İstihbarat'ın bir sosyal bilim alanı olduğu anlayışından hareketle, teorik düşünce mantığından millî teorik analizlerde Türklük bilimin yeri üzerine duracağız. Bu münasebetle TM, Teşkilatı Mahsusa'nın kuruluş dönemindeki (1914–1918) stratejik hedefleri ile günümüz şartlarını kültürel kimlik açısından karşılaştırmaya çalışacağız. Bu arada MAH Millî Emniyet Hizmetleri dönemi (1926–1965) MİT Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'nın (1965-) başlangıç dönemi olarak kabul edilebilir.
Yapmaya çalıştığımız, düşüncelerimizi pratiğe dökerek biraz dahi olsa yaşanılan dönemlerden hareketle geleceğe ışık tutmaktır.
Bilindiği üzere istihbarat en yalın hali ile haber alma ve haber alınmasına karşı koyma işleminde, şahısların, kurumların ve giderek milletlerin varlıklarının korunup menfaatlerinin kollanılması olayıdır.
Millî istihbaratları "millî" yapan, yapılan istihbaratın, millet adına yapılmış olmasıdır. O özellik, ona; şahıs, zümre, bölge, kesim adına yapılmış olmanın üzerinde olduğu vasfını kazandırır. Millet yapılanması, sosyal varlık olarak zümrecilik, bölgecilik gibi bütün bu yapılanma ve süreçlerin aşıldığı safhadır.
Hasım istihbarat örgütleri faaliyet gösterecekleri hedef ülkelerinde basın ve yayın organlarına sızarlar ve toplum liderlerinden taraf değiştiremedikleri kimselerin, etkinliklerini lehlerine dengelemek için siyasî, sosyal, dinî ve kültürel alanlarda etkinlik gösterebilecek "görüş liderleri" yetiştirirler. Propaganda vasat ve vasıtalarını ele geçirirler. Türk istihbarat tarihi dönemleri itibariyle, hasmın bu özelliği, yüzyılın son çeyreğinde çok yoğunlaşmıştır.
Bu nokta da açık kaynaklar; istihbaratın sağlanması, işlenmesi ve halk kesimlerine yansıtılmasında, Türklük bilimcinin önemini ortaya çıkarır.
Türklük bilimi kadroları sadece ve muhakkak ana dili Türkçe olan güzidelerden oluşmaz iken, Türklük bilimi sadece Türk dilini de incelemez. Türkoloji'ye biçilen bu kaftan asgari 2 asır evvel Fransızlar, Almanlar, Ruslar, İngilizler, Amerikanlar tarafından milli güvenlikleri adına, milletleri için biçilmiş, onların espiyonaj ve k/espiyonaj anlayışlarında esas teşkil etmiştir.
Türkolog/Türklük bilimci akademisyenin araştırma alanına doğal olarak giren konular itibariyle ona Türklüğün lehine ve aleyhine olan gelişmeleri takip edebilme, bilgi sahibi olabilme imkân ve yeteneğini vermektedir. Ona stratejik düşünce özelliğinin verilebilmesi, onun milliyeti adına analitik düşüncesini sağlayacaktır.
Millet tanımının Türkiye Cumhuriyeti millî devletine uyarlama sürecinde, sivil ve resmi güzideleri stratejik düşünce düzeyi itibariyle, TM ve MAH dönemi, daha sonraki istihbarat kuruluşu olan MİT döneminin güzidelerinden teorik bilinç düzeyi daha yüksek kimselerden oluşmuştu.
Milli İstihbarat Teşkilatı mensubu kadroların teorik düzeyleri, kendilerine karşı istihbarî mücadele verilen kesimlerinden sübversif/yıkıcı-bölücü faaliyetler mensubu aydınlarından daha düşük olmuştur. Bu son dönemde Alanın çeşitli sahalardaki Türkolog uzmanlar ile gerekli diyalogu kuramamış olmak zafiyet olarak düşünülebilir. Basın yayın kuruluşları ile kurulabilmiş ilişki konusunda sağlıklı bir bilgiye şahsen sahip değiliz.
