En büyük felaket, Allah'ı unutanlar gibi olmaktır

Gökler ve yer, gece ile gündüz, esen rüzgarlar, yağmur yüklü bulutlar, yeşeren yeryüzü, birbirinden farklı renkler ve diller, dikili dağlar... İçimiz ve dışımızdaki bütün varlıklar Allah'ın varlığına, engin aklı ve hikmetine, sınırsız kudret ve rahmetine belgedir. Pek tabidir ki her belge varlık bize yaratıcımız Rabbimizi hatırlatmakta, O'na yöneltmektedir. Ne var ki varlıklar içinde hür irade verilerek ilâhî denemeye uğratılan insan, göklerde ve yerde nice varlıkları izlerken, yüreğini Rabbine kapayabilmekte, O'nu anmaktan yüz çevirebilmektedir.
Bu sebepledir ki; Kurân'da insana, yaratılış maddesine bakması, aldığı gıdalara ve gıdalar için yağmurların nasıl sağanaklaştırıldığına, toprağın nasıl çatladığına, tohumların nasıl hamile bırakıldığına, sergilenen bağlara, çıkarılan bitkilere nazar etmesi emrolunmaktadır. (Tarık 5,Abese 23-32)
Sütunsuz semayı/göğü, hizmetimize sunulan yeryüzünü ve ona yerleştirilen dağları, hayvanların yaratılış özelliklerini... kafa ve gönül gözleriyle incelemesi öğütlenmektedir. (Kaf 6-8,Casiye 17-20) Çünkü insan, egemenliğini tanımakla ve yasalarına göre yaşamakla emrolonduğu Rabbini, aklî yöntemlerle bilmeye, gönülle sevmeye ve O'nu çok çok anmaya muhtaçtır.
Bu ihtiyacın giderilmesi içindir ki Kur'ân'ımızda şöyle buyrulmaktadır: "Ey Mü'minler! Allah'ı çok anın."(Ahzap 41) Kulluk bilinci içinde yaşayabilmemiz için bizimle beraber ve bize şah/can damarımızdan daha yakın olduğu, kudreti ve rahmetiyle bizi kuşattığı ve içinde bulunduğumuz maddî ve manevî hali bildiği inancıyla O'nu sürekli anacağız. (Hadid 4,Kaf16 ) Allah'ı unutmak en büyük felakettir Allah'ı yüce vasıfları, Kur'ânî emirleri ve yasakları, armağanları ve cezaları ile sevgi, saygı ve de korku içinde anmak, bir diğer anlatımla O'nu hiç mi hiç unutmamakla yükümlüyüz. İnsan hayatında uğranılabilecek en büyük felaket; O'nu unutmak, unutanlar gibi olmaktır. Bu nedenledir ki Kur'ân'ımız, Rabbimizi unutmamamız üzerinde yoğunlaşmıştır.
Haşr Sûresi'nin 18. ve 19. âyetlerinde şöyle buyrulur: "Ey iman edenler! Allah'a kulluk bilinci içinde yaşayın. Herkes yargılanacağı Kıyâmet Günü için yaptığı işlere iyice baksın. Aman Allah'ın buyruklarına aykırılıktan sakının. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah'ı unutup da, Allah'ın kendilerine öz benliklerini unutturduğu kişiler gibi olmayın. Onlar Rabbine baş kaldırmış kişilerdir."
Yaşantımızda Allah'ımızı unutmanın cezası, O'nun bize kendi öz benliklerimizi unutturmasıdır. Rabbini unuttuğu için öz canı kendisine unutturulan insan, niçin yaratıldığını tefekkür edemez. Ebedî akıbetini düşünemez. Öğüt alamaz, ilâhî azaptan koruyacak ameller yapamaz, çıkar gütmeksizin can taşıyanların yararı ve insanların faydası için güzel işler üretemez. O artık iç dünyasında yapayalnızdır. Kalbi zikrin aydınlığından yoksundur. Rabbinin armağanlarını ümit etmediği için, gerçek amaçtan mahrumdur.
Kur'ân deyimiyle dar/bunalımlı bir hayata mahkûmdur.(Taha 126) Rabbini unuttuğu için diğer varlıklara da yabancıdır. Güneşi, ayı, dağları, denizleri, bitkileri, hayvanları hizmetine sunulmuş Allah'ı zikreden dost varlıklar olarak göremez.
