Yılanların efendisi Tuğkan Gönültaş (Elraenn): "Sosyal medya sevgisizliğin karşılığı gibi!"

Twitch’in en çok izlenen yayıncılarından biri olan Tuğkan Gönültaş (Elraenn) Bi’ Başka’da İrem Erbaş’ın konuğu oldu. Gönültaş, yayıncılık öncesi hayatından egzotik hayvanların bakımını ve yaşamını sergilediği Karınca Çiftliğim kanalına, kısa süren oyunculuk serüveninden Twitch’te yakaladığı başarıya kadar birçok farklı konuda samimi açıklamalarda bulundu.

takvim.com.tr takvim.com.tr
Giriş Tarihi :03 Haziran 2021 , 15:29 Güncelleme Tarihi :03 Haziran 2021 , 15:34
Yılanların efendisi Tuğkan Gönültaş Elraenn: Sosyal medya sevgisizliğin karşılığı gibi!

İÇİNDEKİLER

Elraenn lakabıyla tanınan Tuğkan Gönültaş, Bi' Başka'da, sosyal medyadaki kaos ortamından rahatsız olduğunu belirterek "Ben bu işten para kazanan bir insanım. Sosyal medya sayesinde hayatımı geçindiriyorum ama sosyal medyadan çok rahatsız oluyorum. Her videonun her postun altında insanımızın birbirine girdiğini, kavga ettiğini görüyorum. Sosyal medya gözümde sevgisizliğin karşılığı gibi. Sevgisiz bir sürü insan var ve hepsi yaşadığı sıkıntıları oraya kusuyor" dedi.

Neler yapıyorsun? Pandemi süreci nasıl geçti senin için, nasıl devam ediyor?

Pandemi yordu hepimizi artık. Bazen sitem ediyoruz. Sıkıldık. Ben normalde çok evden çıkan da bir insan değilim. Bilgisayar başında iş yapan bir insanım. Ama "dışarı çıkamazsın, birine temas edemezsin" olayı var ya tam tersini yapmayı istiyor insan. Darlanıyorum kendi kendime. Ama işim anlamında bana çok yaradı. Bir noktada şunu diyorsun: Lanet olsun istemiyorum abi yayıncılık falan. Bir dışarı çıkalım, sahilde koşalım. Arkadaşlarımızla oturalım.

"Oyunculuk serüvenimde ölü çocuk doğurmak istemedim"

Twitch yayınları, YouTube videoları, oyunculuk, ticaret… Hayatının farklı dönemlerinde farklı alanlarda var olmuşsun, olmaya da devam ediyorsun. Hepsinden biraz bahseder misin?

Ben bu işe geç başlayanlardanım. Şansla oldu. Bir şey planlamadım. Önüme çıktı, değerlendirdim gibi oldu. En başa dönecek olursak ben Endüstriyel Tasarımı mezunuyum. Bölümümü bitirdikten sonra mesleğimi yapmak istedim ama pek hayal ettiğim gibi olmadı. Aklımda çok farklı tasarımlar vardı. Ama stand tasarlar oldum, web tasarımı yapıyor oldum. Bu iş bana göre değil, dedim. Biraz kaçmak istedim. Bir seneye yakın Amerika'da yaşadım. Bu tamamen maceraperestlikten oluştu. Babamın bir arkadaşının gelip "Tuğkan, Amerika'da çok güzel bir restoranım var. Gel çalış" demesiyle ve benim gittiğimde küçücük bir Yunan restoranıyla karşılaşmamla başladı hikâye :) Oradayken dönmemeyi, evlenip vatandaşlık almayı falan düşünüyordum, 20'li yaş kafası işte :) Bir noktadan sonra gurbetin zorluğu vurdu. Bir de çok gencim, askerliğimi yapmamışım. Planlarım vardı Türkiye'de, ailem de yanımda yok. Bir özlem sarıyor insanı. Ama orada da çok güzel tecrübeler edindim. Dedim ki, tamam bana bu kadarı yeter. Döndüm askerliğimi yaptım. Orada 35-40 kilo verdim. Ardından kendimi tekstil sektöründe buldum. Bir tekstil markası oluşturdum. Influencerları kovalıyorduk o zamanlar, "Bizim bereyi takar mısın 3-5 takipçi gelsin" diye :) 4 sene kadar tekstille uğraştım. Çok kazanmıyordum ama kendimi idare ediyordum. Sonrasında bir oyunculuk serüvenim oldu. Menajer Gaye Sökmen ile bir düğünde tanıştık. "Senden oyuncu olur. Oyuncu olmak ister misin?" dedi bana. Ben de korktum, bir yandan da hayır diyemedim. Bambaşka bir dünya çünkü. Tekstilde de devam ediyordum. Her şeyle ben ilgileniyordum. Bu oyunculuk işi çıkınca annemle babam destekledi. Ama benim hiçbir tecrübem yok. Gaye ablanın da yönlendirmesiyle Duru Tiyatroda eğitim aldım 7-8 ay kadar. Ardından bir tiyatro oyununda sahne aldım başrol olarak. Çok zordu benim için. Ezber yapamam, odun gibiyim. Murat Şen hocam beni çok güzel yönetti, gelişmeye çalıştım. Ama "Ölü çocuk doğurmak istemiyorum" diye bir cümle duyuyordum hep. Oyunculuğu sırf yakışıklı/güzel olduğun, tanınır olduğun için değil, gerçekten oyunculuk yapabildiğin için yapmalısın. Kafama bunu soktum. Kendimi geliştirmeye çalıştım. O tiyatroda 200-300 kişiye oynarken çok keyif aldım. Gençlere de söylüyorum yayınlarımda, tiyatro özgüven eksikliğine birebir diye. Ki beni 3. günden sahneye çıkarıp şiir okuttular. Düşmanım görmesin o şiir okumayı :) Tiyatroda eğitim alıp dizi film projelerine geçiş yapacaktım, plan buydu. O aşamada bana bir geldiler. İçimde yokmuş. Çevremden baskı vardı, oyuncu ol diye. Ünlenmek eşittir para kazanmak. Zorla auditiona gidiyorum. Ama bende heves yok. Ajans bana ulaşamıyor. Pembe yalanlar söylüyorum. Bana geldiler, kafam attı. Bıraktım.