Türk ve İslam kelimeleri yıkıcı bölücü etkinlikler içerisinde olanlara ciddi bir ürküntü kaynağı olmuşlardır. Bu iki tanımı bir arada içeren ifade biçimleri ise bu çevreleri adeta çıldırtmıştır. Hasım istihbarat örgütleri bu türden çevreler içerisinde yuvalanmış veya bu çevrelerin düşmanı olmuşlardır. Seyit Ahmet Arvasi tarafından konulan ve Abdurrahman Küçük tarafından haklı olarak tekrarlanan bu teşhis Türk millî istihbaratının her dönemi için geçerli olmuştur.
Millî Emniyet döneminin başlangıç yıllarında Ural-Altay, Kuzey ve Güney Kafkasya Türklüğünün beyin gücünden İstanbul Türkiyat'ın, Anakara DTC Fakültesi'nin, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumu gibi kuruluşların oluşturulmasında Türklüğün dil, tarih, edebiyat, siyaset gibi alanlarında, temel bilgi ve teori konularında ciddi yardımlar alınmıştır.
İstihbarat örgütlerinin bu tür kuruluşlardan istifadeleri birebir olabileceği gibi dolaylı da olabilir.
Teşkilatı Mahsusa döneminde Türkiye'ye devşirilen beyin gücü, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'nın belirli dönemlerinde kısmen yön değiştirmişti. Bu kuruluş siyasî iktidarların tercihleri sonucu, yeni çalışma ortamı arayışı içerisinde olan Türk dünyasından bir kısım bilim insanlarına adeta ABD'ye yönlendirmede aracılık yapılıyordu.
Sovyet Rusya enteljansının Türk dünyası alfabe ve dil birliği karşısında aldığı tedbirler Türkiye Cumhuriyetinin dış Türkler politikasına yansıyabilmiştir. Bu hususu dönemin Türkiyat kongrelerinden izleyebiliyoruz.
Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra, Dünya Türklüğünde, dil ve alfabe birliği konusunda, Türkiye merkezli girişimler olmuş, küçümsenmeyecek mesafeler alınabilmiştir. Bu dönemde TÜDEV (Türk Devlet ve Toplulukları Dostluk, Kardeşlik ve işbirliği Vakfı) sahnededir.
Türk dünyasının diğer kesimleri ile Türkiye arasında dil, edebiyat, eğitim, sanat ve yayıcılık alanlarında gelişen kültür birliği çalışmaları TÜRKSOY, TÖMER, TİKA, Yunus Emre Vakfı ve Y.E. Araştırma Merkezi türünden benzeri kuruluşların doğmasına yol açabilmiştir. Bu kuruluşlar Türk istihbaratının Milli İstihbarat dönemine rastlamakla birlikte, gelişmelerde MİT'in öncelikli ve doğrudan katkısı bize göre olmamıştır. Dış Türkler amaçlı olarak 1961 yılında kurulan Türk Kültürü Araştırma Enstitüsü, doğal olarak espiyonaj ve k/espiyonaj boyutları da olmasına rağmen, giderek bu kuruluş amacı ve potansiyeli ile mütenasip bir devlet desteği görememiştir, görmemektedir. Bu kuruluşun "yok" sayılışı bilhassa "Türk ve Türklük"e yüklenilen anlamın değişmeye başlama döneminde gözlenmiştir.
TKAE'nün millî bir kuruluş olarak kurulmuş olduğu yıllar; Doğu Almanya'yı Araştırma Enstitüsü, Amerikanın Sesi Radyosu, bu çevrenin yayın organı olan "Dergi" nin büyük ölçüde Ural-Altay ve Kafkasya Türklüğünden araştırmacı ve düşünür devşirdiği dönemdir.
Diğer taraftan, Türk sosyal bilimci aydını Türklüğe gerçeğine uygun yeni bir anlam kazandırma sürecinde, fikir-çözüm üretebilme bağlamında, sadece Türkiye'nin etnik milliyetçilik konularında değil, benzeri millî sorunların geneli itibariyle de çözümleyici bir varlık gösterebildiği pek söylenemez. Anadili Türkçe olan Türk kesimlerin kimlikleri konusunda sadece Anadolu'da değil, Türk kültür dünyasının genelinde de ihtiyaç duyulan sonuçlar henüz alınamamıştır.
