" şarkınızda özellikle son yıllarda daha şiddetle yaşadığımız toplumsal kutuplaşmadan bahsediyorsunuz. "Ya bizdensin ya onlardan" noktasına geldiğimiz, getirildiğimiz günlerden. Ama o şarkıda her şeye rağmen inatla yine umudun altını çiziyorsunuz. Sizi gelecek adına umutlu tutan şeyler nelerdir?
Birkaç iyi insan, baharda doğanın yeniden fışkırması, bir şarkı, bir romanUmut, yeşermek için en küçük bir fırsatı bile kaçırmıyor malum. Hayatiyetimizi koruyabilmek için umut etmekten başka bir çaremiz yok ki.
Bir şarkınızda "Bildiğim kadar değilmiş meğer" diyorsunuz. Bir başkasında "Yut hapları/ Oku kitapları/ Geldik gidiyoruz bi' haber" diye ekliyorsunuz. Böyle hissetmenizin nedeni nedir? Hayat, biz ne kadar öğrenirsek öğrenelim yine de ezberimizi her gün bozabilecek kadar acıtıyor mu canınızı?
Beynimizin ve algımızın sınırlı kapasitesi ile bütününe hakim olamayacağımız bir aşikar, bir de gizli bilgi var. Dolayısıyla hayat ile başa çıkabilmek için, bilginin yetersiz kaldığı noktalarda yaşama içgüdüsü, öyle ya da böyle bir formül üretiyor. Hiçbir şey yapamasa, katlanma eşiğinizi sizin bile tahmin edemeyeceğiniz kadar yükseltiyor; yani hayat her şeye rağmen devam ediyor. Hayat asıl bu gücü bulamayanlar, yani ağrı eşiği düşük olanlar için çok zor.
Bu albüm "en neşeli albümüm" diyorsunuz ama albümünüzü dinlerken hüzünden başımızı kaldıramıyoruz. Ne önerirsiniz bize? İnsan genel olarak nasıl başa çıkabilir acısıyla?
(Gülerek) Valla benden bu kadar. Yeni bir Deniz Yıldızı albümü yapsam daha mı iyiydi? Latife ediyorum elbette. Goran Bregoviç ile yaptığım çalışmadaki "Düğün ve Cenaze" adı bence muazzam bir hayat özeti. Tek başına mutluluk ya da tek başına acıya denk gelenimiz yoktur herhalde. Hayat böyle bir şey. Ne kadar çok değer katabilirseniz, o kadar kâr. Hem kendi hayatınızı, hem de başkalarının hayatını anlamlandırmak için benim bildiğim en iyi yol bu. Bir de insanın yaşama tutkusu öyle bir şey ki ne olursa olsun, hayata direniyor. Ruh da tıpkı beden gibi. Nasıl ki bir yerimizi çarptığımızda hücreler o yarayı onarmak için muazzam bir faaliyete giriyorlar, bir süre sonra hiçbir iz kalmıyor o yaradan, ruh da böyle kendini tamir etmenin bir yolunu bulur. Ayrıca acısını veren Allah, sabrını da verir.
Peki acıya bir çözüm bulamazsak, şarkınızda önerdiğiniz gibi tası tarağı toplayıp Bolluca'ya mı yerleşelim?
Valla Bolluca'ya yerleşip hele bir de hizmet verirseniz çok memnun olurum. Fırsatını bulmuşken hatırlatayım: Orada kimsesiz çocukların bakımı için kurulmuş bir çocuk köyü var biliyorsunuz. 0-8 yaş arası bakılmaya muhtaç bu çocuklar, hayatlarını tek başlarına idame ettirebilecek konuma gelinceye dek bu köyde aile şevkatiyle büyütülüyorlar. Bolluca tası tarağı toplayıp yerleşilecek yerlerin en başında geliyor bana göre
Albümün en büyük sürprizlerinden biri Nazan Öncel. "Ballı"nın ve Nazan Öncel'in kalbinizde nasıl bir yeri var?
Kardeş kadar yakınızdır ayrı ama hepimizin adına bir şeyler söylemek isterim. Yukarıda sözünü ettiğimiz değer üretme meselesiyle ilgili Nazan, kadrini kıymetini çok bilmemiz, pamuklara sarıp üzerine titrememiz gereken hediyelerinden biri Tanrı'nın.
Albümün prodüktörlüğünü oğlunuz Mithat Can Özer üstlendi. Nasıl hissediyor insan hayatın yıllar içinde böyle sürprizleri karşısında?
Valla pek sürpriz olacak bir yanı olmadı açıkçası. Bizim evde büyüdü; müzik ve ses mühendisliği okudu. Böyle olacağı belliydi aşağı yukarı. Ez cümle, armut dibine düştü.
Cemal Süreya'nın "Sayım" şiiri, albümün incilerinden biri şüphesiz. İlk ne zaman vurulmuştunuz Cemal Süreya'ya, bu şiire?
Cemal Süreya'ya vurulmam daha eskidir ama bu şiire vurulmam 20 yıl önceydi.