ALLAH'I UNUTANLAR AZAP İÇİNDE UNUTULACAKLARDIR
İnançları ve değer yargılarını belirlerken, siyaset yaparken, ekonomik faaliyetlerde bulunurken, yönetir ve yönetilirken, sever ve nefret duyarken, Allah'ı ve buyruklarını unutanlar, yalnızca yaşayacakları bunalımlarla kalmayacak, uğratılacakları azap içinde unutulacaklardır. Azap içinde unutulmak... Bu korkunç son için semalar ağlasa, yeryüzü göz yaşı akıtsa yeridir. Zira Hak dinimizin emirleri ve yasaklarını basite indirgeyenler ve yalnızca yüzeysel olarak algılayabildikleri dünya hayatının geçici cazibesine aldananlar Allah'ı unutmanın cezasını unutularak çekeceklerdir.
UNUTANLAR, UNUTULACAK VE ONLARA ŞÖYLE DENİLECEKTİR:
"…Bu sorgulama gününüze kavuşacağınızı unuttuğunuz gibi, biz de sizi unutacağız. Varacağınız yer ateştir. Sizin için kurtarıcı yardımcılar da olamayacak."(Casiye 34)
MEVLÂMIZIN DOSTU OLARAK YAŞAMALIYIZ
Dünyamızı Mevlâ'mızın dostluğu ile yaşamaya çalışalım. Allah'ı hatırlatan insanlara yâr olalım.Hayat, insanlar, yaratıklar, ölüm, kabir ve ahiret ve hatta elemler bile ancak Onun dostluğu güzelleşecektir. Yazımızı,Yüce Rabbimize, O'nun Kur'ân'da bize öğrettiği duâ ile yakararak bitirelim: "Ey Rabbimiz! Eğer unutur ya da hata edersek bizi yerip yargılama." (Bakara 286)
BİR AYET
Eğer inkâr ederseniz, şuphesiz ki Allah sizin iman etmenize muhtaç değildir. Ama kullarının inkâr etmesine razı olmaz. Eğer şukrederseniz sizin için buna razı olur. Hiçbir gu¨nahkâr başka bir gunahkârın yukunu yuklenmez. Sonra dönüşünüz ancak Rabbinizedir. O da size yaptıklarınızı haber verir. Çünkü O, göğüslerin özğnü (kalplerde olanı) hakkıyla bilir. (ZÜMER 7)
BİR HADİS-İ ŞERİF
Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.
SORULARINIZ VE CEVAPLARI
PEYGAMBERİMİZİN PEK ÇOK ÖĞÜTLERİ VARDIR. O, DEĞİŞİK KİŞİLERE NEDEN FARKLI ÖĞÜTLER VERMİŞTİR?

Peygamberimiz, Allah'ın eğittiği gerçekçi yüce bir şahsiyetti.
-Allah bağlılarını artırsın- o, kendisine İslâm Dini'nin iman esasları ve yüklediği temel görevlerle ilgili soruları, Allah'a ve Âhiret Hayatı'na iman, namaz, oruç, zekât ve hac'dır şeklinde, İslâm'ın dayandığı temel görevleri açıklayarak cevaplandırıyordu. Ama özel durumlarını aktararak öğüt isteyenlerle hangi ameller/işler üzerinde yoğunlaşmaları gerektiğini soran müminlere farklı cevaplar veriyordu. Zira bedenen güçlülerle yaşlılara, ince ruhlularla sert mizaçlılara, imkânları çok ve değişik olanlarla az ve yetersiz olanlara, bilgili kişilerle kavrayışı kıt ve belleği zayıflara verilmesi gereken cevaplar farklılığı gerektiriyordu. Ruhî hastalıklar ve tedavi önceliklerinin değişik oluşu da farklı tavsiyeleri zaruri kılıyordu. Bunun içindir ki o, öğüt isteyen bazılarına "öfkelenme" diyordu. Bazılarına "yemek yedir, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm ver" diyordu.