Etnik milliyetçi kültürel propaganda siyasî ve silahlı propaganda ile Türkiye içinde ve dışında, emperyalizmin güdümünde bütünleştirilmiş, zamanla kendince bölgesel özellik kazanabilmiştir. Türkiye Türklüğü, bir anlamda Türk dilli olmakla sınırlandırılmış, Türkiye'yi bu anlamda ürettiği fikirleri ile korumak ve kollamak durumunda olan AKDTK (Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Kurumu) gibi kuruluşlar, yaşanılan gerçeği adeta yok sayarak, yenilenemeyen, hasımca tezlere karşı görüş üretemeyen, bir cumhuriyet tarihi dersi ile halkın karşısına çıkmışlardır. Bu dönemlerde, TKAE, ATKD (Azerbaycan Türk Kültür Derneği), TDAV (Türk Dünyası Araştırma Vakfı), ABB (Anadolu Basın Birliği) gibi birkaç kuruluş kapılarını bir kısmı amatör kültürel kimlik çalışan gönüllülere aralamışlardır. Bu dönemde Silahlı Kuvvetlere ait süreli yayınların konulara yaklaşımları ile bahsi geçen diğer yayınların yaklaşımları arasında bir uyum vardır.
Modern istihbarat örgütlerinin bünyelerinde ya Strateji Merkezleri olur veya Devletin resmi veya yarı resmi strateji merkezleri istihbarat örgütlerine gerektiğinde destek sağlarlar. ABD gibi bazı ülkelerde, CIA'nin organik bağ kurduğu üniversitelerin olduğu bilinmektedir.
Türkiye'de bu türden Türkolog-istihbaratçı ilişkileri çok kere hasım propagandanın kasıtlı yıpratmasına muhatap edilmiştir.
Strateji merkezleri aynı zamanda istihbarat örgütleri için esp. ve k/esp. vasatlarıdır. Yabancı istihbarat örgütleri bu türden kuruluşlara sızmak ister veya hedef kabul ettikleri ülkelerde bu türden kuruluşlar oluştururlar.
Bu arada, YÖK'ün 2000'li yılların başlarında her üniversitede, amaçlarına ulaşamayan bir Strateji Araştırma Merkezi kurduğu da bilinmektedir.
Türkiye'de durum bu iken, enerji kaynakları öncelikli bölgesel politikalar da geliştiren emperyalizm, "Üst akıl" vasfını; siyasî oryantalizmin oluşturduğu, strateji uzmanı kadrolardan alır. Bunlar ilgili bölgenin yerel ana dillerini de bilen, bölge kültürü konusunda yetişmiş, geniş arşiv bilgileri ile donatılmış, farklı ilmî disiplinlerden araştırmacılardır. Operasyon uygulanılan ülke ile ilgili sürekli analiz ve sentezler yapmakla meşguldürler.
Ermenistan'ın, Türk Aşıklık Geleneği ve Sazını, Bulgaristan'ın, Türk yoğurdunu, Keza Ermenistan'ın Türk Lavaş Ekmeği ve Tandır'ını UNESCO'da milliyetleri adına tescil ettirmeğe kalkışmaları, Türkmenistan, Azerbaycan ve Türkiye'nin bu tutumlar karşısında ortak tavır almış olmaları, kültürün kimliklendirilmesinde, Türkolog-k/espiyonaj ilişkilendirmesine tipik örnektir.
Teşkilatı Mahsusa dönemi Türk istihbaratı, orduları muzaffer olmuş bir milletin çağının ulus devlet anlaşışına uygun yapılanması ile uyum sağlamak durumunda idi. Bu yapılanma; İmparatorluk bakiyesi olmanın getirdiği ümmet devlet, şeriat rejimi, ırkçılık gibi bir takım sorunlar ile komünizm, etnik milliyetçilik gibi bir takım siyasi-ideolojik akımları da istihbarat hedefleri arasına almayı gerektirebiliyordu. Emperyalizm, göz açtırmak istemediği Türkiye Cumhuriyeti gibi genç devletlerin istihbarat örgütlerini ülkenin iç konuları ile oyalarken, onun çevresine bakmasını, dış tehdide doğrudan yönelmesini önlemiş oluyodu.
