İşkenceciler lanetlilerdir

MADDÎ İŞKENCE
İnsana yapılabilecek en büyük tecavüz olan işkencenin yaptırdığı ilk çağrışım maddî işkencedir. Bilgi almak, itirafa zorlamak, istenilen eylemi yapmaya icbar etmek vs. gibi gayelerle dövmek, aç bırakmak, askıya almak, elektrik vermek, baş aşağı sallandırmak, felç etmek gibi eylemler işkencenin ilkel nitelikli maddî türünü oluşturur.
İslâm, maddî işkenceleri -savaş hali dahil- değil insanlara, hayvanlara uygulamayı dahi haram kılmıştır.
Yüce Peygamberimizin, hayvanların dövüştürülmelerini, atışlarda canlı hedefler haline getirilmelerini, yüzlerinden dağlanmalarını, yavrularının analarından uzaklaştırılmalarını, açsusuz bırakılmalarını ve güçlerini aşar şekilde çalıştırılmalarını yasakladığı bilinirse, insanlara işkencenin insanlığı karartan nasıl bir zulmet olduğu algılanabilir. Kaldı ki yarattığı insanlara, bedenî ve rûhî yapılarıyla örtüşen emirler veren Mevlamız "Kullarıma işkence etmeyiniz" buyruğu ile işkencenin bütün türlerini yasaklamıştır. "Şüphesiz Allah dünyada insanlara işkence edenlerin işkenceleri ölçüsünde azaplandıracaktır." buyuran Peygamberimiz de bu ilâhî yasağı pekiştirmiştir.
MANEVÎ İŞKENCE
İlginizi odaklaştırmak istediğimiz asıl işkence; insanlık şahsiyetini çiğneyen ve insanın rûhunu kanatan işkencelerdir. Bu tür işkenceler daha çok da başta din hürriyeti olmak üzere insan hakları ve hürriyetleri çiğnenerek gerçekleştirilmektedir. Örneğin namaz ve örtünme gibi ilâhî emirlerin uygulanması, içki ve içkili- teşhirli eğlenceler gibi haramlardan sakınılması insanların yıllarca çalıştıkları kurumlardan atılmalarına, yılların mücadelesiyle gelinilen üniversitelerden dışlanmalarına vesile kılınmaktadır.
Din hürriyetinin ihlâlinin sebep olduğu ıstıraplar, döktürdüğü yaşlar, neden olduğu bunalımlar ve çaresizlikler tarif edilemez büyüklükte ve korkunçluktadır.
Sanal gerekçelerle gözaltına alınmalar, bürokratik işlemlerle seyahat özgürlüğüne getirilen kısıtlamalar, ideolojik nedenlerle yapılan sürgünler, görevden alınmalar ve nice benzerleri de manevî işkenceler olarak yaşana gelmektedir. Düşünceyi ifade özgürlüğünü kısıtlayıcı yasalar sebebiyle kısırlaştırılan aydınların yaşadığı buhranlar, toplumu aydınlatma görevini yapmaya çalışanların uğradığı takîbatlar ve aldığı mahkûmiyetler maddî işkencelerden daha boyutlu ve kalıcı niteliktedir.
Kişiler aracılığıyla yapılan manevî işkenceler de pek çoktur. Hakları yargı yoluyla aramaya mecbur bırakmak, borçların ödenmesini bunalımlara düşürecek şekilde ertelemek,işten çıkarma ile tehdit etmek,kamuoyu önünde sövmekaşağılamak, medyasal iftiralarla insanları dostlarının yüzüne bakamayacak şekilde moral çöküntüsüne uğratmak,baskılarla insanları eşlerinden, çocuklarından ayırmak, nikâh altında tutulan eşleri aylarca -yıllarca nafakasız ve ilgisiz bırakmak, dindar eşleri gayr-ı meşru kazançlardan yemeye mecbur etmek...
Bütün bunlar insanlık duygularını koruyabilmiş insanlar için ne büyük işkencelerdir.
İŞKENCEYE KARŞI ÇIKMAK
Müslüman olarak vazifemiz kim tarafından, kime karşı, nerede, nasıl ve hangi amaçla yapılırsa yapılsın meşru yöntemlerle işkenceye karşı çıkmaktır; Kur'ân'ın buyruğu gereği "Düşmanlık ancak zalimlere karşı yapılabileceği için" işkencelere karşı her zeminde amansız bir mücadele vermek, işkenceyi önlemeye çalışmaktır.
Ancak çok iyi bilmeliyiz ki işkenceyi önlemenin ana yolu Yaradan'ın huzurunda hesap verileceği gerçeğine imana dayalı eğitimdir. Yazımızı işkencecilerin uğrayacağı azabı duyuran bir âyetle bitiriyorum: "Müslüman erkeklere ve kadınlara işkence eden ve ardından da tevbe etmeyenlere gelince... Onlar Cehennem azabına atılacaklar yakıcı azabla cezalandırılacaklardır."