"İlk yayını açtığımda 5 kişi vardı"

Karınca Çiftliğim kanalından bahsedelim biraz. Egzotik hayvanlara yoğun bir ilgin var. Nereden geliyor bu ilgi? Neden kanala içerik üretmeye devam etmedin?

Artık ticaret de oyunculuk da yapmak istemiyorum, ilişki de istemiyorum, dedim. Sağıma bir baktım karıncalarım duruyor, beslediğim hayvanlar duruyor. Bizim hobi yapmamız lazım diye düşündüm. Hobimi icra edip kitle oluşturmak istedim. Zaten benim küçük bir kitleye sahip forumum vardı. Karıncalar, börtü böcek, eklem bacaklılar hakkında bilgiler veriyordum. Yüzüm bile gözükmüyordu YouTube videolarımda. Bir gün bir uyandım 2-3 binlik kanalın 25 bin abonesi olmuş. Önerilen videolara çıkmış YouTube'da. İnsanlar yorum yazıyor deli gibi. Bana "Deli misin sen, karınca evde beslenir mi?" falan yazmış. Tabii güzel yorumlar da vardı. Ben kötü yorumlara cevap veriyordum. Böyle böyle YouTube kanalım büyümeye başladı. Karıncalar dışında da diğer ilgilendiğim hayvanları paylaşmaya başladım. Kanal 50-60 bin bandındayken Twitch hikâyem başladı. Çocukluğumdan beri de bilgisayar oyunları oynuyorum. Bana yayın açmamı söylediler. Ben de "yayın ne?" dedim. Anlattılar. Muhabbetimin saracağını da söylediler. İdare eden bir bilgisayarım vardı, sağdan soldan da emanet bir şeyler alarak yayıncılığa başladım. Hatta ilk açacağım yayını Karınca Çiftliğim kanalımdan duyurdum. O zamanlar anlık izlenmeler 4-5 bin. Ben de YouTube kanalındaki duyuruma güvenip bin kişi geleceğini umdum. Yayını açtığımda 5 kişi vardı :) Yayıncılıkla huzurlu olduğum bir yola girmiş oldum. Eve koşa koşa gidip yayın açardım. 30-40 kişi izlerdi, hepsinin adını bilirdim. Sabaha dek muhabbet ederdik.

"BİR ADAM VAR YILANLA DOLAŞIYOR"

Nerede kırılma noktası yaşandı da bu kadar büyük bir kitleye hitap etmeye başladın?