İlk Büyük Millet Meclisi üyelerinin asgari % 90'ı Teşkilatı Mahsusa ile bir şekilde ilişkisi olmuş kimselerden oluşuyordu. Kurumlar arasında doğal olarak mefkûre birliği de vardı. Ancak, yine de yasama, yargı ve yürütme konularında bir seri çalkantı yaşanıldı.
Bu türden; etno-sosyal, etno-kültürel, etno-siyasi hassas zeminler, hasım veya hasım olması muhtemel ülkelerin Espiyonoj faaliyet alanlarıdır. Bu nokta, iç ve dış istihbarî konuların ilişkilendirildiği noktadır. Türkiye gibi devletler, k/espiyonaj operasyonları sonucu; birlikte yaşanılan halklara karşı çağdaş, gerçekçi, demokratik, şeffaf çözümler üretebildiği sürece, hasım istihbarat millî mevzilerinde yeni menziller kazanamaz.
Ancak, "etnisite" merkezli bir çözüm, çok kere "millî" devlet merkezli yapılanmaları temelinden sarsar, sarsabilir. Birlikte yaşanılan halkların millet yapılanması içerisinde varlıklarını inkâr etmemek ile milleti oluşturan kesimlere millî devlet üstü yapı kazandırmak istemek çok farklı şeylerdir.
75 milyon nüfuslu Türkiye Cumhuriyetinin 30 milyonu, karma evliliklerin sonucu oluşan nüfusu oluştururken etnik temelli çözüm aramak, etnik kimlik tuzağına düşmektir. Bu tuzağa Türk istihbaratı her döneminde muhatap edilmek istenilmiştir. Millî kimliğe alternatif kimlik arama girişimleri, çok kimlikliliğe ve giderek bölünmeye götürür.
Hasım istihbaratın psikolojik istihbaratını önlemek adına geliştirilen Sansür tedbirleri başlangıçta daha ziyade hasım istihbaratın kadrolu personeline yönelik iken, giderek adeta bunlar görev alanlarını yerli taraftarlarına bırakınca sansürde bu yeni işbirlikçileri hedef almıştır.
Bu nokta aynı zamanda kültür operasyonlarının önem kazandığı noktadır. Bu noktada emperyalizm; misyonerlik ve siyasi oryantalizmin etkinliklerine öncelik verir. Bu dönem çok kere milletlerin millî kültürel kimliklerinin inkâr edildiği, yok sayıldığı, birlikte yaşayan halkların kültürel ortaklıkları konusunda ihtilaf çıkarıldığı dönemdir. Bu dönemde etnik milliyetçilik hareketleri arasında millî devlete karşı ortak cepheler geliştirilir. Mesela anadili Kürtçe olan halktan hareketle geliştirilmek istenilen bir akımın kapsamına Asurîler, Zazalar Süryaniler ve Yezidilerin alınmasına çalışılır.
Akrabalığın yegâne belirleyici unsuru, belirtildiği üzere sadece ana dili aynılığı değildir. Zira kimliksel kültür sadece dille oluşmaz. Türkiye Türklüğünün kültür akrabaları gibi Özbekistan, Kırgızistan Türklüğünün de özelde akrabası olan toplum kesimleri de vardır. Dünya Türklüğü, Türklüğün her coğrafyasındaki akrabaları ile bir bütündür.
Türk istihbarat geçmişinde, yüz yıllık süreç dünyada yeni güç merkezleri, onların dengeleri ve onların güç kullanım anlayışlarını, anlama sonuçlarını doğurmuştur.
Bu hal, Türk milli istihbaratında çalışma alanı, çalışma tarzı, hedefler ve konum itibariyle kaçınılmaz değişimler de getirmiştir. İfade edilmek istenilen değişim, yeni yapılanma şartlarının onaylanması ile ilgili değildir, yeni tehditler ve imkânların haber alma ve ona karşı koymaya doğal olarak yansıyacağı hususudur.
