Elraenn lakabıyla tanınan Tuğkan Gönültaş, Bi' Başka'da, sosyal medyadaki kaos ortamından rahatsız olduğunu belirterek "Ben bu işten para kazanan bir insanım. Sosyal medya sayesinde hayatımı geçindiriyorum ama sosyal medyadan çok rahatsız oluyorum. Her videonun her postun altında insanımızın birbirine girdiğini, kavga ettiğini görüyorum. Sosyal medya gözümde sevgisizliğin karşılığı gibi. Sevgisiz bir sürü insan var ve hepsi yaşadığı sıkıntıları oraya kusuyor" dedi.
Neler yapıyorsun? Pandemi süreci nasıl geçti senin için, nasıl devam ediyor?
Pandemi yordu hepimizi artık. Bazen sitem ediyoruz. Sıkıldık. Ben normalde çok evden çıkan da bir insan değilim. Bilgisayar başında iş yapan bir insanım. Ama "dışarı çıkamazsın, birine temas edemezsin" olayı var ya tam tersini yapmayı istiyor insan. Darlanıyorum kendi kendime. Ama işim anlamında bana çok yaradı. Bir noktada şunu diyorsun: Lanet olsun istemiyorum abi yayıncılık falan. Bir dışarı çıkalım, sahilde koşalım. Arkadaşlarımızla oturalım.
"Oyunculuk serüvenimde ölü çocuk doğurmak istemedim"
Twitch yayınları, YouTube videoları, oyunculuk, ticaret… Hayatının farklı dönemlerinde farklı alanlarda var olmuşsun, olmaya da devam ediyorsun. Hepsinden biraz bahseder misin?
Ben bu işe geç başlayanlardanım. Şansla oldu. Bir şey planlamadım. Önüme çıktı, değerlendirdim gibi oldu. En başa dönecek olursak ben Endüstriyel Tasarımı mezunuyum. Bölümümü bitirdikten sonra mesleğimi yapmak istedim ama pek hayal ettiğim gibi olmadı. Aklımda çok farklı tasarımlar vardı. Ama stand tasarlar oldum, web tasarımı yapıyor oldum. Bu iş bana göre değil, dedim. Biraz kaçmak istedim. Bir seneye yakın Amerika'da yaşadım. Bu tamamen maceraperestlikten oluştu. Babamın bir arkadaşının gelip "Tuğkan, Amerika'da çok güzel bir restoranım var. Gel çalış" demesiyle ve benim gittiğimde küçücük bir Yunan restoranıyla karşılaşmamla başladı hikâye :) Oradayken dönmemeyi, evlenip vatandaşlık almayı falan düşünüyordum, 20'li yaş kafası işte :) Bir noktadan sonra gurbetin zorluğu vurdu. Bir de çok gencim, askerliğimi yapmamışım. Planlarım vardı Türkiye'de, ailem de yanımda yok. Bir özlem sarıyor insanı. Ama orada da çok güzel tecrübeler edindim. Dedim ki, tamam bana bu kadarı yeter. Döndüm askerliğimi yaptım. Orada 35-40 kilo verdim. Ardından kendimi tekstil sektöründe buldum. Bir tekstil markası oluşturdum. Influencerları kovalıyorduk o zamanlar, "Bizim bereyi takar mısın 3-5 takipçi gelsin" diye :) 4 sene kadar tekstille uğraştım. Çok kazanmıyordum ama kendimi idare ediyordum. Sonrasında bir oyunculuk serüvenim oldu. Menajer Gaye Sökmen ile bir düğünde tanıştık. "Senden oyuncu olur. Oyuncu olmak ister misin?" dedi bana. Ben de korktum, bir yandan da hayır diyemedim. Bambaşka bir dünya çünkü. Tekstilde de devam ediyordum. Her şeyle ben ilgileniyordum. Bu oyunculuk işi çıkınca annemle babam destekledi. Ama benim hiçbir tecrübem yok. Gaye ablanın da yönlendirmesiyle Duru Tiyatroda eğitim aldım 7-8 ay kadar. Ardından bir tiyatro oyununda sahne aldım başrol olarak. Çok zordu benim için. Ezber yapamam, odun gibiyim. Murat Şen hocam beni çok güzel yönetti, gelişmeye çalıştım. Ama "Ölü çocuk doğurmak istemiyorum" diye bir cümle duyuyordum hep. Oyunculuğu sırf yakışıklı/güzel olduğun, tanınır olduğun için değil, gerçekten oyunculuk yapabildiğin için yapmalısın. Kafama bunu soktum. Kendimi geliştirmeye çalıştım. O tiyatroda 200-300 kişiye oynarken çok keyif aldım. Gençlere de söylüyorum yayınlarımda, tiyatro özgüven eksikliğine birebir diye. Ki beni 3. günden sahneye çıkarıp şiir okuttular. Düşmanım görmesin o şiir okumayı :) Tiyatroda eğitim alıp dizi film projelerine geçiş yapacaktım, plan buydu. O aşamada bana bir geldiler. İçimde yokmuş. Çevremden baskı vardı, oyuncu ol diye. Ünlenmek eşittir para kazanmak. Zorla auditiona gidiyorum. Ama bende heves yok. Ajans bana ulaşamıyor. Pembe yalanlar söylüyorum. Bana geldiler, kafam attı. Bıraktım.