Ben bile bazen buna cevap veremiyorum. Bir kere bunun için bir şeyler yaptım. Twitch'te Noobstar adında bir yarışma düzenlendi. Arkadaşlarım katılmamı söyledi. Yarışmaya girdim 1. oldum. İşin içinde hayvanlar da olduğu için benim adım Twitch'te dönmeye başladı. Bir adam var yılanlarla dolaşıyor, bir şeyler yapıyor söylemleri dolanmaya başladı. Platformu izleyen insanlar benden haberdar oldu. Bu iş böyledir zaten. İnsanlar sizden haberdar olur, yayınına bir göz gezdirir, sarıyorsa durur sarmıyorsa gider. Yeni yayıncılar da o yüzden duyulmak ister. Noobstar'dan sonra House of Gamers'a katılmaya hak kazandım. Orada da birinci oldum. Bu yarışmalardan sonra 4-5 bin izlenmeye başladım anlık olarak. Oyun oynayıp hayvanlarla ilgili içerikler yaptım. Sohbet ettim insanlarla. Pandemide herkes evine kapanınca da benim işime yaradı, kitlem daha da büyümeye başladı. Platform çok büyüdü. YouTube'tan inanılmaz bir kitle geldi. O dönemlerde Karınca Çiftliğim kanalım durmak zorunda kaldı.

"Ben yapmadım, alnım ak"

Yayınların için bot atma muhabbetleri de dönüyor. Nedir bu durum? 350K izlenen yayının olmuş.

O bottur ya :) Bizim piklerimiz var, yaptığımız içeriklerde ne kadar yükseldiğimizi algoritmalar hesaplıyor. Benim anlık pikim 105 bin. Namık Ekin ile yaptığımız yayın da 70-80 bin izlenmişti. 350K bir Twitch bug'ı olabilir ya da bot attı biri. Biri biraz başarı elde etti mi, konuşanlardan bir tık fazla sevildi mi "Hemen çamur atayım, izi kalsın" durumu var. Yayıncı arkadaşlarımızın arasında da bu drama çok dönüyor. Ki ben drama yayıncısı asla değilim. Zaten sıkıntılar içinde yaşıyoruz. Beni seven insanların benim dertlerimi dert etmesini asla istemem. Artışa geçtiğim günden beri bu bot mevzuu var. Araştırdım, raconu buymuş. Bot işleri bir hater tarafından bile yapılabilir. Bunun kontrolü bir yayıncıda değildir. Kendi yayınına yapanlar da vardır, o ayrı bir durum. Yapmadığınız alakanızın olmadığı şeylerde bile size yıkılabiliyor durum. İnsanı sinirlendiren bir durum ama alışıyorsun. "E tamam bot desin. Kanıt var mı? Yok. Ben yapmadım, alnım ak. E napayım abi. Sabaha kadar bunu mu tartışayım" diyorsun.

Twitch'in en dramacısını sorsam?

O belli zaten. İsim vermesem de kulaklarda çınlıyordur. Ben değilim en azından :)

"Sosyal medya sevgisizliğin karşılığı gibi"

Sosyal medyada dönen kargaşa, kaos hakkında ne düşünüyorsun?

Ben bu işten para kazanan bir insanım, burada bir içerik üretiyorum. Sosyal medya sayesinde hayatımı geçindiriyorum ama sosyal medyadan çok rahatsız oluyorum. Çok zor bir şey. Her videonun her postun altında bizim insanımızın birbirine girdiğini, kavga ettiğini görüyorum. Sosyal medya benim gözümde sevgisizliğin karşılığı gibi. Sevgisiz bir sürü insan var ve hepsi yaşadığı sıkıntıları oraya kusuyor. Sosyal medyada aklımın ermediği şeyler yaşıyorum. Çok kontrolsüz bir genç kitle var. Bu beni korkutuyor ve üzüyor. Bir noktada da yayınlarımda sürekli bunu konuşmaya başlıyorum. Evet, ben de yayınlarımda küfür ediyorum. İnkâr edemem. Ama seni idol alan, seni abisi gibi gören bir sürü kardeşimiz var. Küfür eksi puan ama artı on bir şeyler aktarmaya çalışıyorum hepsine. Birçok yayıncı da bunu yapıyor. Ama tüm gençlere yetişemiyoruz tabii. Bu gençlik nereye gidiyor dediğim çok video izledim.

Beğenerek takip ettiğin yayıncılar kim?

Beğendiğim çok yayıncı var ama çok çalıştığım için oturup diğer arkadaşlarımı izleyemiyorum tabii. Günde 8-9 saat yayın yapıyoruz. Çok özel bir içerik yoksa oturup 2-3 saat içerik izlemem. Çok yerimde duramıyorum. Ama güzel iş yapan, hatta tanınmayan çok kaliteli içerikler yapan arkadaşlar var. Ben de hem destek olmak için hem muhabbet edebilmek için hem de heveslendirmek için yayınlarına giriyorum.