Değişen ve gelişen yeni şartlar ile, hasım espiyonaj ve onun güdümündeki yapılanmaların sosyal bilimlerden yararlanması artmıştır. Değişmeyen ve hatta ters doğrultuda gelişme seyri gösteren ise Türkolog'un bu millî mücadelede yerini almaması, alamaması olmuştur.
Bu kısa ve yüzeysel özetlemeden sonra istihbarat yöntemlerinde değişmeyen esaslardan birisinin hasmın silahı ile donatılmış olmaktır ki diğer açıklamalarımızla ilişkilendirerek kısaca da olsa önemine değinilebilinir.
Hasım casusluk faaliyetleri ile kültür emperyalizminin dayanışması karşısında, millî kültür kadroları hasma karşı harekete geçirilemediği gibi, hasım güçler, millî güçlerin imkânları ile millî mevzilerini çeşitli yöntemlerle işgal etmişlerdir.
21.yy.ın Türk millî istihbaratı, terör konusunu da mücadele yöntemi kapsamına almış, etnik milliyetçilik ve onun tırmandırılan tahribatı ile mücadele ederken, MİT, emperyalizmin her türlü imkân ve yöntemi ile de savaşmaktadır. Bu savaş geçen yüzyılda da aynı güçler arasında olmuştu. Ancak, emperyalizm siyasî oryantalizmi operasyonlarında etken faktör olarak kullanırken, Türk millî istihbaratı, Türkiyat'a görebildiğimiz kadarı ile gerekli rolü verememiştir.
Akraba ve Soydaş Toplumlar Başkanlığı bu amaçla kurulmuş iken, Türk Konseyi türünden yapılanmalar farklı vasatta kimlik çıkışlı strateji arayışları içerisindedirler. Türk Konseyi ve bağlı kuruluşlarından Türk Akademisi gibi kurumlar oluşmadan evvel Kırgızistan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan ve Türkiye Türkologları "Türk Medeniyetinin Dünü Bugünü ve Yarını" gibi başlıklar altında Türklüğü kültürden hareketle bir güç oluşturma, sömürüden kurtarma adına her yıl tekrarlanan uluslar arası ilmi bilgi şölenleri düzenlemişlerdir.
Bütün bu gelişmeler, Türk milli istihbaratının Milî İstihbarat Müsteşarlığı'nın görev ve teşkilatlanma yapısına doğal olarak yansımıştır.
İstihbaratın faaliyet alanlarından birisi de belirtildiği üzere Biyografik istihbarattır. İstihbarat örgütleri hasım veya hasım olması muhtemel ülkelere yönelik biyografik istihbarat yapar ve diğer istihbarî etkinliklerde olduğu gibi, onlar tarafından ülkelerine yönelik biyografik istihbaratı önleme çalışmalarını sürdürürler. Bu uygulama bütün istihbarat örgütleri ve bütün zamanlar için geçerlidir.
Biyografik istihbarat her seviyedeki kimse için yapılabilir. Hakkında istihbarat yapılacak kimsenin seçimini, hedef şahsın seçiliş sebebi tayin eder.
Örneklemek gerekir ise bazen bir inşaat işçisini bazen bir halkbilimci Türkolog'u inceletilip zaafından hareketle taraf değiştirmesi veya hedefe sevki sağlanabilir. Geniş anlamda Türklük bilimcinin hasım istihbarat kuruluşlarınca bağlantısı millet hayatında onarımı zor tahribatlara yol açabilir. Bu husus akademik yayın indekslerinden yurt dışında verilen akademik tez konularına varıncaya kadar uzanan çok önemli bir konudur.
Biyografik istihbaratın asıl amacı şüphesiz bu değildir. Biyografik istihbarat daha ziyade devlet başkanları seviyesinde kimseler için onlar büyüteç altına alınarak yapılırken, onların siyasi, ideolojik eylemlerinin altındaki psikolojik yapı irdelenir. Bu bilgilerden hareketle lider kullanılarak ülke iç veya dış politikada dönülmesi zor dönemeçlere sokulabilir.
