DEDİKODU GIYBET MİDİR?
Evet, bal gibi de Gıybettir. Bal gibi derken, bal kelimesini tesadüfen kullanmadık dostlar. Kişi birinin arkasından konuşurken bir haz alır. Karşısındayken söylemeye cesaret edemeyeceği birçok şeyi, kinini, kıskançlığını, hasetini kaşla göz arasında kusuverir. Ve bundan da keyif alır. Alır da, dünyada bedavaya aldığı o keyfin ahirette kendisine ne kadar pahalıya patlayacağını bilse, ağzını açmaz herhalde.
KAŞLA, GÖZLE, İŞARETLE YAPILAN GIYBET
Dostlar sadece sözle olmak zorunda değil. Bazen, bir işaret bile Gıybet olabilir. Öyle değil mi, yeri geliyor bir işaretle bazen neler anlatıyoruz. Birisinden bahsedilirken; 'Ya o da adam değil, boşver şunu!' cümlesini kurmadan da bu anlamı karşımızdakine aktarabiliriz. O sebeple, kişinin aleyhine olan veya o anlama gelebilecek, razı olmayacağı anlamlara çıkan işaretler de Gıybettir. O sebeple, kişinin aleyhine olan veya o anlama gelebilecek, razı olmayacağı anlamlara çıkan işaretler de Gıybettir.
BEN YÜZÜNE DE SÖYLERİM!
Dostlar, şöyle bir savunma vardır, 'Ne var canım ben bunu yüzüne de söylerim der.' kimileri. Eğer o kimse o sözden razı değilse, yüzüne söylendiğinde kalbini kıran o söz, arkasından söylendiğinde Gıybettir. Kişinin razı olmadığı lakaplar takıp arkasından o lakapla bahsetmek de Gıybettir. Dostlar, kişinin o sözden, lakaptan razı olmadığını söyleyecek ortamı olmayabilir. Belki karşısındakilerin şerrinden korkuyordur, sesini çıkarmıyordur. Ölçü gayet nettir: Hoşuna gitmiyorsa Gıybettir. O sözü söyleyen de, o lakapla çağıran da yarın ahirette kendi başını yakar Allah (c.c.) muhafaza.
KAVİM GIYBET'İ DİYE BİR ŞEY VAR MIDIR?
Gıybet'in çeşitlerinden bir tanesi de kavim Gıybetidir. Yani bir kimse şu Türkler şöyle, bu Araplar böyle, Bu Kürtler şöyle dese, yarın ahirette bütün Türkler, Araplar, Kürtler kendisinden hak isteyecektir. Bu kadar çok insanla hesaplaşmaya sevap mı yeter, Allah aşkına!..
GIYBETTEN KURTULMAK MÜMKÜN MÜ?
Dostlar bir kere şunu hatırlamak icab eder, kişi sevdiğinin Gıybetini yapmaz. Sevmediğine durup duruken borçlu duruma düşmeyi kim ister. Allah'a ve ahiret gününe iman eden herkesin, nefsi dolup taşsa da, hesabını düşünerek kendisini tutması, mümine yakışanıdır. Tüm günahların olduğu gibi Gıybetin de esas sebebi, Allah Teâlâ'yı unutmaktır. Allah'ı (c.c.) unutan, günahı elbet hatırına getiremez. Allah Teâlâ'yı sürekli anmak, gafil olmamaya çalışmak Gıybet rezaletine düşmemek için en sağlam çaredir. Kaldı ki, Gıybet eden kişi, konuştuğu diğer insanların aptal olmadığını, çekemediği, kıskandığı için o kişinin aleyhinde konuştuğunu anladıklarını bir bilse, o kişiyi Gıybetini ederek alçaltmak isterken kendisini rezil ettiğini de farkedecektir.
GIYBET KUL HAKKINA GİRER, HESABI BİR DE KUL İLE GÖRÜLÜR
Dostlar, birinin arkasından konuşmakla kişi iki günaha birden girmiş olur. Birinci olarak Allah Teâlâ'nın yasak ettiği bir günahı işlemiş olur. Hazreti Allah dilerse cezalandırır dilerse kendi hakkını affeder, orasını biz bilemeyiz ama Gıybet edenin ikinci günahtan hesaplaşmadan kurtulamayacağı kesindir. Gıybet eden kul hakkına tecavüz etmiş olur, çünkü gıybet ettiği kimsenin haysiyeti ve şerefi ile oynamıştır. Bunun hesabını da ancak o kul ile görebilir. Yani, ölmeden evvel tövbe edip, helallik alması, kul hakkından kurtulması icab eder.
Ahirette kimin ne halde olacağı hangi hâlet-i ruhiyede (ruh halinde) olacağı bilinmez. Burada şeker gibi olan bir adam ahirette, versin hesabını diye tutturur da Gıybetçinin cehennemi boylamasına sebep olabilir. Gıybet kişiyi bu dünyada etmezse ahirette kesin rezil edecek bir günahtır.