TATLI KONUŞANLAR VE YEMEK YEDİRENLER
Hz. Ali rivayet ediyor: "Allah'ın resulü şöyle buyurdu: -Cennet'te dışı içinden, içi dışından görülen özel yerleşim yerleşim birimleri vardır. Bir arabi ona doğru ayağa kalktı ve sordu: -Bu özel daireler kime verilecek Ya Resulellah? -Onlar tatlı tatlı konuşan, yemek yediren, oruçlara devam eden ve insanlar uykuda iken geceleri kalkıp Allah için namaz kılanlara verilecektir." Cennet'e girmeye hak kazanacak kişiye, büyük mü büyük, özel Cennetler verileceği gibi bu hadiste açıklandığı üzere, genel Cennetler'den cazip yerleşim merkezleri de verilecektir. Bu yerlerin, diğer Cennetliklerle ilişkiler kurulması için kullanılacak merkezler olması muhtemeldir. Doğruları en iyi bilen Allah'tır. İnşallah Cennet'e girdiğimizde gerçekleri görerek öğreneceğiz.
SORULARINIZ VE CEVAPLARI
CENNET ANNELERİN AYAĞININ ALTINDADIR DENİLİYOR BUNU AÇIKLAYABİLİR MİSİNİZ?
Bu söz Peygamberimiz tarafından söylenmiştir. Allah'ın emirlerine uyanlar Cennet'e gireceklerdir.
Allah'ın emirlerinin başında ana babaya, özelliklede anaya ihsan; iyilik ve itaat gelmektedir. Anaların rızası, onlara ihsanda bulunulduğunun kanıtı olduğu için kişi Cennet'i kazanıyor demektir.
İCRA YOLUYLA EL KONULAN MALLARIN SATIN ALINMASI HELÂL MİDİR?
İslam hukukçularının büyük çoğunluğu, borçluların mallarının haciz konulup satılmasını caiz/helâl görürler. Görüşlerini de Peygamberimizin "Muâz b. Cebel'in iflâsına karar vererek mallarına haciz koydurup sattırması ve satıştan alınan parayı alacaklılara dağıtması" uygulamasına dayandırırlar. (Şevkânî, Neylü'l-Evtâr, 5/ 275-276, Müslim, Müsâkât, 18) İcra yoluyla mal satılabileceğine göre, icra yoluyla satılan malın alınması da helâl olur.Ancak bu alımlarda malı ucuza kapatıcı girişimlerden ve birliktelikler oluşturmaktan şiddetle kaçınmalıdır.
ADAK KURBANININ ETİNDEN AİLEMDEN KİMLER YİYEBİLİR KİMLER YİYEMEZ?
Adak kurbanınızdan ana -babanız, dedeniz - nineniz ve çocuklarınızla torunlarınız yiyemez. Diğer bütün insanlar yiyebilir.
GENELDE SPORCULARIN, ÖZELDE FUTBOLCULARIN BİRBİRLERİNE YAPTIKLARI KASDÎ FAULLER GÜNAH OLARAK DEĞERLENDİRİLEBİLİR Mİ? HELÂLLİK ALMAYI GEREKTİREN KUL HAKKINA GİRER Mİ? İnsana zarar verici bütün spor dalları meşru/helâl olmadığı gibi zarar verici nitelikli kasdî fauller de meşru değildir. Fiilen zarar verici olmasa da zarar verme kasdıyla yapılan her bir işlem günahtır ve helâllik almayı gerektirir. Müslüman sporcular acıtan, inciten, sakatlayan ve öfkelendiren kasdî faullerden kaçınmalı, yaptılarsa mutlaka helâllik almalıdır. Çünkü Rabbimiz'in huzurunda en küçücük iradeli davranışlarımızdan bile sorgulanacak, yaptıklarımızın karşılığını göreceğiz. (Zilzal 8)
EVLİLİK İSLÂMÎ GÖREV MİDİR?
Evlilik insan doğasının gereği, dinimizin de emridir. İslâm dininin emirleri ve yasakları aile çevresiyle ilgilidir. Ana-baba ve çocuklarla ilgili görevler , miras hukuku ve zinaeşcinsellik- lezbiyenlik yasağı hep evlilikle alakadır.
Cinsel gücü olup da nafaka sağlayabilecek kişi, eşe zulüm edebileceği endişesini taşımıyorsa evlilik farz bir görevdir. Nedensiz bekârlık İslâmî yol ve yöntem değildir. Ancak özellikle kadınlar için taliplisi olmadığında hiç şüphesiz bekâr kalış sorumluluk doğurmaz.
Ne var ki kadınların bizzat kendilerinin veya ailelerinin evlenme teklif etmeleri de İslâmî adaba uygundur.
Bazı İslâm bilginlerinin evliliğin zinaya düşme korkusu halinde farz olacağı şeklindeki yaklaşımları gereksizdir. Çünkü zinaya düşme tehlikesi her zaman vardır. Kur'ân diliyle "...zayıf yaratılan..." bir varlık olan insanın Yûsuf sûresinin 24 ve 33. âyetlerinde işaret edildiği gibi her zaman zinaya düşebilir.

GÜNÜN DİĞER HABERLERİ İÇİN TIKLAYIN
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.