Biyografik istihbarat kadar önemli olan bir diğer istihbarat alanı da sosyal istihbarattır. Dinî lider namzedi bir kimseyi hasım istihbaratlar millî olan istihbaratlardan daha yakından takibe alabilmiş ise ve o şahsın muhtemel faaliyet vasatına dair daha sağlıklı bilgiye sahip ise, millî güçler yenik düşmeye mahkûmdur. Bu tespit istihbaratımızın yakın geçmişi itibariyle değerlendirilince her iki dönemde de başarının randımanı farklı değildir.
Teşkilatı Mahsusa, Milli İstihbarat Müsteşarlığına evrilme döneminde Türkoloji'nin halk bilimi dalı hizmet verebilir durumda olsa idi, bazı isyanların tahribatı bu derece büyük olmayabilirdi. Hasım psikolojik hareket operasyonlarının başarı şansı çok daha az olabilirdi.
Biyografik istihbarat çok kere kendisi ile birlikte ideolojik istihbaratı da getirir. Bu nokta dünya Türklüğü bakımından farklı önem arz eder. Yukarıda da belirtildiği gibi Türklük bir stratejik objedir. Onun içerisindeki hizipler, ideolojik kırılmalarla takip edebilen istihbarat örgütleri vurucu güç ve koruyucu kalkan edinebilirler.
Haber alma ve haber almaya karşı koyma vasıtalarından birisi de elektronik istihbarattır. İstihbarat örgütleri istihbaratlarının güvenliği için doğal olarak hasım tarafından dinlenilmek istemez, mani olmaya çalışılır ve hasım tarafı teknik donanımları ile dinlerler.
Lozan Anlaşması görüşmelerinin Türkiye'de yapılmaları sağlanamayınca, görüşmelerin seyrinin Ankara ile paylaşılmasında ciddi muhaberat güvenliği sorunu yaşanmıştır. Türkiye'nin muhatap edildiği bu mecburiyet, Türkiye'nin teknik donanım sorunundan doğmuştur. Zamanın ekonomik ve teknik şartları bu sonucu doğurmuştur.
21.yy.ın ilk çeyreğinde, Türkiye elektronik haber almaya karşı tedbirlerden yoksun ise bu hal sadece teknik istihbarat mahremiyetine sahip olmamakla izah edilemez. Bu tespit, aynı zamanda, bilginin güvenirliğinden daha az önemli olmayan bilginin güvenliğinin sağlanamıyor olması ile ilgilidir. Bu türden güvenlik zafiyetleri de üç yılda veya beş yılda oluşmazlar ve varsa zafiyet köstebeğin sadece belirli noktalarda aranması ile de önlemezler.
Yabancı istihbarat örgütlerinin, üst seviyede siyasi kadrolara uyguladığı teknik dinleme operasyonları ile millet hayatında önemli yer tutan kimselerin dinlenilmeleri, siyasilerin mahremiyetine girilerek provokasyon/kışkırtma ve ajitasyon imkanı sağladığı için aynı zamanda biyografik istihbarat operasyonlarıdırlar.
SONUÇ:
Teşkilatı Mahsusa dönemi Türk millî istihbaratının da, Millî İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı'nın da hedeflerini dönemlerinin tehdit unsurları oluşturmuş ve zamanlarının imkânlarına göre yapılandırılmaya donatılmaya çalışılmışlardır.
Haber alma imkânları kapsamına, kadrolu istihbarat mensupları dışındaki yetişmiş personeli, istihbarat ağı içerisinde istihdam noktasında, kanaatimizce, Teşkilatı Mahsusa dönemde daha fazla başarılı olunabilmiştir. Milli İstihbarat Müsteşarlığı döneminde, gözlenilebilen kadarı ile bu potansiyelin azami % 5 inden istifade edilebilmektedir. Hasım bu imkânının % 100 ünü haber almasında kullanabilirken, haber alınmasına karşı konulması alanında da kullanabilmektedir.
Emperyalizmin, siyasi oryantalizmi yol aydınlatıcı olarak alması, yakın döneme ait olmadığı bir gerçektir. Şu da bir gerçektir. Türk devlet yapılanmalarında milliyet hiçbir zaman tamamen yok sayılıp ihmal edilmemiştir. Çok kere milliyete ve Türklüğe yüklenilen anlam farklılık içerebilmiştir.