Üstelik, hani mal veya mülk gibi hesaba gelecek bir günah olmadığından, Gıybet eden kişinin, arkasından konuştuğunun hakkını nasıl ödeyeceği de meçhuldür. Şu rezilliğe bakar mısınız Allah aşkına! Birisine gidip, 'Ya birader veya bacım ben senin arkandan şöyle şöyle konuşmuştum, hata ettim, çok özür dilerim, beni affet, hakkını helal et' demek, ne kadar alçaltıcı bir durumdur.
Ama Gıybet o kadar âdi, alçakça bir günahtır ki, Cenâb-ı Hak, telafisi için, aynı şekilde alçalmayı şart koşmuştur.
Böylece nefis, ne yaptığını anlasın, kolaycacık telafi edemeyeceğini görsün de bir daha yapacakken iki kere düşünsün. Buradan müminin din kardeşinden özür dilemesi, af, helallik dilemesi onu alçaltır manası çıkmasın, burada alçaltıcı olan, yaptığı o rezilliği kişinin gidip itiraf etmek zorunda kalmasıdır. Kıymetli dostlar, kişi hırsızlık etse aç kaldım diyebilir, başka bir kusurda belki başka bir bahane, sebep sunabilir de, arkadan konuşma için nasıl bir sebep sunulabilir ki! O sebeple Kıymetli dostlar, Gıybet olan bir sözü ağzımızdan çıkarmaktansa yutmak, bir fiili yapmaktansa vazgeçmek, hem kul hakkına tecavüz etmemek hem de Allah Teâlâ'nın emir ve yasaklarını tutmak için şarttır, vesselam.
GÖNÜL SAHİFESİ
Tâbiinden Hasan Basri Hazretleri (k.s.) gıybet konusunda çok hassastır. Birgün Hasan-ı Basrî hazretlerine birisi gelip:
- Filan kimse seni çekiştirdi, gıybet etti.
- Sen o zâtın evine niçin gitmiştin?
- Misâfir olarak da'vet etmişti.
- Sana ne ikram etti?
- Çeşitli yemekler ve meşrûbat...
- Bu kadar yemekleri, içinde sakladın da, bir çift sözü mü saklayamayıp bana getirdin! diye cevap vermiş ve daha sonra bir kap hurma hazırlayarak "Bunu beni çekiştiren kimseye ver ve daha sonra ona şunu söyle:
Duydum ki sevabının bir kısmını bana vermek istemişin, teşekkür ederim. İsterdim ki karşılık vereyim. Bunun karşılığı olarak ben de sana bu hurmayı gönderiyorum fakat benim hediyem seninkinin ayarında değil" diyerek hem gıybet edene hem de söz getiren kişiye ibretli bir ders vermiştir. Hasan Basri Hazretlerine, yine bir gün birileri:
- Ya imam sen diyorsun ki, Ashab-ı Kiram zamanında Medine'de gıybet yapıldığı zaman Medine'nin sokakları kokardı. Biz de şimdi gıybet ediyoruz fakat hiçbir yer kokmuyor. Dediler.
Hazret bu sözü söyleyenlere şu cevabı verdi:
- Bir insan derici dükkânına girdiğinde burnu oranın kokusuna dayanamaz. Belli bir süre geçtikten sonra artık alışır ve deri dükkânındaki kerih kokulardan hiçbir şey duymaz hale gelir. İşte sizler de gıybet etmeye o kadar alışmışsınız ki artık her tarafı çepeçevre saran pis kokuları duymaz hale gelmişsiniz.
AYET-İ KERİME
"Ey iman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin.
Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?
İşte bundan tiksindiniz. O halde Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, tövbeyi çok kabul edendir, çok esirgeyicidir." Hucurat 12
HADiS-İ ŞERİF
SORDUM ÖĞRENDİM
Sağlıklı olduğu halde oruç tutmayan kimse, tutmadığı oruçların fidyelerini vererek oruç borcunudan kurtulur mu?
Fidye, oruç tutmaya gücü yetmeyen yaşlı kimseler ile iyileşme ümidi olmayan hastalar için geçerlidir. Oruç tutmaya gücü yettiği halde tutmayan veya geçici bir sebeple tutamayan kimseler hakkında fidye hükmü yoktur.
Mazeretsiz oruç tutmayanların, tutmadıkları oruçları kaza etmeleri ve bu oruçlar için tövbe istiğfar etmeleri gerekir.
Gücü yetmeyen yaşlılar ile iyileşme ümidi olmayan hastalar, fidye vermiş bile olsalar, ileride tutabilecek duruma gelirlerse tutamadıkları oruçları Hanefilere göre kaza etmelidr.. Önceden verdikleri fidyeler oruç borcunu düşürmez.
Efendimiz'in (s.a.v.) duası: "Allah'ım! Bana doğru olanı ilham et ve beni nefsimin şerrinden koru." Tirmizi Âmin