"Cennette yerin yok" dedi

Yayınlarında gelen yorumları da okuyup kızdığın zamanlar oluyor. Sosyal medyadan aldığın en kötü veya en saçma yorum/mesaj neydi?

İlk zamanlarda çok cevap veriyordum. Tahammül edemiyordum. Bu neden bana küfür etti diye düşünüyordum. Arkadaşlarım beni arayıp "Tuğkan, seninle ilgili nerede kötü yorum görsek altında senin cevabın var. Neden muhatap oluyorsun?" diyorlardı. Haterlardan hayal gücü çok yüksek olan arkadaşlar var. İlk yaşadığım en enteresan anımı anlatayım. Karınca Çiftliğim ile uğraşıyorum, piyasada yeniyim. Çok safım. Herkese kalpler pamuklar yolluyorum. Hepimiz hobi sahibi olalım diyorum. Altta küfürler uçuşunca "Bir gariplik var" dedim. Bir arkadaş deli saçması bir duyar kasmıştı. "Sen evine karıncalar girmesin diye karınca duası asan bir millete karınca hobisi aşılamaya çalışıyorsun. Senin cennette yerin yok" demişti. Hayret etmiştim. Karınca duası bereket duasıdır. Acaba ben mi yanlış biliyorum diye düşündüm. Çünkü çok emin konuşmuş arkadaş. Kavga da ettim kendisiyle yorumlarda. Kimi de benimle aynı evde yaşadığını iddia ederek benim olmayan huylarımı anlatıyor. Kimseyle 1 ay bile aynı evde kalmadım. Çıldırdığımız anlar oluyor. Siyaset asla yapmam ama herkes benim partim hakkında yorum yapar. Kavgalar dönmüş. İşte sosyal medyanın tehlikeli yanı bu. Telefonlarımız da ifşalanıyor, kapımızda yatanlar da oluyor, tehdit mesajları da alıyoruz.

"Herkesin bir dönemi var, benimki de bitecek"

Çok yıpratıcı bu durum. Hiç bırakmayı düşünmedin mi?

Düşündüm. Bir de ben evcimen bir adamımdır. Oturup huzurlu olmaya çalışayım, dertlerimden arınayım kafasındayım. Tekstili bırakma nedenim de yorgunluktu. Bir anda böyle bir işe geçmek çok yıpratıcı oldu. 30 kilo aldım ya. Gözlerimin altı çöktü. Tanınmak, insanların seni sevmesi bir noktada yeterli olmuyor artık. Çünkü çok yıpranıyorsun. İlla ki bir gün sıkılacak insanlar. Herkesin bir dönemi var, benim de bir dönemim var. Bitecek önünde sonunda.

Bir ilişkinin içindeyken en berbat özelliğin ne olur?

'Odun' derler bana. Dört yıldır bir ilişki yaşamıyorum. Gecem gündüzüm karışık, videolarımın montajını bile ben yapıyorum. Ekip yönetimi, yayınlar. Çok yoğunum. Bu yaşantıma birini dâhil etmek isterim ama ona yazık olur. Birbirimizle ilgilenemeyiz. Arkadaşlarıma sorsanız da "Seni bitiren vicdanın" der. Biraz da sinirli olabilirim.

"Hepsinden özür diledim"

Karşında bir Hater'ın olsa ona ne söylerdin?

"Kardeşim beni neden sevmiyorsun?" Haterlarımla konuşuyorum ben. Bir insanı sevmeyebilirsiniz. Yaratılışımız bu. Beni sevmek zorunda da değil kimse. Ama nefret duymak başka bir şey. Bunu irdeliyorum. Ben de kimilerinden nefret ediyorum ama bunların hepsinin altı dolu, nedenleri var. Yaşanmışlıklar var. Beni tanımayan insan benden neden nefret eder? Bana kötü yorum yazanlara mesaj atıyorum misal. Konuştuğum 100 insan varsa 90'ı beni seviyor artık. Konuşmaların sonu şu oluyor: Ben seni yanlış tanımışım. Adamsın!

İki gün önce nefret kusan adam bugün benim yayınlarımı izliyor. Bizim araştırmadan, izlemeden, görmeden fikir sahibi olma durumumuz var. Beni neden sevmediğini çok mantıklı açıklamalarla söyleyen insanlar da oldu, hepsinden de özür diledim. Bir yayının bir anında farkında olmadan bir şey söylemişim mesela. Bu durumu anlayabiliyorum.