Bazılarına "hiçbir varlığa sövme" diğer bazılarına "Allah için sevmen, nefsin için istediğini insanlar için de istemendir" şeklinde öğüt veriyordu."Allah'ı çokça anman ve bildiğin doğruları anlatmandır" şeklinde tavsiye de bulunduğu da oluyordu."Akrabaya sıla yapman, cihad etmen, dosdoğru konuşmandır" şeklinde cevap verdiği de oluyordu. Çünkü Rabbimizin yasası gereği, insanlar ancak yapabileceklerinden sorumluydu ve herkes hayırlara yönelmeliydi. Bizler de yapamayacaklarımızla oyalanmak yerine, yapabileceğimiz güzelliklere odaklanmalıyız.

TUVALET KAĞITLARI İLE TEMİZLİK YETERLİ MİDİR
?
Suyun bulunduğu yerde su ile taharetlenmek/temizlenmek Peygamberimizin emridir. Onun açıklamasına göre su ile temizlik bütün peygamberlerin şerîatlerinde de yer alan temizlik şeklidir. Çünkü bütün Peygamberlerin ortak tebliği olan namaz için vücut temizliği şarttır. Önlemler alınsada da su ile temizlenmedikçe vücudun mikrop barınağı ve pis koku kaynağı olmaktan kurtarılamayacağı açık bir gerçektir.
Son dönemlerde, su ile temizliğin önemini yeterince kavrayamamış batı dünyasını taklit ederek yalnızca kâğıtla temizlenme uygulaması, sakıncalı bir benzeme olarak dinimize aykırılık olduğu gibi bilimsel akla da aykırılıktır. Suyu tercih etmek daha akılcı bir yol değil midir? Suyun bulunmadığı yerde kağıt kullanılabilir.
Temizlikte su ile yetinilebileceği gibi önce kağıt, sonra su da kullanılabilir. Suyun bulunmadığı yerde tuvalet kağıtlarının kullanılması hiç şüphesiz dînimizin emir buyurduğu temizliğe daha uygundur. Kaldı ki bunda zarûret de vardır.
Zamanımızda tuvalet kağıtları yanı sıra her cins kağıt bol miktarda üretildiği için, tuvalet kağıdı israf olarak görülemez. Ancak yeşil bitki örtüsünün korunması için tüketimi sınırlamak da gerekir. Bunun için hiç değilse evimiz ve iş yerimizdeki özel tuvaletlerimizde kurulanmak için bez havlular kullanılabilir. Son olarak "…Allah temizlikte duyarlı olanları sever… " anlamında ki ayetin, Kur'ân bilginlerimiz tarafından su ile temizlenenler olarak yorumlandığını aktarmış olalım. (Tevbe 108, İ.Mace Tahare 28)
MODERN HAYAT MÜSLÜMANLARI DA ETKİLEDİĞİ İÇİN AKRABA, ARKADAŞ VE DOSTLARA İKRAM; YEDİRME İÇİRME DE KALKTI. KONUNUN ÖNEMİNİ AÇIKLAR MISINIZ?
Peygamberimiz yedirip içirme yoluyla ikramı, Müslümanların yapmaları gereken en büyük hayırlardan biri olarak öğretir. "Yarım meyve vermek yoluyla da olsa kendinizi Cehennem azabından koruyunuz." Buyurur.
Günahları bağışlatacağı ve Cennet'e götüreceği müjdesiyle iftar verilmesini öğütler. O, bu konuya son derece önem verdiği içindir ki Medine'ye hicret ettiklerinde verdiği ilk öğütlerinde yedirip içirmeyi öğütlemiştir.
Abdullah b. Selâm şöyle anlatıyor: Sevgili Peygamberimiz Medine'ye hicret buyurduklarında büyük bir coşkuyla karşılandı. Ona doğru koşuşan insanlar içinde ben de vardım. Mübarek yüzünü görünce onun bir Peygamber olduğunu anladım. İlk öğütleri şöyle olmuştu:
- Ey İnsanlar! Aranızda barışı yaygınlaştırın.
Akrabanızla ilişkilerinizi sürdürün. İnsanlar uykuda iken kalıp dua edin. Bir de yemek yedirin. Bu öğütlerimi uygulayınız ki Cennet'e girebilesiniz. (İ.Mace Hn.3251) Misafirlerimiz arasında örtünme kurallarını gözeterek ve gösteriş harcamalarından sakınarak yeni bir yedirip içirme atılımı başlatmalıyız.

GÜNÜN DİĞER HABERLERİ İÇİN TIKLAYIN
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.